Osmanlı Devleti'nin kuruluşundan XV. yüzyılın başına kadar yazılmış târih kaynaklarının yok denecek kadar az oluşu, "tahrifçi"liklerini "târihçi" vasfı altında gizlemeye çalışan bâzı fırsat düşkünlerine, bu dönemle ilgili rivâyetleri ya toptan reddetme, ya da bunları istediği doğrultuda şekillendirme imkânı vermiştir. Gerçekten de Osman Gâzî'den Çelebi Mehmed'in ölümüne kadarki dönem hakkında bildiklerimiz oldukça yüzeysel ve karmaşıktır. Aynı durum, I. Murâd (Hüdâvendigâr) döneminin ilk 24 yılı için de geçerli olmakla birlikte, Osmanlı müverrihleri arasında aslî şekliyle yalnız Neşrî'nin kullandığı çok önemli bir târih metni onun, târihin akışını değiştiren çok önemli olayların yaşandığı son 5 yıllık dönemi hakkında, okuyanları hayrete sürükleyecek ölçüde orijinal ve ayrıntılı bilgiler sunmaktadır.
Sultan II. Bâyezîd'in saltanatı zamânında en geniş ve en kapsamlı Osmanlı târihlerinden birini kaleme alan Mehmed Neşrî, "Kitâb-ı Cihân-nümâ" adını verdiği bu eserini yazarken, Murâd Hüdâvendigâr döneminin son 5 yıllık vak'alarına kadarki kısımda Yahşi Fakîh Menâkıbı'nın Âşık Paşa-zâde'deki özetinden, onun kadar meşhur olmamakla birlikte ondan daha sağlam ve güvenilir bilgiler içeren "'Osmân Târîhi"nin,(1) Şükrullah tarafından ihtisar edilen bir zeylinden ve bâzı târihî takvimlerden yararlanmıştır. Rivâyetleri birleştirmedeki üstünlüğü ve yüksek sentez gücü ile dikkati çeken müellif, bundan sonra eserine Niş fethinin hemen öncesindeki olaylarla başlayıp, Sultan Murâd'ın Kosova'da şehâdetine kadar devâm eden özgün bir "Gazavât-nâme" metnini (interpolation)(2) değiştirmeden almıştır. Sultan Murâd'ın 687-691 (1385-1389) yılları arasında gerçekleşen Sırbistan, Karaman ve Bulgarsitan seferlerini görülmedik bir ayrıntı ile aktaran bu kaynağın, bu dönemde yazılmış orijinal bir eser olduğu analitik bir değerlendirmeye tâbî tutulduğunda hemen anlaşılır.
Osmanlı gazavât-nâme türünün en eski örneği sayılabilecek olan bu metin, onu araya Arapça başlıklar ilâve ederek değiştirmeden aktaran Neşrî'den önce, Rûhî Çelebi tarafından da ihtisar edilerek kullanılmış;(3) Kemâl Paşa-zâde'nin Murâd Hüdâvendigâr dönemiyle ilgili "III. Defter"ine(4) ve İdrîs-i Bitlisî'nin yine aynı dönemi kapsayan "III. Ketîbe"sine(5) ise süslü ve edebî bir dille aktarılmıştır.
Müstakil nüshalarından hiçbiri günümüze ulaşmayan "Gazavât-nâme" metni, tamâmı Neşrî târihinin arasına yerleştirilmiş orijinal bir ara metin (interpolation) niteliğinde karşımıza çıktığı için, ismi ve müellifi hakkında herhangi bir mâlûmâta sâhip değiliz. Ne var ki "Gazavât-nâme"nin meçhûl yazarı, olayları anlatırken eserin ismi ve yazılış târihi hakkında bize önemli ipuçları sunar.
Sultan Murâd'ın 1385'ten ölümüne kadarki gazâlarını ayrıntılı bir biçimde tasvir eden bu eser, her şeyden önce bir "gazavât-nâme"dir ve yazıldığı dönemin yerleşik üslûbu ve te'lif metodu dikkate alındığında, içinde gazâları anlatılan şahsın, yâni yazılışına sebep olan Sultan Murâd'ın adını taşıması gerekir. Kosova Savaşı öncesinde Sultan Murâd'ı: "Şehinşâh-ı a'zam ve Sultân-ı mu'azzam, kutb-ı dâ'ire'-i zamân ve iftihâr-ı Âl-i 'Osmân, Gâzî Murâd Hân bin Orhân" diye takdim etmesine bakılırsa,(6) "Gazavât-nâme" müellifi yazılışından yarım asır sonra karşımıza çıkan diğer iki gazavât-nâmeden, müellifi belli olmayan mensur "Gazavât-ı Sultân Murâd bin Muhammed Hân"(7) ve Gelibolulu Za'îfî Mehmed'in manzum "Gazavât-ı Sultân Murâd İbn-i Muhammed Hân"(8) mesnevîlerinde görüldüğü gibi, asrın pâdişâhının adını babasının ismini de katarak zikretmeye yatkındır. Bu durumda, elimizdeki eserin adı da buna paralel olarak "Gazavât-ı Sultân Murâd bin Orhân bin 'Osmân Hân" olmalıdır.
Eserin yazılış târihine gelince; bu konudaki ipucu ise, 1386 Karaman seferinin anlatıldığı yerde(9) karşımıza çıkar. Karaman-oğlu'nun hezîmete uğradığı ânı oldukça hoş ve nükteli bir üslûpla, ilginç tasvir ve benzetmelerle aktaran müellif, onun bu târihten sonra bir daha Osmanlı topraklarına saldırmaya cür'et ede mediğini ifâde ederek: "Muhassal Karamân-oğlı bir vechile sındı-ki, andan soñra ayruk 'Osmânîler'e mu kâvemet ihtimâli kalmadı; hemân ol-demden berü burnı uvalub, yüzi yire sürilüb, ayruk davranmağa mecâli kalmadı." der.(10)
Kim olduğunu bilmediğimiz "Gazavât-nâme" müellifi, burada kendi izlenimlerine dayanarak, Karaman-oğlu'nun kendi zamânına kadarki durumundan sözetmektedir. Onun ifâdesine göre Karaman-oğlu bu savaşta Sultan Murâd tarafından öylesine sindirilmişti ki, o günden beri Osmanlılar'ın karşısına çıkmaya bir daha cesâret edememişti. 1386 Karaman seferinden sonra karşımıza çıkan ilk Karaman saldırısı, Neşrî'nin ve diğer Osmanlı müverrihlerinin kayıtlarına göre 792 hicrî (m. 1390) târihinde gerçekleşmiştir.(11) "Gazavât-nâme" metni Sultan Murâd'ın 791 (m. 1389)'da Kosova'da şehâdetiyle sona erdiğine göre, eser 1389 yılı sonu veya 1390 yılı başlarında; daha net bir ifâdeyle Şeh-zâde Bâyezîd'in cülûsundan hemen sonra, 1390 (h. 792) yılı civârında yazılmıştır.
Neşrî'nin "Kitâb-ı Cihân-nümâ"da, Niş fethi öncesinden Kosova Savaşı'nın sonuna kadarki kısma değiştirmeden eklediği "Gazavât-nâme"nin aydınlatılamamış en önemli sorunlarından birisi -ve hattâ belki de en önemlisi- de, eserin kim tarafından kaleme alındığı meselesidir.
Niş'ten Kosova'ya kadarki 5 yıllık süreci en ince ayrıntısına kadar tasvir eden bu kaynağın müellifi ve mâhiyeti hakkında çeşitli görüşler ortaya atılmıştır. S. W. Reinert, "Gazavât-nâme"nin özellikle Ali Paşa'nın Bulgaristan seferiyle ilgili zengin ayrıntılar içerdiğine dikkati çekmiş, ancak bu metnin "bir görgü tanığına dayandığını varsaymanın bir tahminden ibâret olacağını" öne sürmüştür.(12) Reinert'ten sonra "Gazavât-nâme"nin Ali Paşa'nın Bulgaristan seferi ile ilgili kısmını ayrıntılı olarak inceleyen ve buradaki yer adlarının doğruluğunu net bir biçimde tespit eden Michael Kiel, hâlâ kayıp bulunan bu kaynağın "bir göz tanığı tarafından yazılmış" veyâ Neşrî'ye "bir göz tanığı tarafından XV. yüzyıl başlarında anlatılmış" olabileceğini tahmin etmiştir.(13)
Son olarak her iki araştırmacının varsayımlarını kısaca değerlendiren Halil İnalcık, Kiel'in kaynağın mâhiyetini Reinert'ten daha iyi anladığını isâbetle belirtmiş; ancak hemen sonra isâbetsiz bir biçimde bu kaynağı Ahmedî'ye atfetmiştir.(14) İnalcık'ın tek bir savaştan değil, 1386 Karaman seferi de dâhil olmak üzere pek çok savaştan sözetmesine rağmen "Gazavât-nâme" değil de "Gazâ-nâme" olarak nitelendirdiği bu metnin Ahmedî'ye âit olduğu iddiâsı somut bir târihî delile değil, ünlü şâirin Germiyan Beyi Süleyman Şâh'ın ölümünden sonra (790/1388), bölgede hüküm süren Şehzâde Bâyezîd'le birlikte, savaş için Rumeli'ye geçmiş olabileceği varsayımına dayanır. Hâlbuki yeni keşifler onun, Germiyan diyârından ayrıldıktan sonra Aydın-oğlu Mehmed Bey'in küçük oğlu Îsâ Bey'in hizmetine girdiğini, Osmanlı sarayına gelişinin ise en erken 1390'lı yıllardan sonra gerçekleştiğini ortaya koymaktadır.(15) Bu ise "Gazavât-nâme"nin yazılışından sonradır. Dolayısıyla İnalcık'ın tahminden öteye geçmeyen bu gibi iddiâlarına ihtiyatla yaklaşılmalıdır. Şu hâlde elde herhangi bir delil olmasa bile, analitik bir yaklaşımla "Gazavât-nâme"nin yazarı hakkında başka tespitlere ulaşmaya imkân var mıdır?
Öncelikle şunu belirtelim ki, "Gazavât-nâme" önce Kiel'in ve daha sonra İnalcık'ın isâbetle belirttiği üzere, gerçekten de olayların içinde yer alan bir görgü şâhidi tarafından kaleme alınmıştır. Eserdeki yer adlarının doğruluğu, buralardaki bekleyiş sürelerinin neredeyse günü gününe kayıtlı ve anlatılan vak'aların aşırı derecede ayrıntılı oluşu bunu doğrular. Bununla birlikte yazarın, anlattığı tüm vak'aların görgü şâhidi olduğu da söylenemez; çünkü o, Prof. Dr. İnalcık'ın dediği gibi(16) efendisi Süleyman Şâh'la birlikte Karaman seferine katılmamış, aksine bizzat kendi ifâdesine göre bu konudaki bilgileri, savaşta hazır bulunan başka birinden aktarmıştır:
"İşitdük ki Lâz'dan Karaman cenginde leşker vardı; anda yasak olıcak Lâz kâfirleri müsülmânlara müte'ârız olub, Hünkâr anlara siyâset itmişdi."(17)
Ali Paşa hakkındaki övgü dolu sözlerinden ve Bulgaristan seferi sırasında olup bitenleri pâdişâha yakın bir noktadan değil, bizzat onun yanından nakletmesinden Çandarlı Ali Paşa'nın mâiyyetinde yer aldığı açıkça anlaşılan müellif, sefer sırasında yaşananları doğrudan kendi müşâhedelerine dayanarak anlatırken; bu sırada merkezde yaşanan gelişmeleri de, orada bulunan bir başka kişinin verdiği bilgiler doğrultusunda eserine kaydetmiştir.
Nitekim şu sözleri bunu ispat etmektedir:
"Bundan öñdin işitdük-kim Sultân Murâd Hân Gâzî'nüñ büyük oğlı Bâyezîd Çelebi Sultân Murâd Gâzî'nüñ akabince geçmişidi, ammâ kiçi oğlı Ya'kûb Çelebi Anatolı'da kalmışıdı."(18)
Şâhid olduğu olayları büyük bir titizlikle, ayrıntılı bir biçimde aktaran "Gazavât-nâme" yazarının, râvîlerini seçmekte de aynı titizliği gösterdiği ve vak'aları olup-bitenleri yakından tâkip eden kimselerden naklettiği anlaşılmaktadır. Gerçekten de onun bu iki süreç hakkında verdiği bilgiler, en az kendisinin anlattığı olaylar kadar tafsilâtlıdır. Tüm bu özellikler haklı olarak onun eserine, 687-691 (1385-1389) yılları arasındaki gelişmeleri ihtivâ eden en orijinal ve en ayrıntılı kaynak olma vasfını kazandırmıştır.
"Gazavât-nâme"nin içerdiği sağlam ve esaslı bilgiler, yaklaşık bir asırdır Sırp kaynaklarındaki kısa ve belirsiz ifâdeleri tercih eden batılı araştırmacılar tarafından ya istismâr edilmiş, ya da büsbütün reddedilmiştir. Şimdiye kadar Jireçek, Gibbons, Stojanoviç, Mihaljçiç, Schreiner ve Çirkoviç tarafından çeşitli şekillerde ele alınan ve en son Reinert ve Halil İnalcık tarafından üzerinde durulan bu devre ile ilgili tenkidî görüşlerin çoğu ya eksik, ya da yanlıştır.
Örneğin; Kosova Savaşı'na zemin hazırlayan olaylar arasında yer alan ve Gibbons, Schreiner, Çirkoviç ve Reinert'in bir türlü içinden çıkamadıkları "Ploşnik" meselesi bunun en çarpıcı örnekleri arasındadır. Günümüze 4 farklı versiyonu ulaşmış olan Sırp kroniklerinde Sultan Murâd'ın Lazar'la savaşmak üzere Ploşnik'e geldiğini doğrulayan; ancak burada ne olduğunu belirsiz ifâdelerle aktaran birer cümlelik kayıtlar yer alır.(19) Çirkoviç ve Reinert bu kayıtlardan o sırada bölgede ne olduğunu tespit etmekte zorlanmış ve özellikle Reinert, kroniklerin tüm versiyonlarındaki ortak ifâdeleri bırakıp, yalnız III. versiyonun "b" kategorisinde geçen tahrif edilmiş bir ifâdeyi ön plâna çıkararak, taraflı bir yaklaşımla Lazar'ın Ploşnik'te Osmanlılar'a karşı zafer kazandığı iddiâsını ortaya atmıştır.(20)
Hâlbuki "Gazavât-nâme" daha ilk satırlarında, Sultan Murad'ın Niş fethi öncesinde buraya niçin gittiğini ve hangi sebeple geriye döndüğünü açıkça ortaya koymaktadır:
"Murâd Hân Gâzî Sırf iline vardı, umardı-ki Lâz gelüb uğraşa. Zîrâ cem'iyyetin işitdi. On dört gün oturdı, hiç 'adû zâhir olmadı. …Sultân Murâd Gâzî vüzerâyile müşâvere itdi, eyitdiler: 'Bu vilâyetin kilidi ve kâfirüñ hazînesi Nîş'dür, anuñ üzerine düşmek gerek!' didiler. Hunkâr dahı ol re'yi savâb görüb, gelüb Nîş'üñ üzerine düşüb muhâsara itdiler."(21)
Reinert'in yanlış bir mânâ çıkardığı III. verisyonun "a" kategorisindeki şu kayıt, "Gazavât-nâme"de geçen yukarıdaki ifâdeleri açıkça tasdik etmektedir:
"Mourati (Murad) Knez'le (Lazar) karşılaşmak için yola çıktı ve Ploşnik'ten geri döndü."(22)
Görülüyor ki "tahrifçi"lerin iddiâ ettiği gibi burada ne bir savaş olmuş, ne de Sırplar Osmanlılar'a karşı bir zafer kazanmıştır. Bu çarpıcı örnek, "Gazavât-nâ me"deki bilgilerin doğruluğunu ve güvenilirliğini açıkça ortaya koyduğu gibi; Sırp kaynaklarındaki müphem ifâdeleri de kontrol etmemize yardımcı olmaktadır.
Osmanlı seferleri adına kaleme alınmış ilk ve en eski gazavât-nâme örneğini teşkil eden bu metin, aslında daha uzun ve ayrıntılı bir incelemeyi gerektirmektedir. Biz burada eserin yalnızca ana hatlarını belirlemek ve târihî önemini ortaya koyacak birkaç delil göstermekle yetindik. İleride İnşâallah eserle ilgili daha geniş bir değerlendirmeye yer verilecektir.
(1) Osmanlı târihinin kuruluş ve kuruluş öncesi dönemi hakkında en eski ve en orijinal Osmanlı rivâyetini içeren bu eserle ilgili ayrıntılı mâlûmât, "Kaynak ve Belgeler Işığında Osmanlı Devleti'nin Kuruluşu" adlı kitapta ve eserin manzum ve mensur metinlerinin neşri sırasında verilecektir.
(2) Mehmed Neşrî, "Kitâb-ı Cihân-nümâ", c. 1, s. 210-308, haz.: F. R. Unat - M. A. Köymen. TTK, Ankara, 1949.
(3) Krş. Rûhî Çelebi, "Târîh-i Rûhî", Berlin Staatsbibliothek, Tübingen, MS Or. Quart, nr.: 821, vr. 29b-36a.
(4) İbn-i Kemâl (Kemâl Paşa-zâde), "Tevârîh-i Âl-i 'Osmân", III. Defter, Millet Ktp. Ali Emîrî, nr.: 30/3, vr. 99a-114a.
(5) İdrîs-i Bitlisî, "Heşt Behişt Tercümesi", III. Ketîbe, c. 1, s. 337-405, transkripsiyon: Dr. M. Karataş – Dr. S. Kaya - U. Yaşar Baş, BETAV Yayını, Ankara, 2008.
(6) Neşrî, "Kitâb-ı Cihân-nümâ", c. 1, s. 290.
(7) Eser, Halil İnalcık - Mevlûd Oğuz tarafından yayınlanmıştır: "Gazavât-ı Sultân Murâd bin Muhammed Hân", İzlâdi ve Varna Savaşları Üzerinde Anonim Gazavât-nâme. TTK yayını, bas.: Ankara, 1978.
(8) Gelibolu'lu Za'îfî Mehmed, "Gazavât-ı Sultân Murâd İbn-i Muhammed Hân", Afyon Gedik Ahmed Paşa İl Halk Ktp. nr.: 18349/1, vr. 1b-100a.
(9) Krş. "Gazavât-ı Sultân Murâd bin Orhân" / Neşrî, a.g.e., c. 1, s. 226.
(10) "Gazavât-ı Sultân Murâd bin Orhân" / Neşrî, a.g.e., c. 1, s. 230.
(11) Neşrî, "Kitâb-ı Cihân-nümâ", c. 1, s. 312-314.
(12) S. W. Reinert, "A Byzantine Source of tehe Battle of Bleca and Kossovo Polje: Kydones Letters, 396 and 398 Reconsidered", in: Studies in Ottoman History in Honor of Professor V. L. Ménage, p. 250, ed. C. Heywood - C. Imber, ISIS Pressi, 1994.
(13) Kiel, "Mevlana Neşrî and the Towns of Medieval Bulgaria", in: Studies in Ottoman History in Honor of Professor V. L. Ménage, p. 165-187.
(14) Krş. Halil İnalcık, "Klasik Edebiyat Menşei: İranî Gelenek, Saray İşret Meclisleri ve Musâhib Şâirler", Türk Edebiyatı Tarihi, c. 2, s. 265-267, 276-279. Kültür Bak. yay., Ankara, 2007.
(15) Krş. Ali Temizel, "Ahmedî'nin Bedâyi'u's-Sihr fî Sanâyi'i'ş-Şi'r" İsimli Eserindeki Türkçe ve Farsça Şiirleri", Selçuk Ünv. Türkiyat Arş. Dergisi, sy.: 14 (Güz, 2003), s. 91-92.
(16) H. İnalcık, a.g.m., s. 266.
(17) "Gazavât-ı Sultân Murâd bin Orhân" / Neşrî, a.g.e., c. 1, s. 234.
(18) "Gazavât-ı Sultân Murâd bin Orhân" / Neşrî, a.g.e., c. 1, s. 258.
(19-20) Krş. S. W. Reinert, a.g.m., s. 250 vd.
(21) "Gazavât-ı Sultân Murâd bin Orhân" / Neşrî, a.g.e., c. 1, s. 210.
(22) Nüshanın orijinalindeki ifâde şudur: "Isxodi Mourati cari na Kneza, i vrati se opeti ot Plocnika is Toplice." L. Stojanoviç, "Strai srpski rodoslavi i letopisi", Belgrad-Sramski Kalovci, s. 215, nr.: 591/2, bas. 1927.