(Bu şiir Hakkari-Çukurca-Üzümlü Jandarma Sınır Karakolu’nda görevli iken 12 Aralık 1993 günü saat 21.00 sıralarında bölücü eşkıya ile yapılan silahlı çatışmada kahramanca çarpışarak şehit düşen Mustafa oğlu, Sakarya 1972 doğumlu Jandarma Komando Onbaşı Zekeriya Gülyaman'ın (1972-4) şahsi eşyaları içerisinden çıkmıştır.)
KOMANDO OLMAK ONURUMDUR Olur ya bir gün çatışmada ölürsem, Bedenimden komandomu çıkarmayın, Başımdan mavi beremi çıkarmayın, Ayağımdan botlarımı çıkarmayın, Elimden tüfeğimi almayın, Yaramın kanını silmeyin, Göğsümden kör kurşunu çıkarmayın, |
Amerikan ordusunun en etkili birlikleri kabul edilen “Deniz Piyadeleri“nin mezuniyet törenlerinde okudukları “Bir Deniz Piyadesi Nedir?” bağırtısı ile başlayan bir şehadetnamesi şöyledir: "Birleşik Devletler Deniz Piyadeleri, iki yüz yılı aşkın titremesidir yerin! Cehennemdir! Ölümdür! Yıkımdır! Dünyanın gördüğü en iyi savaş makinasıdır! Bombaların açtığı bir çukurda doğduk biz! Anamız bir M-16, babamız ta kendisidir İblis’in! Denk al ayağını! Senin hayatına yönelik yeni bir tehdittir, yaşadığım her an benim! Ben, kaba görünüşlü, gezginci bir deniz piyadesiyim! Ben, kibirli, benmerkezci ve küstahım! Korku nedir bilmem; çünkü korkunun ta kendisiyim ben! Kan ve barsaktan oluşan yeşil bir canavarım! Suda da, karada da yaşayabilirim! Ama sudan çıktım ve cerahatimi dünyada mukim Amerikan-karşıtlarının üstüne boşaltıyorum! Ne zaman gerekir, ne zaman olursa, muharebe alanında görkemli bir ölümle ölecek, hayatımı Annem, Deniz Piyadeleri ve Amerikan Bayrağı uğruna feda edeceğim! Kartalı Hava Kuvvetleri'nden, çıpayı Deniz Kuvvetleri'nden, halatı Kara Kuvvetleri'nden çaldık biz! /forslarından bahsediyor. Amerikan Deniz Piyadelerinin forsları halat sarılı çıpanın üstüne konmuş kartaldır/ Allah dinlenirken Yedinci Gün'de, O'nun sınırlarını aştık, dünyayı çaldık! O gün, bu gün, gösteriyi biz yürütüyoruz! Biz, piyadeler gibi yaşar, denizciler gibi konuşur, her ikisinin de ayaklarını yerden keseriz şamarlarımızla! Gündüz asker, gece hovarda, dilediğimizde sarhoş ve Tanrı’nın izniyle, Deniz Piyadeleri'yiz, biz!" (Alev Alatlı’nın 17 Şubat tarihli yazısından) |
Yukarıdaki iki sahne aslında bütün anlatılmak istenenleri özetliyor.
Bir tarafta Türk askerinin “Allah’a kavuşma aşkı”:
“Göğsümden kör kurşunu çıkarmayın,
O benim madalyam olacak.”
Diğer tarafta Amerikan askerinin Allah-u Teâlâ’ya karşı kibir dolu hezeyanı:
“Babamız ta kendisidir İblis’in!
... Allah dinlenirken Yedinci Gün'de, O'nun sınırlarını aştık, dünyayı çaldık! O gün, bu gün, gösteriyi biz yürütüyoruz!”
(Bu satırlar kimseyi şaşırtmasın. Zira Amerikan derin devleti denilen “Merkez”, “Komite” -adına ne derseniz deyin-, şeytani ayinler ve kara büyülerle uğraşan bir çetedir. Bu kara büyü ilgilerini ve şeytanî güçlerini bugünkü tahrif edilmiş yahudilikten alırlar.)
Hiç şüphe olmasın Allah-u Teâlâ bu iblisin askerlerini bu kibir deryalarında boğacak. Yok edecek. Onlar mühletlerini doldururken bizler de imtihanlarımızı oluyoruz. Kimin tarafındasın, kimin dostusun, kiminle işbirliği yapıyorsun?
Şunu bir defa çok iyi bilmek lâzımdır. Amerika İslâm’a ve tabiatıyla Allah’a harp ilan etmişken, şu durumda Türk’e karşı hiçbir müslüman kılıç çekmez. Kılıç çekenlerin, kılıç gösterenlerin hiçbirisi müslüman değildir. Bu böyle bilinmelidir.
Bu söz İslâm’a göredir. Kavmiyetçilik gayreti ile söylenmiş bir söz değildir. Ya da düşünülmeden ağızdan çıkmış bir söz de değildir.
Tarih boyunca bir çok harpler olmuştur. Saltanat sevdası birçok defa iki müslüman orduyu da karşı karşıya getirdiği olmuştur. Nihayetinde herkes ektiğini biçiyor. Saltanat davasına kalkışan, topraklarımıza göz diken Barzani gibiler de ektiğini biçecek.
Herkes taraftarı olduğu kimseye dikkat etmekle mükelleftir.
Dikkat ederseniz Amerika olsun, bütün Avrupa ülkeleri olsun Türkiye’ye karşı gizliden gizliye düşmanlıklarını devam ettirmek isterler.
Osmanlı devrinde bizi nasıl terör ve benzeri fitnelerle meşgul etmek, parçalamak istemişlerse bu gün de aynı düşmanlıklarına devam etmektedirler.
Osmanlı zamanında Arabistan yarımadasında İngiliz tohumu ile yeşeren, İngiliz parası ve silahı ile palazlanan “Vehhabiler” görülmemiş terör eylemleri yaptılar. Osmanlı askerine, kendilerine destek vermeyen yerli halka karşı her türlü tecavüzü yapmaktan çekinmediler. İngiliz yardımı ile devlet sahibi de oldular.
Bugün benzer bir terör PKK tarafından uygulanmaktadır. Ha Vehhabilerin 19. yüzyılda yaptıkları terörler, ha bugünkü PKK’nın yaptığı terör. Aynı şeydir.
Bunun gibi yine İngiliz telkinlerine ve kışkırtmasına aldanan Şerif Hüseyin gibi aşiret reisleri vardı. Bunlar da o devrin küffarının desteği ile küçük bir ülkeye sahip oldular. Bugün de Kuzey Irak’ta benzer aşiret reisleri var. Onlar da Amerikan ve yahudi desteği ile devlet sahibi olmaya çalışıyorlar. Ha Şerif Hüseyin, ha Barzani! Bunlar da aynı şey.
Binaenaleyh, herkes dostunu düşmanını tanısın.
Bakın Osmanlı devrinde Taşnak, Hınçak gibi Ermeni terör örgütlerinin ve onların destekçisi kilise ve Batı ülkelerinin fitnesi ne kadar büyük acılara sebep oldu. Zannettiler ki Türkleri ve Kürtleri katledip yok ederiz, bu topraklar da bize kalır. Ancak kendi planlarında boğuldular. Türkler, Kürtler bütün müslümanlar en büyük acıyı çekti, ancak Ermeniler de hakettikleri şekilde yerlerinden yurtlarından oldular. Bu âkıbeti onlar kendileri hazırladılar.
Bugün de kim ki PKK’nın, Barzani’nin peşinden gidiyorsa, bilsin ki aynı yanlışı yapıyor. Bu hal bize, müslümanlara çok zarar verir ancak en büyük zararı bu fitnelerin, bu hainlerin peşinden gidenler görürler.
Diyorlar ki, “Siz Kürtlerin iyiliğini istemiyor musunuz?”
Müslümanlar bizim can dostumuz, kardeşimizdir. Ancak ismi müslüman kendisi terör ve bölücülük fitnesine kapılmıştır, yahut küfrün ve şeytanın halifesi Amerika’yı arkasına alıp bu İslâm memleketine düşmanlık yapanların peşinden gidiyordur. Bunlara müsamaha göstermemiz mümkün değildir.
Bize bu fitne ve terör uzantılarını hoş görmemizi telkin edip duruyorlar.
Barzani gibi adamlar kılıklarına bakmadan açıkça senin toprağına göz koyuyorlar. Her fırsatta tehdit edip duruyorlar. “Dediğim dedik, öttürdüğüm düdük. Türkiye benim dediğimi yapsın. Ben de Amerika’ya İsrail’e hizmet edeyim.”
Yahu adam sana öyle büyük bir devlet verir mi? Kuş beyni kadar kafan çalışsa bunu düşünürdün. Şerif Hüseyin’i nasıl kandırdılar? Büyük bir Arap devleti vereceklerdi. Kala kala elinde Ürdün kaldı. Zannediyor musun ki sana koskoca bir devlet verecekler. Hangi akla hizmet ediyorsun? Ya senin devletinin bütün hayat damarlarını ele geçirirler, öylece büyük bir coğrafyada sana bir devlet verirler. Ya da “Bak burası Ermeniler’indi” derler, 1914-15’de yarım kalan işlerini tamamlayıp mezarınızı kazarlar. Kâfirle dostluğun âkıbeti budur. Hangi müslüman kafirle dostluktan, işbirliği yapmaktan hayır görmüştür? Adamlar “Yeni düşmanımız İslâm” diyorlar. “Haçlı seferine başladık” diyorlar. Tutturmuş “Saltanat” diye. Hem müslümanlara çok büyük zarar veriyor, hem de kendi akıbetini hazırlıyor.
Aklı başında bir müslüman bu bayrağın altına girmeye çalışır. Hiç olmazsa düşmanlık yapmaz. Dostunu düşmanını bilir.
Ey müslüman kardeş! Bu fitnelere kapılma ve bu düşmanlara katılma!
Bir tarafta bu İslâm milleti, diğer tarafta şeytanın halifesi ve askeri küfür milleti! Tercih senin.