Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
KUR'AN-I KERİM TEFSİRİ - İnfitâr Sûre-i Şerif’inin Tefsiri (2) - Ömer Öngüt
İnfitâr Sûre-i Şerif’inin Tefsiri (2)
KUR'AN-I KERİM TEFSİRİ
Dizi Yazı - Tefsir
1 Eylül 2007

 

İnfitâr Sûre-i Şerif’inin Tefsiri (2)

 

Kirâmen Kâtibin:

“Şerefli Kâtipler” mânâsına gelen “Kirâmen Kâtibîn” melekleri her insanın sağında ve solunda bulunur. Sağındaki sevapları, bütün iyiliklerini; solundaki ise günahları, bütün kötülüklerini kayıt ve tespit eder. İnsanların ağızlarından çıkan her sözü, işledikleri iyi ve kötü, büyük küçük her şeyi amel defterlerine yazarlar. Mânen çok hassas kamera ile bütün hâl ve hareketlerinin, konuşmalarının fotoğraflarını ve filmini çekerler. Bu onun bütün hayatının filmidir.

“Hayır, hayır! Doğrusu siz, dini yalanlıyorsunuz.” (İnfitâr: 9)

Onun içindir ki gururlanıp aldanıyorsunuz.

Seni bir nutfeden yarattığı halde, sana ölçülü bir biçim verdiği halde, bütün bu ihsanlara karşı O’na isyan etmekle cezânı hak etmiş olmuyor musun?

Bu sahnede öyle bir durum var ki, kişinin her sözü, her kelimesi, her görüntüsü zapt ediliyor. İnsan ölürken son anda bu filmi seyredecek, gideceği yeri görecek de gidecek. Ya saâdet-i ebediye veya felâket-i ebediye ile karşılaşacak.

“Oysa üzerinizde gözetleyici (melek)ler vardır.” (İnfitâr: 10)

İnsana eşlik eden ve gözetleyen o melekler, yaptığınız amelleri kayda geçirerek kıyamet gününe kadar muhafaza edeceklerdir. İğne ucu kadar küçük bile olsa hiçbir şey kaybolmayacak ve bir gün gelecek her yaptığınızdan hesaba çekileceksiniz.

“Çok şerefli kâtipler.” (İnfitâr: 11)

Öyle kâtipler ki; Allah katındaki mertebeleri çok yüksektir, çok saygıdeğerdirler, görevlerinde en ufak bir kusurları olmaz.

“Ne yaptıklarınızı bilirler.” (İnfitâr: 12)

Bile bile amel defterlerine yazarlar. Hiçbir şey unutulmaz, hiçbir şey noksan bırakılmaz. Bu melekler insandan hiç ayrılmazlar.

Kişi, her ne kadar isyan ederse etsin, yaptığı hiçbir zerre amel yoktur ki bilinmemiş ve görülmemiş olsun. Son nefesini vermeden önce bütün yaptıklarını görür. Gideceği yeri de o anda görür. İyilerden ise bir an evvel gitmeyi arzu eder, kötülerden ise gitmeyi aslâ istemez.

Bu yazılan defterler, kıyamet günü sahiplerine teslim edilir, hesap da bu defterlere göre olur. Bu melekler ayrıca hesap sırasında yapılan işlere de şâhitlik ederler.

 

Din Gününün Sahibi:

Allah-u Teâlâ Fâtiha sûre-i şerifi’nin 4. Âyet-i kerime’sinde Zât-ı akdes’ini:

“Din gününün sahibi” olarak vasıflandırmaktadır.

Öyle bir gün ki; inananla inanmayanı, itaatkârla isyankârı, şükredenle nankörü, zulmedenle zulme uğrayanı orada ayıracak, iyileri mükâfatlandırıp kötüleri cezalandıracak, dilediğini de bağışlayacaktır.

Âyet-i kerime’lerde şöyle buyurulmaktadır:

“İyiler nimet içindedirler.” (İnfitâr: 13)

İmanlarında sadakat gösteren sâlih müminlerin hesabı gayet kolay geçecek, kötülüklerinden geçilecek, yaptıkları iyiliklere bol bol mükâfatlar verilecek, cennette de ebedî kalacaklardır.

“Kötüler de cehennemdedirler.” (İnfitâr: 14)

Kâfir, müşrik ve münâfıkların yaptıkları iyilikler boşa çıkarılmış, âhiret mükâfatlarından mahrum bırakılmışlardır. Kıyamette yakıcı ateş içinde ebedî kalacaklardır. Bu onlar için belirlenmiş kesin bir âkıbettir.

“Din günü oraya girerler.” (İnfitâr: 15)

Ateşin önlerinde yanmakta olduğunu ve içine muhakkak düşeceklerini gördüklerinde, artık kaçıp kurtulacakları bir yer bulunmaz. Ne kadar yardım isterlerse istesinler, kendilerine yardım edilmez. Halbuki o felâket başlarına gelmeden önce, yaptıklarının yanlarına kâr kalacağını sanıyorlardı.

“Onlar, oradan bir daha da ayrılamazlar.” (İnfitâr: 16)

Kaçıp kurtulmaları mümkün değildir. Azapları da bir an bile hafifletilmez. Küfür en büyük isyan olduğundan, onun cezası da en büyük azap olan cehennem azabıdır.

“Din gününün ne olduğunu bilir misin?” (İnfitâr: 17)

İnsan olarak dünyaya gelen herkesin bu günü bilmesi ve ona göre hayatını düzenlemesi gerekir.

“Nedir acaba o din günü?” (İnfitâr: 18)

Soruyu soran da O, cevap veren de O...

“O gün kimsenin kimseye hiçbir fayda sağlamayacağı gündür.” (İnfitâr: 19)

“Din günü” her yapılanın karşılığının verileceği son gün demektir. O gün, kendi mülkünde tasarrufta bulunan mülk sahibi gibi tasarrufta bulunacak, tasarrufuna ortak olacak hiç kimse bulunmayacaktır.

O gün, hüküm günüdür; özür beyan etme günü değildir.

“O gün, emir yalnız Allah’a âittir.” (İnfitâr: 19)

Ne emir buyurursa o olacaktır.

O gün, tek hâkim O’dur. Hükmünde O’na hiç kimse, hiçbir şekilde ortak olamaz. Affetmek veya cezalandırmak bütünüyle O’nun yed-i kudretindedir. Cezalandırmak istediği bir kişiyi, kimsenin affetmeye gücü olmadığı gibi, affetmek istediği bir kişiye de kimsenin ceza verdirmeye gücü yetmez. Başkasının işlediği bir günah, bir kimsenin hesap defterine yazılmadığı gibi, hiç kimse işlediği günahın cezâsından fazlasına çarptırılmaz. Hiç kimseye zulmetmemesi O’nun şânındandır. Verdiği bir kararı hiç kimse değiştirmeye güç getiremez. Her işi adaletlidir, her hükmü hakkâniyetlidir.

Dünyada bir çok haksızlıklar olmaktadır. Öyle kimseler vardır ki, hakettiği halde mükâfat alamaz. Kimisi de tam alamaz. Bazıları haksız yere cezalandırılırlar. Kimisi cezayı hakettiği halde ceza görmekten kurtulur. Bazı kimselere hakettikleri cezadan daha azı verilir. Zâlimler beraat ederken, mazlumlar bakakalırlar. Bir kişinin suçunun bir başkasına yükletildiği de görülmektedir.

Mahkeme-i kübrâ’da ise bu gibi adaletsizlikler olmayacak, herkes yaptığının karşılığını tam olarak alacaktır. Kâfirler azaplandırılırken, inananlar mükâfatlandırılacaktır.


  Önceki Sonraki