Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
İSLÂM İLMİHALİ - Ahiret Hayatının Devreleri (1) - Ömer Öngüt
Ahiret Hayatının Devreleri (1)
İSLÂM İLMİHALİ
Dizi Yazı - İslâm İlmihali
1 Şubat 2009

 

İSLÂM İLMİHALİ

Ahiret Hayatının Devreleri (1)

 

1. Kabir (Berzah) Hayatı:

• Berzah âlemi ölüm ile kıyamet günü arasındaki zamandır. Ölümle cesedden ayrılan ruh, berzah âlemine geçer, orada ameline göre ya rahat yaşar veya azap çeker.

İnsan öldükten sonra kabire konulunca Münker ve Nekir adında iki melek kendisine gelerek "Rabb'in kim? Dinin ne? Peygamberin kim?" diye sorarlar. Müminler bu sorulara doğru cevap verirler ve cennetle müjdelenirler, kabirleri genişletilir. Kabir onlara cennet bahçelerinden bir bahçe olur. Kıyamete kadar mutlu ve bahtiyar olurlar. Kâfir ve münâfıklar ise cevap veremezler, cehennemle müjdelenirler. Kabirleri daralır da daralır. Cehennemden bir pencere açılır. Cehennemin kavurucu harareti kabre dolar. Kabir onlara cehennem çukurlarından bir çukur olur. Kabirlerinden kalkacakları güne kadar bu azap devam eder.

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde buyururlar ki:

"Kabir azabı haktır. Tasdik etmeyen kimse kabirde azab görür." (Buhârî)

 

2. Birinci ve İkinci Sur:

• Allah-u Teâlâ dünyanın ömrünü sona erdirmeyi dilediği zaman, İsrâfil Aleyhisselâm'a Sur'a üfürmesini emreder.

Âyet-i kerime'de şöyle buyuruluyor:

"Kıyamet saatinin kopuşu bir göz kırpması kadar yahut daha yakın bir zaman içinde olur. Şüphesiz ki Allah her şeye kâdirdir." (Nahl: 77)

Ansızın pek korkunç bir gürültü ortalığı kaplar. Yerde ve gökte hiçbir canlı kalmayıp hepsi ölür. Yerlerin ve göklerin düzeni bozulur, yıldızlar kararır. Sonra Allah-u Teâlâ İsrâfil Aleyhisselâm'ı dirilterek ikinci defa Sur'a üfürmesini emreder. Evvelce ölenlerin tamamı bir anda tekrar dirilip hesaplarını vermek üzere huzur-u ilâhiye sevkolunurlar.

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde şöyle buyurmaktadır:

"O insan, kabirlerde bulunanların çıkarılacağı ve kalplerde olanların ortaya konulacağı bir zamanın geleceğini bilmez mi?" (Âdiyat: 9-10)

 

3. Mahşer:

• Âdem peygamberden kıyamet kopuncaya kadar gelip geçen bütün insanlar ve cinler, kabirlerinden kalkarak mahşer yerine doğru koşup Allah-u Teâlâ'nın huzurunda toplanırlar.

Âyet-i kerime'de:

"Rabb'ine andolsun ki, biz onları da şeytanları da mutlaka mahşerde toplayacağız." buyuruluyor. (Meryem: 68)

Mahşer yeri beyaz, dümdüz, girintisi çıkıntısı olmayan, saklanacak yeri bulunmayan nihayetsiz bir düzlüktür, her tarafı aynıdır.

Kimse kimsenin hâliyle ilgilenemez, herkes kendi derdine düşer. Kalpler parça parça olduğu halde hesaplarının görülmesini, haklarında verilecek hükmü beklerler.

Ahiret güneşi bir mil kadar yaklaştırılır. Herkes isyanına göre tere gömülür. Kimi topuğuna, kimi diz kapağına, kimi gırtlağına kadar batar. Harareti eritecek derecede olur. İzdihamdan birbirlerini çiğnerler. Sıkışıklıktan deniz dalgaları gibi dalgalanırlar. Sıkıntıları son haddine varır. Tarife sığmayacak kadar korkunç manzaralar karşısında dünyanın hayâl olduğunu anlarlar.

Mahşer, inkârcılar için ne kadar elemli ve ıstıraplı olacaksa, inananlar için de o nispette rahat, güzel ve iki rekât namaz kılacak kadar kısa geçecektir.

Dünyada cehâlet ve dalâlet karanlıkları içinde kalan kâfir, münafık, fâsık, fâcir ve zâlim kimseler hasret ve pişmanlık içinde bağrışırken; müminler büyük bir taltif, izzet ve ikbal ile Hazret-i Allah'ın huzuruna misafir olarak gideceklerdir.

Âyet-i kerime'de:

"Takvâ sahiplerini o gün Rahman'ın huzurunda O'na gelmiş konuklar olarak toplarız." buyuruluyor. (Meryem: 85)

Mahşer yerinde Peygamber Efendilerimiz'in her birine bahşedilen Havz'lar vardır. Her peygamberin ümmetinden cenneti hak etmiş olanlar, oralardan su içerek serinleyecekler ve bir daha ebediyyen susuzluk, açlık çekmeyeceklerdir. Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in Havz'ı, diğer Peygamber Efendilerimiz'in Havz'larından daha büyüktür. Ümmeti ise arşın gölgesinde Livâ-i hamd sancağı altında gölgelenirler.

Herkesin derecesine göre uzun veya kısa süren bir bekleyiş olacaktır. Bu bekleyiş dayanılmaz bir hale gelince, ilâhî mahkemenin başlaması için bir şefaatçı aramaya çalışırlar. Sıra ile Âdem, Nuh, Musa ve İsâ Aleyhimüsselâm Efendilerimiz'e başvururlarsa da "Aziz ve Celil olan Rabb'im bugün çok celâllidir. Öyle ki ne şimdiye kadar böyle gazaplı görülmüş ne de bundan sonra görülecektir." diyerek her biri birer mazeret göstererek şefaat edemeyeceklerini beyan ederler. Sonunda âlemlere rahmet olarak gönderilen Muhammed Aleyhisselâm'a gelirler ve haklarında şefaatçı olmasını isterler. O da Arşurahman'ın altına gelerek Aziz ve Celil olan Allah-u Teâlâ'ya secdeye kapanır. Ahiret muamelelerinin başlaması için niyazda bulunur. Duâsı ve şefaatı kabul edilerek hesap başlar.

Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in nâil olduğu bu imtiyaza Makâm-ı Mahmud, bu şefaatına da Şefaat-ı uzmâ denilir.

 

4. Amel Defterlerinin Dağıtılması:

• Dünyada iken Kiramen Kâtibin meleklerinin yazdıkları amel defterleri sualden önce dağıtılır.

Âyet-i kerime'de:

"Amel defterleri açıldığı zaman." buyuruluyor. (Tekvir: 10)

Bu defterler bir kısım insanların sağından, bir kısmının da solundan veya arkasından verilir. Sağdan alanlar cennete girmeyi hak ederler, hesapları kolayca görülür, sevinçleri sonsuzdur.

Çetin bir hesap görecek ve cehenneme gidecek olanlar ise kitabını soldan veya arkadan alırlar.

Defterlerini okuyanlar dünya hayatında yaptıkları her şeyin en ince teferruâtına kadar yazılmış olduğunu görürler.

 

5. Sorgu-Sual:

• Sorgu-sual başlamadan önce Arşın nûru zuhur eder. O zaman herkes Allah-u Teâlâ'nın hesap görmeye başlayacağını anlar.

Âyet-i kerime'sinde Allah-u Teâlâ:

"Rabb'in hakkı için, biz onların hepsine yaptıkları şeyleri elbette soracağız." buyuruyor. (Hicr: 92-93)

Önce peygamberler çağırılır ve risaletlerini tebliğ edip etmediklerinden sorulurlar. Peygamberler tebliğlerinin hesabını verirler ve şahitlerin huzurunda neticeler ilân edilir.

Sonra teker teker herkes hesaba çekilir. Yaptıklarının azından çoğundan, gizlisinden açığından, değerli, değersiz her şeyden sorulur.

Hadis-i şerif'e göre şu beş şey o gün herkese sorulur:

"Ömrünü nerede ne yolda tükettiği, gençliğini nasıl geçirdiği, malını nereden kazandığı, kazancını nereye harcadığı, ilmi ile amel edip etmediği." (Tirmizî)

Cenâb-ı Hakk kullarını birbir hesaba çeker, bu hesap bir anda olup biter. Birinin hesaba çekilmesi, diğerinin hesabının görülmesine mâni olmaz. Allah-u Teâlâ Seri-ül hisab'tır.

O hesap anında melekler tarafından tutulan defterlerden başka, inkâra kalkışanların bütün uzuvları yaptıklarına şahitlik ederler.

Durumun ciddiyetini gören inkârcılar "Sen sebep oldun!" gibi sözlerle birbirlerini itham ederler.

Her asrın insanı yaşadığı devirde kime tâbi olduysa, onunla çağrılır. Peşine düşüp gittiği kimse nereye götürülürse onlar da oraya giderler. Dünyada olduğu gibi, ahirette de bir ve beraberdirler. İyiler iyilerle beraber cennette, kötüler kötülerle beraber cehennemde olacaklardır.


  Önceki Sonraki