Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
EVLİYÂ-İ KİRAM -kaddesallahu Esrârehüm- Hazerâtı'nın "Hâtemü'l-Evliyâ" Hakkındaki Beyan ve İfşaatları (129) - Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî -kuddise sırruh- (1) - Ömer Öngüt
Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî -kuddise sırruh- (1)
EVLİYÂ-İ KİRAM -kaddesallahu Esrârehüm- Hazerâtı'nın "Hâtemü'l-Evliyâ" Hakkındaki Beyan ve İfşaatları (129)
Dizi Yazı - "Hâtemü'l-Evliyâ" Hakkındaki Beyan ve İfşaatlar
1 Nisan 2011

 

EVLİYÂ-İ KİRAM
-Kaddesallahu Esrârehüm- HAZERÂTI'NIN
"HÂTEMÜ'L-EVLİYÂ" HAKKINDAKİ
BEYAN ve İFŞAATLARI (129)

Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî -kuddise sırruh- (1)

 

HAYATI ve ESERLERİ

20 Eylül 1207 tarihinde Afganistan'ın Belh şehrinde dünyaya gelen Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî -kuddise sırruh- Hazretleri, Tasavvuf tarihinde eşine ender rastlanan mümtaz ve müstesnâ âriflerdendir.

Mevlâna -kuddise sırruh- Hazretleri'nin babası Bahâüddîn Veled, derin bir ilme sahip olduğu için Belh şehri çevresinde "Sultânü'l-'ulemâ" diye anılır ve halk tarafından büyük bir sevgiyle karşılanırdı. Bu durum zamanın hükümdârı Muhammed Harzemşâh'ın kulağına kadar gidince, kendisine şehrin anahtarlarını göndermiş ve üstü kapalı bir biçimde şehri terketmesini istemişti. Hükümdârın bu tavrından son derece rahatsız olan Sultan Veled, büyük bir gönül kırgınlığı ile oğlu Celâleddîn'i yanına alarak Belh şehrinden göç etti ve Nişabur'a yerleşti. Muhammed Harzemşâh, yaptığı yersiz davranıştan dolayı pişman olmuş; ancak Bahâüddîn Veled'in oğluyla birlikte hicretinden altı ay sonra, Tatar hükümdârı Cengiz Han tarafından ülkesi yağmalanarak, saltanatı yerle bir olmuştu.

İlk tahsilini Nişabur'da gören ve burada büyüyerek gençlik devresine erişen Celâleddîn, büyük sûfî Ferîdüddîn Attâr -kuddise sırruh- Hazretleri ile tanışmış ve genç yaşta onun sevgi ve teveccühünü kazanmıştı. Bu görüşme, Nişabur'dan Bağdat'a hicret edinceye kadar devam etmiş, daha sonraki yıllarda bu derin sevgi ve muhabbet bağı, Bağdat'ta karşılaştıkları Şihâbüddîn Sühreverdî -kuddise sırruh- Hazretleri ve Şam'da ziyaretine vardıkları Şeyhü'l-ekber Muhyiddîn İbnü'l-Arâbî -kuddise sırruh- Hazretleri'nin desteğiyle daha da güçlenmiştir.

Şam'dan sonra Karaman'a gelerek, burada yedi yıl ikâmet eden Mevlânâ -kuddise sırruh- Hazretleri, Selçuklu sultanı Alâeddîn Keykûbâd'ın dâveti üzerine Konya'ya gelerek buraya yerleşti. Hayatının önemli bir kısmını Konya'da geçiren ve gizli gönül erlerinden Şems-i Tebrizî -kuddise sırruh- Hazretleri ile uzun müddet başbaşa kalıp sohbet eden Mevlânâ -kuddise sırruh- Hazretleri, burada büyük bir mânevî kemâlâta erişti.

Konya'da kurduğu âsitânede uzun yıllar zikir ve semâ törenleri düzenleyerek, müslümanların gönlüne Allah sevgisini ve tasavvuf aşkını yerleştiren Mevlânâ -kuddise sırruh- Hazretleri, Osman Gâzî'nin babası Ertuğrul Gâzî'yi zaman zaman huzuruna kabul etmiş; hatta bir defasında ona, küçük oğlu Osman'ın ileride büyük bir devlet kuracağını müjdelemiştir. Saâdetle dolu mübarek ömrünü Konya'da tamamlayan büyük velî, 1273 milâdî yılında ebedî âleme göçerek, âsitânesinin yanıbaşında inşâ edilen türbesine defnedilmiştir.

Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî -kuddise sırruh- Hazretleri'nin en meşhur eseri "Mesnevî" olup, aşk ve vecd hâlindeyken söylemiş olduğu Farsça beyitlerden meydana gelmektedir. Eserin ortaya çıkmasında, çok sevdiği halifelerinden Hüsâmeddîn Çelebi'nin çok büyük emeği olmuştur. Sabah-akşam her yerde sünûhât gelip coştuğunda o söyler, Hüsâmeddîn Çelebi yazardı. Aşk ve vecd ile bu işe öylesine girmişlerdi ki, bâzı geceler sabahladıkları bile olurdu. Çelebi Hüsâmeddîn yazılan beytleri yüksek sesle, vecd içinde Hazret'e tekrar tekrar okur, birlikte yeniden tetkik ederlerdi. Mevlânâ -kuddise sırruh- Hazretleri ile Hüsâmeddîn Çelebi'nin beş yıllık berâberliklerinin en büyük yâdigârı olan "Mesnevî", altı cilde varan büyük bir hazîne olarak Tasavvuf şâheserleri arasındaki yerini almıştı.

Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî -kuddise sırruh- Hazretleri "Mesnevî"nin dışında, "Fîhi mâ Fîh", "Mevâ'izu Mecâlisü's-Seb'a" ve "Mektûbât" gibi söz ve sohbetlerini ihtivâ eden eserlerinin yanında, "Dîvân-ı Kebîr" adını taşıyan manzum bir eseri daha vardır ki; üslûp, nükte ve heyecan bakımından "Mesnevî"den farkı yoktur.

 

"HÂTEMÜ'L-VELÂYE" HAKKINDAKİ BEYAN ve İFŞAATLARI

Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî -kuddise sırruh- Hazretleri'nin en büyük ve en meşhur eseri olan "Mesnevî"sinde yer alan birbirinden farklı güzîde ifşaatları daha önce size arzedilmişti.

Hazret'in "Mesnevî"sinde, büyük velî Hâtemü'l-evliyâ -kuddise sırruh- Hazretleri'nin ilmine, makam ve tecelliyâtının yüceliğine işâret eden, şimdiye dek üzerinde durulmamış diğer ifşaatlarını da hakikati arayanların dikkat nazarlarına arz edeceğiz.

 

Allah'ın Rızık ve Nîmetine, Kabul ve Reddine Vâsıta Olan Tam Kemâlin Sâhibi:

Allah'ın, âlemin altı cihetini de keremleriyle doldurup, Hâtemü'l-evliyâ'nın bayrağını her yere diktiğini haber veren Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî -kuddise sırruh- Hazretleri; bu altı cihette kalıp da kurtulamayanlara, arada o vesîle olmadıkça Allah'ın nazar etmeyeceğini haber vererek, O'nun bu makâmı elinde bulunduran zâtı tam kemâlin mazharı, rızık husûsunda kulları içindeki vâsıtası ve kabul ve reddinin bir aynası kıldığını ifşâ etmiştir:

"Altı cihette bulunan, bu cihetlerden kurtulamayan kişiye Allah, o gönül sâhibi vâsıta olmadıkça nazar etmez! Birisini reddederse onun için eder; kabul ederse, yine şefaatçi odur.

O olmadıkça Allah kimseye rızık vermez. İşte ben, vuslata ulaşan kişinin ahvâlinden bir miktarcığını sana söyledim.

Allah, ihsânını onun eline kor da, acıdıklarına onun elinden ihsanda bulunur.

O'nun eli, bütünlük denizi ile birleşmiştir. O, neliksiz ve niteliksizdir ve tam kemâl sâhibidir." ("Mesnevî", c. 5; beyit: 875 vd.)

 

Nûr-i Muhammedî'yi İzhâr Eden Velî ve Ona Biat Edenlerin Fazîleti:

Hazret-i Mevlânâ -kuddise sırruh- "Mesnevî"de yer alan başka bir ifşaatında, Fetih sûre-i şerîf'indeki biat Âyet-i kerime'sinin sırrının onda tecellî ettiğine işâret etmiş; Peygamber Aleyhisselâm'ın nûrunun ondan zuhûr ettiğini, ona gerçek mânâda tâbî olan ve düsturlarını tâkip eden ihvânının, yaşadığı devirde sahâbe ve aşere-i mübeşşere zümresine ilhâk edeceğini haber vermiştir:

"Allah: 'Allah'ın eli onların elleri üstündedir.' (Fetih: 10) buyurdu ya, işte senin elin de o biat ehlinin eli olur. …O her şeyi bilen ulu pîre uydun mu kurtuldun demektir. Çünkü o, ey mürid, vaktinin peygamberidir, Peygamber'in nûru ondan zuhûr eder.

Ona uydun, onun elini tuttun mu, Hudeybiye'de bulunup Peygamber Aleyhisselâm'a biat eden sahâbeden olursun; cennetle müjdelenen on kişiden sayılırsın, hâlis ve potada erise bile ayarı düşmez altına dönersin…" ("Mesnevî", c. 5; beyit: 740 vd.)


  Önceki Sonraki