Girdiği ülkeyi daha da beter hale getiren, günümüzün emperyalist güçlerinin baskı aracı olarak kurdukları ve kullandıkları IMF (Uluslar arası Para Fonu) ile Dünya Bankası yeni düzen, yeniden toparlanma tartışmaları için memleketimizi, İstanbul'u mekan seçtiler. Güya "para musluklarını" gelişmesine katkı yapmak istedikleri ülkelere akıtmayı ve kalkınmayı sağlamayı(!) esas aldıklarını ileri sürdükleri IMF programcıları dünyanın içine düştüğü iktisadi, kültürel, siyasi krizi kendi lehine çevirmenin telaşı içinde yeni rota çizmek istemektedirler.
IMF programlarını uygulayan hiçbir ülkede istenen gelişme olmamıştır. Ekonomiler düzlüğe çıkması bir yana ülkeler daha berbat ve altından kalkması imkansız sıkıntılara sokulmuştur. Bu sömürge kurumunu ülkelerinden kovanlar beklenilenin tersine daha kısa zamanda ekonomilerini düzeltmeye, gelişmeye, yüksek refah seviyesini yakalamaya başlamışlardır. Brezilya gibi. (Hatta şimdi Brezilya, IMF'ye borç para bile verebileceğini söylemektedir.)
İncelendiğinde şu gerçek ortaya çıkmıştır:
1965 yılından 1995 yılına kadarki zaman içinde IMF politikalarını uygulayan az gelişmiş ülkelerden 89 tanesinden 48'i borç aldığı yıla göre daha fakirleşmiş, milli gelirinde bir ilerleme kaydedememiş; 32'si daha da fakirleşmiş; 14'ünün ekonomisi en az % 15 küçülmüştür. Pakistan gibi ülkelerde ise bu kötüye gidiş devam etmektedir. Bunlara Macaristan ve Ukrayna gibi ülkeler de katılmaktadır. Neticesinde şimdilik görünen suskunluğun ardından dünyayı korkutan ve her geçen gün büyüyen "artan işsizlik" bizim ve diğer dünya ülkelerinin başını yiyecektir.
IMF 27 Aralık 1947'de aralarında Türkiye'nin de bulunduğu 45 ülke tarafından kurulmuştur. Bugün 180'den fazla üyesi vardır. Görünürde üye ülkelerin kalkınmalarını, gelişmelerini, ileri refah seviyesini yakalamalarını sağlamak amacıyla kurulmuştur. Para işbirliğinin milletlerarası düzeyde teşvik edilmesi ve milletlerarası ticaretin daha da genişletilmesi amaçlanıyordu. Aynı zamanda dış borçlarını ödemekte zorlanan ve güçlük çeken ülkelere "gereken destek ve para yardımı" yapılması esas olarak görülüyordu. Gelinen nokta hiç de istenildiği gibi, zannedildiği gibi olmamıştır. Venezüella gibi Güney Amerika Ülkelerinden bir kısmı IMF'yi ülkelerinden kovduktan sonra yabancılara satılan kamu mallarını yeniden geri almıştır.
Bilindiği üzere geçen asırda insanlık iki büyük savaş yaşadı. Doymak bilmeyen "Küresel Çete" büyük savaşların öncesinde dünyayı kendi aralarında taksim etmişlerdi. Yeniden paylaşım savaşlarında yine aynı çete üyeleri başka ülkeleri yağmalamayı üzerlerine vazife addettiler.
Dünya ekonomisi 1929'da büyük bir buhrana girmişti. Sıkıntılar aşılacak derken 2. Dünya savaşı sahneye kondu ve 1945 yılında neticelendi. Düzensizliği ortadan kaldırmak, düzeni sağlamak ve bir koordinasyon oluşturmak üzere kurulan bu kurum (IMF) ABD'nin önderliğinde aslında Küresel Hırsızlık Çetelerine hizmet eden bir aracı kurum haline dönüştürüldü. Dünyanın iplerinin ABD'nin elinde olacağı yılların başlangıcından itibaren IMF ve Dünya Bankası Küresel Çetenin maşası oldu.
1970'li yıllarda Latin Amerika Ülkelerinde dış borç miktarı 60 milyar dolar civarındayken; 1980'lerde 204 milyar dolara, on yıl sonra bunun iki katına 443 milyar dolara çıkmış; bugün ise 750 milyar dolar civarına yükselmiş bulunuyor.
Türkiye'de de benzer bir durum yaşanmıştır.
"1999 yılında yakın izleme anlaşmasıyla başlayıp, 2008'e kadar kesintisiz süren IMF'li 10 yılda Türkiye'nin büyümesi de, işsizlik oranları da bu gün IMF'siz yıllardan daha çok kötü durumda.
... IMF kuruluş yıllarındaki işlevlerini, amaçlarını bugün yerine getiremez hale gelmiştir. Yeniden yapılandırılması şarttır. ABD'nin ve G-7'lerin siyasi amaç ve çıkarları için manüple ettikleri adeta bir paravan kuruluşa dönüşen IMF bu haliyle, kendi sebep olduğu yangınları söndüremez. Dünyanın finansal serbestleşme ve finansal büyüme çılgınlığına gem vurması ve denetim altına alınması için IMF'nin sil baştan yapılandırılması veya yeni ve tarafsız bir uluslararası mali kurum oluşturulması şarttır." (Ufuk Söylemez, 8 Ekim 2009)
Türkiye'de 26 banka yabancıların eline geçti. Kredi kartı çılgınlığı alabildiğince artmaktadır. Sokak aralarında bile kredi kartı dağıtımı yapılmaktadır. Bankalara borçlarını ödeyemeyen çiftçilerin mallarına ipotek konulmaktadır. Tarım can çekişmektedir. Elde kalan son varlıklarımız için, Maden yasası ile yer altı zenginliklerinin üzerine "Akbabalar" gibi çullanmak için, yerlileri paravan olarak kullanan yabancı ortaklar sırada beklemektedir.
Türkiye gibi ülkelerde bunlar olurken emperyalist güç ABD neler yapıyor?
"Piyasa ekonomisinin en ateşli savunucusu ve uygulayıcısı ABD, vahşi kapitalizmin acımasızlığına daha fazla dayanamayarak son bir yıldır devamlı ekonomiye müdahale ediyor. Bankalara, sanayi şirketlerine destek oluyor, vatandaşlarına posta ile harcasınlar diye çek yolluyor.
Benzer kararları 2001 yılında Türkiye alabilseydi ve batan bankalara destek olmaya çalışsaydı, hemen karşısına IMF ve Dünya Bankası dikilirdi. Oysa şimdilerde Amerika'da bankalar hükümet sayesinde ayakta durabiliyor. Böylesi bir kurtarma operasyonunun Türkiye'de yapılmasına zamanında izin verilmedi. Gözümüzün önünde onlarca Türk bankası batıverdi, batırıldı! Batan bankalar yok pahasına yabancılara satıldılar. Krizden önceki fiyatlarının onbeşte birine yabancılara verilen bankaların kurtarılması için parmak bile oynatılmadı. IMF ile hangi bankalara el konulması gerektiği pazarlıkları yapıldı. İşte IMF 'nin gerçek yüzü bu!" (Murat Muratoğlu, 3 Haziran 2009)
Onlar için önemli olan ele alınan ülkenin ithalat kanallarının devamlı açık olmasıdır. İthalat ve kredi borçlarını zamanında ödeyenler makul ve muteberdir. Rakam önemlidir. Ülkelerin insanlarının durumları önemli değildir. Afrika ülkeleri bunca krediye! rağmen açlığın, susuzluğun pençesinde kıvranmakta, kırılmaktadır.
İstanbul Toplantılarında IMF Başkanı Dominigue Strauss-Kahn "Düşük gelirli ülkelerde böyle giderse savaş bile çıkacaktır" değerlendirmesini yapmaktadır. Bununla dünyanın en yoksul ülkeleri olan Afrika Ülkelerini işaret etmektedir. Yardımlara bağımlı hale getirilen Afrika'ya, gelişmiş ülkelerin verdiği destek! yoksulluğu, açlığı ve kıtlığı azaltmaya yetmemiştir.
Ekonomist Dambisa Moyo; "Ölümcül Yardım" kitabında; "Son 50 yılda gelişmiş ülkelerden alınan 1 trilyon dolar yardıma rağmen ekonomik durgunluğun, açlığın ve yoksulluğun daha da arttığına" dikkat çekmektedir.
İngiliz Yardım kuruluşu Oksfam'a göre; "Doğu Afrika'da 23 milyon kişi yoksulluk ve kıtlık tehditi altında yaşamaktadır. Gıda fiyatlarındaki artış ve silahlı çatışmalarla sarsılan Somali, Kenya, Uganda ve Etiyopya 5 yıldır kuraklıkla mücadele ediyor."
Nijerya Maliye Bakanı Mansur Muhtar ise durumu şöyle özetlemektedir: "Afrika ülkelerinde yaşanan bütün ekonomik ve politik risklerin temelinde insanların temel ihtiyaçlarına cevap verememek var. Afrika'nın kaderi kendi elindedir. Liderlerimiz ulusal kaynaklarımızı iyi değerlendirmeli, ayrıca tüm Afrika'da var olan kaynakların iyi dağıtılması gerekmektedir. "
IMF başkanı ise şöyle söylüyor: "IMF yoksul ülkelere 2009-2014 arasında 17 milyar dolara kadar varan kredi verecektir. 2011 yılına kadar düşük gelirli ülkelerin bazı kredilerinin faizlerini geçici olarak durduracağız. IMF bu amaçla altın rezervlerinden bir kısmını satmayı planlıyor. Bu, dünyada ve Sahraaltı Afrikası'ndaki yoksul ülkeler için görülmemiş ölçekte bir IMF desteği. Önlemler, milyonlarca insanın yoksullaşmasını önleyecek"
Dünya Bankası Başkanı Robert Zoellick farklı şeyler söylemiyor: "Casino (kumar) kapitalizminden üretici bir sisteme geçmeliyiz. Birden fazla kutuba sahip büyüme oluşturmak için yatırımlar yapılmalı. Bunlar da genelde alt yapı ve enerji yatırımları olmalı. 1.6 milyar insan halen elektrik olmadan yaşıyor. Dünyanın büyük ekonomileri ABD ve Japonya'nın da değişen ekonomik sisteme uygun bir yapılanma içine girmeleri gerekmektedir. Eski düzen bitti, şimdi vakit kaybetmeden, yeni normal büyüme ve sorumlu küreselleşmeyi sağlayacak kurumları yürürlüğe sokabiliriz."
Dünya Kalkınma Raporu'na göre açıklanan bazı gerçekleri buraya alarak bilgilenmekte yarar var: "Zengin ülkelerin neden olduğu iklimsel değişiklikler tüm ülkeleri tehdit ediyor ama en çok yoksul ülkelere zarar veriyor. İnsanlığın dörtte biri günlük 1.25 doların altında gelir ile yaşıyor. Dünya nüfusu 6.7 milyar kişi. Yaklaşık 1.7 milyar insanın fakirlik sınırının altında günlük gelirle yaşamını devam ettirmeye çalışıyor.
2 milyar insan suya 1 km uzak. Yoksul ve gelişmekte olan ülkelerin nüfusunun yarısına yakını gıda, su ve hijyen problemleri yüzünden sağlık sorunları yaşıyor. Her yıl 2 milyonu aşkın çocuk yetersiz beslenme ve ishal hastalıkları yüzünden hayatını kaybediyor. Her üç saniyede bir, açlık ve bunun oluşturduğu nedenlerden dolayı bir çocuk hayatını kaybediyor.
IMF ve Dünya Bankası başta yurdumuz olmak üzere yoksul ve gelişmekte olan ülkelerin " Ümüğünü sıkmaya" devam edecektir.
Rivayete göre bu kuruluşlar Türkiye'ye 50 milyar dolar kredi vermeyi taahhüd etmektedir.
"Bayram değil, seyran değil, IMF bizi bu kadar çok niye düşünüyor acaba?"