Sınırlarımızın içinde gün geçmiyor ki askerlerimiz, güvenlik görevlilerimiz şehit edilmesin, güpe gündüz karakollarımız basılmasın. Teröristler ağır silahlarla sınırlarımızdan içeri girip eylem yapmakta, elini-kolunu sallayarak geldikleri yerlere Irak’ın kuzeyine, Barzani’nin karargah kurduğu ine sığınmaktadırlar. Türkiye, sınırlı sayıda hava harekatıyla teröristlere cevap vermektedir.
Terör faaliyetlerinin başladığı 1984 yılından beri binlerce askerimiz, güvenlik görevlimiz şehit oldu, vatandaşlarımız teröre kurban verildi. Her defasında “Kökleri kazınacak, kanları yerde kalmayacak, bitti, bitecek!” denildi. Ama hedeflenen bir türlü gerçekleşmedi. Dostumuz ABD, terör örgütünü AB’nin desteklediğini söylemektedir. AB ise teröre karşı olduğunu, asıl destekçilerinin ABD olduğunu iddia ediyor. Çekiç Güç’ün bölgede terörü nasıl beslediği üst düzey kaynaklarca doğrulanmaktadır. Son olarak Aktütün Karakolu basıldı ve askerlerimiz şehit oldu. Gündüz vakti ve saatlerce süren bir çatışma olmuş, teröristler Irak’ın kuzeyinden sınırları geçerek karakolu basmışlardır.
Geçen yıl Dağlıca saldırısı olduğunda hemen her şeyi sormuş, söylemiştik. Aradan geçen bir yılda sınır ötesi harekat yapıldı, başarı haberleri aktarıldı ama gelin görün ki terör dehşeti devam ediyor.
Terör kendi vatandaşlarına yönelik olduğunda Irak’a, Afganistan’a kadar el uzatan ABD, gece-gündüz Kuzey Irak teröristlerinin saldırısı altında olan Türkiye’ye oyun oynamaya, bizi oyalamaya devam ediyor.
Meselâ Kandil Dağı’nda ışıklı helikopter pisti var PKK’nın. Kimin desteğiyle ve kimin helikopterleri kullanılsın diye yapılmış, bunu ABD’ye sorduk mu? Biz kendi topraklarımızda teröristle çatışmaya giren askerlerimize helikopterle destek ulaştıramıyoruz, onlar “saldırıya çok üzüldüğünü bildiren” kanka Talabani’nin topraklarında (ABD’nin de sözüm ona kontrolündeki topraklarda) helikopter pisti yapıyorlar…” (Ruhat Mengi, 7 Ekim 2008)
“-…Bill Clinton Mayıs 1997’de ‘Yeni Yüz yıl için Ulusal Güvenlik Stratejisi’ adı verilen belgeyi imzaladı. Belgenin özü ‘ABD çıkarlarına dayanan ekonomik milliyetçiliğin’ gerekirse silah gücüyle dünyaya egemen kılınması üzerine bina edilmişti. Aynı belgede şu cümleler yer aldı; ‘…İkiyüz milyon varillik petrol rezerviyle Hazar Denizi bölgesi (Türkmenistan, Kazakistan, Özbekistan, Kafkasya, İran, Kuzey Irak, Doğu ve Güneydoğu Anadolu) dünyanın artan enerji talebini karşılamada önemli bir rol oynamaya adaydır…Kendi petrol kaynaklarımız tükeneceğinden bu bölgedeki kaynaklara ulaşmak, ABD’nin yaşamsal çıkarlarından biridir…’” (Yiğit Bulut, 7 Ekim 2008)
Gürcistan, Kafkaslar bunun için karıştırıldı. Kafkasya barut fıçısı gibi. İran topun ağzında bekletiliyor. Suriye terörist devletler listesine alındı. Türkiye’yi bölünmüş gösteren haritalar bizzat ABD Savunma Bakanlığı tarafından yayınlanıyor, AB her türlü hegomanik baskısını artırarak sürdürüyor. Son saldırı üzerine Batı basını bile “Böyle saldırıya hiçbir devlet tahammül etmez” diye olayın vehametini belirtiyor. Genelkurmay İkinci Başkanı Org. Hasan Iğsız Paşa; “Kuzey Irak yönetimi PKK’ya altyapı ve lojistik destek sağlıyor” diyor.
Emekli Genelkurmay Başkanı Org. Doğan Güreş açık açık şunları söylemişti: “-…ABD ve AB, Türkiye’nin bölünmesini istiyor! Türkiye için bölünme riski var. Çünkü, geçmişten gelen bir hedefi var. Barzani ve Talabani de aynı hedefin peşindeler. Bunu ABD de istiyor. İşte ellerinde Türkiye’yi bölünmüş gösteren haritalar var. Cheney de istedi bunu. Kim Cheney?ABD Başkan yardımcısı. Buna dikkat etmek lazım. AB de bunu istiyor mu? Evet, istiyor. Hedefleri var. Nedir hedefleri? Türkiye’nin küçülmesi. Bir gün gelecek, birisi ne diyecek biliyor musun, benim korkum o: ‘Bunlar başımıza bela, verelim gitsin’ diyecek ve bakacaksınız Hakkari gitmiş Barzani’nin olmuş. Acaba Büyük Kürdistan’a gidiliyor mu? Evet, gidiliyor. Emareleri belli. ABD başkan yardımcısı bunu söylüyor…” (Fikret Bila, Yazı Dizisi, Milliyet 2007)
Gelelim Kerkük’e:
Gün geçmiyor ki 1200 yıllık Türk yurdu Kerkük’te katliamlar olmasın, patlamalar ortalığı kan gölüne çevirmesin, Türkmenlerin evleri yakılmasın, işyerleri yağmalanmasın, ileri gelenleri kaçırılıp katledilmesin. Baskı ve zulüm alabildiğince artırılmış, şehir adeta yaşanmaz hale getirilmiştir. Kuzey Irak yönetimi ellerinden ne geliyorsa yapmaktadırlar. Kerkük’te Türk nüfusu aza indirmek için 2003 yılından itibaren ABD’nin desteği ile Türkler göçe zorlanmakta ve gidenlerin geri dönmelerine engel olunmaktadır. Gidenlerin geri dönmelerine engel olunurken Peşmergeler bölgeye aktif bir şekilde yerleştirilmektedir.
Kerkük ve başta Tuzhurmatu olmak üzere diğer Türk şehirlerindeki Türkmenler, yardımsız, himayesiz kalmanın acısını yaşamaktadırlar. Kürtlere gösterilen desteğin kendilerine verilmemesinden muzdariptirler. Irak Türkmen Cephesi (ITC) Türkmenlerin korunması için Irak Ordusu içinde “Türkmen Gücü” oluşturulmasını istemektedirler. Bunu kimsenin hesaba katmadığı malum.
Irak’taki Türklere karşı Türkiye’yi yöneten zevat her zaman kör ve sağır davranmıştır. Türkmenler hep kimsesiz kalmış, sahipsiz bırakılmışlardır. Kerküklü Prof. Dr. Suphi Saatçi’nin sözleri Türkiye’nin bakışını ortaya koyuyor: “Türkiye Dışişleri Bakanlığı’ndan vaktiyle bizi çok kovdular. Kimsenin toprağında gözümüz yok. Başımıza iş çıkarmayın, dediler. İşte şimdi bu noktaya gelindi.”
Kerkük petrolleri değer ve kalite bakımından çok önemli olduğu için ABD ve Barzani bu olağanüstü servete el koymak istemektedir. Türkiye Kurtuluş Savaşı’nın bitiminde bütün Kuzey Irak’ı kapsayan Musul vilayetini İngilizlerin oyunları neticesinde Irak’a bırakmıştı. Şimdi Irak, kabul edilmese bile üçe bölünmüş bulunuyor.
Bugün Irak Hükümeti ile Irak’ın kuzeyini terör yuvası haline getiren Barzani arasında Kerkük çok önemli bir anlaşmazlık kaynağı olarak görülmektedir. Ayrıca Petrol yasası, milli bütçe ve bir çok konuda ciddi anlaşmazlıklar bulunmaktadır.
Barzani Kerkük için elindeki bütün kozları oynamaktadır. Türkmenler ve Arapları Kerkük’ten sistemli bir şekilde uzaklaştırırken Kürtlerin kente dönüşünü olabildiğince teşvik etmektedir. Kürt ailelere Musul-Kerkük’e dönmeleri halinde tazminat ödemektedir. 6 bin silahlı peşmergeyi de Kerkük’e yerleştirmiştir. Buna mukabil Türkmenlerin ellerinde küçük çaplı silahlar bile bulunmamaktadır.
Bir iç savaş durumunda Türkmenlerin tamamen korumasız oldukları ise gerçektir. Böylesi bir iç savaşın en korkunç yıkımını Türkmenler yaşayacaklardır.
Türk Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Levent Bilman “Kerkük’ün Irak’ın iç meselesi” olduğunu söylemesi telafisi imkansız yaralar açmıştır.
Iraklı Kürtler sadece Kerkük ve Musul’u işgal etmekle kalmıyorlar, ABD’nin ve merkezi Irak Hükümetinin de rahatsızlık duyduğu bir yayılma politikasıyla güneye doğru da inmeye başlamışlar. Güneydeki Arap bölgelerine yerleşmeleri Arapları müthiş rahatsız etmektedir. Washington Post Gazetesi bu konuya yer vermiş ve haberi şöyle duyurmuştur: “Kürt bölgesi dışındaki 360 kilometrelik alanda peşmerge kol geziyor. Arapları köylerinden zorla sürüyor. 2003’ten sonra çabucak buralara hareket edip nüfusu değiştirmeye çalıştılar. Kürt yönetimine ait olmayan topraklara Kürt bayrağını astılar. Bu girişim reaksiyon doğuruyor ve gerilimi artırıyor.”
Durumu en iyi özetleyen bir makaleyi sizlere aktarmak istiyoruz.
“-Kerkük’te Türkiye’nin baskısı ile Amerika referandumu bir yıl erteletti. Ankara’nın yapabildiği tek konu bu. Kimse Ankara’yı ciddiye almıyor. Alıyormuş gibi görünüyor. Önceleri iki çapulcu adlandırılanlar bugün Irak’ı yönetiyor. O çapulcu diyenler ise bu iki şahısa kırmızı halı sererek davet yapıyor. İşte Türk dış politikasının dışa vurumu. Irak’ta Türk politikasına bakınız genel tablo hakkında karar verebilirsiniz. Kerkük tamamen Kürt şehridir. Yani Kürt şehri olmuştur. Ankara referandum hayalleri ile uğraşsın, atı alan köprüyü çoktan geçmiş. Kerkük’te polis teşkilatı tamamen Kürtlerden oluşturulmuş. Ve nüfus oranına göre nerede ise elli kişiye bir polis düşüyor. Tabi hepsi eğitim almış Kürt olunca diğer milletten olanlara davranışlarını siz düşünün.
Vali zaten Kürt milliyetçisi. İşinizin görülmesini bir yana bırakın şayet Kürt olmazsanız valilik binasından içeri giremiyorsunuz. Bu durumda şikayetiniz havada kalıyor ve polis arabası gelip sizi alıyor bilmediğiniz bir yere götürüp ya dövüyor ya da cesediniz şehir dışında bulunuyor. Gerekçe de hazır, intihar bombacısıydı, kendi aralarında çatışmışlar.
Şehrin en güzel yerlerinde Kürt ileri gelenler ikamet ediyor. Şehri kuşatan bölgelerde villalar inşa edilmiş. Bir İsrail bankası kefilsiz kredi veriyor. Ayrıca banka, kentten gelip Kerkük’e yerleşen Kürt ailelerine yirmi bin dolar para veriyor.
Belediyede çalışanlar tamamen Kürt asıllı. Kürt olmayanlar belediyede barınamaz. Belediyede işin varsa Kürtçe bileceksin aksi halde işini yaptıramazsın, çünkü tüm çalışanlar Kürtçe konuşuyor. Başka dilde konuşsan cevap vermiyorlar. Araplar şehirde yok gibi. Olanlar da bir an önce kaçmak için hesap yapıyorlar. Türkmenlere gelince, soydaşlarımızın halini görmezseniz daha iyi. Kerkük’ün lağım kokan mahallesi Türkmenlere ait. İsten inanın, ister inanmayın ama sokakta gezen köpek bir Türkmen’den daha değerli. Bir askerin canı sıkıldıysa sinirlenip Türkmen öldürebilir ve hiçbir şey olmamış gibi görevine devam edebilir.
Türkçe konuşmak yasak. Türkmen halkı korkularından evlerinde bile Türkçe konuşamaz olmuşlar, okullarda sadece Kürtçe eğitim veriliyor. İkinci dil İngilizce. Türkçe ve Arapça yasak. Türk siyasetinin boşluğunu hemen anlayabilirsiniz. Kerkük’e asla Türkmen veya Arap sürekli ikamet kaydıyla giremez. Bir şart koymuşlar sadece hamal olarak girebilir o da gösterilen yerde çalışıp ikamet edecek. Cadde ve sokak adları Kürtçe. Okul adları değiştirilmiş kendilerine göre Kürt kahramanları yaratmışlar, onların adlarını bazı okullara vermişler. Aynı zamanda Kerkük’te Irak bayrağı asmak öldürülmen için önemli bahanelerden biri. Caddelerin, sokakların hatta evlerin tepelerinde Kürdistan bayrağı dalgalanıyor. Şimdi soruyorum ve kendim cevaplıyorum. Kerkük ne şehri? Tabi ki Kürt şehri. Kürt nüfusu çoğunlukta. 2003’ten önce orada olduklarını ispat edecek yasal zemini de oluşturmuşlar. Eski ikametgah ayarlıyorlar. Nüfus kütüklerine girin sonradan ikamet eden yok gibi. Bu durumda referandum yapılsa ne olur?yapılmasa ne olur? Türkiye kendisini oyalasın hala referandum diye. Bu yazdıklarımı okuyunca düşünün Kerkük hala Türk şehri mi diye? Arap şehri mi? Kürt şehri mi? Musul-Kerkük Türk şehri idi. Kerkük oldu Kerküt. Peki Musul’dan hiç bahseden yok, ne oldu Musul’a?” (M. Nazmi Çelenk, 13 Eylül 2008, Tercüman)
Asırların Türk şehri Kerkük’ün durumu böyle. Oldu-bittilere göz mü yumulacak? Gerçekten Türkiye topraklarının korunması ve bütünlüğü Kerkük’ten geçmektedir. Oradaki soydaşlarımızla ilgilenmemiz hem imanı hem de jeopolitik gereklilik açısından çok önemlidir. Emperyalizm boş durmadı, bu toprakları değişik hile ve tuzaklarla Anadolu coğrafyasından sun’i çizgilerle ayırdılar, yeniden birleşmenin zeminini oluşturmak elimizdedir.
Türkmenlere çok küçük bir yardımın bile çok büyük bir mana ifade ettiği açıktır.
Bütün oyunlar Türklerin üzerinde oynanmaktadır. ABD ve AB yaptığı kahpeliklerin içinde boğulacaklardır.
Irak’ı daha kanlı günler beklemektedir. Acı bir Kerkük Hoyratı dinler gibi şu satırları okumakta fayda var:
“İnsanlık Dışı Katliamın 49. ’uncu Yıldönümünde Can Çekişen Kerkük
Tarih:14/16 Temmuz 1959
Yer:Kerkük
Irak Cumhuriyeti’nin birinci Yıldönümü…
O gün yapılacak şenlikler ve törenler için Kerkük, yüze yakın zafer takı ile süslenmişti.
Günlerce süren hazırlıklar tamamlanmış, kavurucu sıcakların azalması üzerine akşam saat 18. 00’den itibaren caddeleri ve sokakları doldurmaya başlayan çoluk-çocuk, küçük-büyük, kadın-erkek bütün kent ahalisi, törenlerin başlamasını bekliyordu.
Rengarenk milli kıyafetler içindeki Türkmenler, adeta bir bayram sevinci içinde türküler söylüyor, milli oyunlar oynuyorlardı.
Saat 19. 00’da resmi geçit başladı. Geçidin ön sıralarında yer alan kişiler arasında komünist olan resmi yöneticiler, İleri Gençlik, Barış Severler, Devrimci Öğretmenler ve Halk Mukavemet Teşkilatı gibi komünist kuruluşlar ve Molla Mustafa Barzani’ye bağlı yüzlerce militan vardı. Bir anda silah sesleri patlak verdi. Atılan ilk kurşunla şehit edilen 14 Temmuz Kahvesi’nin sahibi Osman Hıdır’ın ayakları ipler ile bir motorlu araca bağlandı ve cesedi sokak ortasında sürüklenmeye başlandı. Kadınlar, çocuklar panik içinde koşuşmaya ve şaşkınlık içinde sığınacak yer aramaya koyuldu. Ve tam 3 gün 3 gece süren katliam patlak verdi.
2. nci Tümen Komutanlığı’nın emriyle Kerkük’te sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Türk toplumunun ileri gelenleri birer birer evlerinden alınarak, Kerkük kışlasına götürüldü. Burada kurulan sözde halk mahkemelerinde, beş-on dakika içinde yargılanarak kurşuna dizildiler. Ordu, polis ve sivil teşkilatlar ile komünist partinin üyeleri el ele vererek evlere baskınlar yaptılar ve yüzlerce Türk’ü tutukladılar. Bir kısmını barakalara doldurarak, süngü ve dipçiklerle katlettiler.
Evlerinden alınan Türk liderlerden bazıları, ailelerinin gözleri önünde makineli tüfeklerle tarandılar. Bazıları, canlı canlı motorlu araçlara bağlanarak sokak sokak sürüklendiler, bazıları ise ayaklarına ayrı ipler takılıp, ters yönde hareket eden iki ayrı cipe bağlanarak parçalara ayrıldılar.
Daha sonra isimleri tespit edilen diğer Türk aydınları da, sırayla evlerinden alınarak aynı akibete maruz kaldılar.
Kimilerini diri diri toprağa gömdüler.
Kimilerini elektrik direklerine astılar.
Kimilerinin ise gözlerini oydular.
Türklere ait olduğu belirlenen bütün mağazalar, dükkanlar, ticaret merkezleri ve evler, çapulcular tarafından yağma edildi. Hastaneler yaralılarla dolup taştı.
Katliamın üzerinden tam 49 yıl geçti. Ancak Kerkük’te acı ve gözyaşı dinmek bilmiyor. Türkmenlere yönelik zulüm her geçen gün daha da şiddetlenerek devam ediyor. Lozan anlaşması ile, anavatanlarından koparılarak kaderlerine terk edilen Türkmenler, makus talihlerinden bir türlü kurtulamıyorlar. İngiliz mandasındaki idareden krallığa; krallıktan cumhuriyete; cumhuriyetten diktatörlüğe kadar Irak’ta hangi rejim kurulursa kurulsun, zulme uğrayan, ezilen, horlanan ve yok edilmek istenen tek etnik unsur ne yazık ki hep Türkmenler oluyor.
Amerika’nın Irak’ı işgal etmesinin ardından, bütün hakları elerinden alınan Türkmenler, yeni bir etnik temizlik tehlikesi ile karşı karşıya. Türkmen kentleri, teröristler bahane edilerek, sık sık kuşatma altına alınıp bombalanıyor. Türkmen kanaat önderleri, suikastlar ve trafik kazaları ile birer birer ortadan kaldırılıyor. ... Bir zamanlar Türkmen kenti olarak bilinen Kerkük, Kürdistan’ın başkenti olma yolunda hızla ilerliyor. Peki ya Anavatan ne yapıyor?” (İsrafil K. Kumbasar, Yeniçağ, 16 07.2008)
Yarın belki Musul-Kerkük’ten hoyrat sesleri bile duyamayabiliriz.