Son günlerde yaşanan hadiseler artık iyice göstermiştir ki; PKK terörü dediğimiz şey, aslında Türkiye'ye karşı yürütülen örtülü bir savaşın görünen yüzüdür.
Bu savaşta birden çok örtü kullanılıyor. Türk insanının kafasını karıştırmak için büyük gayret gösteriliyor. Ermeni tasarıları, PKK terörünün azdırılması, iç kamuoyu üzerinde tertip edilen psikolojik harp taktikleri... Bunların hepsi bu savaşın değişik cepheleri ve bunların hepsi buzdağının görünmeyen yüzünü gizlemek için kullanılıyor.
Bugün Türkiye'nin de içinde bulunduğu Ortadoğu coğrafyasında hükmünü icra etmeye çalışan güçlerin iki temel ve gerçek hedefi vardır.
Yaşanan olayların arkasındaki gerçek niyetleri okumakta-anlamlandırmakta zorlanan medya stratejistlerinin göremediği, kiminin de göstermek istemediği bu iki temel hedef şunlardır:
1. Ortadoğu'da ve bilhassa İsrail çevresinde etkili ve güçlü (özellikle ordusu güçlü) devlet bırakmamak.
Irak'tan sonra İran, Mısır, Suudi Arabistan birinci halkadaki resmi hedefler. Bu ülkelerin isimleri çeşitli raporlarda ve konuşmalarda açıkça dile getirildi. Bu ülkeler üzerinde elde edilecek başarı oranına göre arkasından Pakistan ve Türkiye'nin -Ortadoğu'ya yakınlığı sebebiyle hususiyetle Türkiye'nin- ikinci halkadaki hedefler arasında olduğunu söylemek hiç de zor bir şey değildir.
2. Birinci hedefle bağlantılı olarak "Büyük Kürdisrail Devleti"ni kurmak.
Bu iki temel hedefi gözardı eden hiçbir analiz, hiçbir tahlil; olayları, yaşananları çözümlemekte başarılı olamaz. Lâf-ı güzaftan öteye geçemez.
Bugün Amerika'da bile tartışılıyor; "Amerika niye kendi çıkarlarını yok etme pahasına İsrail'in çıkarlarına koşulsuz destek veriyor?" diye. Oysa son günlerde Türkiye'de tek kelime İsrail lafını duyan oldu mu? Yok.
Kimden ne duyuyorlarsa, kim hangi oltayı atıyorsa balıklama atlıyor bizim uzman analizcilerimiz. Bir tanesi diyor ki "Amerika'nın Irak'tan sorumlu ordu merkezi ile Amerikan hükümeti ve Avrupa ordusunun merkezi ayrı düşünüyormuş da, Irak savaşı esnasında tezkereyi geçirmeyen Türkiye'ye kızgınlığı sebebi ile Irak'tan sorumlu Amerikan ordusu'na pek söz geçiremiyorlarmış." İnsan bir düşünür "Böyle bir şey mümkün müdür?" diye! Olsa olsa bu ordu merkezinde İsrail lobisi etkindir ve diğerlerinin pek sesi çıkamıyordur.
Şimdi bu çerçevede, bu temel arka plan üzerinde olayları anlamlandırmaya çalışırsanız işin rengi daha kolay ortaya çıkacaktır.
Plan o kadar büyük, o kadar tehlikeli ki, koskoca Amerika yalanla dolanla, sahtekârlıkla işi götürmeye çalışıyor. Hususiyetle Türkiye'yi oyalaya oyalaya, uyuta uyuta ilerlemeye çalışıyor.
Yalana, dolana, sahtekârlığa dayanan hiçbir planın istendiği gibi ilerlemesi mümkün değildir. Türkiye sözkonusu olduğunda hiç mümkün değildir. Son on yıl bunun örnekleri ile doludur. Herkes zannediyor ki, Amerikası Avrupası planlarını istedikleri gibi adım adım uyguluyorlar. Halbuki hiç kuşkunuz olmasın bunların balonları bir yerden fire veriyor, gaz kaçırıyor.
Bir örnek vermek gerekirse: Biliyorsunuz son zamanlarda petrol fiyatları hızla arttı. Bu durumdan en büyük kârı küresel petrol şirketleri ve onların arkasındaki yahudi kodamanları elde ettiler. Bütün dünyayı parsellemişler, sömürdükçe sömürüyorlar, şiştikçe şişiyorlar. Ancak borularının ötmediği bazı yerler de var. Başta Rusya ve İran. Bir taraftan kendileri şişiyor, diğer taraftan Rusya'yı ve İran'ı şişiriyorlar. Ne oldu? Balon gaz kaçırdı. Bush çıkıp 3. dünya harbinden bahsetmek zorunda kaldı.
Kuzey Irak meselesi olsun, Ermeni meselesi olsun, bunları da bu örnek çerçevesinde değerlendirmek lâzımdır. Ellerinde bir ajanda var. Ona göre ilerlemeye çalışıyorlar. Ancak her şey onların istediği gibi yürümüyor. Meselâ bugün Türk ordusunu dünyanın en kudretli ordularından birisi haline getiren Amerikası, İsrail'i, Avrupası, hepsidir. Nasıl mı? Şöyle düşünün: "Bu PKK illeti olmasaydı, ordumuzun bugünkü dinamik ve teknolojik yapısı aynı seviyede olur muydu?" Harp tecrübesi olan, teknolojiyi harpte kullanma yeteneği bu derece ilerlemiş, harp sahasındaki koordinasyonu en üst seviyeye gelmiş başka bir ordu gösterebilir misiniz?
İşte bizim düşmanlarımız bizim başımıza bu terör illetini musallat etmekle bir taraftan da karşılarına böyle bir gücün çıkmasına da zemin hazırlamış oldular. Bugün bizim uçaklarımız gidiyor Kuzey Irak'ta bombasını atıyor, geliyor. Kimse gıkını çıkartamıyor.
(İşin bu noktasında sakın kimse "İyi ama bu kadar askerimiz niye ölüyor?" diye sormasın. Dış güçler tarafından bu kadar büyük destek alan, bu kadar tecrübeli bir terör örgütüne karşı "Sıfır" zayiat mümkün mü? Bilakis kuş uçmaz, kervan geçmez bir coğrafyada gayr-ı nizami harpte bu kadar tecrübeli, eğitimli ve silahlı bir örgüte bu kadar zayiat verdirmeyi hangi ordu becerebilir? Bırakın acziyeti, Türk ordusunun bu başarısı Amerika'yı, İsrail'i, İran'ın atomundan daha çok korkutmaktadır. Türk ordusunun elindeki bu silah dünyanın hiçbir ordusunda yoktur. Zira bir ordunun en büyük gücü elindeki personelin eğitim ve hazırlık seviyesidir. Yeri gelmişken diğer bir husus, kendini bilmezlerin "uzman asker gitmesi lâzım" gibi müthiş buluşlarına ne demek lâzım bilmiyoruz. Siz bölgede 250-300 bin askerle saha hakimiyeti kurmaya çalışıyorsunuz, bir nevi dış düşmanla içinizde harp ediyorsunuz, adam uzman askerden bahsediyor. Bu kadar uzman askeri nereden bulacaksın? Bulursun ama bu kadar büyük bir profesyonel ordu kurmak gibi bir niyetin var mı? Bu kadar aciz, terör yandaşlarının mantığı ile konuşan bu kadar bilinçsiz insanların sorumluluk mevkiinde olması çok büyük bir kayıptır.)
Daha önce de söylemiştik. Ermeni meselesi de böyle. Bir ajandaları var. İşte 2004-2005'de Türkiye'de kamuoyu oluşturulacak. İliştirilmiş gazeteciler zemin hazırlayacak. Sonra Orhan Pamuk konuşacak. Ardından Fransa karar alacak. Ermenilere suikastler yapılacak. Öldürücü darbeyi Amerika vuracak.... Ancak "Bir doğru bin yalanı yıkar." Bunların yalanları da yıkıldı. Türkiye'de kamuoyu oluşturalım derken, tam tersi bunlara karşı tepki oluştu. Plan ellerinde kaldı. Ancak ajandayı sonuna kadar işletmeye çalışıyorlar.
Kuzey Irak ve PKK meselesi de böyle. Bir ajandaları var. Ancak her şey bunların istediği gibi olmuyor. Allah-u Teâlâ'nın desteği ile ayaklarına dolanıyor.
Dikkat ederseniz bütün dünya Türkiye'nin savunma hakkını sineye çekmiş durumdayken bile Türkiye'nin en haklı bir davasında bizzat Türkiye'nin içinden bir sürü laf kalabalığı ve çekince dolu terane ortaya çıkıyor.
Yok "Irak'a çekmek istiyorlarmış", yok "PKK bizi batağa çekmek istiyormuş". Yok "Türkiye bilmem kaç sefer operasyon yapmış da PKK'yı bitirememiş". Yok "bütün gücüne rağmen Türkiye terör liderlerini yakalayamamış da Talabani nasıl yakalayacakmış".
Şimdi sormak lazım: "Türkiye Kuzey Irak'a bugüne kadar hiç operasyon yapmamış olsaydı, terör bugünkü haliyle aynı seviyede olur muydu? Teröristbaşı yakalanabilir miydi?" Bu sorunun cevabı bile bu ahmakça soruların ortaya saldığı psikolojik sindirme taarruzlarını yok etmeye yeter.
Peki Türkiye niye defalarca operasyon yapmak zorunda kaldı. Çünkü girip sivrisinekleri öldürüyorsunuz, sonra çekiliyorsunuz. Sivrisinekler tekrar ürüyor. Hatta Amerika'sı, İsrail'i, Avrupa'sı, Barzani'si sivrisinek üresin diye bataklığa çamur pompalıyor. Sonra siz tekrar giriyorsunuz temizliyorsunuz. Sonra onlar tekrar çamur pompalıyor.
Dikkat ederseniz Amerika dünden razı; girip birkaç kampı temizleyip çıkalım. Sonra onlar tekrar bataklığa çamur pompalamaya devam etsin.
Tezkere bile bir yıllık alındı. Yani bazıları "Amerika'nın razı olduğu kadarına razıyım!" diyor da pek duyurulmuyor.
Dikkat ederseniz PKK Kuzey Irak'ta adeta ayrı bir devlet gibi örgütlenmiş durumda. Kendi kontrolünde toprakları var. Siyasî, askerî, ekonomik her türlü faaliyette bulunuyor. Barzanî ve Talabanî aşiret devlet müsvetteleriyle, Amerikan işgal kuvvetleriyle, İsrail gizli servis elemanları ile her türlü alış-verişini yapıyor. İstediği zaman şehre inip ihtiyaçlarını temin ediyor, hastanelerinden yararlanıyor. Yaralılarını kamyonlarla hastanelere taşıyor.
Türkiye bu sahneyi yaklaşık on yıldır seyrediyor. Ve şu içinde bulunduğumuz terör günlerinde, yukarıda söylediğimiz gibi bütün dünya Türkiye'nin savunma hakkını sineye çekmiş durumdayken bile Amerika'dan daha çok içimizde "seyre devam gayretkeşleri" bulunuyor. Medyada "Irak bataklığı" adı altında teraneler pervasızca dillendiriliyor. Gerçekler komplo teorisi yaftası yiyor. Bugün esip gürleyenler, ertesi gün kem küm etmeye başlıyor. PKK mantığı olmayacak düzeyde taraftar buluyor.
Yapılmak istenen şey PKK eliyle olsun, başka şeylerle olsun, Türkiye'yi "Kürdisrailistan"a razı etmektir. Onların planlarına göre terörle bunalan Türkiye siyasî çözüme ve pazarlıklara razı olacaktı. Aşiret reisleri devletini ilan edecek, buna karşılık PKK silahı bırakıp siyasete soyunacaktı. Bu arada Ermeni meselesi işin manivelası olacaktı.
"Yeni Osmanlı" dediler, işte "Kuzey Irak'ın hamisi" dediler. Türlü türlü oltalar saldılar. Bu oltalara takılan, Amerika ne derse balıklama atlayan kendini bilmezlere kalsaydı, bugün PKK ile masada siyasete dönme pazarlıkları yapıyor olacaktık. Ancak çok şükür bu gibilere bu fırsat geçmedi. Ancak bunlar yüzünden atılması gereken adımlar atılamıyor. İş sürüncemede kalıyor.
PKK denilen şey Ermeni meselesi ile iç içedir. PKK içinde çok sayıda Ermeni asıllı yönetici vardır. Osmanlı zamanında Halep ve Şam vilayetine sürülen Ermeni'ler bugün karşımıza Suriyeli Kürd olarak çıkmaktadır. Türk Tarih Kurumu Başkanı Halaçoğlu'nun dediği gibi Türkiye içinde de çok sayıda Ermeni dönmesi kendisni "Alevi Kürd" olarak tanıtmaktadır. Nitekim Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu (USAK) Başkanı Doç. Dr. Sedat Laçiner, "Suriye'deki yapılanmada gruba liderlik yapanlar Ermenilerdir. Örgütün stratejik ve ideolojik yapılanmasında bu insanlar çok etkili." bilgisini veriyor. Hep söylenen bir gerçek vardır: ASALA terörü biter bitmez arkasından PKK terörü başlamıştır.
Osmanlı zamanında papazlar, tâ Merzifon'a kadar yayılan Amerikan kolejlerindeki misyonerler Ermenilere yaklaşık 100 yıl Türk düşmanlığı pompaladılar. Sonunda koca bir millet kin ve düşmanlık çukuruna yuvarlandı. Bugün bile bu çukurun içinde debeleniyorlar. Ermenistan'da "ılımlı" tabir edilen politikacılar Ermeni ırkçı terör örgütleri tarafından öldürüldü, meclis baskınları yaşandı.
İlk körfez savaşından sonra benzer bir eğitim Kuzey Irak'ta verildi. Bölge halkı adeta Ermenileştirildi. Türkiye Kürdleri de bu hale getirilmeye çalışılıyor. Türkiyeli Kürd kardeşlerimiz çok dikkat etmesi lâzım. En büyük zararı kendilerine dokunacak çok büyük bir oyun oynanıyor. Kuzey Irak'ta Türkiye'nin bu haklı davası bile Kürd düşmanlığı olarak lanse ediliyor. Meselâ "Kürdistan Sınırlarını Savunma-Gençlik İnisiyatifi" adı altında kurulan sözüm ona örgüt Türkiye'ye karşı gönüllü asker topladığını iddia ediyor. 30 bin başvuru olduğunu söylüyor.
Bugün nasıl ki Ermeniler ırkçılık ve kin bataklığında boğuluyorsa, aynı şeyi Kuzey Irak'lı Kürdlere yapıyorlar. Kin ve bağnazlık pompalayarak insanları yönetmeye çalışanlar bir noktadan sonra istese de başka bir yol edinemezler. Zira artık "Kin ve bağnazlık" onları yönetmeye başlar. Aynı Ermenistan'da olduğu gibi.
Son terör olaylarının Türk halkında meydana getirdiği infial küffar açısından beklenmeyen bir durumdu. Şehit cenazelerinde yüzbine yaklaşan kalabalıkların toplanması, insanlardaki duygu seli, savaş azmi küffarı şaşırttı. Alman büyükelçisi Eskişehir'deki cenazeye katıldı. Galiba ortamı bizzat kendisi görmek istedi. Arkasından Avrupa Birliği açıklama yaptı, "Türkiye'nin terörle mücadelesinde tamamen yanındayız." dedi. Arkasından NATO açıklama yaptı, aynı şeyleri söyledi.
Unutulmasın ki, biz savaşa gitmiyoruz. Savaş bize geliyor. Öyle geçici operasyonların fayda sağlaması da mümkün değildir. PKK'nın kamplarına yeniden yerleşmesine imkân vermeyecek şekilde bölgeye yerleşmek lâzımdır. Bol keseden tehdit savuran aşiret beyleri müdahale etmek cüretinde bulunursa burunlarını sürtmek ise boynumuzun borcudur. Aslında onlar çoktan sürtülmeyi hakettiler. Zaten Irak'ın toprak bütünlüğü olacaksa böyle ayrı silahlı bir kuvvet olmaz. Bu kuvvet dağıtılması lâzım hiç olmazsa ağır silahları elinden alınması lâzım. Bazıları diyor ki: "Bunlar bizim kardeşimiz, devlet kursa ne var, Kerkük'e sahip çıkmışsa ne olmuş?" Bu sözü söyleyen hâindir. Bu kadar açık bir düşmanlık yapacaklar, büyük kürdistan diye haritalar asacaklar, halkın beynine "Büyük kürdistan" hayalini dolduracaklar, sonra da bizden seyretmemizi bekleyecekler. Tarihte görülmüş müdür, hangi ülke kendi aleyhine bir oluşuma "kardeşimdir, gelsin beni çiğnesin!" mantığıyla yaklaşmıştır.
PKK bir piyondur, Ermeni meselesi bir piyondur, hatta Amerika bir piyondur. Piyon demek, sahibinin askeri, sahibinin uzantısı demektir. Piyonların sahibini devirmek için piyonları da devirmek zorundasınız.
Amerika korkak bir piyondur, karşımıza çıkamaz. Karşımıza çıkmamak için zemini çoktan yaptı. Kuzey Irak'tan tamamen çekildi. Karşımıza çıkarsa da kendi bilir.