Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
HAZRET-İ MUHAMMED  Aleyhisselâm - Bedir Savaşı (9) - Ömer Öngüt
Bedir Savaşı (9)
HAZRET-İ MUHAMMED  Aleyhisselâm
Dizi Yazı - Resulullah Aleyhisselâm'ın Hayat-ı Saâdetleri
1 Temmuz 2011

 

HAZRET-İ MUHAMMED
Aleyhisselâm

Hicretin İkinci Yılı

Bedir Savaşı (9)

 

İblis'in Telbisi:

Kureyş'in ileri gelenleri savaş meydanında yüzüstü düşmüşlerdi. Ebu Cehil'den sonra azılı müşrik Ümeyye bin Halef de öldürülünce, Kureyş ordusu tamamen bozuldu, müthiş bir bozguna uğradılar, kaçanlar kurtuldu, yakalananlar esir alındılar. Böylece ikindiye doğru savaş sona erdi.

Ve:

"Arkalarını dönüp kaçacaklar." Âyet-i kerime'sinin sırrı tezahür etmiş oldu. (Kamer: 45)

Koca şirk ordusu bir avuç kahramana bir gün bile dayanamamış, ölülerini toplayamadan meydanda bırakıp kaçmışlardı.

Şeytan savaşın başından beri müşrikleri teşvik ediyordu. Savaşın en şiddetli yerinde meleklerin yardımını görünce uzaklaştı.

Âyet-i kerime'de şöyle buyuruluyor:

"Hani şeytan onlara yaptıklarını güzel gösterdi de:'Bugün insanlardan size galip gelecek kimse yoktur. Ben de sizin yardımcınızım.' dedi." (Enfâl: 48)

Şeytan o gün kendi içlerinde veya karşılarında tevessül ederek onlara bu kuruntuyu yaldızlayıp gönüllerine bırakmış ve hayallerine güzel göstermişti ki; bu sayıca üstünlük, bu hazırlık ve bu kuvvet kendilerinde mevcut iken karşılarında kimse tutunamazdı.

Şımarık müşrikleri böylece kandıran şeytan, iki ordu karşılaşıp da göğüs göğüse çarpışmaya başlayınca; meleklerin indiğini, ilâhî yardım ve inayetin tecellî ettiğini gördü, taraftarları ile birlikte arkasını dönüp kaçtı.

"Fakat iki ordu birbirini görünce gerisin geri dönerek:'Ben sizden uzağım, ben sizin göremediğinizi görüyorum, ben Allah'tan korkarım, çünkü Allah'ın azabı çok şiddetlidir.' dedi." (Enfâl: 48)

Allah'ın düşmanı bu sözleriyle yalan söylemişti. Çünkü onun içinde Allah korkusu yoktur.

 

Hakk'ın Zaferi:

Bütün şiddetiyle devam eden savaş, İslâm'ın parlak zaferi ile neticelendi. Müslümanlar on dört şehit vermişler, müşriklerden ise yetmiş kişi öldürülmüş, bir o kadarı da esir alınmıştı.

Âyet-i kerime bütün açıklığı ile tecelli etmişti:

"Eğer Allah size yardım ederse, artık sizi mağlup edecek yoktur. Eğer sizi yardımsız bırakıverirse, O'ndan başka size yardım edecek kimdir? Müminler yalnız Allah'a güvensinler." (Âl-i imrân: 160)

Bedir savaşı müşriklerin câhiliye düzenlerine ölüm getirmiş, İslâm'a ise hayat vermiştir.

Allah-u Teâlâ başlangıçta zayıf olan bir avuç müslümanı, daha sonraları kuvvet ve şevkete eriştirdiğini Âyet-i kerime'sinde beyan buyurmaktadır:

"Hatırlayın ki, bir zamanlar sayınız az idi, yeryüzünde âciz tanınıyordunuz. İnsanların sizi kapıp götürmesinden korkuyordunuz. Allah sizi barındırdı, yardımı ile destekledi ve temiz şeylerden rızıklandırdı.

Tâ ki şükredesiniz." (Enfâl: 26)

İslâm'ın ilk günlerinde zayıf bir azınlık idiniz, bütün insanlar size düşman idiler. Müşriklerin sizi bir anda öldüreceklerinden endişe ederek yaşıyordunuz. O sizi düşmanlarınızdan korunacağınız barınak verdi, Bedir savaşında büyük yardımlarıyla destekledi de azılı müşrikleri mağlup ettiniz.

 

Kör Kuyu:

Katledilen müşriklerden yirmi dördü, Mekke'de iken müslümanlara her türlü işkenceyi yapan zındıklardı. Resulullah Aleyhisselâm onların cesetlerini pis kuyulardan kör bir kuyuya atılmasını emir buyurdu.

İlk olarak Utbe bin Rebia'nın ölüsü çekip atıldı. Atılırken Resulullah Aleyhisselâm Utbe'nin oğlu Ebu Huzeyfe -radiyallahu anh-in yüzüne baktı, üzüntüsünden benzini değişmiş gördü. "Yâ Ebâ Huzeyfe! Babana üzüldün mü yoksa?" buyurdu. "Hayır, vallahi yâ Resulellah! Zaten vurulup düşeceğinden şüphem yoktu. Ancak babam ileri görüşlü, dirayetli, güzel huylu biri idi. Bu faziletlerinin eninde sonunda onu İslâmiyet'e yönelteceğini umuyordum. Buna rağmen küfür üzere ölüp gittiği için üzüntü duydum." cevabını verdi. Resulullah Aleyhisselâm kendisine hayırlı duâda bulundu.

Resulullah Aleyhisselâm savaş alanında dolaşıyor, müşrik elebaşlarının vurulup düştükleri yerleri dolaşıyor, kim olduklarını öğrendikçe de:"Allah'a hamd olsun ki, bana olan vaadini yerine getirdi." diyerek Allah-u Teâlâ'ya şükrediyordu. Yirmi dört müşrikin ölüsünü birer birer sürükleyip kuyuya attılar.

Resulullah Aleyhisselâm Bedir'den ayrılacağı sırada ölülerin atıldığı kuyunun yanına gelerek:"Ey kuyuya atılanlar!" diye seslendikten sonra bir bir isimlerini saydı, sonra şöyle buyurdu:

"Siz Allah'a ve Resulullah'a itaat etmiş olsaydınız sevinirdiniz. Biz Rabb'imizin bize vâdettiği nusret ve zaferi gerçek bulduk, siz de Rabb'inizin vâdettiği nusret ve zaferi gerçek buldunuz mu?"

Onun bu veciz hitabı, eşi görülmemiş ilâhi bir intikam idi.

Bunun üzerine Ömer -radiyallahu anh-:"Yâ Resulellah! Kendilerinde hayat eseri bulunmayan şu cesedlere mi sesleniyorsun?" dedi.

Resulullah Aleyhisselâm buyurdu ki:

"Muhammed'in hayatı kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, benim söylediğim sözleri siz onlardan daha iyi işitir değilsiniz." (Buhârî)

Âkıbetleri işte böyle oldu. Kendilerinden önceki inkârcıların âkıbetleri gibi oldu.

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'lerinde şöyle buyurdu:

"Firavun hânedânı ve onlardan öncekilerin gidişi gibi, onlar da Allah'ın âyetlerini inkâr ettiler. Bu yüzden Allah onları günahları sebebiyle yakalamıştı. Çünkü Allah çok güçlüdür, cezalandırması çok şiddetlidir." (Enfâl: 52)

Dünyada cezaya çarptırdığı gibi, haklarındaki uhrevî cezalar daha şiddetli olacaktır.

"Bunun sebebi, bir kavim kendilerini değiştirmedikçe, Allah'ın onlara verdiği nimetini değiştirmeyeceğinden dolayıdır.

Gerçekten de Allah işitendir, bilendir." (Enfâl: 53)

Herkesin içyüzünü bilir, ne söylediğini de işitir, ona göre hesaba çeker. İnsanlar O'nun verdiği nimeti inkâr ve isyanla değiştirmedikçe, nimeti azapla değiştirmez.

Birçok nimetlerin yanında Allah-u Teâlâ'nın Kureyş'e verdiği en büyük nimet Muhammed Aleyhisselâm idi. Fakat onlar onu yalanladılar, inkâr ettiler. Allah-u Teâlâ da onu Medine-i münevvere'ye nakletti, üzerlerine de azap indirdi.

Allah-u Teâlâ müşriklerin başına gelen bu belâ ile Firavun ve ordusunun başına gelen felâketin birbirine benzediğini Âyet-i kerime'sinde haber vermektedir:

"Bunların hâli Firavun hânedânı ile daha evvelkilerin hâli gibidir. Onlar Rabb'lerinin âyetlerini yalanlayıp inkâr etmişlerdi, biz de onları günahları ile helâk ettik. Firavun kavmini denizde boğduk. Onların hepsi zâlim idiler." (Enfâl: 54)


  Önceki Sonraki