Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
Hakikat Dergisi 210.SAYI - Ömer Öngüt
210.SAYI, Mart 2011
Hakikat 210. Sayı

Bismillahirrahmanirrahim

"Allah-u zül-celâl vel-kemâl Hazretleri'ne; O'nun sevdiği ve beğendiği şekilde bitmez-tükenmez hamd-ü senâlar olsun.

Peygamberimiz Efendimiz'e, onun diğer peygamber kardeşlerine, hepsinin Âl ve Ashâb-ı kiram'ına, etbâına, ihsan duygusuyla kıyamete kadar onlara tâbi olup izinden gidenlere; sonsuzların sonsuzuna kadar salât-ü selâmlar olsun."

 

Muhterem Okuyucularımız;

Tasavvuf'un başlangıcı Resulullah Aleyhisselâm'ın ve Ashâb-ı kiram -radiyallahu anhüm- Hazerâtı'nın yaşayışlarında görülmektedir. Bazılarının zannettiği gibi Resulullah Aleyhisselâm'dan sonra başlamış olmayıp, doğrudan doğruya onun zuhuru ile zâhir olmuştur.

Kaynağı Kur'an-ı kerim ve Hadis-i şerif'lerdir.

Böyle olunca tasavvufu inkâr, dini inkârdır. Dindar olduğunu zanneden nice kişiler, tasavvufu inkâr etmekle, kendilerini helâk ettikleri gibi bu fitneyi yaymakla da saf ve temiz müslümanların gönüllerini kirleterek tasavvufa karşı su-i zân beslemelerine sebep olmaktadırlar.

Ashâb-ı kiram ve Tâbiîn devirlerinden sonra muhtelif ilimlerle uğraşanlara, uğraştıkları ilimlere göre isimler verilmişti. Meselâ Tefsir ilmiyle uğraşanlara "Müfessirûn", Hadis ilmiyle uğraşanlara "Muhaddisûn", Kelâm ilmiyle uğraşanlara "Mütekellimûn", Fıkıh ilmiyle uğraşanlara da "Fukaha" gibi isimler verilmişti. İşte bu arada rûhî kabiliyetlerini geliştirmeye çalışan ve Allah yoluna sülûk eden zümrenin yoluna da "Tasavvuf" adı verildi.

İlk devirlerde zühdî bir hareket tarzında başlayan tasavvuf; İslâm dininin kendi bünyesinde doğmuş, gerçek canlılığının ve tazeliğinin bir devamı niteliğinde gelişmiştir. Tasavvuf ismiyle zuhuru, hicrî ikinci asrın ortalarına rastlamaktadır. Tarikat kelimesi ise tasavvufun sistemleşmesinden sonra kullanılmaya başlanmıştır.

Zühd hareketi "Mutasavvıfe" adı ile bir topluluk meydana getirince tasavvuf sistemleşmeye başladı. Fakihler nasıl ki fıkıh ilmini, kelâmcılar kelâm ilmini sonradan meydana getirdilerse; başlangıçta sadece hareket halinde beliren tasavvuf da öteki İslâmî ilimler gibi, sonradan bir ilim haline geldi. Bedenî ameller için hükümler konduğu gibi, kalbî ameller için de hükümler kondu. Böylece "Tasavvuf ilmi" doğmuş oldu.

Tasavvuf; İslâm'ın özünü, dinin inceliğini ve asliyetini yaşama hâlidir. Mânevî ilimlerin tahsil edildiği bir okuldur. Öyle bir okul ki asırlar boyu Allah-u Teâlâ'ya gönül vermiş binlerce Evliyâullah Hazerâtı bu okulda yetişmiştir. Bu mânevî önderler talebelerine hakikat ilmini talim ettirdikleri gibi halka da hak ve hakikat yolunu göstermişlerdir.

İçtihad sahibi gerçek zâhirî âlimlerin hiçbirisi bu mânevî yolu ve bu yolun önderlerini inkâr etmemiş, bilâkis onların ilimlerinden, mâneviyatından istifade etmeye gayret etmişlerdir.

Ancak bu mânevî ilim hakkında hiçbir bilgisi olmayan ve kendilerinin âlim olduğunu zanneden bazı kimseler tasavvufu ve ancak tasavvuf ile tahsili mümkün olan mânevî ilmi inkâra cüret etmişlerdir. Onlar işte bu faydalı ilimden mahrum kaldıkları için itiraz ediyorlar, bilmedikleri için inkâra kalkıyorlar. Bu gibiler hakkında İmâm-ı Gazâlî -rahmetullahi aleyh- Hazretleri "Er-Risâletü'l-Ledüniyye" adlı risalesinde şöyle buyurmaktadır:

"Cahilin bilmediği şeyi inkâr etmesi âdettendir. Bu iddia sahibi de hakikat şerbetinin zevkini tatmamış ve Ledün ilmine vâkıf olamamıştır."

Toplumun bu hakiki âlimlere, bu İslâm yıldızlarına bakarak yön bulduğu asırlarda yaşanan mânevî inkişaf uzun asırlar devam eden İslâm hakimiyetinin, zahiri inkişafın da en büyük dayanağı olmuştur. Hususiyetle Osmanlı bu inkişafın merkezi haline gelmiştir.

Osmanlı'yı ve bu maddi-mânevî üstünlüğü yıkmaya çalışan dış devletler, -İngilizler başta olmak üzere- bu gücün kaynağının tasavvuf olduğunu keşfettikten sonra 1700'lü yıllardan itibaren bu noktadan İslâm'ı yıkmaya karar vermişlerdir.

Nitekim tasavvufu inkâr eden değişik sapkın mezhep, cemaat gibi oluşumlar, sahte peygamberler, sahte âlimler, sahte mutasavvıflar bu tarihlerden sonra hızla çoğalmış, özellikle İngilizlerin hakimiyetindeki Hindistan, Arabistan, Mısır gibi ülkeler başta olmak üzere birçok ülkede bir ur gibi yayılmıştır.

Bugün de İngiliz emperyalizminin takipçisi Amerika olsun, Amerikan devletinin gizli sahibi yahudi olsun, Vatikan olsun, bilumum küffâr milletleri bu yıkımı devam ettirmek istemekte, türeyen sahteleri de el altından destekleyerek İslâm'ı içerden yıkmaya çalışmaktadırlar.

Bu fitnelere kapılan; içi tasavvuf düşmanlığı ile aslında din düşmanlığı ile dolu olan; sözde âlim, dindar gözüken fakat dinin asliyetini inkâr edenlere cevap mahiyetinde olmak üzere âlem-i İslâm'a, Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif'lerin nur ışığı altında Tasavvuf'un aslı ve mahiyeti arz edilmiştir.

Tasavvuf; İslâm'ın özü, hem şahsî huzurun hem de toplumsal huzurun yegâne yolu, müslüman milletimizin temel harcı, küffâr fitnelerinin karşısında duran sarsılmaz bir kaledir.

Bâki esselamü aleyküm ve rahmetullah...


Başyazı ve Makaleler
Başyazı - "Hakk'a Giden Yol; Tasavvuf"un Lüzumu Ve Tasavvuf'u İnkâr Edenlerin Asliyette Dini İnkâr Ettiklerine Dair Hüküm Ve Beyanlar - Ömer Öngüt
Başyazı
İsmail Yavuz
"Hakk'a Giden Yol; Tasavvuf"un Lüzumu Ve Tasavvuf'u İnkâr Edenlerin Asliyette Dini İnkâr Ettiklerine Dair Hüküm Ve Beyanlar