Münâfıklar müslüman olduklarını ilân etmeleri sebebiyle zâhirde müslüman kabul ediliyorlardı. Müslümanların sahip oldukları bütün haklardan istisna olmaksızın istifade ediyorlardı, cemaatle kılınan bütün namazlara, askeri seferlere katıldıkları gibi, ganimetlerden de eşit şekilde paylarını alıyorlardı.
Resulullah Aleyhisselâm onların yıkıcı faaliyetleriyle ilgili bir şikâyet olunca, veya ters icraatlarına bizzat şâhit olunca gereken araştırmayı yapıyor, sorguya çekiyordu. Suçlarını bazen itiraf ediyorlar, çoğu zaman ise inkâr ediyorlardı. Gerek şahsi tahkikatı, gerekse vahiy yoluyla haklarında verilen bilgi sonunda, sabit olan suçlarından dolayı onları cezalandırmaktan ziyade tevbe etmeye, af dilemeye dâvet ediyordu.
Tebük seferine çıkarken sefere katılmayıp Medine'de kalma hususunda özür beyan eden seksen kadar münâfığın özürünü kabul etmekle beraber, aynı şekilde özür beyan eden bir grubun özürünü reddetti. Aynı şekilde seferden döndükten sonra, sefere katılmayan münâfıklardan af dileyenleri affettiği halde, aynı suçtan dolayı af dileyen üç samimi müslümanı cezalandırdı.
Ceza o kadar ağırdı ki, Tevbe sûre-i şerif'inin 118. Âyet-i kerime'sinde beyan buyurulduğu üzere, "yeryüzü bütün genişliğine rağmen onlara dar gelmişti."
Haklarında uygulanan bu müsamaha karşısında münâfıklar Resulullah Aleyhisselâm'ı saflıkla vasıflandırarak alaya almaya başladılar.
Bir defasında bir yerde toplanan münâfıklar Resulullah Aleyhisselâm hakkında ileri geri konuşmuşlar, şânına lâyık olmayan şeylerle anmaya başlamışlardı. İçlerinden bazıları: "Onun hakkında böyle dedikodu yapmayınız. Korkarım ki kulağına gider, o zaman da bizim için iyi olmaz!" dediler. Cülâs bin Süveyd: "Biz istediğimizi söyleriz, sonra da onun yanında söylediğimizi inkâr ederiz. Üstüne bir de yemin bastırdık mı, bizim doğru söylediğimize hemen inanır. O her duyduğuna inanan bir kulaktır." diye konuştu.
Bunun üzerine nâzil olan Âyet-i kerime'de Allah-u Teâlâ şöyle buyurdu:
"Onların içinde öyleleri vardır ki Peygamber'i incitirler." (Tevbe: 61)
Onun mübarek ve merhametli kalbini rencide etmekten geri durmazlar.
"'O her söyleneni dinleyen bir kulaktır.' derler." (Tevbe: 61)
Herkesi dinler, işittiği her haberi doğrular, herkesin sözüne inanır.
"Resul'üm! De ki: O sizin için bir hayır kulağıdır." (Tevbe: 61)
Evet bir kulaktır, fakat sizin zannettiğiniz gibi değil. O başka bir şey dinlemez, işitilmesi ve kabul edilmesi gereken şeyleri işitir.
O öyle bir peygamberdir ki;
"Allah'a inanır, müminlere inanır." (Tevbe: 61)
Allah-u Teâlâ'nın azametini, yüceliğini bildiği için iman eder, buyurduğu hususlarda tasdik eder. İhlâs ve samimiyetlerini bildiği için müminlerin söylediklerini dinler, haber verdikleri hususlarda onları tasdik eder. Çünkü onun nazarında müminler doğru sözlüdürler, yalan söylemezler.
Ve o şânı yüce Peygamber:
"O sizden iman edenler için bir rahmettir." (Tevbe: 61)
Çünkü Allah-u Teâlâ onun vasıtasıyla küfürden kurtarıp imanı nasip etmiştir.
"Allah'ın Peygamber'ini incitip üzenlere acıklı bir azap vardır." (Tevbe: 61)
Onlar dünyada da, ahirette de belâlarını bulacak, ebedî azaba düçar olacaklardır.
•
Her türlü müsamahaya rağmen Resulullah Aleyhisselâm münâfıklara karşı ihtiyatı elden bırakmamıştır.
Onun bu tedbiri sayesinde hile ve desiseleri ortaya çıkacak diye devamlı bir korku içinde idiler.
Âyet-i kerime'de şöyle buyuruluyor:
"Münâfıklar kalplerinde bulunanı kendilerine haber verecek bir sûrenin üzerlerine indirilmesinden çekiniyorlar." (Tevbe: 64)
Hem nifaka devam ediyorlar, hem de gizli plânlarını Kur'an-ı kerim'de teşhir edecek bir Sûre-i şerif'in inmesinden endişe edip duruyorlardı.
"Resul'üm! De ki: Siz alay edip durun. Şüphesiz ki Allah o çekinip durduğunuz şeyi açığa çıkaracaktır." (Tevbe: 64)
Nitekim açığa çıkarmış, kalplerinde sakladıkları nifakı ve şikakı teşhir etmiştir.
•
Resulullah Aleyhisselâm münâfıkların toplanarak bir araya gelmelerine fırsat vermezdi. Süveylim adındaki bir yahudinin evinde toplanarak Tebük seferine katılmak isteyenlere mâni olmaya çalışan bir grup münâfığın üzerine Talha -radiyallahu anh- başkanlığında bir ekip göndererek evi yakmalarını emir buyurmuş, emir derhal yerine getirilmiştir.
Keza Resulullah Aleyhisselâm Tebük seferinde iken, münâfıklar tarafından inşâ edilmiş olan Dırar mescidinin yıktırılmasını da emir buyurmuştu.
•
Resulullah Aleyhisselâm neticede münâfıklara karşı takip ettiği metot sayesinde vahdeti korudu, teşkilâtlanmalarına mâni oldu.
Abdullah bin Ubeyy ölünce nifak kaynağı kurudu, etrafında toplandıkları bu baş münâfığın ölümü ile münâfıklar da dağıldılar.
•
Allah-u Teâlâ çeşitli Âyet-i kerime'lerinde münâfıkların özelliklerini beyan buyurmaktadır:
"Onlar ne sizdendir, ne de onlardan." (Mücâdele: 14)
"Ne onlarla olurlar, ne bunlarla olurlar. İkisinin arasında bocalayıp dururlar." (Nisâ: 143)
"Sizden olmadıkları halde sizinle beraber olduklarına yemin ederler." (Tevbe: 56)
"Sen onları derli-toplu sanırsın, halbuki kalpleri darmadağınıktır." (Haşr: 14)
"Kendilerine: 'Yeryüzünde bozgunculuk yapmayın!' denildiği zaman: 'Biz ancak ıslah edicileriz.' derler." (Bakara: 11)
"Onlara: '(Mümin) insanların inandığı gibi siz de inanın!' denilince de: 'Beyinsizlerin inandığı gibi mi inanalım?' derler." (Bakara: 13)
"Müminlerle karşılaştıkları zaman: 'Biz de inandık!' derler, elebaşları ile başbaşa kaldıklarında ise: 'Biz şüphesiz sizinleyiz, onlarla sadece alay etmekteyiz.' derler." (Bakara: 14)
"Onları gördüğün zaman kalıpları hoşuna gider. Konuşurlarsa sözlerini dinlersin. Sanki onlar direk olmuş keresteler gibidirler." (Münâfikûn: 4)
"Her gürültüyü korkularından aleyhlerinde sanırlar." (Münâfikûn: 4)
"Onlar düşmandır, onlardan sakın! Allah onları kahretsin!" (Münâfikûn: 4)
"Allah onların kalplerini imandan çevirmiştir." (Tevbe: 127)
"İnsanlardan öyleleri de vardır ki dünya hayatı hakkında söyledikleri söz senin hoşuna gider. Hatta böyleleri, söylediklerinin kalpten geldiğine (samimi olduğuna) Allah'ı şâhit tutarlar. Halbuki o hasımların en yamanıdır." (Bakara: 204)
"Doğrusu münâfıklar Allah'ı aldatmaya kalkışıyorlar. Oysa Allah onlara aldatmanın ne olduğunu gösterecektir." (Nisâ: 142)
"Onlar namaza kalktıkları zaman üşene üşene kalkarlar." (Nisâ: 142)
"İnsanlara gösteriş yaparlar." (Nisâ: 142)
"Allah'ı pek az zikrederler." (Nisâ: 142)
"Bunlar güya Allah'ı ve müminleri aldatmaya çalışırlar." (Bakara: 9)
"Onların kalplerinde hastalık vardır." (Bakara: 10)
"Onlar korkak bir topluluktur." (Tevbe: 56)
"Sen onları sözlerinin üslubundan tanırsın." (Muhammed: 30)
•
Ayrıca;
Bakara sûre-i şerif'inin 15. Âyet-i kerime'sinde; Allah-u Teâlâ'nın onlara mühlet verdiği, bu yüzden bir müddet başıboş dolaşacakları,
16. Âyet-i kerime'sinde; hidayet karşısında sapıklığı satın aldıkları, bu alış-verişlerinin kendilerine kâr sağlamadığı, doğru yolu da bulamadıkları,
Tevbe sûre-i şerif'inin 127. Âyet-i kerime'sinde onların gerçeği anlamayan kimseler oldukları,
54. Âyet-i kerime'sinde; sadakaları istemeyerek verdikleri,
67. Âyet-i kerime'sinde; kötülüğü teşvik edip iyilikten alıkoydukları, cimri olup ellerini sıkı tuttukları,
68. Âyet-i kerime'sinde; Allah-u Teâlâ'nın onları lânetlediği,
69. Âyet-i kerime'sinde; amellerinin dünyada da, ahirette de boşa gittiği, çok büyük ziyana uğradıkları,
84. Âyet-i kerime'sinde; münâfıkların cenaze namazının kılınmayacağı;
Haşr sûre-i şerif'inin 16. Âyet-i kerime'sinde durumlarının şeytanın durumu gibi olduğu,
Münâfikûn sûre-i şerif'inin 1. Âyet-i kerime'sinde; yalancı oldukları,
2. Âyet-i kerime'sinde; yeminlerini kalkan yapıp insanları Allah yolundan saptırdıkları, yaptıklarının çok kötü olduğu,
3. Âyet-i kerime'sinde; önce iman edip sonra inkâr ettikleri, bu yüzden de kalplerinin mühürlendiği,
5. Âyet-i kerime'sinde; büyüklük tasladıkları,
6. Âyet-i kerime'sinde; yoldan çıktıkları, Allah-u Teâlâ'nın onları kesinlikle bağışlamayacağı,
Nisâ sûre-i şerif'inin 60 ve 61. Âyet-i kerime'si ile, Nûr sûre-i şerif'inin 48. Âyet-i kerime'sinde; Allah-u Teâlâ'nın ve Resul'ünün hükmüne râzı olmadıkları,
139. Âyet-i kerime'sinde; müminleri bırakıp kâfirleri dost edindikleri,
Mücadele sûre-i şerif'inin 14. Âyet-i kerime'si ile Mâide sûre-i şerif'inin 52. Âyet-i kerime'sinde; "Başımıza bir felâket gelmesinden korkarız." diyerek yahudilere ve hıristiyanlara yandaşlık ettikleri,
Mücâdele sûre-i şerif'inin 19. Âyet-i kerime'sinde şeytanın adamları oldukları,
Muhammed sûre-i şerif'inin 16. Âyet-i kerime'sinde peygamberlerle alay ettikleri, kalplerinin mühürlü olduğu,
28. Âyet-i kerime'sinde; yaptıkları iyiliklerin boşa gideceği,
Âl-i imrân sûre-i şerif'inin 161. Âyet-i kerime'sinde; peygamberlere iftira ettikleri,
Ahzâb sûre-i şerif'inin 1. ve 48. Âyet-i kerime'lerinde; kâfirlere ve münâfıklara uymamanın gerektiği,
Yine Nisâ sûre-i şerif'inin 140. Âyet-i kerime'sinde; Allah-u Teâlâ'nın kâfirleri ve münâfıkları cehennemde bir araya getireceği,
145. Âyet-i kerime'sinde; cehennemin en alt tabakasında olacakları,
Tevbe sûre-i şerif'inin 68. Âyet-i kerime'sinde: "Cehennemde ebedî kalacakları" beyan buyurulmaktadır.