Türkiye üzerinde oyunlar bitmek tükenmek bilmeden devam etmektedir. Bölgenin büyük gücü Türkiye, ABD, AB ve İsrail’in dikkatinden kaçırılmayacak kadar tarihi, siyasi, kültürel ve iktisadi önem taşıyan bir ülkedir. Başı terör örgütü ile uzun yıllardır belada olan ülkemiz global sermayenin ileri uç görevlileri tarafından idare edilen bir merkez haline sokulmuştur.
İsrail konumu itibariyle bölgesinde rahat etmek için ABD ve AB’nin desteğini alarak durmadan Filistinli katliamını gerçekleştirmektedir. Kurulduğu günden beri komşularına devamlı sıkıntı ihraç eden bu ülke PKK terör örgütünün beslenme, barınma, silâh edinme, bilgi sağlama gibi desteklerle; ayrıca Peşmerge gücünü eğitme işiyle yakından ilgilenmiş bir ülke olarak yedeğine aldığı Mahmud Abbas’ı da yanına alarak sözde bir barış anlaşması için Ankara’nın yolunu tutmuştur.
Her zaman söylüyoruz. “Bölgemizde kukla devletçikler kurulduktan sonra sıra vatan topraklarımızın paylaşımına gelecektir!” diye.
ABD ve taraflarının boy hedefi yapılan İran, kısa zaman içinde vurulacaktır. Uzun zaman sürecek kanlı ve kahpe katliamlarla İran’da tam bir felaket yaşanacaktır.
İsrail, Ortadoğu bölgesinde eskisinden daha güçlü bir şekilde olmak istiyor, ayağını sağlam basıyor. Irak’ın hemen her bölgesinde özellikle bulunuyor. Peşmergeye askeri eğitim veriyor, istihbarat desteği sağlıyor, yahudi asıllı kürtleri İsrail’e taşıyor eğitiyor ve geriye getiriyor. Yüz binden fazla yahudi kökenli kürdü başta Kerkük olmak üzere Türk ve Arap bölgelerine yerleştiriyor. Irak’ın kuzeyinde kurulması tamamlanan kürt devleti(!) için ne gerekirse yapıyor.
Parlamentosu’nun giriş kapısında Türkiye topraklarını da içine alan “Büyük İsrail Haritası” asılı duruyor. İlgi çeken bir husus da şu; kürtlerin kurmayı planladıkları coğrafya sınırlarında yine aynı harita merkez alınıyor. “Bakü-Tiflis-Ceyhan Petrol Boru Hattı” nın da aynı harita ile paralellik arz ettiği biliniyor. Türk hava sahası kullanılarak Suriye’nin vurulduğu hatırlardan çıkmadı. Türkiye topraklarından hatırı sayılır ölçüde “Özelleştirme” adı altında fabrikalar, limanlar, KİT ne varsa almaya devam ediyor. Topraklarımız elden çıkarılıyor; Türkiye sınırındaki “Mayınlı arazilerin” -ki üç milyon dönüm olduğu tahmin ediliyor- 49 yıllığına İsrail tarafından temizlenmesi için çalışmalar yapılıyor. Bu arazilerde petrol fışkırdığı bilinmektedir.
Amerika’daki “Yahudi Lobileri” her ne hikmetse “Ermeni sözde soykırım yasa tasarısı”nın “Temsilciler Meclisi”nden geçirilmesi için çaba harcıyor. Dış ilişkiler komitesindeki 8 yahudiden 7’si, başkan Lantos dahil tasarı lehine oy kullandı.
İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres, Filistin Cumhurbaşkanı Mahmud Abbas Ankara’ya geldiler. Konuştular. “Yahudi-Arap Anlaşması” sağlanması için el sıkıştılar, bir araya geldiler, barış için buluştular. Nasıl barış sağlanacak? Abbas’tan İsrail ve batı çok memnun. Şimdi İran; İsrail için tehdit olarak algılanmaktadır. İran’da nükleer silâh çalışmalarının var olduğu tezi doğrulanmış değil. Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Baradey de bunu doğrulamaktadır. Ama birilerinin İran’da nükleer santrallerin varlığını fısıldaması bile ABD, İsrail ve AB’ne yetecek bir saldırı aracı olacaktır.
Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad da yakın zamanda Türkiye’ye gelmişti. İsrail’in Golan Tepeleri’nden vazgeçmeye niyeti yok. Burası İsrail’in en önemli su kaynağı olarak hayatî öneme sahip bir bölgedir. Hatta İsrail’in daha çok suya ihtiyacı var ve en önemli su kaynaklarının bulunduğu bölge ülkesi ise Türkiye’dir. Kurulması planlanan bir İsrail maşası kürt devleti, Fırat ve Dicle sularının İsrail’e aktarılması için kilit rol oynayacaktır.
“Büyük Ortadoğu Politikası” adım adım ABD önderliğinde uygulanmaktadır. Afganistan işgal edilerek ve Irak üçe taksim edilerek İran iki önemli düşmandan şimdilik kurtarıldı. Şiiler Irakta hakim güç haline geldiler, Türkmenler her gün katlediliyor. Kürtler ellerine belki tarihler boyunca geçmeyecek bir koz geçirdiler. Bölge yanmaya, petrol hortumlanmaya, müslümanlar kıyılmaya devam edilecek.
Almanya’nın Dışişleri eski Bakanı Joschka Fischer Türkiye ile ilgili değerlendirmelerinde şunları söylemektedir:
“Irak’taki bölünme İran’ın işine geliyor. Türkiye önümüzdeki dönemde Ortadoğu’da çok önemli bir oyuncu haline gelecek. AB liderleri Türkiye’yi kucaklamalı, en kısa zamanda AB’ne almalıdır. AB’nin ittiği Türkiye giderek Rusya’ya doğru kaymaktadır.”
Türkiye’nin önünde seçenekler var. Rusya, Hindistan, İran, Türk Cumhuriyetleri, Pakistan ve Balkan ülkeleriyle daha yakın işbirliğine gitmesi beraberinde çok şeyi getirecektir. Her gün yeni şeyler oluyor; devletler ölüyor, devletcikler! doğuyor.
Savaş Süzal’ın şu yazısında önemli bir vurgu var:
“Bu özel görüşmede ele alınan konu İran’dı. Bir süredir ABD, İsrail’in de etkisiyle İran konusunda Türkiye’ye baskı yapıyordu. Peki, hiç dikkatinizi çekti mi, ne Amerikan tarafı ne de bizimkiler tek kelime ile İran konusuna değinmedi.”
“Bugün Türkiye, ABD’nin baskısı ile kendi güvenliğini ikinci plana düşürüp İsrail’in güvenliği için İsrail-Filistin barışını sağlamaya yöneldi. Çünkü İran’a yönelik ABD saldırısı durumunda İsrail’in “İran’ın 11 bin füzesi”nden korunması gerekiyor. Bu korunma için de Arap dünyasının Filistin barışı ile gönlünün alınması gerekiyor. Yoksa İran, İsrail’e füze yağdırırken, Mısır ve Suriye’ye karşı en zayıf anında yakalanacak!
Peki Suudi Arabistan Kralı’nın Türkiye’de ne işi var?
İzmir’den Hasan Muhtar’a göre ‘5 Kasım zirvesinde Bush, Erdoğan’dan, İran’a yapılacak hava harekatına destek talep etti ve bu sözü aldı. Bunun üzerine Kral Abdullah ABD tarafından Türkiye’ye gönderildi. Görevi; Türkiye-İran doğalgaz anlaşmasının feshinden doğacak zararı finanse etmek. Bundan sonra dikkat edelim, ‘Soros Medyası’, İran’ı hedef gösteren yayınlarına hız verecektir. Ama kimse şunu unutmasın ki, İran’a yapılacak aptalca bir saldırı, 3. Dünya Savaşı’nı başlatabilir.’
ABD Yeni muhafazakârların kontrolünden kurtulmadıkça, ne Irak’a, ne Türkiye’ye, ne İsrail’e, ne Filistin’e, ne de İran ve Suriye’ye huzur var. ABD, 1 Mart tezkeresinin reddinden bir yıl sonra bile “Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu’daki güçleri için Türkiye’yi lojistik üs olarak kullanmak, ‘Barış Dönemi Tatbikatları’ adı altında, Türkiye’de savaş uçağı bulundurmak, öncelikli olarak İncirlik ve Konya’yı kullanmak” istemişti. Şimdi de ABD, İran’a yapılacak saldırıda Türkiye’yi üs olarak kullanmak istiyor.” (Arslan Bulut. Yeniçağ 14.11.2007)
İsrail Türkiye ile askeri anlaşmalar yapıyor, peşinden peşmergelere kukla bir devlet kurdurmak için ne lazımsa yerine getiriyor. Peki İsrail devletine güvenilir mi? İsrail devletinin dünya üzerinde çok etkili bir gücü vardır. Bu gücü orduları sevk ve idare etmek gibi en zor konularda bile kullanabilmektedir.
Ama İsrail yenilginin ne olduğunu Lübnan’ın işgalinde Hizbullah karşısında almıştır. Fakat elinde bulundurduğu tahmin edilen nükleer, kimyasal ve biyolojik silahlar bölgemiz için tam anlamıyla bir felâkete yol açacak kadar etkilidir. Türk askeri Bosna’da görev aldı, Somali’ye yollandı, Afganistan’a gönderildi, Kosova’da çalıştırıldı; her nedense Kuzey Irak coğrafyasında istenmiyor. Bölgenin ve hatta dünyanın rahat etmesinin anahtarı bizim elimizde bulunuyor. Bölgesinde her zaman güçlü ve büyük Türkiye bütün komşularımızın, İran’ın, Rusya’nın da tam anlamıyla menfaatinedir.
ABD’ndeki yahudilerin önemli beyinlerinden birisi olan William Safire, 1992 yılında kaleme aldığı “Kürt Devletine Giden Yol” isimli makalesinde şöyle der:
“Irak’ın kuzeyindeki kürt askeri gücü süratle takviye edilmelidir. Kürtlerin Kerkük ve çevresindeki petrol bölgelerine kadar inmeleri sağlanmalıdır. Petrolün sağlayacağı imkânlar, kürt devletinin yaşaması için şarttır. Türkiye’ye PKK’nın kellesi hediye edilerek, karşılığında Kuzey Irak’taki kürt hükümetini tanıması istenmelidir.”
İsrail eski Başbakanı İzak Şamir, 1983 yılında Dışişleri Bakanı olarak görev yaparken şunları söylemiştir:
“Türkiye, kürdistanı işgal altında tutan ve kürtlere bağımsızlık vermeyen bir ülkedir.”
Sonra ne oldu, PKK terör örgütü eylemlerine başladı. Sabra ve Şattila katliamlarının uygulayıcısı Ariel Şaron Başbakan oldu, barışa heveslenen İzak Rabin fanatik bir İsrailli genç tarafından öldürüldü. A. Şaron şaibeli bir şekilde komaya sokuldu, uyutuldu. İsrail adım adım hedefine doğru yürümektedir.
Polonya kökenli Peres, Filistin’e göç eden bir yahudi ailenin çocuğudur. İsrail devletinin kurulması için faaliyette bulunan, Hagana örgütünün liderleri arasında yer almıştı. Örgüt her türlü cinayeti işlemekte mahirdi. 1960 yılına gelindiğinde Peres Fransa’dan Nükleer Reaktörlerle, Mirage-3 Savaş uçaklarını da satın almıştı. 1956’da İngiltere ve Fransa ile birlikte Mısır’a saldıran İsrail’in Savunma Bakanı Müsteşarı Peres’ti. Daha sonraki saldırılarda ve savaşlarda Filistinlilere yapılan bütün saldırılarda da yer aldığı gibi burada da çalıştı. 1967’de geri kalan Filistin topraklarının (Gazze, Batı Şeria) Suriye, Mısır, Ürdün ve Lübnan topraklarının işgal edilmesinde çok önemli görevler üstlenmiş bir kimsedir. 1994’te topraklarını kanla işgal ettiği Yaser Arafat’la barış tokalaşması yaptığı için Nobel Barış Ödülü verilmiştir! Kudüs’te, Çanakkale’de İngiliz Ordusu ile birlikte bize karşı savaşan Siyonist bir örgütün üyesi TBMM’nde konuşma yapmıştır. Bütün bunlar İsrail’in güvenliği ve yarınları için ince ayarlarla yapılmıştır.
Mahmud Abbas kimin adına niçin anlaşma yapmaktadır? Filistinlileri ne kadar mutlu edecektir? Bu anlaşma İsrail’in işine yarayacak, Filistinli Araplara hiçbir şey sağlamayacaktır.
Peres; İran’ın nükleer silâhlara sahip olduğunu, terörü desteklediğini, İsrail’i tehdit ettiğini belirtiyor ve bunun önüne geçilmesini istiyor.
Türkiye; Peres’in “Dostum” dediği M. Abbas ile barışa el sıkışmasına ev sahipliği yaptı. Bakalım sonunda neler olacak? Türkiye arabulucu, İsrail’in dostu bir Filistin devleti!
Ş. Peres, TBMM’nde yaptığı konuşmasında:
“Türkiye, Gazze şeridinin terör dehşetinden ve ateşlenen füzelerden kurtarılmasına, 1.5 milyon Filistinlinin normal hayatlarına dönmesine katkıda bulunabilir, dağdaki teröristleri F-16’larla takip ederek bitiremezsiniz. Biz askeri nano teknolojide çok ileriyiz, birlikte çalışalım.” önerisinde bulunmuştur.
Dağdaki teröristleri İngiliz gazeteciler, Amerikalı askerler, İsrailli yetkililer elleriyle koymuş gibi buluyorlar, görüntülüyorlar, röportaj yapıyorlar.
2008 yılının Ocak ayında İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak Türkiye’ye gelecek. İsrail Türkiye’ye Arrow balistik füze savunma sistemini ve Ofek casus uydu modellerini satmak istemektedir. Peres’in talimatıyla geçen yıl 15 bilim adamından oluşan bir ekip Nanoteknoloji yöntemini kullanan yeni silâhlar geliştirmek için çalışmalarına başlamışlardır.
Maddelere, milimetrenin milyonda biri büyüklüğündeki yapılara inerek yeni sentez özellikleri kazandıran nanoteknoloji, yakın gelecekte tüm dünyanın sanayi kollarına ve insan hayatının her yönüne yön verecek özellikler içermektedir. Nanoteknoloji, atom ve molekül ölçeğinde özel yöntem ve tekniklerle yapıların, materyallerin ve araçların inşa edilmesini sağlayan bir sistemler bütünüdür.
İsrail uyduları batıya doğru konuşlandırılıyor. Bir hata durumunda Arap ülkelerinin topraklarına düşüp önemli bilgilerin bu ülkelerin eline geçmesi engelleniyor. Daha önce hiçbir ülkeye satılmadığı için fiyatı bilinmiyor ve İsrail maliyetini açıklamıyor. Ofek-7 uydusu en son İsrail’in Suriye’nin kuzeyini vurduğu operasyonda hedeflerin yerini belirlemişti.
Türkiye bu sisteme İran’ın füze kapasitesi nedeniyle özel ilgi duymaktadır. Türkiye’ye ilk kez uzayda casus uydu sahibi olma fırsatı verilecek. İstihbarat alanında TSK büyük bir avantaj elde edecek. Bu sistemin Türk Ordusu bünyesine katılması ise ordunun kapasitesini iki katına çıkaracaktır. Sistemin Türkiye’ye satışının gerçekleşmesi için, füze yapımında yüzde 30 paya sahip Amerika’nın onayı gerekmektedir.
Bakalım gelişmeler nasıl olacak? Türkiye bu uydu sistemlerine sahip olabilecek mi? Kıbrıs çıkarmasında Türkiye’ye ambargo uygulayan ABD, bölgedeki ABD-İsrail çıkarlarının önünde bir engel olarak görünürken elinin daha da güçlenmesi düşünülebilir mi?
İsrail’in barış yapmak gibi bir niyeti kesinlikle yok. İşgal ettiği Filistin topraklarında durmadan yeni yerleşimler kuruyor, sadece bizim gibi ülkeleri kullanarak dünyayı ve müslümanları oyalıyorlar.