Kişisel gelişim uzmanı Musa Bey konuşmasının sonunda konferans salonunda oturan velilere "Sorusu olan var mı?" diye sordu.
Cihat Bey uzun zamandır muzdarip olduğu bir konuyu sormayı düşündü. Fakat cesaretini toplamakta zorlandı. Ancak konunun önemini düşününce "Bu fırsatı kaçırmamalıyım" dedi kendi kendine. Elini kaldırdı, ayağa kalkarak:
"Hocam, ben bir baba olarak çocuklarımı Türk toplumunun geleneklerine, örf-adetlerine ve İslâm dini'ne göre yetiştirmek istiyorum ama maalesef bu konuda çok zorlanıyorum. Bunun nedeni nedir bilemiyorum? Acaba çocuklarımızı çok mu sıkıyoruz. Bu konuda nasıl davranmamız gerekiyor? Bizi aydınlatırsanız çok memnun oluruz. Teşekkür ederim." deyip rahatlamış bir şekilde yerine oturdu.
Musa Bey derin bir nefes çekti. Çünkü hem önemli hem de kendisini gerçekten üzen bir konuya temas etmişti Cihat Bey.
Musa Bey bu soruya pek duyulmamış ilginç konulara temas ederek uzun bir cevap verdi:
"Bu konuda ilk önce bizlere düşen dinimizi, örf ve adetlerimizi kendimiz yaşamalı, ehl-i iman olmalıyız ki; ailemize ve sonra çevremize örnek olabilelim.
İkinci olarak çocuklarımızı görsel ve işitsel medyada yer alan gizli ahlaksızlık ve dinsizlik propagandasından korumamız ve bu konuda çocuklarımızı bilinçlendirmemiz lâzım.
Bu nedenle değerlerimizi çok iyi öğrenmeli ve öğretmeliyiz. Çünkü ancak o zaman "Gördüğümüz ve duyduğumuz şeyler bizim değerlerimize aykırı mı değil mi?" bilir ve karşı bir direnç gösteririz. Ancak gözümüzü ve kulağımızı kullanarak biz farkına varmadan bilinçaltımıza gönderilen mesajlara direnç göstermemiz tabii ki zordur. Bu bilinçaltı uygulaması, toplumun ve gençlerin algılarını yönetmek ya da değiştirmek için bilinçli şekilde günümüzde kullanılıyor.
Onlara gözümüzün neyi izlediği önemli olduğu gibi kulağımızın da neyi işittiği ve hangi sesi duyduğunun da önemli olduğunu anlatmalıyız.
Çünkü "ses"in de insanların üzerinde etkileri vardır. Renklerin ve seslerin insan psikolojisine ve sinir sistemine etkisi biliniyor. Kur'an-ı kerim'de haber verildiğine göre bazı kavimlerin çığlıkla yani sesle helâk edildiklerini biliyoruz. Amerika gibi ülkelerin ses bombası yapmaya çalıştıklarını ve hatta yaptıklarını da duyuyoruz.
Değişik dalga boyundaki radyo frekansları ve ses dalgaları hedef kişi veya kitleyi etkilemek için kullanılabilir. Bu sinyallerin yan etkilerinden bir tanesi de günümüz gençlerini yakından ilgilendiren ruh hali değişiklikleridir. İşte ailelerimizde yaşadığımız çelişkiler. "Zamane çocukları" diye -aklamaya- çalıştığımız, "Malum ergenlik çağı" diye hoş gördüğümüz "Asi" çocuklarımız ve gençlerimiz.
Şu gerçeğin de altını çizerek belirtmeliyiz ki, "Mesaj" içermeyen hiçbir film, şarkı, yazı, kitap, dergi yoktur. Ne demek istediğimi örnekler vererek açıklamak gerekirse, meselâ; sinema filimlerinde ve dizilerde çoğunlukla zina ve çıplaklık âdeta reklam edilmektedir. Bu tür filimleri, dizileri çocukların seyretmesi onların gönüllerini ve beyinlerini mütemadiyen olumsuz yönde etkiler. Bir film sonrası bile aile terbiyesinin tasvip etmediği birçok olumsuz davranış bilinç altına yerleşmiştir bile.
Hatta size daha ilginç bir şeyden bahsedeyim. Bazılarının "25. kare etkisi" dedikleri bir konudan. Filimler bildiğiniz gibi çok kısa aralıklarla çekilen resim karelerinin hızlı bir şekilde peşi sıra gösterilmesi ile elde edilir. Beynimiz bu gösterimi normal hayattaki gibi akışkan olarak algılar. İşte bazı araştırmalar göstermiştir ki gözümüz ve beynimiz saniyede en fazla 24 kareyi algılayabiliyor. Saniyenin 25'te biri veya daha kısa bir zaman dilimi içerisinde gösterilen film karesini algılayamıyor ancak fotoğrafını çekerek depoluyor. Bilinçaltı dediğimiz durum ortaya çıkıyor. Bu şekilde ya da filmin genel akışı içinde ilk bakışta farkedilmeyecek şekilde görüntünün kıyısında köşesinde istenilen mesaj yerleştirilerek bilinçaltı oluşturmak mümkün.
Burda bilinmesi gereken nokta; çocuğun yaşı küçüldükçe olumsuz etkisi büyür. Çünkü çocuğun yaşı küçüldükçe hayal âlemi büyür. Sabahtan akşama, geceyarılarına kadar televizyonun başından kalkmayan 4 yaşındaki bir kız çocuğunu; "Anne sen evde otur, babam seni Carolinle aldatıyor." diyebilecek duruma getirir. Sonuçlar çok üzücü boyuttadır. Örneğin; bugün okullarımızda etek boyu uzun kızlarımız arkadaşlarının alaylarını göze almak zorundadır.
Artık beyin davranışını inceleyen bilim insanları, beyinleri etkileme girişimlerinde büyük bir ilerleme kaydettiklerini övgü ile dile getirmektedirler.
Çanakkale'de, Kurtuluş Savaşı'nda atalarımız büyük fedakârlıklar göstererek işgalcilere geçit vermediler. Fakat o düşman asla pes etmedi. Davetsiz misafir olarak geliyor ve kendileri gibi düşünmemizi, yememizi, giyinmemizi, davranmamızı, kısaca yaşamamızı istiyor. Artık savaşmadan insanları etkileme, yönlendirme konusunda maalesef başarılı da oluyor.
Dolayısı ile köle olup olmayacağına, teknoloji ile iç içe büyüyen bu nesil karar verecek. Nasıl mı?
Neyi dinlediğine, neyi izlediğine ve neyi tıkladığına dikkat ederek!.."
Musa Bey önündeki notları toplamaya başladı ve konuşmasını şöyle bitirdi:
"Allah, çocuklarımızın ve bizim zihnimizi, gönlümüzü muhafaza etsin!"