Ağlamak insana mahsus bir olaydır. İnsanoğlu daha dünyaya gözünü açtığında bu olay ile başlar hayata ve bazı bölümlerinde de devam eder buna. Ölümünde ise başkaları tarafından ağlanır. Hasret, merhamet, sevgi, korku, üzüntü hatta sevinç bile ağlatır insanı. Ağlama sonucu gözyaşı dökeriz. Bazen boşuna, bazen hakikaten gerekli ve değerli.
Kelimelerin tükendiği vakit, aklın insan halini ifade etmeye gücü yetmediği vakit, dilin durum için aciz, biçare kaldığı vakit, bulsada kelimelerin kifayetsiz kaldığı vakit, gönül bağından kopan birkaç inci tanesidir gözyaşı. Yürekte meydana gelen duygu selinin rahmâni belirtisidir gözyaşı.
Merhametli bir kalbin olmazsa olmazıdır gözyaşı. Yaratılan tüm canlılar arasında sadece insana verilen rahmâni bir duygu olan merhamet sebebiyle "vicdan" sahibi oluruz. Yürek sancısı gibidir merhamet.
Merhamet timsalı olan Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'i örnek alarak, merhametliler grubuna girmeliyiz. O doğar doğmaz, insanlar taşladığı vakit bile, hatta mahşerin tüm o dehşetine rağman bile tüm merhametini adadı ümmetine.
"Merhamet etmeyene merhamet olunmaz." (Buhârî)
Bir çiçek, küçük bir fidan, bir karınca, minik bir kedi bile bize verilen merhametten payını almalı ki, bizlere merhamet olunsun.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in kızı Hazret-i Zeynep'in çocuğu ölmek üzereydi, Hazret-i Zeynep babasına haber gönderdi:
"Babacığım oğlum ölüyor, gel!"
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz:
"Veren de, alan da Allah'tır. Her şeyin belli bir ömrü vardır. Sabret yavrum. Göstereceğin sabrın Allah katında büyük sevabı olduğunu hatırla!" cevabını gönderdi.
Hazret-i Zeynep ölecek oğlunun yanında babasının olmasını istediğinden haberi yeniledi. Bunun üzerine Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz geldi.
Zayıflıktan vücudu eski bir kırbaya dönmüş çocuğu kucakladı. Çocuğun zayıf ve solgun hali karşısında Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem-in merhametli kalbi acıyla doldu. Mübarek gözlerinden yaşlar akmaya başladı.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in gözlerinden dökülen yaşlar, orada bulunan Sa'd bin Ubade'yi hayretler içerisinde bıraktı.
"Ey Allah'ın Resul'ü! Bu yaş, bu ağlayış nedir?" diye sordu.
"Bu gözyaşı, Allah'ın merhametli kullarının gönüllerine koyduğu, kendi rahmetinin bir eseridir. Cenâb-ı Hakk bu duyguyu kullarından şefkatli gönüllere ihsan eder." buyurdular. (Sahîh-i Buhârî)
Göz kalbin penceresidir. Gözyaşı merhametin yumuşattığı bir kalpten çıkıyor. Nitekim merhametsiz bir kalp ise taşlaşmıştır. Bir taştan ise su çıkmaz.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'n evlâtlığı Hazret-i Zeyd, Mute Savaş'ında şehit olmuştu. Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Zeyd -radiyallahu anh-ın evine gitti, manzara hazindi. Peygamberimiz çok duygulandı. Zeyd -radiyallahu anh-ın küçük kızı çok ağlıyordu. Küçük kız, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'i görünce ona koştu. Dizlerine sarılarak daha fazla ağlamaya başladı.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz, küçük kızı kucağına aldı. Rahmetin yansıması gözlerinden, şefkat yaşları dökülmeye başladı. Ağlayışı o derece arttı ki, çevresindekiler hayrette kalıp sordular:
"Ey Allah'ın Resul'ü, bu nedir?"
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şaşıran Asâb'ına:
"Bu sevenin sevgilisini özleyişidir." cevabını verdi. (İbn-i Sad, Tabakat)
Biz de Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in bu küçük kızla beraber ağlayışını unutmadan, merhametin göstergesi olan gözyaşlarımızı çocuklarımızdan saklamamalıyız ki onlar da merhamet ve vicdan sahibi mümin erkek ve kadınlar olsunlar.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in çocukların boş yere ağlatılmalarına gönlünün razı gelmediği ve bu yüzden cemaatle namazı bile kısa kestiği bilinmektedir. Lâkin bunun aksine günahkâr insanların ise bol bol gözyaşı dökmelerinin hayırlı olacağını beyan etmektedir.
Nitekim Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz:
"Allah'ım! Bana senin korkunla ağlayan iki göz bağışla." diye duâ ederdi. (Mükâşefetü'l-Kulûb)
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyuruyorlar:
"Benim bildiğimi bilseydiniz, az güler çok ağlardınız."
Gözyaşı ızdırabın sessiz damlalarıdır. Allah korkusundan dolayı gözyaşı dökmek öyle derin bir ızdıraptır ki kul yaratanından hem korkar, hem yine O'na sığınır. Aciz kul kendinden daha kudretli Efendi'sinden daima korkmalıdır ve O'ndan imdat beklemelidir.
Bir başka Hadis-i şerif'te ise şöyle buyuruluyor:
"Sağılan süt memeye dönmedikçe, Allah korkusundan ağlayan kimse de cehenneme girmez."(Mükâşefetü'l-Kulûb)
Günahlarımızdan dolayı ruhumuz bunalır, kalbimiz kararır. İnsan tasavvur edilmeyecek huzursuzluğa bürünür, Mevla'ya işlediği günahlardan dolayı. Vicdan sahibi bir inanan ise pişmanlıkla tevbeye yönelir Mevlâ'sına. Bilir ki O'ndan başka yoktur derdine derman. O'na kusur etmemiştir, fakat yine O'ndan medet bekler. Özrü O'nadır. Ne dese, ne etse anlatamaz derdini, yoktur mazereti. Çünkü Hazret-i Allah herşeyini bilir. Elde olmadan dökülür gözlerden sağnak sağnak gözyaşı.
"... Ve sen her ümmeti diz üstü çökmüş (ne olacağını, endişe ile bekler) görürsün. Her ümmet amel defterini almaya çağrılır." (Câsiye: 28)
İnsanlar cehenneme yaklaştırıldıklarından onun kükreme öfkesini duyacaklar, bu kükreyiş beş yüz yıllık mesafeden duyulacaktır. O zaman peygamberler dahil herkes, kendi derdine düşecek ve "Ben ne olacağım, benim âkıbetim ne olacak?" demeye başlayacak. Sadece son peygamber olan Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz ümmetini düşünerek "Ümmetim ne olacak" diye yüce Rabb'imize yalvarmaya başlayacaktır.
O sırada cehennemden dağ kütlesi büyüklüğünde bir ateş çıkacaktır. Ümmet-i Muhammed, bu ateşi geri göndermenin çabası içinde duâ etmeye başlayarak ve şöyle diyeceklerdir.
"Ey ateş kütlesi! Namaz kılanlar, doğruluktan sapmayanlar, Allah'tan korkanlar ve oruç tutanların hakkı için geri dön." Fakat bu ateş kütlesi bir daha geri dönmeyecektir.
"Bu esnada Cebrâil Aleyhisselâm'ın, "Ateş, ümmet-i Muhammed'i hedef aldı." dediği duyulacaktır. Bunun üzerine Cebrail Aleyhisselâm bir miktar su getirecek;
"Ey Muhammed! Bunu ateşin üzerine dök." diyecektir. Peygamberimiz suyu ateşin üzerine atacak ve ateş sönecektir. Bunu gören Peygamberimize;
"Bu senin ümmetinden günah işleyenlerin tevbe ederken dökmüş oldukları göz yaşlarıdır. Allah-u Teâlâ bana bu suyu sana ateşi söndürmen için vermemi emretti." diye cevap verecektir. (İmâm-ı Gazâli)
Bir anne baba olarak hep keyfimizi kaçırmıştır, çocuklarımızın ağlaması. Halbuki bilseydik bir bebeğin ilk iki ayda ağlamasının Allah'tan başka ilâh olmadığına şehadet, dördüncü ayın sonuna kadar Allah'a tevekkül, sekizinci ayın sonuna kadar anne ve babası için istiğfar ettiğini; sızlanmak yerine bize böyle bir fırsat verdiği için Rabb'imize şükrederdik her ağladıklarında.
Bir Hakk dostu olan Muhammed Es'ad Erbili -kuddise sırruh- Hazretlerimiz'in dilinden gözyaşı tanımlamaları, gözyaşı hakkında söylenecek sözlerin fevkindedir.
"Hakk yolcularının Cenâb-ı Allah'a yaklaşabilmeleri için yegâne sığınak gözyaşıdır.
Çünkü;
Gözyaşı: İçin tehassür ifadesi ve gözün niyazıdır.
Gözyaşı: Nedamet mânâsını taşır, Allah'a bir nevi tevbedir.
Gözyaşı: Aşkın derûnî hislerini coşturan kelimesiz ve sadasız lisanıdır.
Gözyaşı: Ârifin kalbinin tercümanıdır.
Gözyaşı: Mağfiret için Allah'ın kullarından istediği istirhamdır.
Gözyaşı: Hakk'ın rahmetini tahrik ve merhametini celbeder.
Gözyaşı: Günahkârın sıdk ve ihlâs ile Rabb'lerine eyledikleri ubudiyet incisinin dâneleridir.
Gözyaşı: Yokluğa erenlerin saadet sermayeleridir.
Gözyaşı: Allah için öyle bir sermaye-i saadettir ki, rahmet, merhamet ve mağfiret habbelerini içinde taşıyan seyyid-ü istiğfar ve tevbe-i nasuhtur.
Gözyaşı: Günahların gufrânıdır.
Gözyaşı: Muhlisin habbe-i ihlâsıdır.
Gözyaşı: Âsinin kurtuluş ipidir.
Gözyaşı: Hulâsa, vuslata erenlerin yegâne istinadgâhıdır."