Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
GÜNDEM - Tedbir; Allah-u Teâlâ'nın Verdiği Aklı Yerinde ve Zamanında Kullanmaktır! Kıssadan Hisse! - Ömer Öngüt
Tedbir; Allah-u Teâlâ'nın Verdiği Aklı Yerinde ve Zamanında Kullanmaktır! Kıssadan Hisse!
GÜNDEM
Uğur Kara
1 Temmuz 2008

 

Tedbir;
Allah-u Teâlâ'nın Verdiği Aklı
Yerinde ve Zamanında Kullanmaktır!

Kıssadan Hisse

Yunanistan büyük bir hızla silahlanıyor. Ordusunu füzelerle, yakıcı silahlarla donatıyor.
Dünyada satılan silahların %7'sini Yunanistan alıyor.
Harp tehlikesi var... Kuraklık var... Tedbir yok!...

 

Millet olarak günlük yaşıyoruz. "Tedbir", "Hazırlık" gibi kelimeler sanki bizim lügatimizde yok. Devlet olarak da aynı durumdayız.

Enerji, tarım, sağlık gibi en temel konularda bile "Saldım çayıra" hesabı yol alıyoruz. Günlük sıkıntılara günlük çözümler bulmaya çalışıyoruz. Şimdilik kör-topal idare ediyoruz.

Hemen her işimizde böyleyiz. "Su uyur, düşman uyumaz." atasözü de lügatimizden çıkmış gibidir. Zira "Düşmanları dost belleme" gibi bir garabetle halkımızı uyutuyoruz. Tescilli düşmanlarımızla ailece görüşmekle iftihar ediyoruz.

Halbuki; meselâ Yunanistan yıllardır müthiş bir silahlanma gayreti içerisinde. Hususiyetle son yıllarda yaptıkları askerî harcamalar Yunanistan'ı "Silahlanmaya en çok para harcayan ülkeler" sıralamasında en üst sıralara taşımış durumda. Yunanistan büyük ve artan bir hızla silahlanıyor.

Her türlü bilginin anında dünyanın diğer köşesine ulaştığı bir enformasyon çağında yaşıyoruz. Önümüzde yaşanabilecek sıkıntıların hepsinin işaretleri gözümüzün önünde cereyan ediyor. Âdeta Allah-u Teâlâ bize haber veriyor. Ancak kimse farkında değil! Hayat böyle devam edecekmiş gibi gününü gün etmenin derdinde.

Bu yüzden halk bu gibi haberleri okumak, duymak istemiyor. Ancak bunları karınca kararınca duyurmak da bizim vazifemiz. Tedbirini alan alır.

 

Yusuf Aleyhisselâm Kıssası ve
İbretli Bir Tedbir ve Hazırlık Numunesi:

Geçmiş devirlerde yaşamış Peygamber Efendilerimiz'in kıssaları Kuran-ı kerim'de bizlere haber verilmiştir. Bu kıssalarda hepimiz için ibretler vardır.

Yusuf Aleyhisselâm devrinde yaşanan, aşağıda arzedeceğimiz hadise bu duruma güzel bir örnektir. Bu kıssayı okuyunca, insan ister istemez geçmiş devirlerde yaşayan kralların halkın mutluluğu ve devletin selameti için gösterdikleri gayret ile bugünkü modern yüzyılın sorumluluk sahiplerinin icraatlarını kıyas etmeden edemiyor.

Yusuf Aleyhisselâm devrinde Mısır kralı bir rüya görmüştü.

Âyet-i kerime'de şöyle buyuruluyor:

"Kral dedi ki:

'Ben rüyâmda yedi semiz ineği yedi zayıf ineğin yediğini görüyorum. Ayrıca yedi yeşil başak ve bir o kadar da kuru başak görüyorum.'" (Yusuf: 43)

Bu rüyadan huzursuz olan kral rüyasını tabir ettirmek için ileri gelenleri bir araya toplattı. Kralın emri üzerine toplanan vezirler rüyâyı tabir edemediler. Fakat kral bu rüyânın mutlaka tâbir edilmesini istiyordu. Vezirlerin hepsi birden seferber oldular. Mısır'da ne kadar sihirbaz, falcı, kâhin, bilgin, rüyâ yorumcusu... varsa hepsini toplayıp kralın huzuruna getirdiler. Her biri bir şey söylediyse de, kral hiçbirisinden gönlünü rahatlatacak bir cevap alamadı.

Bu kadar kişinin bir rüyânın yorumunda âciz kaldığını gören kral, ne yapacağını şaşırmış, rüyânın bir türlü etkisinden kurtulamamıştı.

Yusuf Aleyhisselâm o sırada haksız yere zindanda idi. Yusuf Aleyhisselâm'ın zindanda arkadaşı olan bir kişi daha sonra zindandan kurtulmuş ve sarayda eski işini yapmaya başlamıştı. Bu hadise üzerine Yusuf Aleyhisselâm'ı hatırladı. Zindana gitmek için kraldan izin istedi.

Âyet-i kerime'de şöyle buyuruluyor:

"Zindandaki iki kişiden kurtulmuş olanı, uzun bir zaman sonra Yusuf'u hatırladı ve: 'Ben size onun yorumunu haber veririm, hele beni bir gönderin.' dedi." (Yusuf: 45)

Onun bu isteği üzerine kral derhal kendisini zindana gönderdi. Yıllar sonra iki arkadaş buluştular.

Yusuf Aleyhisselâm, sadra şifâ verecek şekilde açıklamada bulundu:

"Âdetiniz üzere yedi sene ekin ekersiniz. Sonra biçtiğiniz ekinin yediğinizden artanını başağında bırakınız." (Yusuf: 47)

"Sonra bunun ardından yedi kurak yıl gelecek. Tohumluk olarak saklayacaklarınızdan az bir miktar hariç, o yıllar için önceden biriktirdiklerinizi yiyip bitirecek." (Yusuf: 48)

"Sonra bunun ardından da bir yıl gelecek ki, o yılda insanlara bol yağmur verilecek, o zaman da sıkıp sağacaklar." (Yusuf: 49)

Yusuf Aleyhisselâm sadece kralın rüyâsını yorumlamakla kalmamış, yedi kıtlık yılında tahıl depolamak gerektiğini söyleyerek onlara yol da göstermişti. Ayrıca, sonraki bolluk yılına dâir rüyâda bir işaret olmamasına rağmen, yine bolluk döneminin başlayacağını onlara müjdelemiştir.

Hizmetçi bu duyduklarını krala anlattığında kral bu yorumu çok beğendi. Rüyâ tâbirindeki vukufiyetini fazlasıyla takdir etti, onun ilim ve fazilet sahibi bir kimse olduğunu anladı. Onu yakından tanımak ve bu yorumu bizzat kendi ağzından dinlemek istedi. Derhal çıkarılıp huzuruna getirilmesi için adamlarını zindana yolladı.

Ancak Yusuf Aleyhisselâm önce üzerindeki iftiranın aslının ortaya çıkartılmasını istedi. Hâinlerden olmadığının ortaya çıkmasını istiyordu.

"Bu, Aziz'in yokluğunda ona hâinlik etmediğimi ve Allah'ın hâinlerin hilesini başarıya erdirmeyeceğini (herkesin) bilmesi içindir. Ben nefsimi temize çıkarmıyorum. Nefis olanca şiddetiyle kötülüğü emreder." (Yusuf: 52-53)

Yusuf Aleyhisselâm'ın suçsuzluğu ortaya çıkınca kralın:

"Onu bana getirin, yanıma alayım!" (Yusuf: 54)

Emri üzerine saraya gitti ve orada saygı ile karşılandı. Kral kendisiyle konuşup tanışınca; fazilet ve meziyetini, huy güzelliğini, yüceliğini, isabetli görüş sahibi olduğunu gözü ile görünce, hakkında yüksek bir kanaate sahip oldu. Zeki ve itimatlı bir insan olduğunu sezerek ondan istifade etmeyi düşündü.

"Bugün sen bizim nezdimizde yüksek bir mevki sahibisin ve güvenilir bir kimsesin." dedi. (Yusuf: 54)

Kral, gördüğü rüyânın tabirini Yusuf Aleyhisselâm'dan bizzat dinledi. Sonra da: "Peki bu işi kim yapacak?" diye sordu.

Yusuf Aleyhisselâm şöyle cevap verdi:

"Beni memleketin hazinelerine memur et! Çünkü ben onları çok iyi korurum ve bu işi bilirim." (Yusuf: 55)

Bu isteğini kralın kabul etmesi üzerine Yusuf Aleyhisselâm Mısır'ın bütün ekonomik işlerini üzerine aldı. Mısır mâliye nazırı oldu.

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde şöyle buyurur:

"Böylece biz Yusuf'u o memlekette yerleştirip kendisine mevki verdik." (Yusuf: 56)

Yusuf Aleyhisselâm hemen işe başladı. Tıpkı rüyâyı yorumladığı gibi olmuş, ilk yedi yılda büyük bir bolluk görülmüştü. Halka ziraatle uğraşmalarını emretti. Halk ekin ekmedik yer bırakmadı. Kıtlığa karşı tedbir olarak büyük ambarlar yaptırıp, mahsullerin fazlasını başakları ile beraber depo ettirdi, üretimi artırmak için ayrıca çalışmalar yaptı. Kadın-erkek, genç-ihtiyar herkes onu çok seviyordu.

Derken kıtlık yılları gelip çattı. Dillere destan olan bu müthiş kıtlık; yalnız Mısır'ı değil, Şam ve Kenan da dahil, bütün komşu memleketleri etkisi altına aldı, bir baştan bir başa kasıp kavuruyordu. Her şey tıpkı Yusuf Aleyhisselâm'ın rüyâyı yorumladığı gibi oldu. Yeni vezirin attığı akıllıca adımlar sayesinde yalnızca Mısır'da sıkıntı yoktu. Halk ihtiyaçlarını temin etmek için akın akın ambarlara koşuyordu.

Yusuf Aleyhisselâm vazifesini adaletle yerine getirdiği için herkesin sevgisini kazanıyordu. Birkaç gün aç kaldığı olurdu. "Niçin aç kalıyorsun?" diyenlere:

"Aç kalanların halinden gafil bulunmamak için." derdi.

Hatta krala dahi günde bir öğün yemek verilmesini aşçısına emretti. Bu hareketi ile kralın açlığı tadıp, açları unutmamasını ve muhtaçları düşünmesini sağlamak istiyordu.

Mısır dışındaki bütün memleketlerin yiyecekleri tükenmiş; bolluk yıllarında Mısır'da zâhire depolandığı, Mısır Azizi'nin halka zâhire dağıttığı kulaktan kulağa her tarafa yayılmıştı. Duyan herkes uzak yerlerden binbir zahmetlerle varını yoğunu verip Mısır'a buğday almaya geliyor, kervanların ardı arkası kesilmiyordu. Herkes ekmek derdine düşmüş, bütün komşu memleketlerin gözü Mısır'a çevrilmişti. Mısır hazineleri para ile dolmuştu....

(Bu kıssa Muhterem Ömer Öngüt'ün "Kısas-ı Enbiyâ" isimli eserinden derlenmiştir. Yusuf Aleyhisselâm'ın iftira ile zindana düşmesi ve akabinde yaşanan hadiselerin ayrıntılı izahını Muhterem Ömer Öngüt'ün bu eserinden tetkik edebilirsiniz.)

 

Kıssadan Hisse:

Bu kıssadan çıkartılacak bir çok hisseler, hikmetler mevcuttur.

Birincisi; tedbir almanın, uzun vadeli düşünmenin ve planlama yapmanın ehemmiyeti ortaya çıkmış oluyor.

İkincisi; bu tedbir ve organizasyon işinin devlet otoritesi tarafından ve büyük bir titizlik içerisinde yapılması gerekiyor.

Üçüncüsü; işin başına ehil kimseler getirmenin ne kadar önemli olduğu anlaşılıyor.

Dördüncüsü ve en önemlisi; Allah-u Teâlâ'nın sevdiği seçtiği kulları dinlemenin, onların istişaresi ile hareket etmenin dünyada da ne büyük rahmetlere vesile olduğu ortaya çıkmış oluyor.

Bilindiği üzere Mısır halkı o devirde müslüman değildi. Ancak Mısır kralının Yusuf Aleyhisselâm'ın istişaresine itimad ederek tedbirler alınmasının önünü açması Mısır halkı ve çevre ülkelerin halkları için bir rahmet oldu. O büyük kıtlık devirlerini fazla sıkıntı çekmeden atlattılar. Üstelik Mısır devletinin hazinesi para ile doldu.

Dikkat ederseniz bir kuraklık devresinin başındayız. Aynı zamanda harp tehlikesi kapıda.

Türkiye gerekli tedbirler alınmış olsa sadece kendisinin değil, daha pek çok ülkenin ihtiyacını karşılayabilecek potansiyele sahip bir ülke. Ancak biliyorsunuz; Dünya Bankası diyor ki: "Çiftçileriniz toprağını ekmesin, ekmedikleri her dönüm başına onlara para vereyim." Biz de diyoruz ki; "Olur, hay hay!"

İşte görüyorsunuz; binlerce yıl önce yaşanmış bir hadise ve bugün yaşananlar. Kıyası siz kendiniz yapın.

 

Harp Tehlikesi!:

Yunanistan sinsi sinsi bir hazırlık yürütüyor. Ağabeyleri her türlü desteği veriyor. Hiçbir ülkeye satmadıkları güdümlü füzeleri Yunanistan'a veriyor.

Meselâ 8 yıl önce Yunanistan'ın İngiliz-Fransız ortak şirketi Matra-BAe'den menzili 600 kilometreyi bulan havadan yere fırlatılan Sculp tipi gelişmiş güdümlü Cruise füzelerini satın alması basına yansımıştı. Bu satış düpedüz uluslararası yasaların ve anlaşmaların ihlaliydi. Zira aralarında Fransa, İngiltere ve ABD'nin de yer aldığı 32 ülke tarafından uygulamaya konulan Füze Teknolojisi Kontrol Rejimi (MTCR) anlaşması uyarınca, söz konusu ülkeler, 500 kilogramın üzerinde savaş başlığı taşıyan 300 kilometreden fazla menzile sahip füzeleri diğer devletlere satmama yükümlülüğü altına girmişlerdi.

O tarihlerden bu güne Yunanistan durmadan silahlandı. Biz AB bilmem nesi adı altında sirtaki oynama hevesinde iken onlar hiç durmadan silahlandılar.

Bu füzelerin Yunanistan'a satılmasında öncü rol oynayan Fransa bugün de Yunanistan ve Kıbrıs Rum kesimi ile askerî işbirliğini artırmış bulunuyor.

Yunanistan son on yıldır müthiş bir silahlanma içerisinde. Saldırı ve nakliye helikopterleri, uçaklar, tank ve zırhlı araçlar, füzeler, gemiler vs. 2003-2007 yılları arasında dünyanın en çok silah ithal eden ülkeleri listesinde Yunanistan 4. sırada. Yunanistan dünyada üretilen toplam silah kapasitesinin %7'sini ithal ediyor. Türkiye'nin ithalatı ise Yunanistan'ın 3'te 1'i kadar.

Yunanistan'ın önümüzdeki 3-4 yıl için almayı düşündüğü milyarlarca dolarlık silahlar da hesaba katılırsa durumun vehameti ortaya çıkacaktır.

Yunanistan sinsice hazırlanıyor. Hatta bizim silah sanayiimize ve ordumuza zarar verebilmek için yırtınıyor. Silah teknolojileri üreten mühendislerimizin ölümleri sakın hafife alınmasın.

Bu Yunanistan'a ağabeyleri bir gün işaret fişeğini yakacaklar. "Hadi!" diyecekler. O güne belki de çok kalmadı. Önümüzdeki yıllarda her an beklenebilir.

Yunanistan'ın kalıcı bir işgal yapamayacağını, hatta saldırdığına pişman olacağını tahmin etmek zor değil. Ancak bu silahlarla, ağabeylerinin destekleriyle bize verecekleri zarar tahminlerin çok ötesinde olabilir.

Küffar Irak'ta, Afganistan'da "Vakum bombası" denilen en ölümcül konvansiyonel kitle imha silahlarını kullanıyor. İran'da "Taktik nükleer silah" kullanmanın hesaplarını yapıyor. Türkiye'ye acıyıp Yunanistan'ın elini tutacaklarını zanneden varsa aklını başına alması lâzım.

Yunanistan güdümlü füzeleri ile Ankara'ya kadar en stratejik kurum ve kişileri hedef alabilecek teknolojiye sahip. Ani bir saldırıda verebileceği zarar çok büyük olabilir.

Sadece boğaz köprülerinin, su, elektrik, gaz şebekelerinin vurulduğu bir durumda dahi -özellikle İstanbul gibi büyük şehirlerde- nasıl sıkıntılar yaşanabileceğini düşünebiliyor musunuz?

Nihayetinde zafer nasip olup Yunanistan'ın tepesine bindiğimiz takdirde, bu sefer de Kıbrıs harbinden sonra yaşanan ambargodan daha şiddetli bir ambargoya maruz kalma ihtimali var.

Kuraklık tehlikesi, harp tehlikesi, deprem tehlikesi...

Bu gibi durumlar için bütün küffar milletleri her türlü tedbirini alıyor, stoğunu yapıyor. Amerika bile bir harbe başlamadan evvel tonlarca petrol stokluyor. (Petrol fiyatlarının artmasının bir sebebinin de Amerika'nın son günlerde stoklarını doldurmak için yaptığı büyük petrol alımları olduğu söyleniyor.)

Oysa bizim hiçbir tedbirimiz yok. Yiyecek, gaz, petrol hiçbir stratejik ürünün stoğu ve yedeği yok. Üretim planlaması yok...


  Önceki Sonraki