Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
KUR'AN-I KERİM TEFSİRİ - Alâk Sûre-i Şerif'inin Tefsiri (1) - Ömer Öngüt
Alâk Sûre-i Şerif'inin Tefsiri (1)
KUR'AN-I KERİM TEFSİRİ
Dizi Yazı - Tefsir
1 Aralık 2009

 

Alâk Sûre-i Şerif'inin Tefsiri (1)

 

Sûre-i Şerif'in Takdimi:

Mekke-i mükerreme döneminde nâzil olmuştur. On dokuz Âyet-i kerime, doksan iki kelime ve iki yüz seksen harften müteşekkildir.

İkinci Âyet-i kerime'de geçen ve "Kan pıhtısı" mânâsına gelen "Alâk" kelimesi bu Sûre-i şerif'e isim olmuştur. "Oku!" mânâsına gelen "İkra'" kelimesin-den dolayı "İkra' sûresi" diye de anılır.

Bu Sûre-i şerif'in ilk beş Âyet-i kerime'si Kur'an-ı kerim'in ilk inen Âyet-i kerime'leridir.

 

Muhtevâsı:

Bu mübârek Sûre-i celîle'de Allah-u Teâlâ'nın insan üzerindeki kudretinin tezahürleri açıklanmakta, Resulullah Aleyhisselâm'a ilk emr-i şerif'inin "Oku!" olduğu belirtilmekte; inananlara imanlarından dolayı baskı yapan azgınların yaptıklarının yanlarına kâr kalmayacağı haber verilmektedir.

İlk beş Âyet-i kerime'de Resulullah Aleyhisselâm'a gelen ilâhî vahyin başlangıcı mevzu edilmektedir.

Mütebâki Âyet-i kerime'lerde ise; insanoğlunun biraz mal ve makam elde edince Yaratan'ına muhtaç olmadığı zannına kapılarak taşkınlık yaptığı, azgınlıkta ileri giderek müminleri Allah yolundan alıkoymaya çalıştığı, fakat er veya geç bu yaptığının cezâsız kalmayacağı, müminlerin ise onların tehditlerine aldırmamalarının gerektiği beyan edilmektedir.

 

İlk Vahiy:

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz kırk yaşına ulaştığı zaman, ilk peygamberlik başlangıcı sâdık rüyâlar görmekle olmuştur.

Hazret-i Âişe -radiyallahu anhâ- Vâlidemiz buyururlar ki:

"Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-e vahiy olarak ilk başlayan şey, uykuda gördüğü sâdık rüyâlar idi." (Müslim: 160)

Sâdık rüyâ, içerisine şeytanın iğvası karışmayan doğru rüyâdır.

Her rüyâyı sanki gün ışığında görüyormuş gibi görüyor, kendisine bazı talimat veya bilgiler veriliyordu.

Bu rüyâlar vahyin başlangıcı olup, Muhammed Aleyhisselâm'ı uyanıklık hâlinde görülecek şeylere ve gelecek olan vahye hazırlıyordu. Nitekim daha sonraları sâdık rüyâyı, vahyin kırk altıda bir parçası olarak vasıflandırmışlardır.

Gün gibi ortaya çıkan bu rüyâları peygamberliğin-den altı ay önce görmeye başlamıştı. Hikmet-i İlâhî bu altı aylık süre, yirmi üç yıl süren peygamberliğinin kırk altıda biri olmuş oluyor. Peygamberlerin rüyâsı vahiydir.

Daha sonra kendisine yalnızlık sevdirildi. Bu ise yalnız kaldığı zaman kalbi her türlü dünyevî kayıtlardan uzak kalacağı içindir. Bazı zamanlar evlerden uzaklaşır, Mekke'nin dağ aralarında vâdilerin içlerine doğru dalar giderdi. Onun bu hâlini gören Kureyşliler: "Muhammed Rabb'ine âşık oldu." diyorlardı.

Nihayet Allah-u Teâlâ'nın Muhammed Aleyhisselâm'ı peygamber olarak göndereceği gün gelmiş bulunuyordu. 610 yılının Ramazan ayında daha önce olduğu gibi yine, Mekke-i mükerreme ile Mina arasında bulunan Hira'daki mağarada inzivaya çekilmişti. Kadir gecesinde ve gece yarısından sonra idi. Ridâsına bürünüp murakabaya dalmış olduğu bir sırada kendisine birden bire ilk açık ve bâriz vahiy geldi.

Vahiy meleği Cebrâil Aleyhisselâm görünerek: "Oku!" dedi. Resulullah Aleyhisselâm okuma bilmediği için:

"Ben okumayı bilmem!" diye cevap verdi.

Çünkü o gerçekten ümmî idi. Bunun üzerine melek onu tutup, takatı kesilinceye kadar sıktı ve bıraktı. Sonra yine: "Oku!" dedi, Resulullah Aleyhisselâm aynı cevabı verdi:

"Ben okumayı bilmem!" buyurdu. Melek yine kolları arasına alıp baştan ayağa takati kesilinceye kadar sıktı ve: "Oku!" dedi. Aynı şekilde:

"Ben okumayı bilmem!" diye cevap verince yine tuttu, her defasındakinden daha kuvvetli sıktıktan sonra bıraktı ve şu meâldeki Âyet-i kerime'leri okudu:

"Yaratan Rabb'inin adıyla oku! O, insanı kan pıhtısından yarattı. Oku! Rabb'in nihayetsiz kerem sahibidir. O ki, kalemle (yazı yazmayı) öğretti, insana bilmediğini O öğretti." (Alâk: 1-5)

Resulullah Aleyhisselâm da vahyolunan bu Âyet-i kerime'leri tekrarladı ve kalbine nakşolunduğunu hissetti. Cebrâil Aleyhisselâm o sırada gözden kayboluverdi. İlk vahiy bu suretle başlamış oldu. (Buhârî - Müslim)

Bu emir ilk inmesinde Resulullah Aleyhisselâm'ı okumazken okur yapmış, ilk vazifesinin "Allah-u Teâlâ'yı tanıtmak ve O'nun ism-i şerif'iyle okumaya başlamak"olduğunu belirtmiş, onu henüz tebliğ ile vazifelendirmemişti.

 

İslâm'ın İlk Emri; "Oku!"

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'e ilk ilâhî hitap şöyle gelmiştir:

"Yaratan Rabb'inin adıyla oku!" (Alâk: 1)

Sana vahyedilenleri O'nun yüce adıyla, Allah ismi ile başlayarak oku! Daha önce okuma-yazma bilmediğin için, okumanın imkânsız olduğunu düşünme! Sana da bilmediğini bildirir.

Resulullah Aleyhisselâm ümmî idi. Eğer okuma-yazma bilmiş olsaydı, müşrikler kuşku duyarlardı, bu ilâhî bilgilerin kendisine âit olduğunu iddiâ ederlerdi.

"O, insanı kan pıhtısından yarattı." (Alâk: 2)

Nutfe kendi vasıfları ile birlikte bir kan pıhtısı hâlinde bulunur. Bu ise, nutfenin tekâmül ettikten sonraki merhalesidir. Allah-u Teâlâ pıhtılaşmış kanı zikrederek, insanın ilk hâliyle son durumu arasındaki açık farkı göstermektedir. Kan pıhtısından mükemmel bir insan vücuda getirdi.

"Oku! Rabb'in nihayetsiz kerem sahibidir." (Alâk: 3)

Bu Âyet-i kerime'nin ikinci defa tekrar edilmesi okumanın önemine işaret etmektedir. Öğrenme, insanı mükerrem kılan özelliklerden birisidir.

Her kerem sahibinden daha çok kerem sahibi olan Allah-u Teâlâ'nın adıyla ve O'ndan yardım dileyerek kâinatın sırlarını okuyanlar, şüphesiz ki hiç kimsenin elde edemeyeceği bir ilme sahip olurlar.

"O ki, kalemle (yazı yazmayı) öğretti." (Alâk: 4)

Allah-u Teâlâ kalemle öğrettiği gibi, öğrettiğini okumaksızın vasıtasız da öğretir. Bu da O'nun kudretinin tezahürlerindendir. O öğretmeseydi insanoğlu kalem de bilmezdi yazı da bilmezdi. Her iş O'nun adıyla ve ve O'nun adına yapılır, O'nun adıyla neticelenir.

"İnsana bilmediğini O öğretti." (Alâk: 5)

Bu ilâhî beyandan anlaşılıyor ki, bu hakikatler ve bu esrâr ancak Allah-u Teâlâ'nın öğretmesi ve göstermesi ile bilinir, O'nun duyurması ile kaimdir. Hem bildirir, hem gösterir. İlmin kaynağı O'dur, kesbî olarak öğreten de O'dur, vehbî olarak öğreten de O'dur. İnsanları cehâletin karanlığından ilmin aydınlığına çıkaran O'dur.

Bir insanın bütün kalbi gerçekten ihlâsla, kalb-i selim ile Allah-u Teâlâ'ya yöneldiği zaman, O dilerse birçok esrârını ona duyurur.

Bu gibi kimselerin gerçek velisi Allah-u Teâlâ'dır, bu hususi bir beraberliğin ifadesidir. Sevdiği ve seçtiği bu kullarına dilediği şekilde tecellî eder.


  Önceki Sonraki