Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
TASAVVUF'UN ASLI HAKİKAT VE MARİFETULLAH İNCİLERİ - "Şeyhi Olmayanın Şeyhi Şeytandır!" Sözü - Ömer Öngüt
"Şeyhi Olmayanın Şeyhi Şeytandır!" Sözü
TASAVVUF'UN ASLI HAKİKAT VE MARİFETULLAH İNCİLERİ
Dizi Yazı - Tasavvuf
1 Haziran 2008

 

TASAVVUF’UN ASLI
HAKİKAT VE MARİFETULLAH İNCİLERİ

"Şeyhi Olmayanın Şeyhi Şeytandır!" Sözü

 

Abdülkadir Geylânî -kuddise sırruh- ve Muhyiddin İbn-ül Arabî -kuddise sırruh- Hazretleri gibi birçok şeriat ve tarikat büyüklerinin eserlerinde:

"Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır."

Sözü sık sık ifade ve beyan buyurulmuş ve bunun mânâsının doğruluğu pek çok Âyet-i kerime ile sabit olmuştur:

"Ey Âdemoğulları! Ben size: 'Şeytana ibadet etmeyiniz!' diye emretmedim mi?" (Yâsin: 60)

Demek ki şeytan, kendini müdafaadan âciz bir mümine âmirlik sıfatı takınarak ve fâsit fikirlerini onun gönlüne düşürerek Allah-u Teâlâ'ya itaattan alıkoymak hususlarını kendisi için mühim bir vazife edinmiş ve tesirini de müşâhede etmiştir.

Allah-u Teâlâ Kur'an-ı kerim'inde Hannâs'tan kendisine sığınılmasını emir buyurmaktadır. Hannâs, şeytandır. Bu şeytan müminleri gözetmekte ve kalbin zikirle meşgul olduğunu anlayınca geri çekilip savuşmakta olduğu gibi, zikirden gâfil bulunanların gönlüne de bozucu vesveseler atmaktadır.

Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde buyururlar ki:

"Şeytan insanoğlunun kalbine nüfuz etmek için istilâ eder. Lâkin kalp Cenâb-ı Allah'ı zikredince ümitsiz olarak geri çekilir. Unutursa istilâ eder." (Nevâdir-ül usûl)

Zikrullah şeytanı uzaklaştırır, kişiye Allah-u Teâlâ'nın hoşnutluğunu kazandırır.

İşte bunun içindir ki dünyada iken bir Tarikat-ı aliye'ye intisab etmek ve mürşidin öğretip telkin edeceği zikir ile kalbini ihyâ eylemek her mümin için önemli ve lüzumludur.

"Zikrullah kalplerin şifâsıdır." (Münâvî)

Hadis-i şerif'i mucibince, Allah-u Teâlâ'yı çok zikretmek gerekmektedir.

Zikrullah ile; kalp, ruh, sır, hâfâ, ahfâ odaları nefsin işgalinden kurtulur. En son nefs-i kül odası da kurtarılırsa, hâkimiyet ruhun eline geçer, letâif ampulleri yanar, kişi bütün kötülüklerden pişmanlık duyar, bir daha yapmadığı gibi düşünmekten de sıyrılır.

Artık o kişi ahlâk-ı zemimeden arınmış, hayvânî sıfatlardan kurtulmuş olur. Kemâl yollarını bulur. Bütün uzuvları ahkâm çerçevesinde hareket etmeye başlar.

Bir de şu var ki, Allah-u Teâlâ'nın ezelden aldığı kimselerin ameliyata da ihtiyacı vardır. Bu ameliyatı da ancak Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimizin vekili olan Mürşid-i kâmiller yapabilirler. Operatörlüğe tayin edilen o mânevî doktor; ezelî nasibi olanlara nasibini vermek için, masiva köklerini kazımak için, şeytanı çıkarmak için, sadrın genişletilmesi için, marifet fidanlarının ekilmesi için... şart olan bu ameliyatı yapar.

Mâlum olduğu üzere nefis ve şeytan gibi iki amansız düşmana karşı müdâfaada bulunabilmek herkesin yapabileceği bir iş değildir.

İntisab edenler nefsin ve şeytanın arzu ve isteklerine karşı koyarlar. Çünkü o Tarikat-ı aliye'deki mevcud olan zevât-ı kiramın mânevî yardımlarıyla kuvvet kazanırlar. O kuvvet sayesinde nasipleri kadar nefsin ve şeytanın tahakkümünden kurtulurlar.

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyururlar:

"Kim bir topluluğun arasına girerse onlardan olur." (Ebu Dâvud)

Şüphesiz bir insan sûfiler cemaatına muhabbetle iltihak eder, zikir ve fikirlerine katılırsa onlardan sayılacağı gibi, mahşerde de himâyeleri altında bulunacaktır.

Nitekim Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde:

"Kişi sevdiği ile haşrolunur." buyurmuştur. (K. Hafâ)

Lânetlenmiş şeytanın şeyhe bağlı tarikat mensuplarına karşı zafer kazanamayacağı bu açıklamalardan anlaşılıyorsa da, görülen ve duyulanlarla bu fikri ispat etmek kabil olamıyor.

Zira Tarikat-ı aliye mensupları arasında ilâhî kanun mânâsına gelen ilâhî hükümlere riâyet etmeyen ve bilhassa imanın alâmeti demek olan namazın edâsına hakkıyla dikkat göstermeyen kimseler de mevcut olduğu şüphesizdir. Diyebiliriz ki, şeyhten maksat bu ismi taşıyan bir şahıs olmayıp belki Allah-u Teâlâ'yı sıfatlarıyla tanıyan bir kimse olmakla beraber kalpten bir niyet ile ibadet ve taatlara devam eden, günahlardan kendini koruyan, nefsin istekleriyle zevklere düşkünlükten yüz çeviren, şeriat ve tarikata hizmet eden bir zâttır.

Bu böyle olduğu gibi, mensup olanların dahi mürşidin şeriat ve tarikat dairesinde bulunan emirlerine riâyet etmeleri lâzımdır.

Netice olarak bir hastanın hastalığından kurtulması elbette ki hâzık bir doktorun vermiş olduğu ilaçların güzelce kullanılmasına bağlıdır. Doktor, işinin ehli ve mütehassıs olmaz, yahut hasta da aldığı ilâcı güzelce kullanmazsa beklenen şifa gerçekleşemez.

Mürşid aramak çok mühimdir. Bir Mürşid-i kâmil vardır irşad eder, bir mürşid vardır ifsad eder. Çünkü onun seyri Hakk'adır, şeyhliği şeytandan gelir, nefis putuyla ortaya çıkar, kendisini de etrafını da helâk eder.

Şeyh Es'ad Efendi -kuddise sırruh- Hazretleri buyururlar ki:

"Nefs-i emmârenin kötülük ve şerrinden canını kurtarmak, Rahman ve Rahim olan Cenâb-ı Hakk'ın ilâhi yardım ve lütfuna nâil olmak isteyen bir insan, tarikat-ı aliye'ye dehâlet edip hakikat yolunda sülûk ederek geleceğini emniyet altına almada acele davranmalıdır." (68. Mektup)

Allah-u Teâlâ'nın lütuf ve ihsanı sadece ilk devirlerde bulunan müslümanlara mahsus değildir. Her devirde ilâhî ahkâma tâbi olan bütün müslümanların bu gibi inayetlerden istifade edecekleri açık bir gerçektir.

Hiç şüphe yok ki bu efdal ümmet içinde yağmurun toprağa düşmesi ile ölü toprağın nebat fışkırttığı gibi, Hakk'ın izni ile ölmüş kalpleri diriltenler de mevcuttur. Bütün engel ve güçlüklere rağmen Allah için mücahede ve mücadele etmektedirler.

Dini bütün tazeliği ile ayakta tutan onlardır. Her devirde etraf ve muhitlerine nur saçmışlar, insan yetiştirmişler, yol gösterici eserler vermişlerdir. Emin adımlarla gayelerine doğru ağır ağır ilerlemektedirler. Allah-u Teâlâ'yı tercih edenler bunlardır, Allah-u Teâlâ'nın da tercih ettiği bunlardır.


  Önceki Sonraki