Amerikan başkanlık seçimlerini Obama'nın kazanması, pervasız Bush yönetiminden ikrah etmiş olan dünya halklarında bir ümit doğmasına sebep oldu.
Ancak bu ümit tehlikeli bir "Ümit". Zira düşmandan -tehlikeli bir düşmandan- medet ummak ne kadar büyük bir basiretsizliktir!
Şunu bir defa kafamıza iyice yerleştirmemiz lâzımdır:Amerika'daki gerçek iktidar sahiplerinin ideolojisi "Siyonizm"dir. Buna ister "Amerikan Derin Devleti" deyin, isterseniz başka bir şey deyin.
Amerika'da bu ideolojiye teslim olmayan hiçbir kimse başkan adayı bile olamaz. Kafasına göre hareket etmek isteyeni de ortadan kaldırırlar. Bugün suikastle bertaraf edilmiş devlet başkanı sayısı itibari ile Amerika hemen bütün ülkelerin başında gelir. Hiçbir suikastin gerçek faili de ortaya çıkartılabilmiş değildir.
Son yüzyıldaki siyonist-masonik gizli dünya iktidarını tahlil ettiğinizde şunu görürsünüz:Bu iktidar en büyük gücünü gizlilikten ve "Maske"li icraatlarından almıştır.
Bush, pervasız, kibirli, biraz da ahmak bir adamdı. İki yüzlülüğü pek beceremiyordu. Amerikan devletine maske olamıyordu.
Gerçi Amerika hiçbir maskenin gizleyemeyeceği kadar büyük işlere girişmişti. İşler sarpa sardı. Bütün dünya Amerika'dan ikrah etmeye başladı. Küfürde dost bildikleri ülkeler bile Amerika'dan yaka silkti.
Durum bu olunca "Siyonist Amerikan Derin Devleti" tekrar maskeli günlere dönmek zorunda kaldı. Amerikan milleti gibi ırkçı bir halka, siyah bir adamı başkan olarak seçtirmekte muvaffak oldular.
Yeni "Maskeli Kunta Kinte" hemen icraatına başladı. En kritik görevlere Cumhuriyetçi Bush iktidarını bile aratacak derecede koyu siyonistleri getirdi.
Obama'nın açıkladığı isimler Bush devrinden daha tehlikeli günler yaşanabileceğinin işaretlerini veriyor. Tehlikeli yeni bir devir başlıyor.
Obama, seçilmeden önce, Afganistan'daki ABD askerî müdahalesini tırmandırma; "terörizme karşı savaş"ı, Pakistan'ın Afgan direnişine sempatik bakan köy, kasaba ve şehirlerini de kapsayacak şekilde genişletme sözü vermiştir. Uranyum zenginleştirmesini sürdürdüğü takdirde İran'a saldırma vaadinde bulunmuştur. Obama'nın yardımcısı Joseph Biden, bir dizi 'çatışma noktaları'nı (İran, Afganistan, Pakistan, Rusya ve Kuzey Kore dahil) sıralayarak Obama'nın bunlara 'cevabını güç kullanarak vereceğine' vurgu yapmıştır. Obama, ABD güçlerini Irak'tan çekmek hususunda zannedildiği kadar hevesli değildir. Çünkü Ortadoğu için tasarladığı askerî politikalarını uygulayabilmesi için ABD birliklerinin Irak'ta bulunması elzemdir.
Obama, İsrail Lobisi'nin konumunu ve Yahudi devletinin saldırgan politikalarını koşulsuz desteklediğini açıklamıştır. ABD için malî bedeli ne olursa olsun İsrail askerî saldırılarına arka çıkma sözü vermiştir.
Obama'nın çalışma arkadaşları ve yönetim kadrosu azılı siyonistlerle doludur.
Meselâ Beyaz Saray Genel Sekreteri olarak çalışacak olan Rahm Emanuel babadan gelme azılı bir siyonist olarak biliniyor. Kudüs doğumlu babası Benjamin M. Emanuel, İsrail'in bağımsızlığı için saldırı ve terör politikasını en acımasız şekilde uygulayan IRGUN (Milli Askeri Teşkilat) terör örgütünün önemli bir mensubuydu. Bu örgüt 1931 yılından sonra faaliyet gösteren, İsrail tarihinde kilit öneme sahip çok etkin bir silahlı örgüttü. IRGUN'un faaliyet gösterdiği dönem İsrail'in tarihinin en kanlı dönemlerinden biriydi. Bu örgüt bir taraftan Araplara, diğer taraftan İngiliz manda yönetime karşı terör eylemleri yaparak İsrail'in temellerinin atılmasında önemli rol oynamıştı.
Bu secere Amerikan yahudilerini ziyadesiyle memnun ediyor. Nitekim 155 Yahudi Federasyonunu temsil eden Birleşik Yahudi Cemaatleri (United Jewish Communities) teşkilatının Başkanı William Daroff bu bağlantının altını şu sözlerle çiziyor: ''Çocuklarını Yahudi okullarına gönderen, Ortodoks bir Yahudi sinagoguna devam eden ve iyi bir IRGUN damarından gelen Rahm Emanuel aynı zamanda İsrail'in iyi bir dostudur da.''
Bu müstakbel Beyaz Saray Genel Sekreterinin babası Benjamin Emanuel oğlunun yeni görevi hakkında bir İsrail gazetesine "Tabii ki başkanı İsrail yanlısı olması yönünde etkileyecek. Neden yapmasın ki? Ne yani, o bir Arap mı? Beyaz Saray'da yerleri temizleyecek değil herhalde." diye yumurtladı bile.
Bu pervasız sözler üzerine Rahm Emanuel Amerikan-Arap Ayrımcılık Karşıtı Komitesi başkanı Mary Rose Oakar'ı arayarak ailesi adına özür dilemek zorunda kaldı.
Beyaz Saray'ın genel sekreterlik makamı son derece önemli bir makamdır. Beyaz Saray'ın yönetiminden birinci derecede sorumludur. Önemli ve kilit personelin seçiminde, bunların denetiminde, personel sisteminin yapılandırılmasında, gelen bilgilerin yönetiminde söz sahibidir. Başkanın en yakın sağ kolu olduğu kolaylıkla söylenebilir.
"Bazılarına göre bir teröristin oğlu, 'vaat edilen toprak' için savaşan örgütün mensubu. Küresel ekonomik krizin en önemli sebebi olarak gösterilen Hedge fon yöneticisi olan ve büyük paralar kazanan adam.
İsrail yanlısı değil, İsrail aşırı sağı mensubu.. Bildiğimiz anlamda bir Zio-faşist. Elinden gelse bütün Ortadoğu'yu dümdüz etmek isteyen biri. George Bush'u bile, İsrail'e yeterli destek vermediği için eleştiren adam. Tam anlamıyla ırkçı…
18 yaşına kadar İsrail vatandaşıydı. İsrail pasaportunu gizledi. 1991'deki Körfez Savaşı sırasında İsrail pasaportunu gün yüzüne çıkarıp, "ülkesi" İsrail'i Saddam'ın füzelerinden korumak için askere gitti. Lübnan sınırında görev yaptı." (İbrahim Karagül, 11 Kasım 2008)
Karagül Obama'nın bir sözünü de şöyle aktarıyor:
"Barack Obama'nın aslında pek bir yerde yer almayan bir sözünü hatırlıyorum. 'Aile geçmişimiz Müslümanlıktan önce Yahudi olabilir.'
Yahudilik veya İsrail değil konumuz. Bu ideolojik kadroların ABD üzerinden dünyaya nasıl bedel ödettikleridir."
İlginç bir ayrıntı da şudur ki, Obama'nın ailesinin yaşadığı Kenya ülke olarak İsrail'in Afrika'daki en yakın bir partneridir.
Yeni başkan yardımcsı Joe Biden ise özellikle Türkiye aleyhindeki hemen her kararda imzası bulunması ile tanınan bir kimse. Katolik kökenli olmasına rağmen sürekli olarak siyonist olmakla övünüyor. Shalom kanalına yaptığı açıklamalarının birinde Biden, "Siyonist olmak için Yahudi olmak şart değil." şeklinde konuşmuştu. Ayrıca bir keresinde oğlunun bir yahudi ile evli olmasından duyduğu memnuniyeti de dile getirmişti.
Diğer siyonistlere gelince:
"Obamadan neoconları aratacak kabine!
Barack Obama, güvenlik ve dış politikada kritik görevlere yaptığı atamalarla kendisine umut bağlayanları tam anlamıyla hayal kırıklığına uğrattı.
... seçim yarışında Cumhuriyetçi rakibi John McCain'i destekleyen eski NATO komutanı General James Jones'u Ulusal Güvenlik Danışmanlığına, Irak savaşına destek veren Arizona Valisi Janet Napolitano'yu da İç Güvenlik Bakanlığının başına getiren Obama'nın bu tercihleri, kendisine destek veren çevreleri umutsuzluğa düşürdü.
Obama'nın halihazırdaki Savunma Bakanı Robert Gates'i görevinde tutma niyeti taşıdığına dair işaretler, ... Bu endişeyi güçlendiren faktörlerden biri de, Hillary Clinton'ın Dışişleri Bakanlığına kendi ekibini getireceği ve bunların da çoğunlukla muhafazakar düşünürlerden oluşacağı ihtimali.
Obama'nın tercihleriyle ilgili şüpheleri derinleştiren diğer bir husus da, Demokrat Başkanın, Baba Bush'un Ulusal Güvenlik Danışmanı Brent Scowcroft'tan aylardır tavsiyeler aldığının ortaya çıkması." (24 Kasım 2008, Star/internet)
Amerikan yönetiminde yahudi dönmesi olan kişilerin görev alması çok rastlanan bir durumdur. Ancak son zamanlarda resmen yahudi olan, hatta Ortodoks yahudi olan insanlar açıkça üst kademelerde görev almaya başladılar.
Amerika'nın İsrail karşısındaki durumu içler acısıdır. Başka bir ülkenin vatandaşı olan, başka bir ülkenin menfaatini kendi ülkesinden daha çok düşündüğü aşikâr olan insanların üst kademelerde görevler alması ve bu duruma gerçek Amerikalıların seslerini çıkartamaması Amerika açısından ne kadar acınası bir durum değil mi?
Amerika'nın küresel üstünlüğünün üç ayağı bulunuyordu. Ekonomik, siyasi ve askerî. Amerika ekonomik ve siyasi üstünlüğünü ve önderliğini kaybetti sayılır. Küresel iddialarını sürdürebilmek için askerî üstünlüğünü çok daha agresif bir şekilde kullanması beklenebilir. Küresel üstünlüğüne meydan okuyan, engel olan ülkeleri bertaraf etmek için her türlü çılgınlığa başvurabilir.
Yakın vadede Amerika'nın Afrika'da, Afganistan-Pakistan hattında ve İran'da askerî, Irak'ın kuzeyinde siyasî bir harekat içerisine girmesi beklenebilir. Türkiye'yi sıkıntılı bir sürecin beklediğini tahmin edebiliriz.
Amerika "Terörle Global Savaş" adı altında bir savaş yürütüyor. Nitekim bunun uzun bir savaş olduğunu değişik ağızlardan deklare etmişlerdi. Yani Amerikan yönetimi kendisini harp halinde görüyor. Bizde bu tür açıklamaları politikacı lafı gibi algılama eğilimi var. Ancak bunlar Amerikan devletinin uzun vadeli stratejik kararı. Herhangi bir başkanın tek başına Amerikan politikasında temel bir yön değiştirme yapması mümkün değil. Öyle bir işaret de zaten yok.
"Korsanlık bahanesiyle Afrika'yı işgal hazırlığı
ABD'nin, Afrika'da yükselen Rus ve Çin etkisine karşı kurduğu Afrika ordusu AFRICOM'dan sonra artan korsan eylemlerini, kıtanın tamamına el koyma amacıyla kullanacağı belirtildi.
ABD, şu anda günlük petrol tüketiminin yüzde 15'ini Afrika'dan karşılıyor ... ABD yönetimini, kıtaya dönük çok özel bir askeri komutanlık kurmaya iten ana nedenin ise; ...Çin Halk Cumhuriyeti, Nijerya, Angola ve Sudan'dan petrol alımını giderek artırıyor. Pekin, Nijerya ve Angola'ya son bir yıl içinde 2 milyar dolar, Sudan'a ise tam 10 milyar dolarlık yatırım yaptı.
... 2015 yılında, ABD'nin ihtiyacı olan petrolün yaklaşık yüzde 25'inin Afrika'dan gelmesi planlanıyor. ... AFRICOM, 1 Ekim 2008 itibariyle devreye girdi. Bu tarihten sonra, Somali korsanları işi, bölgedeki NATO kuvvetlerine saldırmaya kadar vardırdı ve 'deniz haydutluğu' en üst düzeye ulaştı. ... ABD'nin Somali korsanlarını bahane ederek Cibuti'deki üssünü genişletmesi ve tüm Afrika'nın 'Amerikan tarzı istikrara kavuşan' bir bölge olmasının beklendiği de vurgulanıyor..." (Ardan Zentürk, 22 Kasım 2008)
Yeni Amerikan yönetiminin Kuzey Irak'ta bağımsızlık için yeşil ışık yakacağını, Türkiye ile olan ilişkilerini feda etmeyi göze alacağını tahmin edebiliriz. Türkiye için zorlu bir dönem başlıyor. Zira Bush'un ilk seçildiği 2000 yılında da Demokrat Parti Türkiye karşıtı fikir sahiplerinin yuvası gibiydi. Bugün daha çok öyle. Başkan yardımcısı Biden'in durumunu yukarıda söyledik. Obama'nın Ermeni meselesine "Soykırım" demesi, Türkiye'yi Kıbrıs'ta "İşgalci" olarak tanımlaması işin tuzu biberi. Kuzey Irak reislerine bağımsızlık fikri aşılayıp duran Amerikalı danışmanlar etkili görevlere geliyor. Her türlü duruma hazırlıklı olmak lâzımdır.
"Ey Kibirli Amerika!
Daha altı yıl öncesine kadar "Artık bundan sonraki dünya tarihini ben yazacağım!" diye kasım kasım kasılıyordun. O kadar büyük bir kibrin vardı ki, kendini tanrı zanneden "derin" adamların, devletini tanrı yerine koyan ahmak yöneticilerin vardı.
Bir seçim kazasında ahmak bir adam başa geçmişti. Amerikanın bütün kibrini söz ve hareketleri ile ifşa ediverdi. "Ben yaparım!", "Yakarım!", "Yok ederim" edasıyla ortalığa çıkıverdi. Kendisini Hollywood filmlerinin dünyayı kurtaran adamlarından zannediyordu. Bir gün, bilmem hangi Hollywood filmini seyrettikten sonra kalkıp "İran'a saldırın!" dediğinde yüzünün şeklini görmek lâzımdı. Sen bile "Bu kadar da ahmaklık olmaz!" diye adamı zor ikna ettin.
Hadi onun ahmaklığı aşikâr idi. Ya senin ahmaklığına ne demek lâzım. Zira hem kendini tanrı yerine koyacak kadar büyük bir kibre sahipsin, hem de Hazret-i Allah'ın ahir zamandaki karanlık günlerde geleceğini muştuladığı "Mesih"in askeri olduğunu iddia ediyorsun. Bu kibrinle bu küfrünle sen ancak "Deccal"in askeri olabilirsin.
Kendine yeni bir maske, yeni bir "Kunte Kinte" bulmakla tekrar sinsilikten medet umuyorsun. Burnun sürtülüp duruyor, ancak akıllanmıyorsun. Ortalığı yakıp yıkmaya hazırlanıyorsun. Sadece öldürmekle kalmıyorsun, insanları, milletleri yoldan çıkartmaya; ahlâksızlığa, kültürsüzlüğe, dinsizliğe düşürmeye, fitne-fesat çıkartmaya çalışıyorsun. Şeytan da aynı şeyi yapmaya çalışıyor. Kendi halkını bile itiraz etmesin diye cahil-cühela bırakıyorsun. Üstelik bir de kendini tanrının askeri diye yutturmaya çalışıyorsun.
Merak etme bu zulmünün hiçbirisi yanına kâr kalmayacak. Ahiretten nasibin yok, çok geçmez dünyanı da kaybedersin."