Allah-u Teâlâ inananları Allah yolunda kahramanlığa ve fedakârlığa teşvik ederek Âyet-i kerime'lerinde şöyle buyurmuştur:
"Andolsun o koştukça koşanlara! Kıvılcımlar saçanlara! Sabahleyin akına çıkanlara! Orada tozu dumana katanlara! O toz duman içinde bir topluluğun ortasına dalanlara andolsun ki!" (Âdiyât: 1-5)
Diğer Âyet-i kerime'lerinde düşmanları olan kâfirlere ve münâfıklara karşı cihad etmeyi emir buyurdu:
"Ey Peygamber! Kâfirlerle ve münâfıklarla savaş, onlara karşı sert davran. Onların varacağı yer cehennemdir. O gidilecek yer ne kötüdür!" (Tahrîm: 9)
Gerek kâfirlerin ve gerekse münâfıkların İslâm'ı tehdit bakımından farkları yoktur. Her iki zümre de müslümanları parçalayıp yıkmak hususunda aynı derecede tehlike arzetmektedir.
"Kâfirlere boyun eğme ve bununla onlara karşı büyük cihad yap." (Furkân: 52)
Cihad izni verildikten sonra Resulullah Aleyhisselâm hazırlıklara başladı. Çünkü henüz aradan bir yıl geçmeden, Mekkeliler'in mutlaka bir savaşa kapı açacakları kesinlik arzediyordu. Bunun içindir ki, Allah-u Teâlâ böyle bir durumda düşmana karşı savaşmaları için ilk izni vermiş oldu. Bir saldırıya uğradıkları takdirde müslümanların pasif savunmada kalmayıp, saldırı ile cevap vermelerine müsaade edildi.
Bir Âyet-i kerime'de:
"Eğer onların güçleri yetse, sizi dininizden döndürünceye kadar size karşı savaşa devam ederler." buyuruluyor. (Bakara: 217)
Resulullah Aleyhisselâm ve Ashâb-ı kiram'ı hicret ederek müşriklerin muhitinden uzaklaşmalarına rağmen, hâlâ müslümanların peşini bırakmıyorlardı. Ellerinden gelse, güçleri yetse, onları yine İslâm'dan döndürmek için her çareye başvuracaklardı. Fakat ne bu çareyi bulabilecekler, ne de onları dinlerinden döndürebileceklerdi.
•
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'lerinde Resulullah Aleyhisselâm'a ancak Zât-ı akdes'inden korkmayı ve tevekkül etmeyi tavsiye buyurmaktadır:
"Ey Peygamber! Allah'tan kork, kâfirlere ve münâfıklara itaat etme! Şüphesiz ki Allah çok iyi bilendir, hükmünde hikmet sahibidir." (Ahzâb: 1)
İlmi her şeyi kuşatmıştır, bütün işleri hikmet iledir. O halde yalnız O'ndan kork ve yalnız O'na itaat et.
"Rabb'inden sana vahyedilene uy! Şüphesiz ki Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır." (Ahzâb: 2)
Kur'an-ı kerim'in emir ve hükümlerine göre hareket et, herkes yaptığına göre cezâ veya mükâfât görecektir.
"Allah'a tevekkül et. Vekil olarak Allah yeter." (Ahzâb: 3 ve 48)
Bütün işlerinde O'na güven, O'na yönel. O'nun koruduğuna başkası zarar veremez, O'nun vereceği zarardan da başkası koruyamaz.
"Onların eziyetlerine aldırma!" (Ahzâb: 48)
Rabb'inden başkasından korkma, O seni yalnız bırakmayacak, eziyetlerini bertaraf edecektir.
"Seni O'ndan başkaları ile korkutuyorlar." (Zümer: 36)
Ve diyorlar ki: "Sen bizim ilâhlarımıza sövüyorsun, oysa onlar seni delirtebilirler veya öldürebilirler."
"Allah kuluna kâfi değil mi?" (Zümer: 36)
O dilediği kulunu, hususiyetle sevgili Peygamber'ini daima himaye eder, her türlü düşmanlıklardan korur.
Bedir savaşından önce nâzil olan Âyet-i kerime'de Allah-u Teâlâ Resul-i Ekrem'ine hitaben şöyle buyurdu:
"Ey Peygamber! Müminleri savaş için coştur." (Enfâl: 65)
Savaşmaları için çokça teşvikte bulun. Çünkü karşılarındakiler hem kendilerinin hem de Allah'ın düşmanıdırlar.
"Eğer sizden sabırlı yirmi kişi bulunursa, onlardan ikiyüz kâfire galip gelirler." (Enfâl: 65)
Bu ilâhî beyan müminlerden her bir topluluğun, kendilerinden on kat fazla olan topluluğa galip geleceklerine dâir Allah-u Teâlâ'nın bir vaadidir.
"Eğer sizden yüz kişi olursa, kâfir olanlardan bin kişiye galip gelirler." (Enfâl: 65)
Allah-u Teâlâ müminlere sabretmeleri halinde ilâhi yardım ve destek sayesinde kendilerinin on katı kâfirlere galebe çalacaklarını haber vermektedir.
"Çünkü onlar anlayışsız bir gürûhtur." (Enfâl: 65)
Onlar hiçbir sevap ummaksızın savaşırlar. Basiretleri söndüğü için sebatları azdır. Başlangıcı ve sonucu anlamazlar. Onların gözünde dünya hayatı ve nimetleri her şeydir, ahiret hayatı ise hiçtir.
Müminlerden bir kişinin on düşmana karşı koyması farz idi. Bu durum onlara ağır gelince, daha sonra bir müminin iki düşman karşısında direnmesi farz oldu. Âyet-i kerime'de şöyle buyuruluyor:
"Şimdi Allah yükünüzü hafifletti, sizde zayıflık olduğunu bildi." (Enfâl: 66)
Böyle olacağını Allah-u Teâlâ ezelden biliyordu. Şimdi ise durum bütün yönleriyle, olduğu gibi açığa çıktı ve bilindi.
"O halde sizden sabırlı yüz kişi bulunursa, onlardan iki yüz kişiye galip gelirler. Ve eğer sizden bin kişi olursa, onlardan iki bin kişiye Allah'ın izniyle galip gelirler." (Enfâl: 66)
Allah-u Teâlâ müminleri bu şekilde vasıflandırarak kalplerini emniyete kavuşturmaktadır.
"Allah sabredenlerle beraberdir." (Enfâl: 66)
O'nun yardımı savaşa hazırlık ve savaş sırasında gösterilen sabır ve sebata göre vaad olunmaktadır. O kiminle beraber olursa, galip gelecek olan odur.