Tarihimizde vatan topraklarının mukaddes oluşu ile ilgili eşsiz misaller vardır. Türk milletinin kahramanlığının esaslarını; inandığı dinin değerleri ile üzerinde yaşadığı vatan topraklarının korunması uğruna verdiği destanlaşmış mücadeleler oluşturmaktadır. Bir kahraman bu değerleri uğruna mücadele eder, yaralanır ve nihayetinde en değerli varlığı olan canını verir. Bu uğurda kimi “Gazi” olur, kimileri de “Şehit”. Bu iki eşsiz sıfatla şereflenen kimseler her türlü takdir ve şerefin üzerinde değere kavuşurlar. Bu millet, bu iki sıfat için varını yoğunu ortaya koyarak dinimizin ve vatanımızın korunması uğruna eşi benzeri olmayan kahramanlık misalleriyle dünyayı şaşkına çevirmiştir.
Nitekim yakın geçmişimizin destanlaşan “Kurtuluş Savaşı”, topyekûn bir milletin yeniden diriliş ve var oluş savaşıdır, şahlanış destanıdır.
Oysa, bu destanın mimarları olan gazilerin, şehitlerin nesilleri olarak onlara layık olamadığımızı üzülerek belirtmeliyiz.
Kurtuluş Savaşı gazilerimizi resmî geçitlerde göğüslerindeki “İstiklal Madalyası” ve “Milli kıyafetleriyle” çok derin bir muhabbet, hürmet ve saygıyla seyreder, alkışlardık. Onlardan savaş yıllarının acı hatıralarını dinledik. Ne acılar çekilmişti, ne kahırlara katlanılmıştı. Yiyecek yok, içecek yok. Büyük bir kıtlık hakim. Yunan’ın, Ermeni’nin, Fransız’ın, İngiliz’in, Rus’un, Balkan kavimlerinin vahşetini anlatırlardı. Bu kahramanların hepsinin hayatları birer birer yazılacak kitaptı.
Eskişehir, üzerinde son bir-iki Kurtuluş Savaşı Gazisi’nden birini barındıran bir şehrimizdi. Gazi Yakup Satar Dedemiz, 4 Nisan’da Hakk’ın rahmetine kavuştu.
Kendisi Kırım’da doğup (1895) ailesi ile birlikte Eskişehir’e göç etmişti. Osmanlı İmparatorluğu’nun 1. Dünya Savaşı’na katılmasıyla Basra Cephesi’ne gönderilmiş, orada İngilizlere karşı savaşmış, Osmanlı ordusunda 50 özel askerle Bağdat’a gitmiş; savaşırken İngilizlere esir düşmüştür. İngilizlerle yapılan esir değişimi nedeniyle bir gemiye bindirilerek İstanbul’a gönderilmiştir. Anadolu’nun işgal edildiğini görünce Kurtuluş Savaşı saflarına katılarak bizzat savaşmıştır. Sakarya Meydan Muharebesi’ne katılarak “Gazi” oldu. Birkaç hatırası ve özlü sözünü okuyucularımızla paylaşalım:
“Polatlı tarafında sabaha karşı düşman gelip bizim istihkâmlara yerleşmiş. ... Mermiler vızır vızır uçardı. Ama biz korkmazdık düşmandan. Biz bu vatanı bu zor şartlar altında kurtardık. Siz siz olun, kıymetini bilin. Vatanı böldürtmeyin. Batılılara, Ermenilere dikkat edin. Düşmanlar dost gibi görünüp Türkiye’yi bölmeye çalıştı. Gençler düşmanın oyununa gelip birbirine düşmesinler. Bizim gibi, gençler de bu ülkeye dört elle sarılmalıdırlar. Bu vatanı sonuna kadar korumalıdırlar. Ordu harp tecrübesi olmayan, çocuk denecek yaşta insanlardan kuruluydu. Vatanı zor şartlar altında kurtarıp, tertemiz size emanet ettik. Kıymetini bilin.”
Bizim “Son Gazi”miz, bize göre üzüntü verecek bir merasimle ebedi istirahatgâhına uğurlandı. Biz şöyle düşünüyorduk: “Bu gün Eskişehir tamamen toplanır, çevre illerden bu gazi dedemizi uğurlamak ve hakkını helal ettirmek üzere Eskişehir’e akın ederler. Bütün devlet erkanı ahde vefanın bir gereği olarak gelirler ve bir büyük milli hafıza canlanması yaşanır.”
Heyhat ki öyle olmadı. Eskişehir her zamanki sıradan günlerinden birini yaşıyordu sanki.
Bu son gazimizi şanına layık bir şekilde yolcu ettik mi? Arz edeceğimiz bir olayla siz kıyaslayın.
Fransa’da 18 Mart’ta 1. Dünya Savaşı’nda Fransa adına savaşan 8 milyon askerin sonuncusu olan Lazare Ponticelli öldü. Yıllarca cenazesinde devlet töreni istememesine rağmen, kızının izin vermesi üzerine 18 Mart 2008’de devlet töreni düzenlendi. Törene Cumhurbaşkanı, eski cumhurbaşkanı da dahil olmak üzere ülkenin hemen tüm idari ve askeri erkanı katıldı. Sarkozy, “Bunun yalnızca Ponticelli değil, tüm şehitler için anma töreni olduğunu” söyledi. Fransa o gün ayaktaydı. Emperyalist, sömürgeci, soykırımcı, katliamcı, yayılmacı Fransa’da durum bu, bizde durum bu.
Milletin şeref kaynağı yetiştirdiği kahramanlardır. Kahramanlar da milletin hafızasında en büyük yeri tutan hazineleridir. Genç nesil onları tanımazsa ülkenin geleceği nasıl teminat altına alınabilir?
Milletçe bu büyük kahramanların kadir ve kıymetlerini ölmeden evvel bilemedik, gerekli ihtimamı, itinayı gösteremedik. Hiç olmazsa hatıralarına saygı gösterelim, gelecek nesillere onları layıkıyla anlatalım. Zira biz rahatımızda istirahatımızda iken şehitlerimiz hâlâ bu vatan için nöbet tutuyorlar, harbediyorlar.
Bu milletin eşsiz nice kahramanlarından birisi olan ve Çankırı’da tepe üstünde mekanı bulunan Kara Tekin Beğ ölmeden önce (yaklaşık bin yıl önce) şu vasiyeti yapmıştı: “Beni şu yüksek tepenin üstüne koyunuz ki öldükten sonra da mücadeleme devam edeyim, eğer düşman bu toprakları işgale kalkarsa onlarla yine savaşayım. Öldükten sonra da savaşım devam etsin.”
Gazi Yakup Satar Dedemizi ve ahirete göç eden diğer gazilerimizi, şehitlerimizi minnetle, şükranla, rahmet ve mağfiret dileklerimizle yad ediyoruz. Onların bıraktıkları değerlere gerektiği gibi değer verilmesini bekliyoruz.
“Değerliye değer ver, değer bulursun; Değersize değer verme, değerden düşersin.”