Medine-i münevvere döneminde nâzil olmuştur. Sekiz Âyet-i kerime, doksan dört kelime ve üç yüz doksan dokuz harften müteşekkildir.
Birinci Âyet-i kerime'de geçen ve "Apaçık delil" mânâsına gelen "Beyyine" kelimesi bu Sûre-i şerif'e isim olmuştur. Allah-u Teâlâ bu Sûre-i şerif'te hak din ile bâtıl dinleri açıklamıştır. "Kayyime" ve "Beriyye'" gibi isimlerle de anılır.
Enes bin Mâlik -radiyallahu anh-den rivâyet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Übey bin Kâb -radiyallahu anh-e: "Allah: 'Lem yekünillezîne keferû' sûresini sana okumamı emretti." buyurmuş. Bunun üzerine Übey -radiyallahu anh-: "Allah benim ismimi andı mı?" diye sormuş. Resulullah Aleyhisselâm: "Evet!" deyince, Âlemlerin Rabb'i katında adının anılmış olması sebebiyle fazlasıyla duygulanmış, heyecanlanmış ve sevincinden gözlerinden yaş boşanmış, ağlamaya başlamış. (Buhârî - Müslim)
Bu mübârek Sûre-i celîle'de Hâtemü'l-enbiyâ olan Resulullah Aleyhisselâm'ın risâleti karşısında Ehl-i kitab'ın ve müşriklerin tutumu ve en sağlam hükümleri taşıyan bir dinin hakiki din olduğu beyan edilmektedir.
İlk beş Âyet-i kerime'de gerek Ehl-i kitap'tan olan kâfirlerin, gerekse müşriklerin Resulullah Aleyhisselâm'ın risâletine kadar üzerinde bulundukları durumları hatırlatılmakta; İslâm dini'nin gelişi ile artık Ehl-i kitab'ın bu son dini kabul etmeleri gerekirken ayrılığa düştükleri, bir kısmının kabul edip bir kısmının aynı inkârı sürdürdükleri belirtilmektedir.
Mütebâki Âyet-i kerime'lerde ise, küfrü seçenlerin yaratılmışların en kötüsü, en zararlısı oldukları; iman edip sâlih amel işleyenlerin ise yaratılmışların en iyisi, en hayırlısı oldukları haber verilmektedir.
Allah-u Teâlâ küfür içinde yaşayan milletlerin doğru yolu bulmaları için aradıkları en büyük gerçek gözleri önünde bulunduğu halde, yine de kendi küfürlerinde ısrar ettiklerini beyan buyurmaktadır:
"Ehl-i kitap'tan ve müşriklerden inkâr edenler, kendilerine apaçık delil gelinceye kadar (küfürlerinden) ayrılacak değillerdi." (Beyyine: 1)
Ehl-i kitap olsun, kim olursa olsun, müslüman olmayan her insan müşriktir. Bu Âyet-i kerime Ehl-i kitap ile müşrikleri birlikte anarak hepsinin kâfir olduklarını açıkça ifade etmektedir. Çünkü Allah-u Teâlâ onları küfürle vasıflandırmıştır. İsimleri farklı, küfürleri ortaktır. Küfürlerinden ayrılmazlar, şirklerini terketmezler. Onların semâvî bir kitaba bağlı olmaları sebebiyle mümin olduklarını iddiâ eden kimse, İslâm dini'ni ve Kur'an-ı kerim'i anlamamış olan iki yüzlü bir münâfıktır, yahudilere ve hıristiyanlara yaranmak isteyen bir sapıktır. Bunun böyle bilinmesi lâzımdır.
"Ehl-i kitap" kendilerine kitap verilen insanlar mânâsına gelmektedir.
Kur'an-ı kerim'de "Ehl-i kitap" terimi, vahiy yoluyla nâzil olmuş Tevrat, Zebur ve İncil gibi, kitapları bulunan yahudi ve hıristiyanları müşriklerden ayırt etmek için kullanılmıştır. Daha çok Tevrat ve İncil'e inanan yahudi ve hıristiyan zümreler için kullanılan bir terimdir.
Yahudi ve hıristiyanlar Ehl-i kitap olarak vasıflandırılmalarına rağmen, Allah-u Teâlâ onları Âyet-i kerime'lerinde inkârcı olarak, müşrik olarak kınamaktadır. Çünkü Ehl-i kitap olmak bir kurtuluş değildir.
Meselâ Allah-u Teâlâ bir Âyet-i kerime'sinde Ehl-i kitab'ı küfürlerinden dolayı şöyle ikaz etmektedir:
"Ey ehl-i kitap! Görüp bildiğiniz halde niçin Allah'ın âyetlerini inkâr ediyorsunuz?" (Âl-i imrân: 70)
Dikkat edilirse Allah-u Teâlâ inkârcı Ehl-i kitab'ı, kendilerine has isimle anmaktadır.
Ehl-i kitab'ın şirki Kur'an-ı kerim'de birçok Âyet-i kerime'lerde beyan edilmiştir.
"(O apaçık delil) Allah tarafından gönderilmiş, tertemiz sayfaları okuyan bir peygamberdir." (Beyyine: 2)
Muhammed Aleyhisselâm ümmî bir peygamberdir, mucize bir kitap getirmiştir.
Nurlu sahifeleri ezberden okur. Kur'an-ı kerim Allah-u Teâlâ'nın kitabı olması hasebiyle "Tertemiz sayfalar" olarak anılmıştır.
"O sayfalarda en doğru hükümler vardır." (Beyyine: 3)
Allah-u Teâlâ'ya âit olan bu sahifelerin içinde gerçeği dosdoğru anlatan yazılar bulunur.
Hükmünü hiç kimse değiştiremez, verdiği kararı hiç kimse bozamaz. Emir, yasak, tedbir ve idare, tam tasarruf O'na âittir. O'nun verdiği hükümler belirli bir zaman ve asır ile sınırlı değildir. Kıyamete kadar geçerlidir.
"Kendilerine kitap verilenler, onlara apaçık delil geldikten sonra ayrılığa düştüler." (Beyyine: 4)
Bu Âyet-i kerime yahudi ve hıristiyanların yaptıkları işlerin son derece çirkin olduğunu ve cinayetlerinin büyük olduğunu bildirmektedir. Gerçek ortaya çıktıktan sonra ve mazeretler tamamen ortadan kalktıktan sonra ayrılığa düştükleri açıklanmaktadır.