Bedir savaşı müslümanların Medine'ye hicretlerinin tabii bir sonucudur.
Kureyşliler Resulullah Aleyhisselâm'ı daha Mekke'de iken öldürmek istiyorlardı, Amr bin Hadramî'nin Batn-ı nahle'de müslümanlar tarafından öldürülmesini fırsat bildiler. Zaten Medine'ye baskın yapmaya karar vermişler, bunun için de sebep arıyorlardı. Çünkü Şam ticaretinin engellenmesi kendilerinin sonu demekti. Müslümanları yollarının üzerinden atmak için bir ordu hazırlamaya başladılar. Yapılacak savaşın masraflarını karşılamak üzere Ebu Süfyan bin Harb'in başkanlığında büyük bir ticaret kervanını Medine yolu ile Şam'a göndermişlerdi. Aralarında Amr bin Âs, Mahreme bin Nevfel gibi ileri gelenler de vardı. Kervana hemen hemen herkes, hisselerine göre ortak idiler. Bin deveden meydana gelen ve sermayesi ellibin dinar olan bu büyük ticaret kervanını otuz-kırk kadar kişi koruyordu.
Resulullah Aleyhisselâm kervanın Şam'a gittiğini öğrenmiş ve dönmekte olduğunu da haber almıştı. Kervanı kontrol etmeleri için birkaç müslüman görevlendirdi. Bir taraftan da Muhâcirler'i ve Ensâr'ı toplayarak istişarede bulundu.
Yakın gelecekte müslümanların aleyhinde kullanılacak malların büyük bir yekün tuttuğunu, kervanın başında bulunanların ise az kişiler olduğunu anlattı ve:
"Haydi hazırlanıp kervanı karşılayın. Umarım ki Allah size bununla menfaat temin edecektir." buyurdu.
Bütün ihtimalleri göz önüne alarak, olabilecek gelişmeleri her türlü teferruatına kadar görüştü. Onların da fikirlerini aldı.
Müslümanlar Mekke'de kaldıkları müddetçe birçok düşmanlıklara ve sıkıntılara maruz kalmışlar, daha sonra memleketlerini ve mallarını bırakıp, dinleri uğruna Medine'ye hicret etmişlerdi. Şimdi ise müslümanların eline fırsat geçmişti. Bu fırsatı değerlendirmeleri gerekiyordu.
Nihayet hazırlıklara başlandı. Hicretin ikinci yılında Ramazan'ın sekizinci günü Medine'den hareket edildi. Kimi ağır, kimi hafif techizatlıydı.
Resulullah Aleyhisselâm Abdullah bin Ümmü Mektûm -radiyallahu anh-i halka namaz kıldırması için yerine vekil olarak bıraktı. Yahudiler bir kargaşalık çıkarmasın diye yolda Ensâr'dan Ebu Lübâbe -radiyallahu anh-i Medine'ye nâib tayin ederek geri çevirdi. Sekiz kişi mazeretleri sebebiyle izin aldıklarından; altmış dördü Muhâcir, diğerleri Ensâr'dan olmak üzere üç yüz beş kişi vardı. Üç atlısı, yetmiş develisi mevcuttu, develere nöbetleşe biniyorlardı. Mazeretleri sebebiyle sefere katılamayan sekiz kişi de Bedir Ashâb'ından sayıldığı için tamamı üç yüz on üç kişidir.
Resulullah Aleyhisselâm ordunun başkumandan sancağı demek olan beyaz renkli Livâ-i saâdet'i Mus'ab Bin Umeyr -radiyallahu anh-e verdi. İki siyah bayraktan birini Hazret-i Ali -radiyallahu anh-e, diğerini ise Sa'd bin Muaz -radiyallahu anh-e verdi.
Bu sefere katılmak için ordunun içine karışan Zeyd bin Sâbit -radiyallahu anh- ve Abdullah bin Ömer -radiyallahu anhümâ- gibi yaşları on üç civarında sekiz kadar genç vardı. Onların düşmanla çarpışamayacaklarına kanaat getirerek geri çevirdi. Annesinin ağır hasta olması sebebiyle Ebu Ümâme -radiyallahu anh-e izin verdi. Hazret-i Osman -radiyallahu anh- de hasta olan hanımına bakmak üzere seferden geri kaldı.
Mücâhidler yazın en sıcak günlerinin birinde yola çıkmışlardı. Resulullah Aleyhisselâm bir veya iki gün oruçlu olarak yola devam ettikten sonra orucunu açtı, mücâhidlere de açmalarını emir buyurdu.
İslâm ordusu henüz Bedir mevkiine varmadan, Ebu Süfyan bin Harb; başından beri endişe duyduğu baskına uğrama ihtimalini vaktinde haber almış ve derhal Mekke'ye haber salarak, kervanın korunması için tedbir almalarını ve savaşa hazırlanmalarını emretmişti. Diğer taraftan kendisi de hiç mola vermeden, kervanın istikametini değiştirerek ve müslümanların hedef edinerek yürüdüğü alanın dışına çıkarak, Bedir'e de uğramadan Mekke'ye doğru yol aldı.
Gönderilen haberci Mekke vâdisine geldiği zaman, işe korkunç bir manzara vermek için; yakasını paçasını yırttı, devesinin kulaklarını kesti, burnunu yardı, eğerini ters çevirdi, deve üzerinde avazı çıktığı kadar: "Ey Kureyş! Ticaret kervanınız Muhammed ve arkadaşları tarafından yağma edilmek üzeredir, güzel kokular, nefis gıdalar, nâdide kumaşlar yüklü develeriniz elden gidiyor, yetişebileceğinizi pek ümit edemiyorum! İmdat! İmdat!.." diye bağırmaya başladı.
Mekke zenginlerinin hepsi kervanın sermayesinde hissedar bulundukları için, şehir birden heyecan içinde çalkalandı. Başta Ebu Cehil olmak üzere Kureyş'in ileri gelenleri süratle hazırlığa başladılar. "Muhammed ve arkadaşları bunun da Amr bin Hadramî'nin kervanı gibi olacağını mı sanıyorlar? Hayır!.. Bunun ondan bambaşka olduğunu görecekler." diyorlardı.
Lider durumunda olan Mekke eşrafı dahil olmak üzere, Kureyş'in bütün erkekleri sefere katıldılar. Atını, devesini, kılıcını, zırhını kapan meydana atıldı. Gidemeyenler yerlerine adam gönderdiler. Ebu Leheb hasta olduğu için gidememiş, yerine bedel göndermişti.
Kureyş'in elebaşlarından Ümeyye bin Halef yaşlı ve ağır gövdeli bir adamdı. Yaşlılığını bahane ederek, seferden geri kalmak istedi. Diğer taraftan Resulullah Aleyhisselâm onun öldürüleceğini haber vermiş, Sa'd bin Muaz -radiyallahu anh- de bir vesile ile bunu kendisine duyurmuştu. Onun gitmek istemediğini duyunca Ebu Cehil ile Ukbe bin Ebî Muayt; birisinin elinde sürmelik, birisinin elinde buhurdanlık olduğu halde yanına geldiler "Al bunu tütsülen, bununla da sürme çek. Karılar gibi oktan ve kılıçtan korkanlara bunlar yaraşır!" dediler. Ümeyye bu ağır hakaret karşısında gayrete gelerek gitmeye karar verdi.
Bu sırada Utbe bin Rebîa ile kardeşi Şeybe de gitmek istemedilerse de Ebu Cehil'in elinden kendilerini kurtaramadılar.
Kureyş müşrikleri insanları Allah yolundan alıkoymak için mallarını saçarcasına harcadılar. Silâhı olmayanlar için silâh satın aldılar.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde ise âkıbetlerini şöyle haber veriyordu:
"Kâfirler şüphesiz ki mallarını Allah yolundan alıkoymak için sarfediyorlar. Daha da sarfedecekler. Sonra bu kendilerine bir yürek acısı olacak ve en sonunda mağlup olacaklar. Küfründe inad edenler ise cehenneme sürükleneceklerdir." (Enfâl: 36)
Bu beyan, Kur'an-ı kerim'in mucizelerinden biridir. Çünkü bu hadise gerçekleşmeden önce durumu haber vermiş ve haber verdiği gibi de çıkmıştır.
Âyet-i kerime'nin nüzul sebebi her ne kadar hususi ise de, hükmü umumidir, kıyamete kadar olacak hadiselere de şâmildir.
Allah-u Teâlâ müşriklerin mallarını, insanları Allah yolundan çevirmek maksadı ile harcadıklarını haber vermektedir. Onlar bunu yapacaklar, sonra da malları boşuna gidecek; boşa gitmekle de kalmayacak, hiçbir şey ele geçiremeyecekleri için, bu onlara hasret sebebi olacaktır. Çünkü onlar Allah'ın nurunu söndürmek istemişlerdi. O ise kâfirler hoş görmese de nurunu tamamlayacak, dinine zafer verecek, Kelime'sini yüceltecek ve dinini bütün dinlere üstün kılacaktır.
Onlar için bu dünya hayatında rüsvaylık vardır. Yaşayan kimseler, hoşlarına gitmeyen şeyi gözleriyle görürler, kulaklarıyla işitirler. Ahirette de onlar için ateş azabı vardır. Ölen veya öldürülenler ebediyyen rüsvay olurlar.
Âyet-i kerime ayrıca Uhud ve Hendek gibi savaşlardaki harcanan paraları ve sonuçları da dile getirmiş olmaktadır.
Müşrikler hazırlıkları iki-üç gün içinde bitirdiler. Alelacele hazırlanan müşrik ordusunun sayısı dokuz yüz elli ile bin arasında olup, yüz tanesi atlı, yedi yüzü develi, geri kalanı piyade idi, çoğunun da zırhı vardı. Defler çalarak, câriyeler şarkı söyleyerek büyük bir gösterişle yola çıktılar.
Ebu Süfyan, kervanını bir saldırıya uğramadan Bedir'den geçirince Kureyş'e bir adam göndererek: "Siz kervanınızı ve mallarınızı korumak için yola çıkmıştınız. Allah onları kurtardı, artık dönünüz!" diye haber saldı. Ebu Cehil dönmek niyetinde değildi. Kininden kuduruyordu. "Vallâhi Bedir'e varmadıkça dönmeyiz. Orada üç gün kalırız. Develer boğazlarız, yemekler yeriz, şaraplar içeriz. Câriyelere şarkı söylettiririz, eğleniriz. Başımıza toplanacak olan Araplar bizi seyrederler, bundan sonra da bizden hep korkar dururlar." dedi.
Bütün hışımları, intikam hisleri ve zafer hayalleri ile böbürlenerek, büyüklenerek büyük bir tantana ve debdebe ile Bedir'e geldiler. Manevraya elverişli bir yere ve su başına kondular. Orduyu müşriklerden on iki kişi sıra ile günde onar deve keserek besliyorlardı.