Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
Başyazı - "Kıyamet Yaklaştıkça Yaklaşmıştır." (Necm:57) - Ömer Öngüt
"Kıyamet Yaklaştıkça Yaklaşmıştır." (Necm:57)
Başyazı
İsmail Yavuz
1 Mayıs 2011

 

Resulullah Aleyhisselâm Allah-u Teâlâ'nın Bildirmesiyle Kıyamete Kadar Olacak Birçok Hadiseyi Haber Vermişti.

"Kıyamet Alâmetleri Bir Tek İpe Dizilmiş Boncuklar Gibidir. İp Kopmuştur. Bunlar Birbirini Takip Edeceklerdir."
(Câmiu's-Sağîr: 3030)

Kıyametin Küçük Alâmetlerinden Çıkmayan Kalmadı.
Savaşlar, Depremler, Fitneler, Ahlâksızlıklar, Kötü Âlimler, Kötü Amirler ve Daha Niceleri; Hepsi Çıktı.
Çıkmaya da Devam Ediyor.

Harpler, Kuraklık, Kıtlık Hepsi Kapıda. Takdir Ne İse O Olur!
"Tedirgin Olmayın, Tedbirli Olun!"
Bu Hitabımız Hakiki Müslümanlaradır!

"Kıyamet Yaklaştıkça Yaklaşmıştır."
(Necm: 57)

 

Bugün medeniyet adı altında kâfir ve münafıkların bu kadar ileri gitmelerine sebep; kadınların çılgın, erkeklerin sarhoş, orta tabakanın şaşkın, zenginlerin azgın oluşundandır ve halkın da bölücülerin peşinden koşuşudur. Allah-u Teâlâ da azap üstüne azap indiriyor.

Dikkat ederseniz hadiseler başladı. Bu zelzeleler, yere batmalar, kılık değiştirmeler şimdiden başladı. Dünyanın birçok yerleri sallanıyor, huzursuzluklar birbirini kovalıyor. Artık bu dalga böyle gidiyor.

Onun içindir ki gün bugündür ve bugünün de sonundayız. Dünyanın ömrü pek uzun değil. Fakat insanlar devrenin ucuna geldiğinin farkında değiller. Dünyaya dalacak, dünyaya meyledecek zaman değil. Ancak ihtiyacını, maişetini temin et, borçlu olma, borçlu ölme, ebedî hayatını kazanmak için gayret et!

Öyle bir gündeyiz ki doğana sevinmemeli, imanla göçene üzülmemeli. Bugün böyle bir gündeyiz.

Onun içindir ki bugün dünyaya dalmak günü değil. Helâlden rızık kazanmak, tedbirli olmak ve Hazret-i Allah'a yönelip gönül vermek günüdür. Böyle bir zamanda ne lâzımsa onu temine çalışması, bir müminin çok uyanık olması gerek.

Bize Allah gerek, O'na yönelmemiz gerek, O ister yapar ister yıkar.

 

Gayb'ın Hazinesi İlmin ve Mârifetin Kaynağı
Muhammed Mustafa -sallallahu aleyhi ve sellem-:

Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz kendisinden asırlarca sonra olacak birtakım hadiseleri haber vermiştir.

Çünkü o hem geçmişi, hem geleceği Allah-u Teâlâ'nın izniyle bilen, bütün gelecekleri bildirendir. Kıyamete kadar olacakları, kıyametten sonra olacakları, mahşerdeki durumu, cennet ve cehennemin durumunu ve daha birçok hususun hepsini bildirmiştir. Bu bilgi ona Allah-u Teâlâ'dan gelir.

Meselâ: "Filân zamanda şöyle bir hadise olacak... Şöyle bir harp olacak..." buyuruyor. Halbuki o onun filmini Levh-i mahfuz'da olduğu gibi, canlı ve kanlı görmüş ve söylemiştir.

Allah-u Teâlâ neyi takdir etmişse, onu takdir filmine dürmüştür. O hâlâtın filmini ona gösterince, onu olduğu gibi görmüş oluyor. Bütün olmuş ve olacakları görerek konuşuyor. Yani o görüyor, biliyor ve söylüyor.

O kadar ki günümüze ve kıyamete varıncaya kadar birçok hadiseyi haber vermişti.

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz hiçbir kitap okumadığı, aslâ hiç kimseden tek harf öğrenmediği, yazı da yazmadığı halde; geçmişin ve geleceğin ilimlerini özünde toplamıştır. Bütün gayb âleminin hazinesi idi. Hepsini bilerek ve görerek konuşuyordu.

İnsanların ahiretteki durumlarını, kabir, mahşer, mizan, sırat, cennet ve cehennem ahvâlini de bir bir duyuruyordu.

Ukbe bin Âmir -radiyallahu anh- der ki:

"Bir gün Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- evinden çıkarak Uhud şehidleri için cenaze namazı kıldıktan sonra minbere çıktı ve şöyle buyurdu:

"Ben sizin kıyamette öncünüz ve şâhidinizim. Vallahi ben şu anda cennetteki havzımı görüyorum. Bana gerçekten yer hazinelerinin anahtarları yahut yerin anahtarları verilmiştir. Ve yine Allah'a yemin ederim ki, ben sizin benden sonra şirke sapacağınızdan korkmuyorum, fakat dünya hususunda birinizin diğerinizle yarışmaya dalacağınızdan korkuyorum." (Müslim: 2296)

Ümmetinin kıyamete kadar nelerle karşılaşacaklarını bilip bir bir haber veriyordu.

Birçok Hadis-i şerif'lerinde Asr-ı saâdet'ten kıyametin kopmasına kadar geçecek zaman içerisinde zuhur edecek olan birçok fitneleri gerek kapalı olarak, gerekse açık olarak haber vermiş; fitnelerin her tarafı gecenin karanlıkları gibi saracağını, her fitnenin bir öncekini aratacağını, bu sebeple hayatta olanların kabirdekilere gıpta edeceklerini, müslümanların fitne dönemlerinde sabır ve teenni ile hareket etmelerini ve imkânları nispetinde kalabalıklardan kaçınmaları gerektiğini bildirmiş, ümmet-i muhteremesini gelecek fitnelere karşı uyarmıştır.

Gaybın yegâne bilicisi Allah-u Teâlâdır:

"De ki: 'Göklerde ve yerde Allah'tan başka kimse gaybı bilmez. Onlar ne zaman diriltileceklerini de bilmezler.'" (Neml: 65)

Bazı kıt akıllılar bu ve benzeri Âyet-i kerime'leri öne sürerek Resulullah Aleyhisselâm'ın gayb hakkında verdiği haberleri inkâr etmektedir.

Böylece şu Âyet-i kerime'leri de inkâr etmişlerdir:

"Resul'üm! Bunlar, bizim sana vahiy yolu ile bildirdiğimiz gayb haberlerindendir. İçlerinden hangisi Meryem'i himayesine alacak diye kalemleri ile kura atarlarken sen onların yanında değildin. Çekiştikleri zaman da orada bulunmadın." (Âl-i imrân: 44)

"O kendiliğinden konuşmamaktadır.

Onun konuşması, ancak kendisine bildirilen vahiyden başka bir şey değildir." (Necm: 3-4)

"O (Peygamber), gayb haberlerini vermede aslâ cimri değildir." (Tekvir: 24)

Binaenaleyh, gaybı bilen Allah-u Teâlâ bu bilgisini dilediğine duyurmaktan aciz değildir.

Bütün ilimler O'nun ve O'ndandır. Gerçek mürşid Hazret-i Allah'tır. O dilediğini dilediğine duyurur, dilediğini dilediğine gösterir.

Nitekim Âyet-i kerime'sinde buyurur ki:

"Her şeyden haberdar olan Allah gibi sana hiç kimse haber veremez." (Fâtır: 14)

İşlerin gizliliklerini ve sonucunu, doğrusunu ve hakikatini ancak O haber verir. Bu haber işte bu şekilde olmuştur.

Allah-u Teâlâ dilediğine dilediği kadar kendi sırrından bildirir.

Bir Âyet-i kerime'sinde:

"O'nun dilediğinden başka, insanlar O'nun ilminden hiçbir şeyi kavrayamazlar." buyurmaktadır. (Bakara: 255)

İnsanların bilgisi sınırlıdır. Ancak Allah-u Teâlâ'nın dilediği kadar kavrayabilirler. İnsana bilmediğini öğreten O'dur.

Nitekim Âyet-i kerime'lerinde şöyle buyuruyor:

"Gaybı bilen O'dur. Gizli bilgisini kimseye göstermez. Ancak râzı olduğu elçiye gösterir. Çünkü O, bunun önüne ve arkasına gözetleyiciler (koruyucular) koyar." (Cin: 26-27)

Dilediği kuluna, dilediği kadarını bildirir. Onun haricinde mahlûkun Hakk'a âit bilgisi olmaz.

Allah-u Teâlâ "Nebi"ye vahiy vasıtasıyla "Veli"ye ise ilham vasıtasıyla dilediğini ilka eder. Muallimi Allah-u Teâlâ olduğu için ona O öğretiyor.

Ebu Hüreyre -radiyallahu anh- Hazretlerinden rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyururlar ki:

"Sizden önce gelip geçen ümmetler içinde Allah-u Teâlâ tarafından kendilerine ilham olunan insanlar vardı.

Eğer ümmetim içinde de böyle bir kimse varsa, o da şüphesiz Ömer'dir." (Buhârî)

İlhamdan hasıl olan ilme Ledün ilmi denir.

Bu husus Hazret-i Ömer -radiyallahu anh- Efendimiz'e şâmil olduğu gibi, ümmet-i Muhammed'in arasında da böylelerinin bulunacağına işarettir.

İşte bütün bu lütuf, fazilet ve meziyetler, Allah-u Teâlâ'nın o kimseyi o Kudsî ruh ile desteklemesinden doğmuştur. Geldiği makama dünyada iken çıkar, peygamberler meclisine girer.

Bu sırlara mazhar olabilmek Allah-u Teâlâ'nın bu ilmi kalpte yazması ve ikinci bir ruh ile desteklemesiyle mümkün olur.

Bu gibi kimseler Allah-u Teâlâ'nın duyurduğu kadar, gösterdiği ve bildirdiği kadar hepsini bilir. Bu Âyet-i kerimeler mucibince dilediğine dilediği kadar bildirir.

Onlar bunu biliyorlar. Amma isterse açıklarlar, isterse açıklamazlar.

Muhyiddîn-i İbnü'l Arabî -kuddise sırruh- Hazretleri "Fusûsu'l-Hikem" isimli eserinde Hâtem-i veli'nin ilmi hususunda şöyle buyurmaktadır:

"O öyle bir kaynaktan alır ki, Peygamber Aleyhisselâm'a vahiy getiren melek de aynı kaynaktan alır." (s. 45)

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz de Hakk'tan alıyordu, o da Hakk'tan alıyor. Hâtem'lik bitiştiği gibi devirler de bitişiyor. Hâtemü'l-enbiyâ böyle olduğu gibi, Hâtemü'l-evliyâ da böyledir.

 

"Onlar kıyamet zamanının ansızın başlarına gelmesinden başka bir şey mi bekliyorlar?
Onun âlametleri gerçekten gelmiştir. Kendilerine gelip çatınca ibret almaları neye yarar?"
(Muhammed: 18)

MUCİZE HADİS-İ ŞERİF'LER

Kıyametin ne zaman kopacağını, bu müthiş saatin ne zaman geleceğini Allah-u Teâlâ'dan başka kimse bilmez. Kesin olarak bilinen, alâmetleri zuhur etmeden kopmayacağıdır. Birisi zuhur edince, diğerleri birbiri ardından ortaya çıkar.

Kıyamet alâmetlerini bize Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bildirmiştir. Bu zamana kadar haber verdiği birçok hadisenin cereyan etmesi onun bir mucizesi olduğu gibi bu zamandan sonrası hakkında verdiği haberlerin de mutlaka cereyan edeceğini gösteren apaçık bir delildir. Esasında iman eden bir müslümanın böyle bir delile ihtiyacı yoktur.

Abdullah bin Ömer -radiyallahu anhümâ-dan rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuştur:

"Kıyamet alâmetleri bir tek ipe dizilmiş boncuklar gibidir. İp kopmuştur. Bunlar birbirini takip edeceklerdir." (Câmiu's-sağîr: 3030)

Görülüyor ki kıyamet iyice yaklaşmıştır. Alâmetleri de "İpi kopan tesbih tanelerinin birbirini takip etmesi gibi" peşi sıra güna gün cereyan etmektedir.

 

Kıyametin Küçük Alâmetlerinden Bazıları:

Kıyamet kopmadan önce küçük alâmetler bir bir meydana çıkacaktır.

Hadis-i şerif'lerde belirtilen küçük alâmetlerin başlıcaları hülâsa olarak şunlardır:

• İlmin ortadan kalkıp cehâletin yerleşmesi,

• Zinânın alenî hâle gelmesi,

• Sarhoşluk veren içkilerin yaygınlaşması,

• Oyun ve çalgı âletlerinin ortaya çıkması ve yaygınlaşması,

• Câriyenin (köle kadının) efendisini doğurması,

• Çobanların zenginleşerek bina yapmakta yarışması,

• Zekât verilecek kimse bulunamayacak kadar servetin çoğalması,

• Aynı dâvâyı güden iki büyük topluluğun birbirleriyle savaşması,

• Adam öldürme hadiselerinin fazlalaşması,

• Emanetin ganimet bilinmesi,

• Elli kadına bir erkek düşecek şekilde erkek nüfusunun azalması,

• Müslümanların kıldan ayakkabı giyen, küçük gözlü ve geniş yüzlü insan gruplarıyla savaşması,

• İnsanların hayatlarından bıkarak ölülere gıpta etmesi,

• Peygamber olduğunu iddiâ eden otuza yakın deccalin türemesi,

• "Allah" veya "Lâ ilâhe illâllah" diyen bir kimsenin kalmaması.

Yine Hadis-i şerif'lerin ifadelerine göre kıyamet alâmetleri şöyle gelişecektir:

• Kur'an-ı kerim'in önemi insanlar tarafından unutulacak,

• Cihad ve irşad faaliyetleri terkedilecek,

• Namaz kılınmayacak,

• Zekât angarya kabul edilecek,

• Fâiz yemeyen kimse kalmayacak,

• Büyük bir bereketsizlik olacak,

• Gasp hadiseleri çoğalacak,

• Liderliğe elverişli kişiler azalacak,

• Seviyesiz ve şahsiyetsiz kişiler idareci olup başa geçecek,

• Fâsıklar toplumun efendisi hâline gelecek,

• Ahmak ve alçaklar dünyanın en mutlu insanları olacak,

• Anne-babaya isyan edilip erkekler hanımlarının emrine girecek,

• Akrabalık bağları kesilecek,

• Sonra gelenler geçmişlerine lânet okuyacak,

• Akşam mümin olarak yatan kişi sabah kâfir olarak kalkacak; sabah mümin olarak kalkan kişi akşam kâfir olacak,

• Yalancılar tasdik edilip doğru konuşanlara itibar edilmeyecek,

• Kitapların sayısı artacak,

• Başa geçen âmirler halka zulmedecek,

• Şerrinden korkulan kimselere itibar edilecek,

• Ticareti dürüst olmayan kimseler ele geçirecek,

• İş ehil olmayanlara verilecek,

• Emanet kelepir kabul edilecek,

• Aza kanaat edilmeyecek, çok ile de doyulmayacak,

• Yağmurlar yıldırımlar çoğalacak,

• Zelzeleler artacak,

• Madenler yok olacak,

• Mescidler süslenmekle birlikte ibadete önem verilmeyecek,

• İnsanlar mescidlerle birbirine karşı övünecekler,

• Câhiller aynı zamanda dürüst olmayan zâhidler türeyecek,

• Sadece din dışı ilimler öğrenilecek,

• Âni ölümler çoğalacak,

• Erkekler erkeklerle, kadınlar kadınlarla yetinecek,

• Kadınlar her hususta ön plâna çıkarılacak,

• Erkekler kadınlara benzemeye çalışacak,

• Açıklık çıplaklık yayılacak,

• Fuhuş ve hayâsızlık çoğalacak...

Şimdi insafla, vicdanla bir düşünün, bu alâmetlerden çıkmayan var mı? Bunlar çıktığına göre nasıl tedbirli, dikkatli olmamız lâzım. Hazret-i Allah'a nasıl kaçmamız, sığınmamız lâzım. İşte bunu bize öğretiyorlar.

 

Resulullah Aleyhisselâm'ın Bugünü Tarifi:

Hazret-i Ali -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bir gün:

"Gençlerinizin fıska düştüğü, kadınlarınızın azdığı zaman haliniz ne olur?" buyurdu.

(Yanındakiler hayretle):

"Yâ Resulellah! Yani böyle bir hâl mi gelecek?" dediler.

"Evet, hatta daha beteri!" buyurdu ve devam etti:

"Emr-i bil-ma'rufta bulunmadığınız, nehy-i anil-münker yapmadığınız vakit haliniz ne olur?" diye sordu.

(Yanındakiler hayretle):

"Yani bu olacak mı?" dediler.

"Evet, hatta daha da beteri!" buyurdular ve sormaya devam ettiler:

"Münkeri emredip, ma'rufu yasakladığınız zaman haliniz ne olur?"

(Yanında bulunanlar iyice hayrete düşerek):

"Yâ Resulellah! Bu mutlaka olacak mı?" dediler.

"Evet, hatta daha da beteri!" buyurdular ve devam ettiler:

"Ma'rufu münker, münkeri de ma'ruf saydığınız zaman haliniz ne olur?"

(Yanındakiler):

"Yâ Resulellah! Bu mutlaka olacak mı?" diye sordular.

"Evet olacak!" buyurdular. (Mecma'uz-zevâid)

İslâm'ın en parlak devirlerinde, asırlarca sonra gelecek bozuklukları olduğu gibi görüp tasvir etmek, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in apaçık bir mucizesidir.

Bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:

"Kıyamet yaklaştığı zaman taylesan giymek çoğalır. Ticaret artar, mal çoğalır, servet sahibi yüceltilir, fuhuş (her türlü kötülük) çoğalır.

Çocuklar yönetici olur. Kadınlar çoğalır. Hükümdar zâlim olur. Ölçü ve tartıda hile yapılır.

O zaman bir adamın köpek yavrusu beslemesi, kendisi için bir evlât büyütmesinden daha hayırlı olacaktır.

Büyüğe karşı saygı, küçüğe merhamet gösterilmeyecektir.

Zina mahsulü çocuklar çoğalır; öyle ki yolun ortasında adam kadının üzerine abanır (zina eder).

O vakitte bulunanların en iyisi: 'Keşke yoldan ayrılsaydınız!' derler.

Kurt (gibi) kalpler üzerine koyun postları giyerler.

O vakitte bulunanların en iyisi dalkavuk kimse olacaktır." (Hâkim, Müstedrek; 3/343 - Kenzü'l-Ummâl: 38501)

Bu Hadis-i şerif'ten işin artık iyice çığırından çıktığı anlaşılıyor.

"Öyle bir zamandayız ki doğana sevinmeyin, ölene üzülmeyin." İşte o gün bugün.

Ebu Mâlik el-Eş'arî -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuştur:

"Benim ümmetimden bazı insanlar muhakkak ki içki içip ona adından başka isim takacaklar. Baş uçlarında çalgılar çalınacak ve şarkıcı kadınlar şarkı-türkü söyleyecekler. Allah onları yere batırsın ve onlardan maymunlar, domuzlar yapsın!" (İbn-i Mâce: 4020)

Geçmiş ümmetlerde bu durum gerçekten olmuştur. Kıyamete yakın dönemde sapıtmış insanların başına bu felâketler gelebilir.

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde buyurur ki:

"İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki, fâiz yemeyen kimse kalmayacaktır. Fâizin kendisini yemese bile tozunu yutacaktır." (Ebu Dâvud)

Bunun da sebebi, bugün ekseri insanlar fâizle iş görüyor. O alıp vermiyor amma, fâizci ile alış-veriş yaptığı için onun tozu ona dokunacak.

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz gelecekle ilgili hadiseler hakkında bilgi verirken bir noktasında şöyle buyuruyorlar:

"Bir kimse hakkında ne kadar kahraman zattır, ne kadar zarif kişidir, o ne kadar akıllı kimsedir, diye övülür. Halbuki onun kalbinde hardal tanesi kadar iman yoktur." (Müslim, Fiten)

İşte o zaman böyle insanlar çok türeyecek. Yani ruhu ölmüş, canlı cenaze.

Siz bunları dıştan dinde kahraman gibi görürsünüz. Oysa ki bunlar sahte kahramandır. Allah-u Teâlâ bunlara hidayet vermemiştir. İmansız olarak yaşarlar, bütün iş ve icraatları gösterişten ibarettir.

Huzeyfe -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:

"İnsanların dünyaca en bahtiyarını âdi oğlu âdiler teşkil etmedikçe kıyamet kopmaz." (Tirmizî: 2210)

İşte şimdi bu durum mevcut.

Ayak takımının başa, baş takımının ayağa alınması ve bu ayak takımının her türlü kötülüğünü halkın alkışlaması, fakat o şerefli haysiyetli insanların nazar-ı itibara alınmaması.

En aşağıdan tutun da en başa kadar bu silsile böyle olacak.

Neden bu hâl husule geliyor? Halkın Hakk'tan kopmasından, harama irtikap etmesinden, sefalete düşmesinden, maddeye tapmasından ve şöhrete kapılmasından ileri gelir.

Diğer bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:

"Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, imamınızı öldürmedikçe, kılıçlarınızı birbirinize karşı kullanmadıkça, dünyanıza şerlileriniz vâris olmadıkça kıyamet kopmaz." (Tirmizî)

Bu Hadis-i şerif günümüzdeki anarşiye işaret etmektedir.

Aralarındaki iyileri öldürecekler, halk şaşırıp birbirini öldürecek, en kötüler başa geçecek.

Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuştur:

"İnsanların üzerine yağmurun bolluğu, fakat verimin azlığıyla aldatıcı yıllar gelecektir. O dönemde yalancı adam doğrulanacak, doğru adam yalanlanacak; hâin adama güvenilecek, güvenilir adam hâinlikle itham edilecek ve kamu işinde rüveybıda (bilgisi kıt) adam söz sahibi olacaktır."(İbn-i Mâce: 4036)

 

Bu Seyyiat Zamanında Allah-u Teâlâ'yı Tercih Eden Mümin'e Vadedilen Büyük Mükâfat:

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuştur:

"İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki, öldürme ve zorbalıktan başka yolla devlet idaresine sahip olunamayacaktır. Gasp ve cimrilikten başka yolla zenginliğe, dinden çıkma ve nefsânî duygulara tâbi olmaktan başka yolla da (diğer insanların) sevgisine ulaşılmayacaktır. Kim bu zamana ulaşır ve zengin olması mümkünken fakirliğe sabreder, sevgilerini kazanma mümkünken nefretlerine sabrederse, aziz (onurlu haysiyetli) olmaya gücü yeterken zillete sabrederse, Allah o kuluna beni tasdik eden elli sıddık sevabı verecektir." (Tahavî)

O Allah-u Teâlâ'yı tercih etmiş, elindeki fırsatı kenara atmış.

Burada geçen "Resulullah Aleyhisselâm'ı tasdik eden elli sıddık sevabı" hafsalanın alacağı bir şey değildir.

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir defasında Ebu Hüreyre -radiyallahu anh- Hazretleri'ne öğüt ve nasihatte bulunurken, kurtuluşa erişebilmesi için ona âhir zamanda gelecek olan bu topluluğa uymasını tavsiye etmiş ve onların kimler olduklarını açıkça ifşâ ederek şöyle buyurmuştu:

"Ey Ebu Hüreyre! Sen, insanlar çekindikleri zaman çekinmeyen, insanlar ateşten emin olmak istediklerinde korku duymayan topluluğun yolu üzerinde bulun!"

Ebu Hüreyre -radiyallâhu anh- dedi ki:

"Yâ Resulellah! Onların vasfını bana anlat ki onları tanıyayım!"

Buyurdu ki:

"Onlar benim ümmetimden, âhir zamanda gelecek bir topluluktur ki; kıyamet gününde, tıpkı peygamberlerin haşrolunduğu gibi haşrolunacaklardır. İnsanlar, durumları gösterilip de onları gördükleri zaman, onların peygamberler olduklarını sanacaklar. Tâ ki ben; 'Ümmetimdir, ümmetimdir!..' deyip de kendilerini tanıtıncaya kadar... Nihayet halk onların peygamber olmadıklarını anlayacak. Şimşek ve rüzgâr misâli geçip gidecekler, nurlarından mahşer ehlinin gözleri kamaşacak!"

Dedim ki; "Yâ Resulellah! O hâlde bana onların yaptıklarına dâir bir misal ver de, ben de onlara katılayım!"

Buyurdu ki:

"Ey Ebu Hüreyre! Bu topluluk, zor ve güç bir yola girerek peygamberlerin derecesine kavuşurlar. Allah kendilerini doyurduktan sonra açlığı, giydirdikten sonra çıplaklığı, içirdikten sonra susuzluğu tercih ederler; Allah'ın katındakine ümitlerini bağlayıp bunları terkederler. Hesabından korku duyarak helâli dahi bırakırlar. Dünyaya sadece bedenleri ile ilgi gösterirler, onun herhangi bir şeyiyle iştigâl de etmezler.

Onların Rabb'lerine olan itaatleri karşısında, melekler ve peygamberler dahi hayrete düşer. Ne mutlu onlara, ne mutlu onlara! Allah'ın, onlarla benim aramı birleştirmesini ne kadar çok isterdim!"

Sonra Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- onlara duyduğu iştiyaktan dolayı ağladı ve daha sonra şöyle buyurdu:

"Allah yer ehline azap etmeyi murad ettiğinde onlara nazar eder de, azâbı derhâl onlardan geri çevirir. Onun için ey Ebu Hüreyre, sen onların yolu üzerinde bulun! Onların yoluna karşı gelen, vereceği hesâbın şiddetinden tir tir titreyecektir!" ("el-Vesâyâ li-İbnü'l-Arâbî"; Hâlet Ef. no.: 198/2 486a yaprağı)

Bu topluluk ahir son zamanda "Hatm'ül-evliyâ"ya ve onun yaptığı kalemle cihada hiçbir kınayıcının kınamasından çekinmeden tâbi olan "Siyah bayraklılar"dır. Hadis-i şerif'lerde bu "Siyah bayraklılar" hakkında birçok ifşaatlar vardır.

Bu hakikatleri ve Hatmü'l-evliyâ'nın zuhurunu Evliyaullah Hazerâtı yüzyıllar boyu eserleri ile ifşa etmişlerdir. Evliyaullah Hazerâtı'nın bu ifşaatları dergimizde "Evliyâ-i Kiram Hazerâtı'nın 'Hâtemü'l-Evliyâ' Hakkındaki Beyan ve İfşaatları" başlığı ile yazı dizisi halinde neşredilmektedir.

 

Yapılan Kötülükler,
Bu Kötülükler Sebebiyle Başa Gelenler
ve Başa Geleceği Mukadder Hadiseler:

Abdullah bin Ömer -radiyallahu anhümâ-dan rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:

"Şu beş şey sizin aranızda vuku bulsa nasıl olursunuz? Onların aranızda vuku bulmasından veya onlara ulaşmanızdan Allah'a sığınırım.

Bir toplulukta kötülükler ortaya çıktığı, fuhuş açıktan yapıldığı zaman, orada tâun ve geçmiş nesillerde görülmeyen hastalıklar ortaya çıkar.

Bir topluluk zekât vermeye mâni olduğunda, gökyüzünden gelen yağmur onlardan kesilir. Hayvanlar olmasaydı hiç yağmur yüzü görmezlerdi.

Bir topluluk ölçü ve tartıyı eksik tuttuklarında, kıtlık, geçim sıkıntısı ve zâlim idareci ile cezalandırılırlar.

Âmirleri Allah'ın indirdiğinden başka şeylerle hükmettiklerinde Allah, onların üzerlerine düşmanları musallat kılar ve ellerinde bulunan şeylerin bir kısmını tüketir.

Allah'ın kitabını ve Resulullah'ın sünnetlerini bir kenara bıraktıklarında, Allah onları birbirine düşürür." (İbn-i Mâce: 4019)

Görüyorsunuz bu mucize Hadis-i şerif de aynen bu günümüzü tarif ediyor.

 

Hadis-i şerif'in açıklaması:

"Bir toplulukta kötülükler ortaya çıktığı, fuhuş açıktan yapıldığı zaman, orada tâun ve geçmiş nesillerde görülmeyen hastalıklar ortaya çıkar."

Şimdiki zaman tarif ediliyor. Öyle hastalıklar var ki, ismi bile belli değil. Bir ahlâksızlık başgösterdiği zaman Allah-u Teâlâ bir hastalık musallat ediyor.

"Bir topluluk zekât vermeye mâni olduğunda, gökyüzünden gelen yağmur onlardan kesilir. Hayvanlar olmasaydı hiç yağmur yüzü görmezlerdi."

Zamanımızdaki bütün bölücüler fakirin kapısını kapatıp hakkını gasbediyorlar. Zekâtı kendileri toplayıp, aralarında bölüyorlar. Zekât paraları ile bina kuruyorlar, lüks ve refah içinde yaşıyorlar. Bu ise büyük bir hıyanettir, gadab-ı ilâhî'ye vesiledir.

Bunun içindir ki kuraklık, harp, zelzele gibi çeşitli ibtilâlara, âfatlara bu millet maruz kalabilir.

Ve nihayetinde de Allah-u Teâlâ bunları yapanların kökünü keser. Şimdilik onlara ruhsat veriyor.

Halk hâlâ bunları müslüman zannediyor. Çünkü halk da balık otu yutmuş.

"Bir topluluk ölçü ve tartıyı eksik tuttuklarında, kıtlık, geçim sıkıntısı ve zâlim idareci ile cezalandırılırlar."

İşte bugün olduğu gibi.

"Âmirleri Allah'ın indirdiğinden başka şeylerle hükmettiklerinde Allah, onların üzerlerine düşmanları musallat kılar ve ellerinde bulunan şeylerin bir kısmını tüketir."

Aynı bugün olduğu gibi.

"Allah'ın kitabını ve Resulullah'ın sünnetlerini bir kenara bıraktıklarında, Allah onları birbirine düşürür." (İbn-i Mâce: 4019)

Görüyorsunuz bir taraftan din bölücüleri ve daha her türlü bölünmeler, birbirine düşmeler ayyuka çıktı.

Müslümanlar paramparça olmuşlar, herkes kendi dinini kendi partisini kuvvetlendirmek ve ayakta tutmak için çalışıyor. İslâm dini umurunda bile değil, İslâm dini ile hiçbir ilgisi yok.

Sevban -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:

"Size çullanmak üzere yabancı kavimlerin, tıpkı sofraya çağrışan yiyiciler gibi birbirini çağıracakları zaman yakındır." buyurdu.

Orada bulunanlardan biri:

"O gün sayıca azlığımızdan mı?" diye sordu.

"Hayır! Bilâkis siz o gün çoksunuz. Fakat sizler bir selin getirdiği çer-çöpler gibi hiçbir ağırlığı olmayan çer-çöp durumunda olacaksınız. Allah düşmanlarınızın kalbinden size karşı korku duygusunu çıkaracak ve sizin kalplerinize zaafı atacak!" cevabını verdi.

"Zaaf nedir yâ Resulellah?" denildiğinde:

"Dünya sevgisi ve ölüm korkusu!" buyurdu. (Ebu Dâvud: 4297)

 

Irak'ın Başına Gelenler:

Abdullah bin Ömer -radiyallahu anhümâ-dan rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz:

"Ey Allah'ım! Şam'ımızı bize mübarek kıl! Ey Allah'ım! Yemen'imizi bize mübarek kıl!" diye duâ etti.

Orada bulunanlar: "Necid'imizi de mübarek kıl!" dediler.

Resulullah Aleyhisselâm:

"Ey Allah'ım! Şam'ımızı bize mübarek kıl! Ey Allah'ım! Yemen'imizi bize mübarek kıl!" diye duâ etti.

Yine:

"Necid'imizi de!" dediler.

Râvi diyor ki:

Sanıyorum ki üçüncüsünde Resulullah Aleyhisselâm:

"Orada (yani Necid'de) zelzeleler, fitneler vardır ve orada şeytanın boynuzu doğar." buyurdu. (Buhârî - Tirmizî)

Yani şeytanın tutuşturduğu fitneler meydana gelir.

Görüldüğü gibi bugün Irak toprakları içerisinde bulunan beldeler Resulullah Aleyhisselâm'ın rahmet kaynağı duasından mahrum kalmıştır. İslâm dünyasında büyük bir yara olan şiilik fitnesi bu topraklardan çıkmış, Hazret-i Hüseyin Efendimiz'e ihanet ederek şehadetine sebep olanlar yine bu beldelerin insanları olmuştur.

Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuştur:

"İman Yemenlidir. Fitne şu tarafta, şeytanın boynuzunun doğduğu yerdedir." (Buhârî)

Abdullah bin Ömer -radiyallahu anhümâ-dan rivayet edilen bir başka Hadis-i şerif'te Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz doğuya dönmüş olduğu halde şöyle buyurmuştur:

"Dikkat! Hiç şüphe yok ki fitne şuradadır! Dikkat! Hiç şüphe yok ki fitne şuradadır! Şeytanın boynuzunun doğduğu yerdedir." (Müslim: 2905)

Bu Hadis-i şerifler apaçık bir mucizedir. Müslümanların başına en büyük fitneler hep o taraflardan kopmuştur.

 

Küçük Alâmetler Ne Zaman Başladı?

Hilâfetin kalkmasıyla, İslâm dininin kaldırılmasıyla, onun yerine küfrün yerleşmesiyle küçük alâmetler başlamış oldu.

Ve bu hâl son deccale kadar devam edecek. Küçük alâmetler küçük deccalden başladı, büyük alâmetler büyük deccalden başlayacak.

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde buyururlar ki:

"Ümmetim üzerine öyle bir zaman gelecektir ki İslâm'ın yalnız ismi, imanın resmi, Kur'an'dan ise harf ve hurufat kalacak.

Gayretleri mideleri, dinleri para, kıbleleri karıları olacak. Onlar aza kanaat etmeyecekler, çok ile de doymayacaklar."

İnsanlar bu hâle geldiği zaman bunlar zuhur edecek ve çeşitli ibtilâlara maruz kalacaklar. Bunun içindir ki içki, kumar, fuhuş, faiz, denize çırılçıplak girilmesi, futbol gibi ve buna mümasil küfür âdetlerinin yerleşmesi, bunların yaygınlaşması, hakikatin kalkması ile artık insanlar her şeye müstehak olmuş demektir.

Halk çok bunalacak. Bunun da sebebi küfre boyun eğmeleridir. Bu isyanlarının cezalarını göreceklerdir.

Allah-u Teâlâ bir Hadis-i kudsi'de buyurur ki:

"Benim cinlerle ve insanlarla önemli bir hadisem var! Ben yaratıyorum, benden başkasına ibadet ediliyor! Ben rızıklandırıyorum, benden başkasına şükrediliyor." (Taberânî)

İşte bugün medeniyet adı altında kâfir ve münafıkların bu kadar ileri gitmelerine sebep; kadınların çılgın, erkeklerin sarhoş, orta tabakanın şaşkın, zenginlerin azgın oluşundan ve halkın da bölücülerin peşinden koşuşundandır. Allah-u Teâlâ da azap üstüne azap indiriyor.

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde buyurur ki:

"İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki gayretleri mideleri, şerefleri servetleri, kıbleleri karıları, dinleri dirhemleri ve dinarları olacak. Onlar mahlûkatın en şerlileridir ve onların Allah katında hiçbir nasipleri yoktur." (Deylemî)

Böyle zamanda böyle insanlar gelecek ve insanlar da böyle cezalanacak.

Dünya cezaları böyle olduğu gibi, ahiretteki cezaları da ebedî cehennemde kalmalarıdır.

Hak ve hakikatten saptıkları için başlarına bu belâlar gelecek. Başlarındaki âmirler de öyle olacak.

Diğer bir Hadis-i şerif'te şöyle buyuruluyor:

"Fuhuş ve ahlâksızlık açıkça yapılıncaya ve dirhem ile dinara tapılıncaya kadar, şöyle şöyle oluncaya kadar kıyamet kopmaz." (Ahmed bin Hanbel)

Bütün bu Hadis-i şerif'ler kıyametin küçük alâmetlerinin bir bir zuhur ettiğini göstermektedir.

 

İlmin Ortadan Kalkıp Cehâletin Yerleşmesi:

Enes bin Mâlik -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:

"İlmin kalkması, bilgisizliğin yerleşmesi, çeşitli içkilerin içilmesi, zinanın aleni yapılması elbet kıyamet alâmetlerindendir." (Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 71)

Zaten ilmin kalkmasından sonra bütün bu haller türedi ve zuhur etti. Bütün bunlar küçük alâmetlerdir.

Enes bin Mâlik -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:

"İlmin azalması, bilgisizliğin çoğalması, fuhşun alana çıkması, kadınların çoğalması, elli kadına bir erkek düşecek kadar erkeklerin azalması kıyamet alâmetlerindendir." (Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 72)

Yetişen âlimler sırf dünyalık elde etmek için yetişti, hakiki âlim yetişmedi.

Zamanımızda Allah için tahsil yapan yok, memuriyet alayım ve geçineyim tahsili var.

İlmin olmayışı ve kötü âlimlerin sebebiyle insanları irşad ve ikaz eden olmayacak. Dolayısı ile fuhuş da alenen olacak.

Öyle harpler olacak ki, bu harplerde çok erkek zâyi olacak. Sayı itibarı ile elli kadın bir erkeğin himayesine girecek. Önümüzdeki harpler Allah-u âlem bunu gösteriyor.

Üçüncü dünya harbi bir âfâttır. Çinlilerin istilası ise bir helâkiyettir.

Abdullah bin Amr -radiyallahu anhümâ-dan rivâyet edildiğine göre Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuşlardır:

"Allah-u Teâlâ ilmi size ihsan buyurduktan sonra (hafızanızdan) zorla çekip almaz. Lâkin âlimleri, ilimleri ile beraber cemiyet içinden alır, ruhlarını kabzeder. Artık kara câhil bir zümre kalır. Halk bunlardan dini ihtiyaçlarını sorarlar, onlar da (Âyet, Hadis gözetmeden) kendi düşünce ve arzularına göre fetva verip, hem kendileri saparlar hem de başkalarını saptırırlar." (Buhârî Tecrîd-i sarîh: 2174)

Abdullah bin Mesud -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuşlardır:

"Bid'at sahibi, mânen küçük kişilerin yanında ilim aramak, kıyamet alâmetlerindendir." (Câmiu's-sağîr: 2475)

Halk mânen boş olduğu için boş lâfları satın almaktadırlar.

Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:

"Dünyaya karşı zühd dilde kalmadıkça, takvâ da yapmacık hâline gelmedikçe kıyamet kopmaz." (Câmiu's-sağîr: 9856)

Nice müttaki görünen kimseler vardır ki, uzaktan baktığın zaman onu müslümanların en ön safında görürsünüz, fakat takvâ içine nüfuz etmemiştir.

Abdullah bir Mesud -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:

"Kıyamet yaklaştı. Halbuki insanların dünyaya karşı ancak hırsları artıyor, Allah'tan uzaklaşıyorlar." (Hâkim)

Bu Hadis-i şerif'lere bakan bir ayna gibi kendisini görür, ona göre kendisini ayarlar.

 

Gök Kubbe Altındaki En Şerli Kişiler:

Hazret-i Ali -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyurur ki:

"İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecektir ki İslâm'ın yalnız ismi, Kur'an'ın ise resmi kalacak. Mescidler dış görünüşleri ile mamur, fakat içleri hidayetten mahrum olacak.

Onların âlimleri gökkubbe altındakilerin en şerlileridir. Fitne onlardan çıktı ve yine onlara dönecektir." (Beyhakî)

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bugünkü mescidleri olduğu gibi görmüşler. Kubbeli kubbeli camiler, yeşil yeşil halılar ne kadar güzel, ne kadar imarlı, fakat içinde adam yok.

Bir Hadis-i şerif'lerinde de buyurur ki:

"İnsanlar mescidlerle birbirine karşı övünmedikçe kıyamet kopmaz." (Nesâi)

"Ben daha güzel cami yaptım, filân şehir şöyle cami yaptı!.." diyerek, Allah için değil de nam ve şöhret için yapacaklar. Bununla iftihar edecekler.

Tahareti bilmez, istibraya dikkat etmez, daha camiye girmeden abdesti bozulmuştur, abdestsiz namaz kılar.

Kimisi hanımının mehrini vermemiştir, öldükten sonra verileceğini zanneder, kendi âilesi ile zinâ yapar. Ya fâizcidir, ya bölücüdür. Mescidlerin içi adam dolu, fakat hidayetten mahrum.

Ulemânın durumu ise meydanda. Bunların yaptığı tahribatı hiçbir papaz ve hiçbir kâfir yapamaz. Çünkü onların cephesi var, tedbirini alırsın. Fakat bunlar İslâm gibi göründükleri için, çok büyük tahribat yaparlar. Dinleyenler sözüne inanır, müslümansa İslâm'dan çıkar, kâfir ise zaten küfründe devam eder.

Halk çoğunlukla nefse uydukları, İslâm'ı yaşamak, emr-i ilâhî'yi tatbik etmek nefislerine zor geldiği için açık kapı aramaktadırlar. Onlar da halkın içindeki bu arzuları bildiklerinden dolayı halkın hoşuna giden fetvâları vererek ifsad ediyorlar, beşeriyeti peşlerinden sürüklemek istiyorlar.

Şu kadar var ki kendilerine modern müslüman adını verenler bunların peşindedirler.

Zaten Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz âhir zaman ulemâsının gökkubbe altındakilerin en şerlileri olacağını çok zaman evvel bildirmişti. Bu gibilere hiç hayret etmeyin. Bu gibi sapıklar, sadece bugün değil, bundan evvel de vardı, bundan sonra da çıkacak. O zaman türediği gibi, bundan sonra da türeyecektir.

Bu fitneler gökkubbe altındaki en şerli insanlar olan bu zâhirî ulemâdan çıktı. Münâfık âmirlerden de çıktı. Kâfirlerin icraatları ise zaten aleni idi. Ve fakat Allah-u Teâlâ bu fitneyi çıkaranların karşısına, çıkardıkları fitneleri çıkaracaktır. Zira Resulullah Aleyhisselâm'ın bu fitnelerin yine onları bulacağına dair işaretleri bulunuyor.

Hakiki müctehidler ictihadlarını yürütüyorlardı. Bunlar ise ifsatlarını yürütüyorlar.

Onun içindir ki gökkubbe altında en şerli insanlardır.

Gerek fetvacılar, gerek din kurucular ve gerekse âhir zaman uleması, bunların hepsi bu kapsamın içindedir. Şu kadar var ki bu yaptıkları yanlarına kalmayacak. Bu fitneyi fesadı çıkardılar ve fakat yine onlara dönecek ve bunun zararını onlar çekecekler.

 

Birbirini Takip Eden Alâmetler:

Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyururlar ki:

"Devlet malı belirli çevrelerin menfaati yapıldığı, emanet kelepir ve zekât angarya sayıldığı, ilim dinden başka gaye için tahsil edildiği, kişi karısına itaat edip annesine âsi olduğu ve dostunu kendisine yaklaştırıp babasını uzaklaştırdığı, mescidlerde gürültüler başgösterdiği, fâsık kimsenin kabilenin başına geçtiği ve aşağılık adamın milletin lideri olduğu, şerrinden korkulduğu için kişiye ikramda bulunulduğu, şarkıcı kadınlar ve çalgı âletleri türediği, şaraplar içildiği ve bu ümmetin sonunda gelenler evvel gelenleri lânetlediği zaman; işte o zaman kızıl bir rüzgâr, zelzele, yere batma, şekil değiştirme, taşlanma ve ipi kopan bir kolyenin tanelerinin birbiri ardı sıra gitmesi gibi birbirini takip eden alâmetler beklesinler." (Tirmizî: 2308)

 

Hadis-i şerif'in açıklaması:

"Devlet malı belirli çevrelerin menfaati yapıldığı."

Devlet malı birkaç şahsın elinde olacak ve bunu istedikleri gibi kullanacaklar. Kim fazla çalarsa o çok rağbet görecek.

Devleti idare edenler, halka âit malları kendi üzerlerinde toplamaya çalışacaklar, halkın kazancını vergiler vasıtası ile ellerinden alacaklar ve bunu rahatça hem yiyecekler hem de yığacaklar. Kendileri büyük refah içinde yaşayıp halk sıkıntı çekecek.

Zâlimin zulmü artacak, mazlum ise inleyecek.

Çünkü onlar Hakk'a yönelmeyecek, halka yönelecek. Her yöneldiği kimse başına kaynar su dökecek. "Yandım!" diyecek, yine ona sokulacak. Niçin? Şaşkın olduğu için.

Fakat hakikat ehli yine kanaat sebebiyle huzurludur. Onlar halka hiç bir zaman rağbet etmezler, Hazret-i Allah'a ve Resul'üne rağbet ederler. Fakat bunlar da pek azdır.

"Emanet kelepir ve zekât angarya sayıldığı."

Bu kötülük zamanında emanet ganimet bilinecek, onu vermemeye gayret edilecek.

Binaenaleyh böyle bir zamanda çok tedbirli olmak gerekiyor. Çünkü itimat kalkmıştır. Bunun da sebebi kalpte imanın olmayışıdır.

Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde buyururlar ki:

"Münâfığın alâmeti üçtür: Söylerse yalan söyler, söz verirse sözünde durmaz, kendisine bir şey emanet edilirse hıyanet eder." (Buhârî Tecrîd-i sarîh: 31)

Bundan ötürü bu haller husule gelecek.

"İlim dinden başka gaye için tahsil edildiği."

İlim Allah için değil, memuriyet için, geçim için tahsil edilecek. Görünüşte ilim tahsil ediyor denilecek, fakat menfaat, nam ve şöhret için tahsil edilecek, onların Allah-u Teâlâ ile ilgileri olmayacak.

"Kişi karısına itaat edip annesine âsi olduğu."

İşte böyle bir zamanda amellerinin karşılığı olarak Allah-u Teâlâ onların başına kadın idareciler getirir. Bu kötü icraat onların amelidir.

"Dostunu kendisine yaklaştırıp babasını uzaklaştırdığı."

Dinden imandan uzaklaşan bir millet, Allah-u Teâlâ'nın her emrini bıraktığı gibi;

"Biz insana anne ve babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir." (Ahkâf: 15)

Emr-i şerif'ini de bırakmıştır. Kalbi tamamen ters döndüğü için, ana-babasına yapmadığını başkalarına yapıyor.

"Mescidlerde gürültüler başgösterdiği."

Gerçek mânâda tâzim ve saygı kalkacak, herkes aklına geleni söyleyecek. Tabii ki bu söylenenlerin hepsi ahkâma mugayir olacak.

"Fâsık kimsenin kabilenin başına geçtiği."

Bu seyyiat zamanı öyle bir devirdir ki, baştakiler hep fâsık ve münafık olacak.

"Aşağılık adamın milletin lideri olduğu."

Halkın içinden asaletsiz, şerefsiz, haysiyetsiz insanlar milletin başına geçecekler. Yani ayak takımı başa, baştakiler ayak altına alınacak.

"Şerrinden korkulduğu için kişiye ikramda bulunulduğu."

O zâlimler başa geldiğinde şerleri çok olacak. Halk korkup menfaatlerinden onlara boyun eğmek zorunda kalacak.

"Şarkıcı kadınlar ve çalgı âletleri türediği."

O zamanda bunlara itibar edilecek. Bütün fuhuş, fenalık, rezalet alenen meydanda olacak ve bunlara rağbet edilecek. Allah-u Teâlâ onlara lânet eder ve hiçbir surette onlara rahmet nazarı ile bakmaz.

"Ve bu milletin sonunda gelenler, evvel gelenleri lânetlediği."

Öyle bozuk bir nesil gelecek ki, o kadar asaletsiz türemeler türeyecek ki, öyle veled-i zinâlar zuhur edecek ki, ecdadı ile övünmeyecek de içindeki kötülüğü onlara hamledecek, bu aseletsiz ayak takımı onlara hakaret nazarı ile bakacak.

Oysa geçen devirler, değil müslümanları, dünyayı hayrete düşüren en güzel hasletlerle dolu idi. Onlar iman, şecaat, cesaret, adalet, fazilet sahibi idiler.

"İşte o zaman kızıl bir rüzgâr, zelzele, yere batma, şekil değiştirme, taşlanma ve ipi kopan bir kolyenin tanelerinin birbiri ardı sıra gitmesi gibi birbirini takip eden alâmetler beklesinler."

Kızıl rüzgâr, yani insanlar bu hale geldikten sonra harp felâketini bekleyin. Allah-u Teâlâ bu vesile ile intikamını alır ve o milletin helâkına vesile olur. Bu azgınlığın cezası böyle olur.

Abdullah bin Mesud -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuştur:

"Kişinin camiye girip de iki rekât namaz kılmaması, tanıdığı kimselerden başkasına selâm vermemesi ve küçüklerin yaşlılara iş buyurması kıyâmet alâmetlerindendir." (Câmiu's-sağîr: 8228)

Bunlar küçük alâmetlerdir ve bunlar sıra ile geliyor. Bunlardan sonra büyük alâmetler zuhur etmeye başlar.

 

Altı Alâmet:

Avf bin Mâlik -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde buyururlar ki:

"Kıyamet kopmadan önce vuku bulacak alâmetlerden altı şeyi sayınız:

1. Benim ölümüm.

2. Kudüs'ün fethedilmesi.

3. Koyun vebası gibi bir hastalıkla insanların kırılması.

4. Mal çokluğu ki, birisine yüz altın verildiğinde onu az görerek öfkelenmesi, memnun olmaması.

5. İstisnasız her Arap evine girecek bir fitnenin yayılması.

6. Sizinle sarı ırk arasında bir barış antlaşmasının yapılması, onların bu barışı bozmaları ve her birinde on iki bin kişi bulunan seksen sancakla gelip size hücum etmeleri." (Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 1313)

İlk iki alâmet gerçekleşmiştir, üçüncü ve dördüncü alâmetler henüz vuku bulmamıştır.

Beşinci ise televizyon vesaire, buna mümasil fitneler her eve girdi. Bu vasıtalarla her rezalet yapılıyor.

Üsame -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuşlardır:

"Benim gördüğümü görüyor musunuz? Ben sizin evlerinizin arasında fitnelerin yerlerini yağmur yerleri gibi görüyorum." (Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 889 - Müslim: 2885)

Altıncısı da daha olmadı. Tabii ki İslâm ülkelerinde petrol ve zengin madenler olması sebebiyle, bunu alabilmek için hücum edileceğine işaret ediliyor.

Amma bunu Resulullah Aleyhisselâm görüyordu ve duyuyordu. Âhir zamanda olacak nice hadiseleri daha o zaman bildiriyordu. Büyük ateşler çıkacağını, büyük harpler olacağını, Arabistan üzerine gelecek çeşitli felâketleri bir bir açmıştır.

Kâbe-i muazzama'nın yıkılacağını, Medine-i münevvere'nin nötron bombası ile yok olacağını birer birer haber vermiştir.

Çünkü Allah-u Teâlâ kıyamete kadar ve kıyametten sonra olacak bütün hadisatı ona gösterdi.

Demek istiyoruz ki, o zamanki hüküm kıyamete kadar devam ediyor. Çünkü onun ümmeti kıyamete kadar devam edecektir. Amma o bir fırka, yalnız o bir fırka devam edecektir.

 

Müminin Rüyâsının Doğru Çıkması:

Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuşlardır:

"Zaman yaklaştıkça müslümanın rüyâsı hemen hemen yanlış çıkmayacaktır. Sizin en doğru rüyâ göreniniz, en doğru söyleyeninizdir." (Müslim: 2263)

Çünkü doğru söylemeyen bir kimsenin rüyâsında da bozukluk olur.

Hadis-i şerif'ten anlaşılıyor ki; rüyâya o zaman yalan karışmaz, tâbire ihtiyaç göstermeyecek bir açıklıkta olur. Allah-u Teâlâ onlara sâdık rüyâlarla ikramda bulunur.

 

Kötü Âmirlerin Başa Geçmesi:

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde buyurur ki:

"Her milletin başına münafıklar geçmedikçe kıyamet kopmaz." (Mecmau'z-Zevâid)

Binaenaleyh başınıza münafıklar geçtiği zaman hayret etmeyin. Bu da sizin ameliniz ve cezanızdır.

İşte Hadis-i şerif:

"Siz ne halde iseniz, başınıza o halde idareciler gelir." (Deylemî)

Ve onlardan her kötülüğü bekleyin. Çünkü bu kötülüğü başta siz yaptınız. Ki Allah-u Teâlâ böylelerini başınıza verdi.

Abdullah bin Mesud -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir:

"Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bize:

'Benden sonra birtakım işler göreceksiniz ki, bunları inkâr edeceksiniz.' buyurdu.

Orada bulunanlar: 'O zamanda ne yapmamızı emredersiniz yâ Resulellah?' diye sordular.

'Onlara karşı olan vazifenizi yerine getirin, kendi hakkınızı da Allah'tan isteyin.' buyurdu." (Buhârî - Tirmizî)

Câbir -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyurur ki:

"Şüphesiz ki kıyametin önünde yalancılar zuhur edecektir." (Müslim: 2923)

Hadis-i şerif'i rivayet eden Câbir -radiyallahu anh-: "Onlardan korunuverin!" buyurmuştur.

İşte bu yalancılar bu zamanda mevcuttur. Onların her şeyi yalan ve dolandır.

Ebu Zerr -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz:

"Sizin, benden sonra şu devlet malının kökünü kazıyacak olan imamlara (yöneticilere) karşı durumunuz ne olacak?" diye sordu.

Ben: "Seni hak ile gönderen Zât'a yemin ederim ki kılıcımı omuzuma takıp, sana ulaşıncaya kadar onunla savaşacağım!" dedim.

Buyurdu ki:

"Sana bundan daha hayırlısını söyleyeyim mi? Bana ulaşıncaya kadar sabredersin." (Ebu Dâvud)

Abdurrahman bin Amr -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuştur:

"Yağmurun çoğalıp bitkinin az olması, Kur'an okuyanların çok fakihlerin az olması, idarecilerin çok, güvenilir olanlarının ise az olması kıyametin yaklaştığının delillerindendir." (Câmiu's-sağîr: 8234)

Hakk Celle ve Alâ Hazretleri bir Hadis-i kudsi'de şöyle buyurmaktadır:

"Ben Allah'ım. Benden başka ilâh yoktur. Sizi idare edenlerin sahibi ve meliklerin melikiyim. Onların kalpleri benim kudret elimdedir.

Eğer kullar bana itaat ederlerse, ben de onları onlara rahmet kılarım, merhamet ve şefkatle muamele ederler. Yok eğer kullar bana isyan ederlerse; ben de onları onlara belâ ederim. Kalplerini kin ve gazapla onlara çeviririm. En kötü azap ile azap ederler.

Binaenaleyh sizi idare edenlere karşı sövmekle beddua etmekle meşgul olmayınız. Fakat nefislerinizi beni zikretmekle, bana dua ve tazarru ile meşgul ediniz. Böylece ben de onların hakkından gelirim, sizi onların şerrinden korurum." (Mişkât'ül-Mesabih: 3721)

Bugün müslümanların eziyet altında oluşu, sefahat, gaflet ve kabahat içinde oluşlarından ileri geliyor. Eğer biz samimi olarak Hazret-i Allah'a sığınsak, Hazret-i Allah onlara bu fırsatı vermez. Sefahat içinde yaşadığımız için başımıza bu haller geliyor. Biz bu hale suçumuzdan ötürü düşmüş oluyoruz. Bu felâketleri kendi elimizle hazırlamışızdır.

Demek oluyor ki; insanlar, yaratıcı ve yaşatıcı olan Allah-u Teâlâ'dan, O'nun emir ve nehiylerinden ayrıldıkları zaman, onlara hakettikleri ceza olarak başlarına zâlim idareci veriyor. Onlar da en şiddetli azap ile halka zulmederler.

 

Kör Taklit:

Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:

"Ümmetim önceden geçenlerin yoluna karşı karış karış, arşın arşın takip edinceye kadar kıyamet kopmaz."

Ashâb-ı kiram:

"Yâ Resulellah! (Yollarından gidilenler) Acem ve Rum gibi milletler midir?" diye sordular.

Resulullah Aleyhisselâm:

"Onlardan başka insanlardan kim var?" buyurdu. (Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 2175)

Dikkat ederseniz bu Hadis-i şerif olduğu gibi tecellî etmiştir.

Bu iki milletin ahlâk ve yaşayışlarını adeta imrenircesine benimseyenler bulunmaktadır.

Yılbaşısı olsun, balolar, plajlar, çıplaklık, her türlü küfür âdetleri benimsenmiş ve bununla da iftihar ediyorlar. Bunların hangisi İslâm dininde mevcuttur?

Herkesin haddini bilmesi ve nerede olduğunu görmesi için bu gerçekleri gözler önüne seriyoruz.

 

Fırat Nehrinin Altın Hazinelerinin Alana Çıkması:

Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:

"Fırat nehri altın bir dağ üzerinden suyu çekilip açılmadıkça kıyamet kopmaz. İnsanlar onun için harp edecek ve her yüz kişiden doksandokuzu öldürülecek. Onlardan her biri: 'Belki ben kurtulurum!' diyecektir." (Buhârî - Müslim: 2894)

Çok büyük harplerin olacağını Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz haber veriyor.

Şu anda Fırat nehri akıyor. Suyu çekildiği zaman, o yer zamanla açılacak, o yerin altında Allah-u âlem altın hazinesi var. O çıkınca oradaki devletler, biri "Ben alayım!" diğeri: "Ben alayım!" derken birbirine girecekler. Bu harplerde çok insan kırılacak.

Bu hazine altın olduğu gibi, su da olabilir. Çünkü yerine göre su da altın kadar kıymetlidir.

Diğer bir rivayet şöyledir:

"Fırat nehrinin altın hazinelerinden bir kısmının alana çıkması yakındır. Her kim o zaman orada bulunursa, ondan bir şey almasın." (Buhârî:Tecrîd-i sarîh: 2122 - Müslim: 2894)

Bu emr-i peygamberi'ye uyanlar kurtulacak, fakat emri dinlemeyip maddeye yönelenlerin helâkına vesile olacak.

 

Yalancı Deccallerin Ortaya Çıkması:

Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:

"Hepsi de Allah'ın peygamberi olduğunu iddiâ eden otuza yakın yalancı deccaller türemedikçe kıyamet kopmaz." (Tirmizî: 2315 - Ebu Dâvud: 4333)

Şimdi deccâliyet devrinin içindeyiz, en son deccale gelinceye kadar devam edecek.

 

Cinayetlerin Fazlalaşması:

Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:

"Nefsim kudret elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki, insanlara öyle bir zaman gelecek, katil niçin öldürdüğünü, maktül de niçin öldürüldüğünü bilmeyecektir." (Müslim: 2908)

Bugünkü anarşi beyan ediliyor.

Niçin öldürdüğünü, kimi öldürdüğünü bilmiyor. Sebep yok, maksat yok.

Bütün bu kötü haller ve icraatlar hep kötü idareciler sebebiyle husule geliyor. Onlar münafık olacaklar. Görünüşte ismi İslâm, fakat isimde kalmıştır.

Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz:

"Herc çoğalmadıkça kıyamet kopmayacaktır."

Buyurmuşlar, Ashâb-ı kiram: "Herc nedir yâ Resulellah?" diye sorduklarında:

"Katildir katil!" buyurmuşlardır. (Müslim: 157)

Haksız yere kasten bir kimseyi öldürmek büyük bir suçtur. Bu cinayeti işleyenler dünyada kısasa, ahirette ise cezaya uğrar.

Kur'an-ı kerim'de öldürmenin haram olduğuna dair pek çok Âyet-i kerime vardır.

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde bir mümini haksız yere öldürmenin büyük bir cinayet olduğunu ve o nispette cezaya sebep olacağını beyan buyurmaktadır:

"Kim bir mümini kasten öldürürse, onun cezası, içinde devamlı kalacağı cehennemdir." (Nisâ: 93)

Çünkü o, çok büyük bir suç işlemiştir.

"Allah ona gazap etmiş, lânetlemiş ve büyük bir azap hazırlamıştır." (Nisâ: 93)

Cehennemde ebedî kalma cezası, katilin tevbekâr olmamasına âittir. Tevbesinin kabul edilip edilmemesi ise Allah-u Teâlâ'nın iradesine bağlıdır.

Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre diğer bir Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyuruyorlar:

"Eğer gök ve yer sakinleri bir müminin kanının akıtılmasına (öldürülmesine) katılsalar, Allah mutlaka onları cehenneme yüzü üzere sürer." (Tirmizî. Diyât 8)

İnsanların nazarında dünya büyük ve önemli bir varlık olmasına rağmen, bir mümini öldürmenin anlatılmayacak derecede tehlikeli ve korkunç bir âfet olduğu belirtilmektedir.

Allah-u Teâlâ diğer bir Âyet-i kerime'sinde şöyle buyuruyor:

"Kim bir cana kıymamış, ya da yeryüzünde bozgunculuk yapmamış olan bir kimseyi öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibidir." (Mâide: 32)

Burada insan hayatının ne kadar değerli olduğu gözler önüne serilmektedir.

Haksız yere bir başkasının hayatını alan veya ölümüne sebep olan kimse, yalnızca bir kişiye zulmetmekle kalmamış, aynı zamanda insan hayatının ulvîliğini ayaklar altına almış, bu hususta başkalarına da cesaret vermiş, Allah-u Teâlâ'nın gazabını haketmiş olur.

Cenâb-ı Fahr-i Kâinat -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde:

"Mümin haram olan kanı akıtmadıkça, dininin geniş alanında kalır." buyuruyorlar. (Buhârî)

Bir mümin büyük günahlar işlese de; tevbe eder, kul haklarını öderse, Allah-u Teâlâ'nın affına uğrayabilir ve dininin geniş alanında kalır. Fakat kendisine mümin kardeşinin kanı bulaşan kimse, aff-ı ilâhiden ümitsiz olarak yaşadığından, dini de hayatı da onu sıkar. Huzur içinde yaşayamaz.

Öldürülen insanın velisi, kısas yoluyla katilin öldürülmesini istese bile, bu ceza dünyadaki cezasıdır. Ölenle öldürülen arasındaki diğer hükümler ahirete kalmıştır.

İlâhî mahkemede ilây-ı kelimetullah için öldüren kurtulacak, fakat gayr-i meşru bir maksatla öldüren, öldürdüğü kimsenin de günahını yüklenerek hesap yerinden ayrılacaktır.

Abdullah bin Mesud -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyururlar:

"Kıyamet günü bir adam bir başkasının elinden tutmuş olarak gelir ve: 'Ey Rabb'im! Bu beni öldürdü!' der.

Azîz ve Celîl olan Allah da: 'Onu niye öldürdün?' diye sorar. Adam: 'İzzet senin için olsun diye öldürdüm!' der. Allah-u Teâlâ: 'İzzet benim içindir!' buyurur.

Bir başka adam da bir başkasının elinden tutmuş olarak gelir ve: 'Ey Rabb'im! Bu beni öldürdü!' der.

Azîz ve Celîl olan Allah da: 'Onu niye öldürdün?' diye sorar. Adam: 'İzzet falancanın olsun diye öldürdüm!' der. Allah-u Teâlâ: 'İzzet falancanın değildir!' buyurur ve o adam öbürünün günahıyla döner." (Nesâi. Tahrim 2)

İnsan öldürmenin haram olduğunu belirten daha pek çok Hadis-i şerif mevcuttur.

Büreyde -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:

"Müminin öldürülmesi Allah katında, bütün dünyanın yok olup gitmesinden daha büyüktür." (Nesâi. Tahrim 1)

Berâ bin Âzib -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde ise şöyle buyuruyorlar:

"Şüphesiz ki dünyanın yok olup gitmesi, Allah katında haksız yere bir mümini öldürmekten daha hafiftir." (İbn-i Mâce: 2619)

Kasten öldürmenin cezası Sünnet-i seniye'de de belirlenmiştir.

Abdullah bin Ömer -radiyallahu anhümâ-dan rivayet edilen bir Hadis-i şerif'te şöyle buyurulmaktadır:

"Kim mümin bir kimseyi (kasten) öldürürse, katil bu sebeple kısas olunur." (Ebu Dâvud: 4539)

Öldürmenin haram olduğuna dair aynı zamanda icmâ vardır.

 

Aynı Dâvâyı Güden İki Büyük Topluluğun Birbirleriyle Savaşması:

Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:

"Dâvâları bir olan iki büyük fırka çarpışarak aralarında büyük bir harp olmadıkça kıyamet kopmaz." (Müslim: 157)

İran'la Irak çarpıştı işte. İkisinin de dâvâsı yahudiye hücum gibi görünüyordu. Fakat Amerika bunu hissedince bir oyunla onları birbirine vurdurdu, yahudi de keyiflice baktı.

Bu oyunu Amerika yaptı, yahudi yaptı. Kendisi kuvvet buldu, müslümanları zayıf düşürdü. Gerek Amerika'dan gerek yahudilerden çok büyük paralarla silâh aldılar. Küffar onları birbirine tutuşturmakla hem silâh verip paralarını aldı, hem de çok müslüman kanı döküldü. Memleketler harap oldu, birbirlerinin varlıklarını, evlerini barklarını yok ettiler. Hazineleri boşaldı. Neticede ellerine hiçbir şey geçmedi.

Hüseyin Amerika'nın oyununa geldi. Sonra Amerika onun başına neler getirdi.

Bu arada Suudi Arabistan da İran'a karşı Irak'a yardım edeyim derken hazinesinin büyük bir kısmını oraya boşalttı, o da çok büyük sarsıntı geçirdi.

 

Türklerle Yapılan Savaşlar:

Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:

"Müslüman Türklerle, yüzleri kılıflı kalkanlar gibi olup, kıl elbise giyen ve kıl içinde yürüyen bir kavimle harbetmedikçe kıyamet kopmaz." (Müslim: 2912)

Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayet edilen diğer bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:

"Siz ayakkabıları kıldan kişilerle savaş yapmadan, hatta küçük gözlü, kırmızı yüzlü, küçük burunlu, yüzleri deri örtülü, kalkan gibi yayık, enli Türkler'le savaş yapmadan kıyamet kopmaz." (Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 1467)

Nitekim bu savaşlar tarihin dönemlerinde yapılmış, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in mucizeleri gerçekleşmiştir.

 

Bereketin Azalması:

Enes -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:

"Zamanın bereketi azalıp; sene ay kadar, ay hafta kadar, hafta gün kadar, gün saat kadar, saat de ateşte kuru otun yanması kadar kısalmadan kıyamet kopmaz." (Tirmizî: 2332)

İşte şimdiki zaman... Bereketsiz bir devir. Gece ve gündüzlerin nasıl geçtiği hiç anlaşılmıyor.

Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuştur:

"Kıtlık ve fitneler yılı; yağmurun yağmaması değil, yağmurun yağıp yağıp da bitki adına birşey bitirmemesidir." (Müslim)

Hiç hayır olmayacak, hayır kalktığı için yağmur yağsa da bereket olmayacak.

 

İnsanların Hayatlarından Bıkarak Ölülere Gıpta Etmesi:

Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:

"Bir kimse bir adamın kabrinin yanından geçerken: 'Keşke onun yerinde yatan ben olsaydım!' deyinceye kadar kıyamet kopmaz." (Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 2123)

O kadar sıkıntılar olacak ki, pahalılık artacak. Alan alamayacak, satan satamayacak, iki tabaka birden çökecek.

Ceza olarak çok korkunç günler gelecek.

İhtiyaç çok, parası yok. "Ah onun yerinde yatan ben olsaydım da şu sıkıntıyı çekmeseydim!" diyecek.

Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-in diğer bir rivâyetinde ise Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:

"Nefsim kudret elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki, bir adam bir kabrin yanından geçerek üzerine yuvarlanmadıkça ve: 'Keşke bu kabir sahibinin yerinde ben olsaydım!' demedikçe dünya bitmeyecektir. Halbuki bu sözü ona söyleten din değil, ancak belâ olacaktır." (Müslim: 157)

 

İşlerin Ehliyetli Olmayanlara Verilmesi:

Ebu Hüreyre -radiyallahu anh- der ki:

"Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- yanındaki cemaate konuşurken bir kimse gelerek:

'Yâ Resulellah! Kıyamet ne zaman kopacak?' diye sordu.

Resulullah Aleyhisselâm konuşmasına devam etti, sözlerini bitirdiğinde:

"Sual sahibi nerede?" dedi.

O kimse:

'İşte buradayım yâ Resulellah!' karşılığını verdi.

Resulullah Aleyhisselâm:

"Emanet zâyi edildiği vakit kıyameti bekle!" buyurdu.

O kimse yine:

'Emanet nasıl zâyi edilir?' diye sordu.

"İş ehil olmayana verildiği zaman kıyameti bekle!" buyurdu. (Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 54)

İşte şimdi tam o zaman.

Üzerine aldığı iş hakkında hiç ilgisi bilgisi olmadığı halde o işin başına geçiriliyor.

Yani daha doğrusu işe adam aranmıyor da, nâehil olduğu halde adama iş veriliyor.

 

Karanlık Gece Kıtaları Gibi Fitnelerle Karşılaşılması:

Enes bin Mâlik -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:

"Kıyamet kopmazdan önce karanlık gece kıtaları gibi fitneler olacak. Bu karışıklıklar içinde kişi mümin olarak sabahlayıp kâfir olarak akşamlar, mümin olarak akşamlayıp kâfir olarak sabaha çıkar. Birçok kimseler azıcık bir dünyalık karşılığında dinlerini satarlar." (Tirmizî: 2196)

Fitnenin vehametinden insan bir günde bu derece değişiklikler geçirecek, günü gününe saati saatine uymayacak, kalpler bozulacak, iman sâfiyeti kalmayacak.

Bir âhir zaman âlimi veya bir bölücü Allah-u Teâlâ'nın hükmüne aykırı bir söz söylüyor, o da: "Bu doğru söylüyor!" deyip tasdik ediyor, böylece azıcık bir dünyalık karşılığında dinlerini fedâ ediyorlar.

Türkiye'nin bu anki hâli.

Dinden çıkmak kolay oluyor, çünkü bölücüler önünü kesiyor.

Allah-u Teâlâ'nın hıfz-u himayesine tasarruf-u ilâhîsine aldığı kimseler hiç şüphesiz ki bu fitnenin dışında kalacaklardır.

Nitekim Ebu Ümâme -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif'te şöyle buyurulmaktadır:

"Birtakım fitneler olacaktır. Kişi o fitnelerde mümin olarak sabahlayacak ve kâfir olarak akşamlayacaktır.

Ancak Allah'ın, ilim ile (kalbini) ihyâ ettiği kimseler (bu tehlikeden) müstesnâdır." (İbn-i Mâce: 3954)

Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:

"Birtakım fitneler olacaktır. O fitnelerde oturan ayakta durandan, ayakta duran yürüyenden, yürüyen koşandan daha hayırlıdır. Kim o fitnelerin başında dikilirse, fitneler onu yıkar. Her kim o fitneler zamanında sığınacak bir yer bulursa, hemen oraya sığınsın." (Müslim: 2886)

Birçok fitneler zuhur edecek, ediyor da.

Kişi o fitnelerin tehlikesinden ve fitnelere karışanlardan ne kadar uzak durursa onun için o kadar hayırlıdır.

Memlekette herhangi bir karışıklık çıktığında siz uzak durun, o ateşin içine girmeyin. Çok şeyler husule gelecek. O ateş bölücülük ateşidir, harp ateşidir, halkın birbirine düşme ateşidir. Onun için böyle bir şey olduğunda kenarda durun.

Huzeyfe -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyuruyorlar:

"Birtakım fitneler olacaktır. O fitnelerin kapıları başında cehennem ateşine çağırıcı kimseler olacaktır. Bir ağacın kökünü ısırır halde ölmen onlardan birisine tâbi olmandan senin için daha iyidir." (İbn-i Mâce: 3981)

Fitne dönemlerinde fitne gruplarından uzak durmak en uygun olanıdır.

Nitekim Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir diğer Hadis-i şerif'lerinde de şöyle buyuruyorlar:

"Mutlu kimse fitnelerden uzakta kalandır, mutlu kimse fitnelerden uzakta kalandır, mutlu kimse fitnelerden uzakta kalan ve fitneye maruz kalıp da sabreden kişidir. Fitneye başlayan ve çalışanın vay haline!" (Ebu Dâvud)

Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuştur:

"Her kim bir soy sop dâvâsına (halkı) teşvik ederek veya bir soy sop dâvâsı için öfkelenerek hak veya bâtıl olduğu bilinmez bir gaye ile körü körüne açılan (gayesi İslâm olmayan) bir bayrak altında (yani toplanan topluluk içinde) savaşırsa o kimsenin öldürülüşü câhiliyet öldürülüşüdür." (İbn-i Mâce: 3948)

Bu sıkışık durumlarda bir müslümanın memleketinde olması ve memleketinde ölmesi lâzım. Niyeti hâlis ise şehit olur, fakat küffâr bayrağı altında ölürse nasıl olacak, kimin için ölmüş olacak, gidişi nasıl olacak?

Kaçabildiğiniz kadar kaçın, bu fırtınaya tutulmayın!

Kişi yalnız kendisinden mesul değil, çoluk-çocuğundan da mesuldür.

Ebu Bekre -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:

"Muhakkak ki birçok fitneler olacaktır. Dikkat edin! Sonra bir fitne olacaktır ki; o fitne zamanında oturan kimse fitneye yürüyenden daha hayırlı, yürüyen fitneye koşandan daha hayırlı olacaktır.

Dikkat edin! O fitne indiği veya olduğu vakit; kimin develeri varsa fitneden kaçıp hemen develerinin bulunduğu yere gitsin, kimin koyunları varsa onların yanına varıp meşgul olsun, kimin toprağı varsa toprağına gitsin ve toprağı ile meşgul olsun!"

Bunun üzerine bir kimse:

"Yâ Resulellah! Develeri, koyunları ve toprağı olmayan için ne buyurursun?" diye sordu.

Resulullah Aleyhisselâm:

"Kılıcını alır, onun keskin tarafını bir taşla kırar. Sonra kaçabilirse süratle kaçsın!" dedi ve devamla şöyle buyurdu:

"Allah'ım! Tebliğ ettim mi? Allah'ım! Tebliğ ettim mi? Allah'ım! Tebliğ ettim mi?"

Bunun üzerine bir kimse:

"Yâ Resulellah! Çarpışan iki safa, yahut çarpışan iki gruba zorla götürülürsem ve onlardan biri kılıcı ile bana vurursa veya bir ok isabet edip beni öldürürse ne olur?" diye sordu.

Resulullah Aleyhisselâm:

"Hem senin günahını hem de kendi günahını yüklenir ve cehennemliklerden olur." buyurdu. (Müslim: 2887 - Ebu Dâvud)

Abdullah bin Mesud -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuştur:

"Bu ümmette dört (büyük) fitne olacaktır. Sonuncusunda kıyamet kopacaktır." (Ebu Davud: 4241)

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir diğer Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuştur:

"Muhakkak öyle bir fitne olacaktır ki, Arap'ın kökünü kazıyacaktır. Bunların maktulleri cehennemdedir. Dilin tesiri, bu fitnede kılıçtan daha şiddetlidir." (Ebu Dâvud)

Abdullah bin Amr -radiyallahu anhümâ-dan rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuştur:

"Arapları kaplayan bir fitne olacaktır. Öldürülenleri cehennemdedir. O fitnede dil, kılıç darbesinden daha şiddetlidir." (İbn-i Mâce: 3967)

Abdullah bin Ömer -radiyallahu anhümâ-dan rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuştur:

"Fitnelerden uzak durun! Şüphesiz ki fitnelerde dil (tesir bakımından) kılıç darbesi gibidir." (İbn-i Mâce: 3968)

Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz:

"Kureyş'ten bazı insanlar (ileride) insanları (fitne ile) ölüme sürükleyecekler!" buyurdu.

Ashâb-ı kiram:

"Yâ Resulellah! Biz o zaman ne yapalım?" diye sordular.

"Keşke insanlar onlardan uzak bulunsalar!" cevabını verdi. (Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 1469)

Zübeyr bin Adiyy -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir:

"Haccac'dan başımıza gelenler hakkında Enes bin Mâlik -radiyallahu anh-e şikayet ettik.

'Sabredin! Çünkü bundan sonra bu şimdikinden daha kötü bir zaman gelecektir, tâ ki Rabb'inize kavuşuncaya kadar. Bunu Peygamber'iniz -sallallahu aleyhi ve sellem-den böyle işittim' dedi." (Buhârî - Tirmizî)

Abdurrahman bin Abd-i Rabbi'l-Kâbe -radiyallah anh- şöyle demiştir:

Bir gün Abdullah bin Amr bin el-Âs -radiyallahu anhümâ- Kâbe'nin gölgesinde oturmuş, başında da halk toplanmış iken ben onun yanına vardım. (Bu esnada) Abdullah'dan şunu işittim:

"Biz bir yolculukta Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-in beraberinde idik. O, bir ara bir konakta konakladı. Bunun üzerine kimimiz kendi çadırını kuruyor, kimimiz ok atışı yapıyor ve kimimiz otlayan hayvanı ile meşgul oluyordu. Bu sırada Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-in çağırıcısı: 'Haydin namaza!' diye çağrıda bulundu. Biz de hemen toplandık. Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- ayağa kalkarak bize şu hitabede bulundu:

'Benden önceki her peygamber üzerine kendi için hayır bildiği şeyleri ümmetine göstermesi ve şer bildiği şeylere karşı onları korkutması şüphesiz ki bir hak bir görev oldu. Sizin bu ümmetinizin âfiyeti (yani dine zarar veren şeylerden selâmette bulunması) evvelinde kılındı. Bu ümmetinizin son kısmının başına belâ ve hoşlanmayacağınız işler muhakkak gelecektir. Sonra öyle fitneler gelecek ki bazısı diğer bazısını hafifletecek (yani sonra gelen fitne bir önceki fitneden şiddetli olacağından öncekini hafif bırakacaktır). Artık mümin kul (bir fitne geldiğinde): 'İşte beni helâk eden fitne budur!' der. Bir süre sonra o fitne geçer, bunun arkasından başka bir fitne gelir ve mümin kul: 'İşte beni helâk edici fitne budur!' der. Sonra o fitne de açılıp gider. Artık kim cehennem ateşinden uzaklaştırılması ve cennete girdirilmesi kendisini sevindiriyorsa Allah'a ve ahiret gününe iman eder halde iken ölümü gelsin ve insanlara kendisine yapmalarını arzu ettiği şeyleri yapsın.

Kim bir devlet başkanına beyat edip ona elini vermiş (yani seçmiş) ve samimiyetle bağlanmış ise artık olanca gücü ile ona itaat etsin. Şayet bundan sonra başka bir devlet başkanı çıkıp gelir de birincisi ile nizaa kalkışırsa (yani isyan çıkarmak isterse) sonra gelenin boynunu vurunuz."

Abdurrahman bin Abd-i Rabbi'l Kâbe -radiyallahu anh- demiştir ki:

"Bunun üzerine ben başımı topluluktan ileri sokarak (yani Abdullah -radiyallahu anh-ın yakınına sokularak): 'Allah aşkına sana soruyorum, bu hadisi Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-den sen kendin işittin mi?' dedim. Abdurrahman demiştir ki: Bunun üzerine Abdullah -radiyallahu anh- eliyle kulaklarına işaret ederek: 'Bunu kulaklarım işitti, kalbim de belledi, iyice belledi.' dedi." (İbn-i Mâce: 3956)

Hadis-i şerif'te fitne ve fesadın çoğaldığı zamanlarda müslüman bir kimsenin dikkat edeceği mühim hususlar beyan edilmiştir.

Abdullah bin Ömer -radiyallahu anh-der ki:

"Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-in yanında idik. Fitnelerden söz etti, birçok fitneler anlattı. Hatta bir 'Ahlâs' fitnesine temas etti.

Dinleyenlerden biri:

'Yâ Resulellah! Bu Ahlâs fitnesi nedir?' diye sordu.

Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-:

'Ahlâs fitnesi; şiddetli düşmanlık yüzünden insanların birbirinden kaçması ve bir şey bırakmamak üzere mallarının yağma edilmesidir.' buyurdu ve devam etti:

'Sonra 'Serrâ' fitnesi vardır ki, bunun dumanı Ehl-i beyt'imden olan bir adamın ayakları altından tütecektir. Bu adam kendini benden sanacaktır, halbuki benden değildir. Çünkü benim velilerim ancak takvâ sahibi olan kimselerdir. Sonra insanlar eğri, kaburga kemiği üzerine oturmuş gibi bir adama beyat etmek üzere anlaşacaklardır. (Yani devam etmeyen bir sulh yapacaklardır).

Bundan sonra 'Duheymâ' fitnesi vardır. Bu ümmetten kendisine şamar indirmediği bir tek kimse bırakmayacaktır. 'Hemen bitti, sona erdi!' denildiği vakit yine devam edecektir.

Bu fitne zamanında kişi sabah mümin akşam kâfir olacaktır.

O kadar ki insanlar iki kısma ayrılacaktır;

Kendisinde nifak olmayan iman grubu ile kendisinde iman olmayan nifak grubu.

Bu fitne meydana geldiği vakit, o gün yahut ertesi gün Deccal'i bekleyin.'" (Ebu Dâvud - Hâkim)

Hazret-i Âişe -radiyallahu anhâ- Vâlidemiz der ki:

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:

"Bu ümmetin sonunda yere batma, kılık değiştirme ve taşlaşma belâları meydana gelecektir."

Ben:

"Yâ Resulellah! Aramızda sâlih kullar bulunduğu hâlde helâk olur muyuz?" diye sordum.

"Evet! Pislik meydana çıktığı vakit!" buyurdu. (Tirmizî: 1007)

İmran bin Husayn -radiyallahu anhümâ-dan rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:

"Bu ümmette yere batma, kılık değiştirme ve taşlaşma olacaktır."

Bunun üzerine müslümanlardan bir kimse:

"Yâ Resulellah! Bu ne zaman olacak?" diye sordu.

Buyurdu ki:

"Şarkıcı kızlar ve çalgı âletleri türediği ve şaraplar içildiği vakit!" (Tirmizî: 2309)

 

Mekke-i Mükerreme, Medine-i Münevvere:

Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:

"Müslümanlarla yahudiler harbetmedikçe kıyamet kopmaz. Müslümanlar onları öyle bir öldürecekler ki, hatta yahudi taşın ve ağacın arkasına saklanacak, taş veya ağaç da: 'Ey müslüman, ey Allah'ın kulu! Şu arkamdaki yahudidir, hemen gel de onu öldür!' diyecektir. Yalnız Ğargad ağacı bunu demeyecek, çünkü o yahudilerin ağacıdır." (Müslim: 2922)

Allah-u âlem yahudiler Mekke-i mükerreme'ye ve Medine-i münevvere'ye giremeyecek, Medine-i münevvere'ye nötron bombası atsalar gerek. Amma onlar, amma Çinliler. Bütün halk ölecek. Bundan değil müslümanlar, bütün küffar halkı da rahatsız olacak.

Sonra Allah-u Teâlâ onların öldürülmesini murad ettiği zaman, küffar memleketine sığınmış bir yahudiyi dahi ikrah ettikleri için haber verecekler. Yalnız Amerika haber vermeyecek, çünkü Amerika onlardandır.

Amerika ile yahudilerin yaptığı yanlarına kâr kalmaz.

Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:

"Bir zaman gelecek ki Medine hayrı ve güzelliği ile boş kalacak, kurtlar ve kuşlar işgal edecek.

İnsanoğlundan en son ölecek olan Müzeyne kabilesinden iki çobandır. Bunlar Medine'ye doğru koyunlarını sürüp gelirken onun perişanlığını görerek korkup, yüzüstü düşerek ölecekler." (Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 885)

Medine-i münevvere'nin bu metrûk durumu kıyamet saatinin yaklaştığı âhir zamanda meydana gelecektir.

Avf bin Malik -radiyallahu anh- der ki:

"Bir kere Resulullah Aleyhisselâm Mescid-i saâdet'e girmişti. Sonra bizim yüzümüze bakıp şöyle buyurdu:

'Allah'a yemin ederim ki gelecek nesil bu Medine'yi kırk sene kadar zelil bir halde avâfiye bırakacaktır. Avâfiye nedir bilir misiniz? Bakınız ben size söyleyeyim: Kurtlar ve kuşlar!'" (Buhârî, Tecrîd-i sarîh, C. 6, sh: 235)

Hafsa -radiyallahu anhâ- Vâlidemiz'den rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:

"Bu beyte (Kâbe'ye) bir ordu gaza etmek için mutlaka kastedecektir. Fakat yerin bir çölüne vardıkları zaman ortada bulunanları batırılacak, öndekileri sondakilere haykıracaklar, sonra onlarla batırılacaklar. Ve onlardan haber veren serseriden başka kimse kalmayacaktır." (Müslim: 2883)

Abdullah bin Abbas -radiyallahu anhümâ-dan rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:

"Kapkara, ince bacaklı, koca ayaklı birinin Kâbe'yi taş taş yıktığını görüyorum sanki." (Buhârî. Tecrid-i sarîh: 790)

Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:

"Kâbe'yi Habeşliler'den incecik baldırlı biri harap edecektir." (Müslim: 2909)

Kâbe-i muazzama'yı kıyamete çok yakın bir zamanda, başlarında ince bacaklı şiş karınlı bir kimsenin yer aldığı Habeşliler gelip yıkacaklar, taş taş sökecekler, taşlarını da denize atacaklar.

Huzeyfe -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuştur:

"Şüphesiz ki bir ordu (son zamanlarda) şu Kâbe'yi yıkmaya kastedecektir. Nihayet o güruh Beydâ denilen yere geldikleri zaman onların orta tabakası yere batırılır ve önde gidenleri arkadakilere haykırışta bulunur. Sonra onlar da yere batırılır. Artık kaçıp da kendilerinden haber verecek olandan başka hiç kimse kalmaz." (İbn-i Mâce: 4063)

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz yere batırılacak ordudan bahsettiğinde Ümmü Seleme -radiyallahu anhâ- Vâlidemiz:

"Yâ Resulellah! O ordunun içinde (kendilerine katılmaya) zorlanmış kimse olabilir (onun hâli ne olacak)?" diye sordu.

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz:

"Onlar kıyamet günü niyetlerine göre diriltilirler." buyurdu. (İbn-i Mâce: 4065)

Bu Hadis-i şerif zâlimlerden uzak durmanın, onlarla görüşmekten sakınmanın gerekliliğine delâlet eder. Bâtıl yolda olanların beraberinde bulunanlar iyi niyetli olsa bile felâkete uğrayabilirler.

Hazret-i Âişe -radiyallahu anhâ- Vâlidemiz buyururlar ki:

"Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-in uykuda vücudu titredi.

Biz: 'Yâ Resulellah! Uykun arasında bir şey yaptın ki, evvelce bunu yapmazdın!' dedik.

Bunun üzerine:

'Şaşılacak şey! Ümmetimden bazı kimseler Kâbe'ye sığınmış olan Kureyşli bir adam yüzünden ona yöneliyorlar. Fakat çöle vardıklarında yere batırılacaklar!' buyurdu.

Biz: 'Yâ Resulellah! Şüphesiz ki, yol (çeşitli) insanları bir araya toplar!' dedik.

Resulullah Aleyhisselâm:

'Evet! Onların arasında; işi iradesi ile kasıtlı yapan vardır, zorlanmış olan vardır, yolcu vardır. Hepsi aynı azaba düçar olurlar, fakat ayrı ayrı yerlerden çıkarlar. Allah onları niyetlerine göre (kıyamette) diriltir.' buyurdu." (Buhârî, Kitâbü'l-Buyû - Müslim: 2884)

Hadis-i şerif zâlimlerden uzak kalmanın lüzumuna işaret etmektedir. Tâ ki suçlulara verilen cezâ, suçsuzlara da isabet etmesin.

Muâz bin Cebel -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz:

"Beyt-i mukaddes'in mamur oluşu, Medine'nin harap oluşu demektir. Medine'nin harap oluşu, büyük savaşın çıkması demektir. Büyük savaşın çıkması, Kostantiniye'nin fethi demektir. Kostantiniye'nin fethi de Deccal'in çıkması demektir." buyurmuş, sonra eli ile kendisine bunu anlattığı zatın uyluğuna yahut omuzuna vurmuş, sonra da şöyle buyurmuştur:

"Bu, senin burada olduğun, yahut senin burada oturmakta olduğun gibi haktır." (Ebu Dâvûd)

Ebu Bekre -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:

"Medine'ye Deccal'in korkusu girmeyecektir. O gün onun yedi kapısında ikişer melek bekçilik edecektir." (Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 890)

Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:

"Medine'nin girecek yerlerinde melekler beklediğinden oraya tâun ve Deccal girmeyecektir." (Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 891)

Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:

"Muhakkak iman, yılanın deliğine toplandığı gibi Medine'ye akıp toplanacaktır." (Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 887)

Medine-i münevvere İslâm'ın intişar merkezi olduğundan ve Resulullah Aleyhisselâm'ın orada medfun bulunduğundan dolayı her müslümanın oraya karşı bir muhabbeti, kalbî teveccühü vardır. Bu teveccüh ve muhabbet Asr-ı saâdet'ten beri devam edegelmiştir.

Enes bin Mâlik -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuştur:

"Mekke ve Medine'den başka, Deccal'in ayak basmayacağı yer kalmayacaktır. Bunların giriş yerlerinde saf saf melekler bekleyecek; sonra Medine üç defa zelzele ile çalkalanacak ve ne kadar münafık ve kâfir varsa Allah onları Medine'den çıkaracaktır. (Deccal'in yanına gideceklerdir)." (Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 892 - Müslim: 2943)

Ebu Saîd-i Hudrî -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:

"Deccal çıkacak; Medine'ye giremeyip bazı kumluğuna inecek, Medine'den insanların hayırlısı olan bir kahraman çıkarak Deccal'e:

'Ben şâhitlik ederim ki, Allah'ın elçisi Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-in haber verdiği Deccal sensin!' diyecek.

Deccal halka:

'Ben bunu öldürüp diriltirsem, benim ilâh olduğumdan şüphe eder misiniz?' diyecek.

Halk: 'Şüphe etmeyiz.' diyecekler. Deccal, o kahraman insanı öldürüp diriltecek.

O kimse: 'Bugün daha iyi anladım. (Sen yalancısın, Deccal'sin).' diyecek.

Deccal:

'Onu yine öldürürüm!' diyecek fakat öldüremeyecek." (Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 893)

Allah'ım kendi nuru ile yürüttüğü, rızâsı ile himaye ettiği kullardan eylesin.


  Önceki Sonraki  

Diğer Yazıları
TÜM YAZILAR