Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
Allah-u Teâlâ'nın Sevgililerinin İfşaatlarına İzah ve Açıklamalar (26) - Muhyiddîn İbnü'l-Arâbî -Kuddise Sırruh- (15) - Ömer Öngüt
Muhyiddîn İbnü'l-Arâbî -Kuddise Sırruh- (15)
Allah-u Teâlâ'nın Sevgililerinin İfşaatlarına İzah ve Açıklamalar (26)
Dizi Yazı - Hatm'ül Evliya Hakkında İzah ve Açıklamalar
1 Ekim 2007

 

Allah-u Teâlâ’nın Sevgilileri’nin İfşaatlarına
İzah ve Açıklamalar (26)

Muhyiddîn İbnü’l-Arâbî -kuddise sırruh- (15)

 

Hâtemü'l-Evliyâ Olan Zâtın Kur'ân-ı Kerîm'de Zikredilen Apaçık Vasıfları (1)

Muhyiddîn İbnü'l-Arâbî -kuddise sırruh- Hazretleri Hâtemü'l-evliyâ olan zât hakkında eşine benzerine rastlanmadık çok açık işâretler verdiği "Ankâ'-i Muğrib fî Ma'rifeti Hatmü'l-Evliyâ'" adlı eserinde; Hâtemü'l-evliyâ' olan zâtın vazîfe ve alâmetlerini "Cifr ilmi"ne ve Kur'ân-ı kerîm'deki bâzı Âyet-i kerîme'lere dayanarak; "Bu fasıl, Kur'ân'ın açıklamalarına ve apaçık sarîh haber(ler)e düzgün bir şekilde yerleştirilen şeye göre; onun doğumunu, nesebini, evini, kabîlesini, öleceği âna kadar yapacağı işleri, ismini ve annesi ile babasının isimlerini ihtivâ eder" başlığı altında, esrârengiz bir biçimde dile getirerek şöyle buyurmuştur:

"Bil ki Allah-u Teâlâ, kendisine tâbi olunan en büyük imamı; velâyet bayrağının ve mührünün taşıyıcısı, cemaatin ve hikmet ehlinin öncüsü olan bu kerem sahibi 'Hatm'i zikretmiş; Azîz Kitab'ının pek çok yerinde ondan haber vererek, bir ayırım ortaya koymak için onun mertebesiyle ilgili tenbihlerde bulunmuştur."

"Kur'an'da hem onun zikri, hem de ihvânının zikri yerleşiktir. Haber'e gelince; bir yerde kendisine tâbi olanlarla birlikte zikredilmesi dışında, genellikle ihvânı olmaksızın zikredilir. Ben Kur'an'da onun hakkında çokça mevcud olan açıklamaları, alâmetlerini ayırmak üzere, ondan haber veren mevzularla birbirine bağlayacağım.

'Bakara'daki iki yer onun hakkındadır, onun alâmetleri ve bulunduğu yerler onda yer alır.

'Âl-i İmrân'daki dört Âyet'te ise; asıl vücûdundan önce ona gösterilen i'tinâ, cismî yaratılışının öncesinde onun şerefinin kıvâma erdirilişi, güzel eserleri ve müşâhade edilen fiilleri; nâkıslığa, hatâlara ve aykırılıklara karışıp, onları iyice şiddetlendikten sonra çözmesi ve (neticeye) bağlaması, korku ve çekingenliğin hiç değişmediği evi, peşinden gidenlerin onu bilemeyişi, onu tasdîkin halka vâcip olduğu ve Şer'î vesîkaların ona tevdî edildiği mevzû edilir.

'Nîsâ'da; asılsız sözlere rağmen, onun kendi zâtında Nûr'a ve temizliğe sahip olduğu, ihvânı ile birlikte O'na münâcaatta bulunduğu, O'nun meydanında dolaşıp durduğu, konuşmasındaki doğrulukla tek ve benzersiz olduğu, halkla O'nun arasını birleştireceği, etkili ve keskin bir uyarı için geleceği, öteden beri sürüp geleni parça parça böldürmeyeceği ve onun mertebesinin ve yerinin selîm akıllılar için apaçık ortada olduğuna dâir dört yer vardır. Sonra, Ebû Yezîd (el-Bistâmî) de İsrâ sûresi sâhibinin isimlerinin izâhında, Tevhid ve şirk isimleriyle ilgili münâcaatında ona delâlet eden şeyi zikretmiştir.

'Mâide'deki sekiz yerde ise; onun ilminin râsihliği, nasîbinin yüceliği, Nûr'unun açıklığı; sırrını en güzel üslûpla dile getirdiği, öğüt ve nasihat verdiği, teşvik ettiği ve çürüttüğü, nasip verdiği, alçalttığı ve aşağıladığı; delilinin açıklığıyla, ilminin kemâli ve anlayışının seçiciliğiyle, eksiklik ve noksanlıkla ustalığının ve şiddetli vuruşunun yok olmadığı, Hakk'ın tıpkı nebîlerine ve resullerine yaptığı gibi, kullarına onun dilinden hitâb ettiği, onu bekâ âleminden örtülü kâinat âlemine getirerek, gözden kaybolan fiillerle söylettiği; en yüce makamlardan en ulu çizgiye nüfûz ettirdiği, misilleme yoluyla âdil olana da süflî olana da eriştirdiği, sırrını Rabb'iyle birleştirdiği, O'na yaklaşacağı zaman (kendinden) sıyrılıp çıkmak için aşka geldiği, içinden dönmeyi murâd ettiği, O'nun aydınlık yoluna sülûk ettiği, zillet arasatında suçtan berî olduğunun ortak bir dille ufuklarda nidâ edileceği, Tevhid edeceği, şâhidlik edeceği ve Vâhidü'l-Ehad'a secde edeceği yer alır.

'En'am'da; Onun buluşmasının ayrılmadan buluşma olduğu ve onun hiç yaratılmamış bir şekilde yaratılacağı mevzû edilir.

'Berâet'te yer alan bir yerde, onun nefsinin şerefli hakîkati üzerinde durulmasıyla, kendi cinsine müyesser olacak şeye gönderme yapılır.

'Meryem'de fesad'dan kurtarışıyla ve yardım ateşini söndürüşüyle ilgili iki yer vardır.

'Enbiyâ'da tezkiye edilip temizlendiği, Nûr'unun kirletilemeyeceği, ayrılık ve çekişmeleri ıslah edişinin, (getirdiği) hayır ve bereketin, huzur ve saâdetin kokusunu müminlerin sezeceği mevzu edilir.

'Sâffât'ta, beraberindeki oğullarının cümlesini kardeşine sunup takdim edeceği;

'Şûrâ'da O'nun yolunun tohumunu atıp, onu büyütüp yetiştireceği ve nâzil olan (Âyet'lerin) sebeplerini tarif edeceği mevzu edilir.

'Zuhrûf'ta; engellenmeden ve (karşısında) delil getirilemeden, uyarı makâmı üzerinde haber verip uyaracağı mevzu edilir.

'Hadîd'de; ululuğa ve yüceliğe kavuşturulacağı, sıddîk bir velî olduğuna dair peşinden gidenlerde hiçbir şüphe kalmayacağı mevzû edilir. Zira bir Peygamber'in erişilmese de peşinden gidilir. Velî ise (herhangi bir kişiye) yönelen kimsedir, onun üzerine vâlî değildir.

'Sâff'ın iki yerinde, ona: 'Hatânı getir, borcun artık son buldu!' sözünün söyleneceğine dâir iki yer vardır.

'Tahrîm'de ise gizli ve örtülü kalacağı, onun daha çok yeri ve selâmete erdirişiyle üste çıkarılacağı yer alır.

Haber'e gelince; Buhârî ve Müslim'deki misâldedir. İbn-i Battal ve 'Kitâbu'l-Mu'allim'in sâhibinin ona dair işaret ettiği şeye bakanlar, bu apaçık Âyet'lerden başkalarına da ulaşırlar. Şu kadar var ki Peygamber Muhammed Aleyhisselâm, onu hem Âdem Aleyhisselâm'ın kendisinden yaratıldığı arzda; hem de kendisine duyurulması güç olmayan, ancak yayılışı çok büyük olan acâipliklerin şu arzında toplayıp biraraya getirmiştir. Nitekim ben bu arzı, arta kalanından Âdem Aleyhisselâm'ın tıynetinin de yaratıldığı arzda Allah'ın yarattığı muhteşemliklerle; gerek kendisindeki acâipliklere, gerekse 'Kitâbu'l-A'lâm' diye isimlendirdiğim eşsiz kitaptaki acâiplikleri ihtivâ edişine göre açıklamıştım." ("Ankâ'-i Muğrib fî Ma'rifeti Hatmü'l-Evliyâ' ve Şemsü'l-Muğrib", s. 72-74, bas.: Muhammed Ali Sabîh Matba'ası, Mısır, 1954)

Görüldüğü üzere, gerçekten Allah-u Teâlâ Âyet-i kerîme'lerinde işâret buyuruyor, fakat insanların bunu çözmesi mümkün değildir. Ancak dilediğine duyuruyor, kime duyurmuşsa o çözebiliyor.

Resulullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadîs-i şerîf'lerinde:

"Kur'ân'ın bir zâhiri, bir de bâtını vardır. Bâtını da yedi dereceye kadar gider." buyuruyorlar. (Keşfü'l-Hafâ)

Birde kalan da vardır, yediye kadar ulaşan da vardır!..

Hiç şüphesiz ki Allâh-u Teâlâ'nın duyurduğu ve bildirdiği kimseler, bu gerçekleri göre göre bilirler ve fakat onları başkalarına bildirmeleri imkânsızdır. Zira gerek ilimleri, gerekse akılları o noktada değildir.

Çünkü Allah-u Teâlâ Âyet-i kerîme'sinde:

"Size ilimden pek az bir şey verilmiştir." buyuruyor.(İsrâ: 85)

Küçücük bir ilimle O'nun her beyânını anlamak mümkün değildir. Fakat "İlimde derinleşenler" böyle değildir, "Ulü'l-elbâb" da böyle değildir!..


  Önceki Sonraki