Geçen ayki yazımızda Osmanlı rivâyetlerinin, Bithynia ucundan ayrılan Ertuğrul Gâzî'nin bundan sonra Kayseri-Sivas-Amasya havzasına doğru yönelip gazâ yolunu gözetlediğinden söz ettiğini belirtmiştik. Bu rivâyetleri doğrulayacak ve tamamlayacak şekilde; Osmanlı, Selçuklu ve Eyyûbî kaynakları Laskaridler'le mücâdelenin son yılı olan 1231'de Sivas yakınlarında bir Tatar saldırısının gerçekleştiğine açıkça işâret ederler. Bu saldırı üzerine Sultan Alâeddîn dokuz yıldır devam etmekte olan Bithynia seferini kaldıracak, bundan sonra Vatatzes'le barış yolunu tutacaktır.
Ertuğrul Gâzî 1227'de fütûhât bölgesinden ayrıldığı sırada, Bithynia sınırında uç yönetimi Sultan Alâeddîn tarafından, Söğüt'e yerleşen Ertuğrul'un amcası Gök Alp'e tevcih edilmişti. Bu târihten sonra Ertuğrul Gâzî, Sivas'ı çevreleyen Erzincan-Kayseri- Amasya havzasında askerî faaliyetlerini sürdürmeye devâm ederken,(1) Çarmagon Noyan'a bağlı küçük bir Tatar ordusunun sınırdaki Selçuklu uc kuvvetlerini basıp İbn-i Râhat kervansarayına kadar geldiklerine, hattâ öncü birliklerinin (karavul) târihî İpek Yolu ve Yabanlu Pazarı'nın kuruluş güzergâhına çok yakın bir noktada bulunan bu stratejik bölge üzerindeki "Hevük kalesi"ne kadar ilerlediklerine şâhid olacaktır.
1231'de (H. 629) meydana gelen bu Tatar saldırısı, Selçuklu târihçisi İbn-i Bibî'nin ve çağdaş Sûriye'li târihçi İbn-i Nazîf'in kayıtlarına açıkça yansımıştır.
İbn-i Nazîf 629 (m. 1231) yılı vak'alarını aktardığı kısımda, Sultan Alâeddîn'in dokuz yıllık Bizans seferini kaldırmasına ve imparatorla barış yapmasına neden olan bu Tatar akınını şu ifâdelerle kayıt altına almıştır:
"Onda [629/1231'de] sâhibü'r-Rûm ['Alâ'ü'd-dîn] El'aşkarî [Laskaris] ile sulh yaptı ve Tatar'ın hurûcu sebebiyle onun beldelerinden çok mal topladı."(2)
İbn-i Nazif'in bu kaydından, Sultan Alâeddîn'in Vatatzes'e kalelerini yüklü bir haraç karşılığında iâde ettiği anlaşılır ki, Bilecik ve Karacahisar tekfurlarının daha sonraki yıllarda Selçuklu sultânına "mutî' olub harâc verdiklerini" gösteren Osmanlı rivâyetleri(3) bunu doğrulamaktadır. Bithynia'daki Türkmen akınlarına son veren bu antlaşmanın Doukas'a yüklediği ağır yükümlülükler yalnız bununla sınırlı değildi. Bir görgü tanığı olan Dominik'li râhip Simon de Quentin'in izlenimlerinden,(4) Vatatzes'in bu antlaşmadan sonra bir Selçuklu vasalı durumuna düştüğü ve 1243 Kösedağ Savaşı sırasında Zara yakınlarında konuşlanan Gıyâseddîn'in ordusuna katılmak üzre bir miktar asker gönderdiği anlaşılmaktadır.
Osmanlı târihçiliğinin ilk yazılı kaynaklarından olan "'Osmân (Otmân) Târîhi", antlaşmada Ertuğrul Türkmenleri için önemli bir harekât noktası olan Ermeni Derbendi'nin (İkizce yakınlarında) Selçuklu Devleti ile Bizans arasında sınır belirlendiğine dâir şu mühim göndermeyi yapar:
"Pes bu esnâda haberden al haber
Pâdişâh-î Sultân 'Alâ'd-dîn meger
Bûrusa tekûrıyla (Vatatzes) barışdılar
'Ahd-idüben arada and içdiler
İrmeni-derbendin itdiler sınur
Gâzîler akına akmaz oldı gör
Bağlanub uclar gazâ olmadı bil
Geçdi bunuñ üstine bir niçe yıl…"(5)
Gerçekten de bu süreç uzun yıllar devâm edecek; buraların Selçuklu itaatine alınmasında etkin bir rol oynayan Gök Alp, Gündüz Alp ve oğlu Ertuğrul Gâzî, bir sınır karakolu niteliğindeki Söğüt'te sırayla üstlendikleri uç beyliklerini, sıkı bir disiplin içinde(6) ve kendilerine haraç veren Bizans yerleşkeleriyle "müdârâ" politikası çerçevesinde yürüteceklerdi.
Çağdaş Selçuklu târihçisi İbn-i Bibî'nin kayıtları, Gürcü kraliçesi Rosudan'ın tahrikiyle 1231'de Çarmagon Noyan komutasındaki Moğol ordusu tarafından düzenlenen bu Tatar akını hakkında, Osmanlı rivâyetlerindeki dağınık bilgileri toparlayacak ve belirsizlikleri aydınlatacak çok önemli ayrıntılar içerir.
Onun bu rivâyetinin Yazıcı-zâde'deki tercümesi şöyledir:
"Tis'a ve 'ışrîn ve sitte-mî'e (629/1231) yılında bir bölük Moğol çerisi ki, başları Çarmagôn Noyan'dı; Sîvâs nevâhîsine, Ahmed-i Râhat kârvân-sarâyına degin ılgâr idüp urdılar ve çokluk halâyık-u tavâr esîr-ü katîl ve bürde-vü gâret kıldılar. Çün bu haber Sultân sem'ine irişdi, munfa'il-ü muztarib oldı; fî'l-hâl Kemâlü'd-dîn Kâmyâr'a buyurdı ki: 'Kapudağı hâzır çeriden ve haseki kullardan ve mülâzımlardan yarâğ-u 'iddet tamâm alup 'azîmet ide ve şöyle ki muktezâsıdur, Âyet ve kifâyetdür, bu nâyirenüñ teskîn ve bu vâkı'anuñ def'ini takdîm kıla!..' Emîr Kemâlü'd-dîn revâne oldı; çün Sîvâs'a irişdi, Moğol'uñ karavulı mu'âvedet itmişlerdi. Çeri anlaruñ ardınca ihtiyât ve tefahhus ve istikşâf-ı muhâven-ü mükâmen kılup Erzenü'r-rûm'a degin vardılar."(7)
İbn-i Bibi bu kaydında Kemâleddîn Kâmyâr bölgeye ulaştığı sırada Tatarlar'ın öncü kuvvetlerinin bile bölgeden kaçıp gitmiş olduklarını, Kemâleddîn'in ancak kaçan Tatarlar'ı Erzurum'a kadar tâkip etmekle uğraştığını belirtmiş; fakat olayla ilgili en önemli ayrıntıyı atlayarak onları buradan kovup uzaklaştıran şeyin ne olduğundan veyâ bunu yapanın kim olduğundan söz etmemiştir. Osmanlı rivâyetlerinin târihî değeri de işte burada anlaşılır. Selçuklu kaynaklarının yer vermedikleri ve hacimleri itibârıyle vermelerinin de beklenemeyeceği bu gibi ayrıntılar bu rivâyetler sâyesinde açığa çıkmaktadır.
Bayâtî'de özetini bulduğumuz "Oğuz-nâme" kaynaklı bir bilgi bu Tatar saldırısı hakkındaki en orijinal ve ayrıntılı Osmanlı rivâyetini teşkil eder. Diğer kaynaklarda rastlanmayan ilginç bilgiler içeren bu rivâyette, tıpkı Selçuklu kaynaklarındaki gibi hâdisenin Sivas'ta gerçekleştiği açıkça belirtilmiş ve çok önemli bir bilgi olarak, Ertuğrul'un birliği ile Çarmagon Noyan kuvvetleri arasındaki çatışmanın Hevük kalesi etrâfında meydana geldiğine işâret edilmiştir:
"Er-tuğrıl Beg karındaşı ve 'aşâyir-ü kabâyilleriyle Sîvâs kurbına irişdükde, Hêvük kal'ası etrâfında Moğôl tâyifesi Rûm leşkerin basub Rûm çerisini münhezim itmek üzre iken, gavgâ-yı 'azîme rast geldükde Er-tuğrıl: 'Hemân uğurımuz cenge uğrayub çekilmek câyiz degüldür, 'ale'l-husûs leşker-i İslâm mağlûb olmağla i'ânet lâzımdur!' diyu Moğôl leşkerine hücûm idüb ve bir-kaç baş kesilüb ve dil alınub Tatar'ı kaçurdılar. Ve bi-izni'llâhi Te'âlâ kâfirleri şol deñlü kırdılar ki, katl olınan Moğôl Tatar'ınuñ hâşâ husseteynlerinüñ (hayalarının) dirisinden nâm içün bir sâyebân yapdılar ve geçüb altında oturdılar. Hâlâ Türkler ol yurda 'Taşaklu sahrâ' dirler."(8)
Bayâtî'nin bu rivâyetini inceleyen bâzı araştırmacılar, aradaki isim benzerliğine aldanarak bu kaleyi "Hafik" (Koçhisar) kalesiyle karıştırmışlardır. Rivâyette işâret edilen "Hevük kalesi"; Sivas'ın merkez ilçesi, Beştepe mevkii Harmancık köyü yakınlarında bulunan eski bir Bizans sarnıcıdır. Rivâyette belirtildiği gibi, sarnıcın etrâfı gerçekten de sahrâdır ve savaş için elverişli durumdadır. Bu akın, Osmanlı kaynaklarında Ertuğrul Gâzî'ye atfedilen üç Tatar akını arasında, 1223 sonlarında Ereğli'de meydana gelen ilk saldırı girişiminden sonra(9) onun müdâhale ettiği ikinci Tatar akınıdır ve devrin kaynaklarına açıkça yansımıştır.
Bu kanıtlar çerçevesinde, Neşrî'nin Mevlânâ Ayas'tan naklettiği, Orhan Gâzî'nin rikâbdârına kadar uzanan eski an'anevî rivâyet târihî bir zemine oturmaktadır. Hâdisenin nerede geçtiğine işâret etmese de, başka bir râvîden gelmesine rağmen, Ertuğrul Gâzî'nin erleriyle yaptığı istişâre kısmını Bayâtî'ninkine benzer ifâdelerle aktaran bu rivâyetin de, Boğa-öyüğü'nde gerçekleşen 1231 Moğol saldırısından sözettiği açıkça ortadadır.
Neşrî, kendi zamânında bir pîr-i fânî olan Mevlânâ Ayas'ın Orhan Gâzî'nin rikâbdârının ifâdelerine dayanan bu rivâyetini, Ertuğrul Gâzî'nin bugüne kadar nerede ve ne zaman gerçekleştiği tespit edilemeyen bu zaferinin mevcûdiyetine sağlam ve güvenilir bir delil olarak zikretmişti:
"Ba'zı sikâtdan işitdüm ki, hattâ kıdvetü'l-müttekîn merhûm Mevlânâ Ayâs eyitdi: 'Ben Orhân'uñ rikâb-dârına buluşdum; pîr kişiyidi, eyitdi: 'Atamdan ve dedemden işitdüm ki, eyitdiler: 'Ol vakt ki Er-tuğrul dört yüze yakın erle Rûm'a 'azm itdiler, Sultân 'Alâ'ü'd-dîn dahı ba'zı a'dâsıyla ceng sadedinde idi. Bunlar dahı göçmel gelüb, ittifâk Sultân 'Alâ'ü'd-dîn'üñ şol hâline yitişürler ki, Tatar Sultân 'Alâ'ü'd-dîn'i buñaldup sıyayorur. Ertuğrul'uñ yanında bir-kaç yüz yarar yoldaşı varıdı, Ertuğrul eyitdi: 'Hey yârenler! Cenge tuş geldük. Yanımuzda kılıc götürürüz, 'avrat gibi geçüb gitmek erlük degüldür! Elbette şunlaruñ birine mu'âvenet itmek gerek; gâlibe mi mu'âvenet idelüm, yoksa mağlûba mı?' Eyitdiler: 'Mağlûba mu'âvenet 'asîrdür, âdemümüz azdur ve hem yegine kuvvet dimişlerdür!' didiler. Er-tuğrul eyitdi: 'Bu söz merdâneler kelâmı degüldür! Erlük oldur kim mağlûba yardım idevüz, Hızr gibi buñ deminde bî-çârelere meded yitişe, dest-gîr olavuz!' didi. …Pes hemân Er-tuğrul etbâ'ıyla el kılıca urub bir tarafdan …Tatar'a kılıç koydılar, şâhîn kargaya girer gibi girüb 'adûyı münhezim kıldılar. …Sultân 'Alâ'ü'd-dîn dahı Er-tuğrul'a hil'at-ı fâhir geyürüb tevâbi'ine ve levâhıkına 'atâ-vü ihsânlar eyledi.'"(10)
Âşık Paşa-zâde ve Neşrî'de Ertuğrul Gâzî'nin bir Tatar birliğine müdâhalede bulunduğunu ve iki ordunun karşılaştığı ilk noktanın "Boğa-öyüğü" olduğunu gösteren belirsiz kayıtlar da(11) bu târihî bilgiler ışığında büyük bir değer kazanmaktadır. Hevük kalesine kısa bir mesâfede, Harmancık köyü yakınlarında gerçekten de "Boğa yokuşu" adında bir mevkii vardır. Rivâyetteki "Boğa-öyüğü"nün burası olduğu son derece açıktır. Uydurma bir rivâyetin bu kadar ayrıntılı ve gerçeğe uygun coğrâfî veriler içermesi imkânsızdır. Dolayısıyla târihî ve toponomik açıdan birbirini doğrulayan ve tamamlayan bu bilgiler, Ertuğrul Gâzî'nin Sivas'ta ve "Boğa-öyüğü" denilen yerde bir zafer kazandığına işâret eden Osmanlı rivâyetlerinin doğruluğunun ve güvenilirliğinin kesin bir kanıtıdır.
XIX. yüzyıl Osmanlı müverrihlerinden Hayrullah Efendi "Devlet-i 'Aliyye'-i 'Osmâniyye Târîhi"nin ilk cildinde "Hüdâvendigâr Gâzî'nüñ ümerâsından Defterdâr Ca'fer Beg'üñ oğlu tarafından yazılan Âl-i Selçûk Târîhi"ndeki bir rivâyete dayanarak,(12) bu savaşı İbn-i Bibi'nin kayıtları ışığında tenkide çalışmışsa da, yaptığı yanlış kıyaslar ve isâbetsiz yorumlarla olayı aslî çizgisinden saptırıp tamâmen yanlış ve belirsiz bir çizgiye kaydırmıştır. Her şeyden önce Moğol ordusunun sayısı hakkında verdiği "kırk-elli biñ" rakamı peşînen yanlıştır. O yıllarda Avrupa'lı yazarlar tarafından henüz yeni yeni geliştirilen eleştirel târihçiliğe özenen Hayrullah Efendi, hiçbir esâsa dayanmayan bu "kırk-elli bin kişilik kalabalık ordu" imajını ön plâna çıkararak, dört yüz kişilik küçük bir ordunun bu kadar kalabalık bir orduyu yenmesinin imkânsız olduğunu savunmuş ve kendince bu rivâyetlerin asılsızlığını kanıtlamaya çalışmıştır.(13) Onun bu çabaları, eleştirel Türk târihçiliğinin ilk ve en başarısız örneklerinden biri sayılır. Hâlbuki İbn-i Bibî'nin savaşı anlattığı yerdeki kaydı, bölgeye câsuslar gönderilerek araştırma yapıldığına ve Moğol askerinin sayısının az olduğuna açıkça vurgu yapmaktadır.(14) Yine İbn-i Bibî, herhangi bir sebep belirtmeksizin bölgeden uzaklaştıklarını belirttiği birliğin, Moğol ordusunun kendisi değil, "karavul"u; yâni "öncü birlikleri" olduğunu daha konunun başlığında açıklamıştır.(15) Çarmagon Noyan birlikleri İbn-i Râhat kervansarayına yaklaştıkları sırada, asıl ordudan önde seyreden öncü kuvvetlerin Hevük kalesi yakınında Boğa- öyüğü'ne ulaştıkları ve burada Ertuğrul birliklerinin şiddetli müdâhalesi ile karşılaştıkları anlaşılmaktadır ki, bu son derece akla yatkındır. Yukarıda delillerini gösterdiğimiz üzre; Osmanlı rivâyetleri ile devrin Selçuklu kaynakları arasında müellifin iddiâ ettiği gibi herhangi bir çelişki bulunmamaktadır.
Kuruluşundan beri ilk kez bir Moğol saldırısına şâhid olan Anadolu Selçuklu Devleti'ni Hevük kalesi önlerinde yaptığı sert müdâhale ile savunan Ertuğrul Gâzî'nin bu yardımı, onun Bithynia'daki fetihler zincirine bambaşka bir başarı halkası daha eklediğini gören Sultân 'Alâeddîn'in dikkatinden kaçmayacak; zaferden iki yıl sonra 1233'te Ahlat'ı fethedince, kavmiyle orada ikâmet eden Ertuğrul'un dedesi Kayır (Kayı/Kayık) Hân'ı hizmetine alıp birkaç yıl sonra Fahreddîn Ayâz'ın yerine Sivas vâliliğine atayacaktır.(16)
Asrın görgü şâhidlerinin verdiği orijinal bilgilere dayanan bunca çağdaş kaynak, Osmanlı rivâyetlerinde ayrıntılarıyla anlatılan Bithynia savaşları ve Tatar akınlarının ciddî bir târihî kökene dayandığını ve devrin kaynaklarında yer almayan ilginç ayrıntılar taşıdığını açıkça ortaya koymaktadır. Dolayısıyla şimdiye kadar bu ve benzeri rivâyetleri asılsız gibi göstermeye çalışan "tahrifçi"lerin boş iddiâlarının hiçbir anlam ifâde etmediği ve bilimsel anlamda bir "cehâlet îlânı"ndan öteye geçmediği âşikârdır.
Ertuğrul Gâzî Kabr-i Şerifi
(1) Bu bilgi Osmanlı kroniklerine dağınık biçimde serpiştirilmiştir: Meselâ bk. Âşık Paşa-zâde, "Tevârîh-i Âl-i 'Osmân", s. 92, Atsız neşri, İstanbul, 1949; Neşrî, "Kitâb-ı Cihân-nümâ", Unat-Köymen neşri, c. 1, s. 58, TTK, Ankara, 1949; Oruç Beg, "Tevârîh-i Âl-i 'Osmân", Bibliotheque Nationale, Supp. Turc. nr.: 1047, vr. 3b, 5a, 6a. Bu ve benzeri kaynaklardaki bilgilerin toplu tenkidi; Ertuğrul Gâzî'nin beyliği babasının elinden alıp Söğüt'e dâimî olarak yerleşeceği 1250 yılı civârına kadar, gazâ yoldaşlarıyla bu havzada faaliyet gösterdiğini ortaya koyar.
(2) İbn-i Nazîf el-Hamevî, "et-Târîhu'l-Mansûrî", St. Petersburg Asya Müzesi, nr.: 521, vr. 213a; Ebû 'Iyd Dûdû thk. nşr., s. 234. bas.: Dımaşk, Matba'atu Mecma'i'l-Lugâti'l-'Arabiyye, 1981.
(3) Krş. Âşık Paşa-zâde, a.g.e., s. 93; Neşrî, a.g.e., c. 1, s. 64; Oruç Beg, a.g.e., vr. 5b; Rûhî Çelebi, "Târîh-i Rûhî", Berlin Staatsbibliothek, Tübingen, MS Or. Quart, nr.: 821, vr. 15b-16a.
(4) Simon de Saint-Quentin, "Historia Des Tartarorum", s. 69, nşr.: J. Richard, Paris 1965.
(5) Mûsâ bin 'Alî & Firdevsî'-i Rûmî, "Muhtasar 'Osmân (Otmân) Târîhi", Manzum metin, beyit: 96-99.
(6) 1232 ve 1234'te buradan geçen Fransisken ve Dominik râhiplerinin Türkmenler'den korkup kaçarak İznik'e sığındıklarını gösteren kayıtlar (krş. J. Langdon, "Byzantium's Last Imperial Offensive in Asia Minor", s. 22-23) ve manzum "Otmân Târîhi"nde Ertuğrul'un uçtaki otoritesini betimleyen: "Kılıcınuñ korkusından âdemî / Uramazdı ol arada hiç demi" beyti (Firdevsî-i Rûmî, a.g.e., beyit: 91), Bithynia'daki bu sert ve gergin ortamı tasvir etmektedir.
(7) İbn-i Bîbî, "el-Evâmirü'l-'Alâ'iyye fî'l-Umûri'l-'Alâ'iyye", Tıpkıbasım, s. 418-419, haz.: S. Adnan Erzi, TTK, Ankara, 1956; Yazıcı-zâde Ali, "Tevârîh-i Âl-i Selçuk", TSMK, Revan, nr.: 1391, vr. 273a.
(8) Hasan bin Mahmûd el-Bayâtî, "Câm-ı Cem-Âyîn", Millet Ktp. Ali Emîrî, Tarih, nr.: 203, vr. 18b-19b.
(9) Bu sefer için, şimdilik bk. "Ertuğrul Gâzî'nin Bithynia'daki Seferleri ve Sivas'ta Moğollar'a karşı kazandığı 'Boğa-öyüğü Zaferi' / 1", Hakikat AİD, sy: 201 (Haziran 2010), s. 43-45.
(10) Neşrî, "Kitâb-ı Cihân-nümâ", c. 1, s. 60, 62.
(11) Krş. Âşık Paşa-zâde, a.g.e., s. 97; Neşrî, a.g.e., c. 1, s. 66.
(12) Hayrullah Efendi, "Devlet-i 'Aliyye'-i 'Osmâniyye Târîhi", c. 1, s. 94. bas.: Matba'a'-i èAmire, İstanbul, 1290.
(13) Hayrullah Efendi, a.g.e., c. 1, s. 92-93.
(14-15) "Zikr-i Tâhten Âverden-i Karavûl-ı Moğôl bâ Mahrûse'-i Sîvâs -hemâhâ'llâhu Te'âlâ-": İbn-i Bîbî, a.g.e., s. 418-19; Yazıcı-zâde Ali, a.g.e, vr. 292b.
(16) Krş. İbn-i Bîbî, a.g.e., s. 458; Yazıcı-zâde Ali, a.g.e, vr. 273a.