Rusya ve İngiltere'nin gerildiği, bütün dünyanın Amerika'dan illallah dediği bir ortamda başa geçen yeni Amerikan başkanı ılımlı mesajlarla ortamı yumuşatmaya çalışıyor.
Obama'nın ilk ziyaret ettiği ülkenin Türkiye olması, ilk röportajını bir Arap kanalına vermesi, "Rusya ile yeni bir sayfa açmak istiyoruz." demesi, konuşma yapacağı ortamdaki hıristiyan sembollerini kapatmaya özen göstermesi, TBMM'inde yaptığı konuşmada Amerikan gemisinin rotasını değiştirmeye niyetli olduğunu açıklaması, sinirleri gerilen dünyada biraz olsun rahatlamaya sebep oldu.
Obama seçilmeden önce yahudiler "Obama bizden birisi" şayiasını yeteri kadar yaymışlardı. Nitekim Obama'nın kritik birçok göreve yahudi veya yahudilerin desteklediği kimseleri ataması bu iddiaları pekiştirmişti.
Ancak Obama'nın seçildikten sonraki söylemleri kadar bazı icraatları da yahudileri rahatsız etmeye başladı. Yahudilerin umdukları kadar teslimiyetçi birisi çıkmadı.
Obama'nın Ulusal İstihbarat Konseyi'nin başına (her ne kadar muvaffak olamasa da) İsrail'i açıkça eleştirmesiyle tanınan Charles Freeman'ı getirmek istemesi; İsrail İran'a saldırmak için can atıp dururken, İran'la diyalogdan bahsetmesi; BOP adı altında İslâm dünyasının haritasını değiştirmek gibi büyük bir iddianın altına girmiş ülkesinin "İslâm'la savaşta olmadığını" ilan etmesi; savaş ve katliamla beslenen şebekelerin yuvalandığı bir ülkenin başkanı olarak çatışmaları durdurmayı hedefleyen bir dil kullanması; Küba'ya ambargonun kalkabileceğini ima etmesi; Amerika'nın işkenceci geçmişini temizlemeye çalışması şüphesiz birilerini rahatsız ediyor.
"Obama sorun olmaya başladı!
Ortadoğu'da denklem değişirken İsrail ABD'nin yeni politikasından duyulan rahatsızlığı her geçen gün daha da açık bir şekilde ifade ediyor. Bu kez konuşan İsrail istihbaratı: Obama İsrail'i tehlikeye atıyor.
... ABD Başkanı Obama yumuşak gücü tekrar hakim kılabilmek amacıyla İslam dünyasıyla önemli bir diyalog arayışında. İlk röportajını El Arabiya televizyonuna veriyor, ilk yurtdışı gezisini Türkiye'ye yapıyor. Bu yeni yaklaşımın İsrail'in çıkarlarıyla örtüşmediği belirtiliyor. Sebebi çok basit: İsrail karşısında İran ile diyalog yanlısı, İslam dünyası ile yakınlaşan ve Ortadoğu sorununun çözümü için baskı kuran yeni bir ABD yönetimi ile karşı karşıya… Üstelik bu politika değişikliği İsrail'de de olumsuz yöne doğru bir değişim yaşanırken gerçekleşiyor. ABD yeni stratejisiyle dünya standartlarına yaklaşırken İsrail Netenyahu liderliğindeki yeni yönetimiyle marjinalleşiyor.
İsrail bu durumdan rahatsız… Bunun son örneği İsrail ordu istihbaratının başındaki isim Amos Yadlin'in sözleri… Yadlin Obama'nın Ortadoğu politikasının İsrail'i zor durumda bırakacağını söylüyor. ..." (21 Nisan 2009, iyibilgi.com)
Obama Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde yaptığı konuşmada "Eski bir Türk atasözü var: 'Yangına körükle gidilmez.' Amerika bunu biliyor. ... Zor kullanımı tek başına bizim sorunlarımızı çözemez. ... Gelecek yıkanların değil yapanların, geleceği olmalıdır." diye konuştu.
Bakalım Obama Amerikan gemisinin rotasını değiştirebilecek mi?
Biraz zor. Çünkü Amerikan başkanlarının bile yapabilecekleri bir yere kadardır. Tekere çomak soktuğu an indirirler. Nitekim Amerikan tarihi bunun örnekleri ile doludur.
Binaenaleyh Amerika'dan değişmesini beklemek bir hayaldir. Bush bile ilk iktidar yıllarında Filistin meselesinde İsrail'in istediği gibi tavır almadığı için az daha koltuğunu kaybediyordu. Hatırlayanlar bilir, Enron skandalı diye bir olay vardı. Bush ve Cheney'in koltukları sallanıyordu. Ancak olay tatlıya (!) bağlandı. Sonrası malumunuz.
Aslında birçok Amerikalı Amerika'yı tüketen ve koskoca bir ülkeyi İsrail'in arkasına kuyruk yapan politikalardan fazlasıyla rahatsız.
Nitekim Obama'nın Ulusal İstihbarat Konseyi Başkanlığı'na aday gösterdiği Charles Freeman Yahudi lobisinin baskısıyla adaylıktan istifa ettikten sonra "Bırakalım, yabancı bir ülkenin (İsrail) menfaatlerini gözeten lobi Amerika için neyin olduğuna karar versin" diye konuştu. Kendisi hakkında kampanya yürüten yahudi lobisi yöneticilerini 'ahlaki değerlerden yoksun kişiler' olarak tanımlayan Freeman, "Sürekli saldırı altında olacağı için Ulusal İstihbarat Konseyi'nde bulunmasının bu kuruma zarar vereceğini ve bu yüzden istifasını istediğini" söyledi. "Yahudi lobisinin kendi görüşlerinden başka görüş açıklayanları susturacak kadar güçlü" olduğunu söyleyen Freeman, "İsrail lobisinin taktikleri arasında insanları karalamak, şereflerine leke sürmek, gerçekleri saklamak vardır. Bu lobi, Amerikan halkının ve Amerikan hükümetinin kararlarına veto koyarak kontrol etme amacı taşıyor. ABD'nin Ortadoğu'daki politikalarının Amerikan halkı tarafından tartışılmasına izin vermiyor" dedi.
Yahudi lobisi, Obama'nın Ortadoğu Özel Temsilcisi Lübnan kökenli George Mitchell hakkında da kampanya yürütmüştü. Lobi, Nisan ayında Cenevre'de yapılan "Irkçılık ve Ayrımcılıkla Mücadele Konferansı"na Obama yönetiminin katılmasını engelledi. Daha önce konferansa katılacağını bildiren Obama yönetimi, baskılar sonucu konferansa katılmaktan vazgeçti.
Yahudi emelleri ile Amerikan çıkarları zıtlaşmaya başladığı için Amerika'da İsrail lobisine tepkiler de çoğalmaya başladı. Ancak İsrail lobisine karşı gelmeyi göze almış bir kimse ölüm dahil her şeyi göze almak zorunda. Bunu göze alabilen kimse de yok denecek kadar az.
Bu lobilerden rahatsız olan sadece Amerikalılar değil. İngilizler de epeyce rahatsızlar. Çünkü ekonomik krizde en büyük zararı gören ülkelerden birisi de İngiltere oldu. Bu rahatsızlığın bir İngiliz-Amerikan ayrışmasına sebep olma ihtimali var.
Nisan ayının başında küresel ekonomik krizi görüşmek üzere Londra'da G20 zirvesi düzenlenmişti. İngiltere Başbakanı Gordon Brown, G20 Zirvesi'nden sonra yaptığı basın toplantısının bir yerinde "Yeni bir dünya düzeninin doğmakta olduğunu" söyledi ve "Yeni bir uluslararası işbirliği dönemine giriyoruz." dedi.
Bu sözler basının pek ilgisini çekmedi. Ancak çok mühim bir açıklamaydı.
İngiltere Dışişleri Bakanı David Miliband'ın 21 Nisan'da İngiliz parlamentosunda yaptığı açıklama daha dikkate şayandı. David Miliband, parlamentoda yaptığı açıklamada, ''Gazze'deki olayları gözönüne alarak'', silah satışına izin veren tüm lisansların gözden geçirileceğini söyledi. Miliband, İsrail'e silah satışı için gelecekte yapılacak tüm başvuruların da Gazze saldırıları düşünülerek yanıtlanacağını kaydetti.
Küresel kriz İngiltere'ye büyük zarar verdi. Öyle anlaşılıyor ki İngiltere bu krizden yahudileri sorumlu tutuyor.
Yahudilerden rahatsız olanlar kervanında Rusya'yı saymazsak olmaz.
Aşağıdaki yazıda Türkiye biraz zorlama bir yorumla İsrailci gösterilmeye çalışılsa da Gürcistan bağlamında Rus-İsrail çekişmesine dair önemli bilgiler bulunuyor:
"Ağustos Savaşı sırasında Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, 'Gürcistan'ı silahla donatıp askerlerini eğitenler, bugün yaptıklarının sonuçlarını görüyorlar.' dediğinde doğrusu pek üzerimize alınmıştık. Savaştan çıkabilecek fırsatlarla gözü kamaşan Türk basınındaki ABD yanlısı yazarlar, bunu Rusya'nın Türkiye'ye tehdidi olarak sunmakta hiç duraksamamıştı. Oysa, bu sözleriyle Lavrov'un Türkiye'den çok İsrail'i kastettiği, tüm bölge kamu kanaatlerinde bilinen bir olguydu.
... Sakaşvili yönetimi, en keskin değişiklikleri dış siyasette yapmış ve ısrarlı adımlarla İsrail'e yanaşmıştı. İlişkilerin sıkılaştırıldığı başlıca alan, askeri teknolojiydi. İsrail, Sovyetler'den kalma silahların modernizasyonu, insansız istihbarat uçaklarının kiralanması ve özel birliklerin eğitilmesi gibi faaliyetlerle, Gürcistan'ı bir bölgesel silahlı güç olarak inşa ediyordu. Sakaşvili'nin atadığı iki yahudi bakandan birinin, Davit Kezeraşvili'nin, Savunma Bakanlığı'na layık görülmesi bu bağlamda anlamlıdır. Dahası, İsrailli Jerusalem Post gazetesinin haberine göre, Ağustos Savaşı'nın ortasında, 12 Ağustos'ta Gürcistan Başbakanı Vladimir Gugenidze, 'özel bir telefon konuşmasıyla, İsrail'deki Haredi cemaati liderini arayarak hayır dualarını eksik etmemelerini' istemişti. İbranice 'harada' sözcüğünden gelen ve 'Tanrı korkusu' hatta 'takva' olarak çevrilebilecek Haredim, ultra-ortodoks, yani en koyu yahudi taassubu olarak bilinmektedir.
Washington Post gazetesi ise 5 Eylül tarihli sayısında, ittifakın çapını ortaya koyan bilgiler veriyordu; buna göre Sakaşvili yönetimi, Gürcistan'ın güneyinde iki askeri üssü olası İran saldırısı için İsrail'e ayırmıştı ...
Rusya'nın Ağustos çıkışıyla, bu tasarı çöktü. Bazı Rus kaynakları, Rusya'nın Gürcistan'a saldırısında, İsrail'e ayrılan bu üslerin de vurulduğunu kaydediyorlardı. İsrail her ne kadar bu işlerin içinde olmadığını ilan etse de, Rusya'yı ikna edemedi. Tam da bu nedenle, Lavrov, İsrail'e karşı seri açıklamalarından birinde, 12 Eylül'de, 'İsrail, Gürcistan'ın saldıracağından haberdardı' sözleriyle Rusya'nın bundan sonraki stratejik düşmanına işaret etmekteydi.
Gürcistan planı çökmesine rağmen, İsrail'in Kafkasya hedefinin çöktüğünü söylemek zor. Oda TV'de sürekli dikkat çektiğimiz, İsrail'in Ermenistan açılımı da, tam da Gürcistan tasarımının çöktüğü, Rusya-Ermenistan-İran arasındaki tarihsel ittifakın dirilmeye başladığı bir döneme denk gelmektedir. Rus siyaset uzmanı Ayk Markarov'un, daha 2006 yılında, 'bir dahaki turuncu devrim, Ermenistan'da olacaktır' yollu saptaması henüz kesin olarak gerçekleşmiş değil. Kesin olan, dünya yahudi lobisinin Ermeni soykırımı konusunda tutumunu değiştirmesinin, İsrail'in gereksinmeleriyle doğrudan ilgili olduğudur..."(Odatv.com, Barış Zeren, 1 Nisan 2009)
Yahudilerin Ermeni ve Kürt kartını kullanmaya çalışması tabi en fazla ve birinci olarak Türkiye'yi rahatsız ediyor. Böylece "Yahudilerden rahatsızlar kervanı"a Türkiye de katılmış oluyor.
Hürriyetin 10 Nisan 2009 tarihli, "Bu açıklama neden şimdi?" başlıklı haberi:
"İsrail'in eski Paris Büyükelçisi tarihçisi Eli Barnavi, 1915 olaylarının 'soykırım' olduğunu öne sürdü ve büyükelçi iken 'soykırım' sözcüğünü kullanamadığını söyledi.
'Frigit Avrupa' kitabı yazarı Barnavi, Irkcılık ve Anti Semitizm'e Karşı Uluslararası Birlik (LİCRA) toplantısında yaptığı konuşmada 1915 olaylarının 'soykırım' olduğunu iddia etti. Barnavi ayrıca, Fransız tarihçisi Gilles Weinstein'in, söz konusu olayların 'soykırım' olduğunu reddederek hata yaptığını da savundu."
Görüldüğü gibi "Rahatsızlar kervanı"nın uzayıp gittiği böyle bir konjenktürde Obama Amerikan gemisinin rotasını değiştirmeye muvaffak olursa İsrail'in pili biter. Yahudiler ne yapıp edip buna izin vermeyecektir.
Obama'nın doğruları öğrenmesine ve sulh ortamını yayma girişimlerine elbette her ülke gibi Türkiye de elinden gelen desteği sunacaktır.
Ancak Obama'nın bile Amerika'yı değiştiremeyeceği gerçeğini unutmamamız lâzım.
Amerika soğuk savaştan sonra dünyanın tek hakimi olmaya kalkıştı. Buna paralel olarak bir yandan da İsrail "Yahudi krallığını" kurma vaktinin geldiği zehabına kapıldı.
Fakat gelin görün ki, gün oldu devran döndü Amerika soğuk savaşın bittiği yıllardaki durumundan daha da geriye düştü. Kaybettiği en büyük şey "Yenilmez süpergüç" imajı oldu.
Ancak Amerika bu durumu kabul etmeye pek niyetli görünmüyor. Biraz da yahudi taşeronu olarak Karadeniz'e, Kafkasya'ya, Orta Asya'ya, Ortadoğu'ya yerleşmeye çalışıyor. Rusya çok rahatsız, Türkiye de rahatsız.
Amerika Türkiye'yi PKK terörüne karşı takındığı tavırla, Irak işgali sürecinde bizi hiçe saymaya çalışmasıyla nasıl ziyadesiyle huzursuz ettiyse, aynı huzursuzluğun daha da büyüğünü Rusya yaşıyor. Ortam geriliyor.
Şimdi ortada bir tahterevalli var. Bir ucunda Rusya bir ucunda Amerika oturuyor. Tabi normalde Rusya hafif gelir ancak Çin sinsice Rusya'nın oturağına ağırlık koyuyor. (Nisan ayında Rusya ile Çin arasında büyük bir boru hattı anlaşması yapıldı. İşin ilginç yanı, Çin bu kriz ortamında zor durumda kalan Rusya'ya bu anlaşma dolayısı ile 25 milyar dolar borç verecek.)
Bir de tahterevallinin ortasında oturan Türkiye var. Ne tarafa kayarsa denge o tarafa doğru ağdırıyor.
Şimdi dünya haritasını gözünüzün önüne getirin veyahut elinize alıp bakın. Rusya'yı, Türkiye'yi, İran'ı, Afganistan'ı ve Çin'i aynı renge boyadığınızı varsayın. Bu çemberin içine Amerika'nın şahı olsa giremez. Ne Orta Asya ne Kafkasya, ne Karadeniz. (Afganistan'a lojistik destek sağlamakta büyük sıkıntı yaşayan ABD Türkiye'nin desteği olmazsa Afganistan'da tutunamaz.) Türkiye, Amerika ve NATO ile işbirliğini kestiği an Amerika bütün Asya kıtasını terketmek zorunda kalır. Ortadoğu'da hakimiyetini kaybeder. Kuyruğunu kısıp çekilmek veyahut bütün dünyayı ateş denizine garketmekten başka seçeneği kalmaz.
Binaenaleyh Amerika ve İsrail Türkiye'yi kaybetmeyi göze alamazlar.
Bugüne kadar beceremedikleri ikinci bir yol daha var: Türkiye'nin doğu sınırına taşeron bir devlet kurup hem Türkiye'nin Asya ile irtibatını koparmak hem de büyük bir lojistik üs edinmek. Aslında "Güvenilmez ülke" statüsüne koydukları Türkiye'nin Kafkaslar ve İran'la arasına "Ermeni-Kürt Devleti" koyma senaryosu uzun süre masada kaldı. Ancak Türkiye'nin gıpta ile bakılan askerî zaferleri bu planın uygulanmasına engel oldu.
Bilinmesi lâzım ki "Ermeni meselesi" ile "Kürt sorunu"nun böyle bir arka planı da var. Ermenistan'ı İsrail'in kucağına oturtacak açılımlara itiraz ettiği için Azerbaycan'a kızmak yerine teşekkür etmemiz lâzım.