Küçük Zehra'nın iki gündür ateşi çıkıyor karnı ağrıyordu. Huzursuzdu. Bu nedenle annesi onu bugün doktora götürmek için hastaneden randevu almıştı. Hazırlandılar, tam evden çıkarken telefon çaldı. Zehra'nın annesi telefonu kaldırdı. Arayan komşuları Aysel ablaydı. Zehra'nın hasta olduğunu duymuş geçmiş olsun demek için aramıştı. Doktora gideceklerini öğrenince "Hasta çocuğu yürüyerek götürme, ben sizi araba ile bırakayım!" demişti.
15 dakika sonra hastanenin önündeydiler. Zehra'nın annesi "Allah razı olsun Aysel abla!" diyerek teşekkür etti. Arabadan indiler ve hastaneye girdiler. Annesi Zehra'yı bir sandalyeye oturttu, kendisi de kızının yanına oturarak sıra beklemeye başladılar.
Biraz sonra doktora muayene olma korkusu ile Zehra'nın karın ağrıları başladı. "Anne karnım çok ağrıyor!" diye mızırdanmaya başladı. Annesi "Anlıyorum kızım, fakat sabretmelisin." dedi.
Şöyle devam etti: "Hatta etrafına bir bakınıp şükretmelisin. Ne demişti Hacı Ömer Dedemiz: 'Hep şükür hep şükür. Hep sabır, hep sabır.'"
Zehra kafasını kaldırdı ve ilk önce tam karşısındaki kendinden de küçük kızı gördü. Kızın yüzünde kocaman top gibi bir yara vardı. Ve birden hastanenin kapısından babasının kucağında "viyak viyak" ağlayarak kolu alçılı bir bebek girdi. Annesi, bebeğin sesini duyunca Zehra'nın mızırdanmayı kestiğini fark etti.
Şaşkınlık içerisindeki Zehra'nın gözleri bu sefer kapıdan giren kadına odaklandı. Kadın çocuğunu kucağında taşıyordu. Kadın çocuğu ile birlikte Zehra'nın annesinin yanına oturdu. Annesi yanına oturan bu bitkin anneye "Geçmiş olsun, Allah şifa versin. Ne gibi bir ratsızlığınız var?" diye sordu. "Sağ ol kardeş. Kaza. Oğlum köyde bir traktörün üstünde arkadaşları ile oynarken traktör birden çalışmaya başlamış ve oğlum da korkudan aşağı atlamış ve iki bacağı tekerin altında kalmış. Ogün bugün 12 tane ameliyat geçirdi. Fakat bu son ameliyat da başarısız geçmiş. Bugün de kontrole geldik." diye cevap verdi çaresizce.
İki anne de bunun ne anlama geldiğini anlamışlardı, bu ömür boyu yürüyememek demekti. Zehra'nın annesi "Kardeş, Allah'tan ümit kesilmez." dedi. Acılı anne "Öyle ya kardeş, buna da şükür." dedi. Zehra'nın annesi bu kadını taktir etti. Zehra da utandı. Çünkü, kadının bu sözleri karşısında, ister istemez annesine iki gündür yaptığı nazlar geldi aklına. Zehra bir yandan annesinin konuşmalarına kulak veriyor bir yandansa meraklı gözler ile etrafı izliyordu. Kolu alçılı, eli serumlu, dudağı dikişli, ağlayan, acı içinde kıvranan çocuklar ve sevgi ve umutla büyük fedakârlık yapan anne ve babalar görüyordu.
Zehra dalmış etrafına bakarken hemşire "Bu hastadan sonra sıra 32'de dedi!" "Kızım bu bizim numaramız." dedi annesi. Zehra "Ama anne ben iyileştim. Artık karnım ağrımıyor!" dedi. Annesi kızının etraftaki hastalardan etkilenip kendi hastalığını unuttuğunu anladı. "Doktorumuz muayeneden sonra gerçekten iyileşip iyileşmediğinin kararını verecek." dedi. "Benim güzel kızım."diyerek dudakları ile kızının anlını öptü ve böylece kızının ateşini de ölçmüş oldu ve devam etti "Hasta olduğumuz zaman hep kendimizden daha hasta olan insanlara bakarsak hastalığımız azalır. Bir de Rabb'imizin hasta olanlara verdiği hediyeyi düşünmeliyiz." Zehra meraklı gözler ile annesinin sözünü kesti "Hediye mi?" diye sordu. "Evet" dedi annesi ve devam etti; "Allah'ı seven kullar hastalanırsa ve onlar da bu duruma sabredip şükrederlerse, Allah da onların günahlarını günah defterinden siler. Günah defterimiz böylece biraz temizlenmiş olur."
Zehra bunu duyunca çok sevindi, çünkü daha birkaç gün önce, annesi beslenmesini yiyip yemediğini sorduğunda annesine yalan söylemişti. Peynirli ekmek sevmediğinden, ekmeği arkadaşına vermişti fakat buna rağmen annesine "Evet, yedim." demişti. Gerçi annesi ona sürekli "Çocuklar melekler gibi günahsızdır." diye öğretse de, Zehra'nın içinden sürekli bir ses "Ama melekler yalan söylemez. Melekler yalan söylemez." diyordu. Bu olay onu çok rahatsız ve huzursuz etmişti. Bu nedenle hastalığın verdiği sıkıntı ve acılara karşılık günahlarının silineceğini öğrenmek vicdanını rahatlatmıştı.
Sıra onlara geldiğinde içeri girdiler. Muayeneden sonra doktor "Önemli bir şey olduğunu düşünmüyorum. Ama yine de bir kan tahlili yapalım." dedi. Hemşire iğneyi hazırladı. Zehra kendi kolunu kendi açtı. Annesi cesurca kolunu uzatan kızına bakarak az önce anlattıklarından bu kadar etkileneceğini düşünmemişti.
Belli ki artık Zehra'nın hastalıklara olan bakış açısı artık değişmişti. Hemşire kan alırken Zehra da içinden şu cümleleri geçiriyordu:
"Hep şükür, hep şükür. Hep sabır, hep sabır!"