Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
TARİHTEN SAYFALAR - Bursa "Harp"le mi, "Sulh"le mi Fethedildi? - Ömer Öngüt
Bursa "Harp"le mi, "Sulh"le mi Fethedildi?
TARİHTEN SAYFALAR
Hakan Yılmaz
1 Nisan 2008

 

TARİHTEN SAYFALAR

Altı Yüz Seksen İki Yıl Önce, 6 Nisan 1326'da Osmanlı Hâkimiyetine Giren;

Bursa "Harp"le mi, "Sulh"le mi Fethedildi?

 

Altı yüz seksen iki yıl önce, Osmanlı Devleti'nin henüz kuruluş yıllarında Osmanlı hâkimiyetine giren Bursa, o günden bugüne dek bir Türk şehri olarak kalmış, hatta bir dönem Osmanlı Devleti'ne başkentlik dahi yapmıştır. Şu kadar var ki, bugüne kadar bu eski Osmanlı şehrinin "sulh" yoluyla mı, yoksa "savaş" yoluyla mı fethedildiği hep tartışma konusu olmuş, bu konudaki belirsizlik şimdiye kadar geçerliliğini korumuştur.

Bursa'nın fethiyle ilgili karanlıkta kalan diğer bir nokta ise, Osman Gâzî'nin sefere katılıp katılmadığı meselesidir ki, bu konudaki ihtilâf da asırlardan beri devam etmektedir. Nitekim ünlü Osmanlı müverrihi Kemâl Paşa-zâde: "Burûsa hisârınuñ keyfiyyet-i fethinde rivâyet arasında çok hilâf var; 'Osmân Hân mı feth itdi, yohsa oğlu Orhân mı, rivâyetlerinde ihtilâf var." diyerek buna işâret etmiştir.(1)

Mevcut kaynaklar dikkatle incelendiğinde açıkça görülür ki; her iki rivâyetin de dışarıdan çelişkili gibi görünmesi, aslında kaynakların dikkatle gözden geçirilmemiş olmasından ve aralarında ciddî bir bağ kurulamamasından ileri gelmektedir.

 

Osman Gâzî, Vasiyetiyle Oğlu Orhan'ı
Bursa'nın Fethine Teşvik Etmişti!..

Kemâl Paşa-zâde'nin "Tevârîh-i Âl-i 'Osmân" adlı eserinin "I. Defter"inde yer alan rivâyete göre; Osman Gâzî yaşı iyice ilerleyip de günâ-gün tâkatten düştüğünü hissedince "ölecegin bildi, oğlına vasıyyet kıldı",(2) Şehzâde Orhan'ı Bursa önüne getirerek fethe açıkça teşvik etti; ona "kal'anuñ içindeki kurşûn örtülü manastırı gösterüb: 'Beni şol görinen Gümiş Kubbe'nüñ altında defn idesün!' didi."(3)

Sultan Osmân'ın bu manastırdan "Gümişlü kubbe" diye sözetmesi şu sebeptendi ki; "Ol vakit kâfirler manastırı yiñi örtmişler-idi, gümiş-gibi yalabırdı, ırâkdan gören gümiş sanurdı."(4)

Osman Gâzî'nin bu vasiyeti aslında kuru bir teşvikten ibâret değildi, Bursa'daki "hisâruñ feth olacağı tarîk-ı ilhâmla (ilham yoluyla) âña i'lâm olunmışdı ki, bu kelâmı âña söyledi."(5) Kabrinin yerini, fethedileceğini henüz kimsenin bilmediği bir şehirde tâyin etmişti ki, bu hâl onun velâyet ve ferâsetini gösteren apaçık bir kerâmetten ibâretti.

Nitekim Kemâl-Paşa-zâde işin bu yönüne:

"Cenâb-ı Hakk'dan olub ilhâm âña

Kal'anuñ fethi olur i'lâm âña." diyerek açıkça işâret etmiştir.(6)

Osmân Gâzî bu sözüyle hem oğlunu Bursa'nın fethine teşvik etmiş; hem de ona, mücâdeleden geri kalmadığı taktirde bu şehrin, eninde-sonunda mutlaka ele geçirileceğini haber vermişti.

 

Bursa "Harp"le mi, "Sulh"le mi Fethedildi?

Osman Gâzî, Bursa çevresinde ard arda yaptığı fetihlerden sonra, nihâyetinde Bizans'ın üç büyük şehrinden biri olan bu beldeyi fethetmek için şehri dört bir yandan abluka altına almış, yıllar süren bu abluka nedeniyle şehirdeki kâfirler açlıktan birer birer kırılmaya başlamıştı.

Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphânesi'nde kayıtlı anonim bir "Tevârîh-i Âl-i 'Osmân" nüshasında yazdığına göre; "bir gün 'Osmân Şâh Gâzî Burûsa kal'asınuñ tamâm kudretleri kalmayup bî-mecâl oldukların"işitip de, şehrin "fethi içün niyyet itdüklerinden soñra, ayaklarınuñ zahmeti hareket idüp kendüler nefs-i şerîfleri ile varmağa iktidârları olmaduğı ecilden oğlı Orhân Beğ'i kendü yirine" kumandan tâyin edip: "'Ey nûr-ı dîdem! Gel saña 'asker koşub Burûsa kal'ası üzerine göndereyüm, ümmîddür ki Hazret-i Hâlıku'l-kevneyn'üñ 'inâyeti ve Resûlü's-sakaleyn Muhammed Mustafâ -salla'llâhu 'aleyhi ve sellem-inüñ mu'cizâtıyle kal'ayı ve ol diyârları feth idesün!' didükde Orhân Beg dahı hemân-sâ'at ayâğ üzere durup, 'Osmân Şâh Gâzî'nüñ kademinde bâş koyup: 'Fermân Sultân'ımuñdur, dîn-i İslâm yolına cânum ve bâşum fedâ olsun!' didükde, Osmân Şâh Gâzî dahı oğlı Orhân Beg'e bî-hadd (haddsiz) tahsînler ve âferînler idüp" ordusunun başına geçirmişti.(7)

Peki Bursa "harp" yoluyla mı, "sulh" yoluyla mı fethedilmişti? Osmân Gâzî bu fethe iştirâk etmiş miydi, yoksa iddiâ edildiği gibi, Bursa'ya hiç gelmeyip Söğüt'te mi beklemişti?

İşte bu noktada Âşık Paşa-zâde, Neşrî, Rûhî Çelebi, Kemâl Paşa-zâde ve diğer kaynakların birçoğu, şehrin "sulh" yoluyla alındığını gösteren bir rivâyetin etrâfında birleşirler.(8) Meselâ Rûhî Çelebi, diğer müverrihlerin de ortaklaşa naklettiği bu rivâyete göre Bursa'nın "sulh" yoluyla fethedildiğine işâret ederek: "Orhân toğrı Bursa'ya varub Bıñar-başı'nda kondı, ândan Orhân Gâzî Mihâl'ı gönderdi, hisârı istedi. Burûsa tekvurı dahı 'ahd diledi ki zarârları yitişmeye, 'ahd idüb hisârı teslîm itdi; bunlar dahı hisâra âdemler koyub, tekvurı kendü âdemlerine koşub, Gemilük'e getürüb İstanbûl'a gönderdiler." der.(9) Diğer târihçiler de Rûhî Çelebi gibi yalnızca "sulh"ten sözedip aynı rivâyeti tekrâr ederler.

Şu kadar var ki Neşrî "Kitâb-ı Cihân-nümâ"sında "sulh"le ilgili rivâyeti naklettikten sonra, Bursa'nın fethinin "harp" yoluyla gerçekleşmiş olduğunu ve savaşta Osman Gâzî'nin de hazır bulunduğunu gösteren daha "sahîh" bir rivâyetten sözederek şöyle der: "Ammâ esahh (en sahih) nakil ba'zı sikâtdan (güvenilir kimselerden) olınur ki, eydür: 'Burûsa hisârına düşüldükde 'Osmân bile (berâber) idi, ammâ nikris marazı (hastalığı) müstevlî olub, kal'ayı muhâsara iderken 'Osmân Gâzî Allâh emrine vardı. Kal'a üzerinden geçüb, ordudan bir kul kaçub, Burûsa tekvurına gelüb: 'Türk'üñ begi ölüb göçüb kaçdılar!' deyû haber virdi. Fi'l-hâl tekvur dahı kal'adan çıkub müsülmânlaruñ ardına düşdi. Orhân dahi 'Osmân Gâzî'nüñ meytin (cesedin) ilerü gönderüb kendü pusuya girmiş-idi, gafletle kâfire koyılub, tekvurı dahi tutub, kal'ayı feth idüb, Osmân'un meyyitini getürüb Manastır'da defn itdiler."(10) Osman Gâzî Bursa muhâsarasında vefât edince, Orhan Gâzî cesedini gizlice Söğüt'e nakletmiş ve önce geçici olarak, bugün Söğüt'te bulunan ilk kabrinde "emânete kodı"ktan sonra,(11) fetih müyesser olur olmaz "vasıyyeti mûcebince Manastır'da, kubbenüñ altında defn" etmiştir.(12)

Osmanlı târihçilerinin en büyüğü olan Kemâl Paşa-zâde de, "I. Defter"de Bursa'nın "sulh" yoluyla alındığını gösteren yukarıdaki rivâyeti naklettikten sonra,(13) Neşrî'nin az önceki rivâyetinin kaynağına kadar inerek, başka bir başlık altında(14) şehrin "harp"le fethedildiğini gösteren kıssayı nakletmiştir. Şu kadar var ki, onun burada verdiği bilgi Neşrî'ninkinden daha ayrıntılı ve daha geniştir.

Müellifin ifâdesine göre; "Orhân Beg Bûrusa'nuñ üzerine varub" kale halkını teslim olmaya dâvet edince, "tekvur da'vete icâbeti 'Osmân Hân'uñ" gelmesine bağlı tutumuştu.(15) "Ol sebebden 'Osmân Hân za'f-ı kuvveti nihâyetde ve kût-ı za'fı şiddetde iken, hezâr (bin türlü) zahmet ve meşakkatle" Bursa'daki "hisâruñ üzerine getmiş-idi."(16)

İşte burada oğluna "Gümüşlü kubbe"yi göstererek, kendisini oraya defnetmelerini vasiyet eden Osman Gâzî; henüz şehir fethedilmemişti ki, ansızın ebedî âleme göç etti.(17) Hâl böyle olunca "Orhân Beg, seher-gâhda atasınuñ meyyitin alub Sögüt ilinden yaña getdi, sipâhuñ karâsıyla tabûtı ilerü gönderüb, kendü pusuya girmek tedbîr itdi."(18) Ardından "bu niyyet"le "hisâr üzerine çekildi ve küffâra meydân virdi, Köse Mîhâl'le ve Koñur Alp'le" birlikte "girüde pusuya girdi. Bunlar añsuzun hisâr üzerinden geçüb-geldükleri yolı tutub gidicek", Osmanlı askerinin çekildiğini sanan "tekvur mağrûr olub, piyâdeden ve süvârdan" çok sayıda erle, "atı hâzır bulınan kâfirle çıkub ardlarına düşdi; hisârdan biraz uzayıcak iki tarafdan pusu eri çıkdı ve ardlarını kesdi, belâ arusı küffâr-ı bed-girdâruñ başına üşdi. Tekvur-ı makhûrı depeleyüb, taşrada bulınan küffârı kökün kese-kırdılar; hisârda savâş ider kimse kalmamışdı, gâzîler içine koyılub" kaleyi hemen teslim aldılar.(19)

Kemâl Paşa-zâde'ye göre, Bursa'nın "kahr-ile feth olmış" bulunduğunu gösteren(20) delillerin en büyüğü şudur; "Hisâr dârü'l-İslâm oldukdan soñra, içinde imâret-i küfrden (kâfirlerin binâlarından) ne eser görülmiş, ne nişân bulunmışdur."(21) Bu durum da açıkça göstermektedir ki, Bursa "sulh" ile değil, "harp" ile fetholunmuş; daha doğrusu önce şiddetli bir savaşa sahne olmuş, şehir düşünce de içindekiler ister istemez "sulh" istemeye mecbur olmuştur.

Bu rivâyetler, Bursa'nın "harp" yoluyla fethedildiğini açıkça ispat ettiği gibi; ayrıca Osman Gâzî'nin Söğüt'te ve Bursa'da neden iki ayrı kabri bulunduğu konusuna da açıklık getirmektedir.

Neşrî'nin ve Kemâl Paşa-zâde'nin bu rivâyetleri olmasaydı:

"Osman Gâzî Söğüt'te değil de Bursa kuşatmasında öldüyse, Söğüt'teki kabre nasıl defnedilmiştir?" sorusu akla gelebilirdi. Fakat onun naaşının Orhan Gâzî tarafından gizlice, geçici olarak Bursa'dan Söğüt'e nakledildiğini gösteren rivâyetler bu müphem noktaya netlik kazandırmakta, bu husustaki şüpheleri tamâmen ortadan kaldırmaktadır.

 

Oruç Beg'in Kaynaklar Arasındaki
İhtilâfı Gideren Rivâyeti:

Oruç Beg'in "Tevârîh-i Âl-i 'Osmân"ında, yukarıdaki rivâyetler arasındaki ihtilâfı tamâmen ortadan kaldıracak çok önemli bir rivâyet yer almaktadır. "Oruç Beg Târîhi"nin bugün ortaya çıkan çok eski bir nüshasında Bursa'nın fethi şöyle anlatılır: "Osman Gâzî oğlı Orhân'ı Burûsa fethine gönderdi, Burûsa'ı hisâr itdiler, egirddiler. Kâfirler 'âciz kalmışıdı aclıkdan. Köse Mîhâl kim, adı 'Abdullâh' idi ve Turgûd Alp'i bile koşdı, Burûsa üzerinde 'azîm cenk itdiler. Burûsa tekvurına 'Barsak' dirler-idi, 'âciz olub, soñra Orhân'ıla sulh olınub barışıldı, hisârı virdi. 'Ahd-ile, peymÀn-ile tekvurı çıkdı, oğlıyla-kızıyla, mâlıyla-esbâbıyla İstanbûl'a gitdi; bir habbesin almadılar, Orhân Gâzî Burûsa'yı feth itdi."(22) Burada açıkça görüldüğü üzre; Oruç Beg önce büyük bir "harp"ten, sonra da "harb"in akabinde yapılmış bir "sulh"ten sözetmiş; sulhün şiddetli bir çarpışmadan sonra yapıldığını belirterek rivâyetler arasındaki ihtilâfı gidermiştir.

Oruç Beg'in naklettiği bu rivâyet aynı şekliyle, F. Giese tarafından neşredilen Anonim "Tevârîh-i Âl-i 'Osmân"da da yer almaktadır.(23)

Bu rivâyetler dikkatle incelendiğinde, Bursa'nın "sulh" yoluyla fethedildiğini gösteren rivâyetle, şiddetli bir savaştan sonra fethedildiğini, Osman Gâzî'nin orduyla birlikte Bursa önlerine kadar geldiği gösteren rivâyet arasında aslında herhangi bir çelişki ve ihtilâf bulunmadığı, bu durumun rivâyetlerin bâzı müverrihler tarafından eksik aktarılmasından kaynaklandığı rahatlıkla anlaşılabilir.

Bursa'nın fethi hakkında, yukarıda saydığımız kaynakların önce "harb"e, sonra "sulh"e işâret ettiğini ve bu rivâyetlerin birarada değerlendirilmesi gerektiğini, "Oruç Beg Târîhi" ve Anonim "Tevârîh-i Âl-i 'Osmân"da yer alan bu rivâyet, şüpheye imkân bırakmayacak bir biçimde tasdik etmektedir.

 

(1) Kemâl Paşa-zâde, "Tevârîh-i Âl-i 'Osmân", I. Defter, Millet Ktp. Ali Emîrî, Tarih, nr.: 30, vr. 33a.

(2-3) Kemâl Paşa-zâde, a.g.e., vr. 33b.

(4) Mehmed Neşrî, "Kitâb-ı Cihân-nümâ", c. 1, s. 144. Haz.: F. R. Unat - M. A. Köymen, TTK yayını, Ankara, 1949.

(5-6) Kemâl Paşa-zâde, a.g.e., vr. 33b.

(7) Anonim "Tevârîh-i Âl-i 'Osmân", TSMK, Revan, nr.: 1099, vr. 8a.

(8) Krş. Âşık Paşa-zâde, "Tevârîh-i Âl-i 'Osmân", s. 29, Âli Beg neşri, Matba'a'-i Âmire, İstanbul, 1333; Mehmed Neşrî, a.g.e., c. 1, s. 130-136; Rûhî Çelebi, "Târîh-i Rûhî", s. 382-383. Haz. Y. Yücel - H. E. Cengiz, Belgeler, c. XIV, sy.: 18. TTK süreli yayını, Ankara, 1992; Kemâl Paşa-zâde, a.g.e., vr. 32b-33a.

(9) Rûhî Çelebi, a.g.e., s. 382-383.

(10-12) Neşrî, a.g.e., c. 1, s. 144.

(13) Kemâl Paşa-zâde, a.g.e., vr. 32b-33a.

(14) Kemâl Paşa-zâde, a.g.e., vr. 33a.

(15-19) Kemâl Paşa-zâde, a.g.e., vr. 33b.

(20-21) Kemâl Paşa-zâde, a.g.e., vr. 34a.

(22) Oruç bin Âdil el-Edirnevî, "Tevârîh-i Âl-i 'Osmân", Yapı Kredi Sermet Çifter Arş. Ktp. nr.: 773, vr. 13a. Bu rivâyete "Oruç Beg Târîhi"nin diğer nüshalarında da rastlanmakla birlikte, rivâyet en tam şekliyle bu nüshada yer almaktadır.

(23) Dr. F. Giese, "Anonim Tevârîh-i Âl-i 'Osmân / Die Altosmanischen Anonymen Chroniken", s. 13, bas. Breslau, 1922


  Önceki Sonraki  

Diğer Yazıları
TÜM YAZILAR