Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
KUR'AN-I KERİM TEFSİRİ - Nâziât Sûre-i Şerif’inin Tefsiri (3) - Ömer Öngüt
Nâziât Sûre-i Şerif’inin Tefsiri (3)
KUR'AN-I KERİM TEFSİRİ
Dizi Yazı - Tefsir
1 Aralık 2006

 

Nâziât Sûre-i Şerif’inin Tefsiri (3)

Kıyametin Zamanı

 

Kıyamet:

Allah-u Teâlâ üzerinde yaşadığımız bu dünyayı ve bütün mahlûkatı geçici bir zaman için yaratmıştır. Her canlının bir eceli olduğu gibi, dünyanın da bir ömrü vardır. Yarattıklarını dilediği kadar yaşattıktan sonra öldürecek, var olan her şey kıyametin kopmasıyla bir gün yok olacak ve sonsuza kadar devam edecek olan ahiret hayatı başlayacaktır.

“Her şeyi altüst eden o en büyük felâket geldiği zaman.” (Nâziât: 34)

Kıyamet inancı, imanın altı esasından birisi olan “Ahiret inancı”nın bir bölümüdür. Ahiret hayatı kıyametle başlar. Bunu mahşer, mizan, sırat, cennetliklerin cennete, cehennemliklerin cehenneme girmeleri ve ebedî bir hayatın başlaması safhaları takip eder.

İnsan başıboş olarak gâye ve maksatsız yaratılmamıştır. Öyle olsaydı mükellef olmaz, yaptığı şeylerden mesul tutulmaz, ceza veya mükafat görmezdi.

“O gün insan neyin peşinden koşmuş olduğunu, ne uğurda çalıştığını anlar.” (Nâziat: 35)

O korkunç günde insan iyilik ve kötülük olarak ne yapmışsa onları tek tek hatırlar ve karşılığını amel defterinde noksansız ve yazılı olarak görür.

“Cehennem her bakanın göreceği şekilde gösterilir.” (Nâziat: 36)

İşittikten sonra azgınlar cehennemi gözleriyle de ayan beyan görürler. Kendilerini yaratan, nimetlerle donatan Rabb’lerine ibadet ve taat etmeye tenezzül etmeyen suçluların zelil kılınmış, aşağılanmış olarak cehenneme girmeleri müstehak olmuştur. Bu onlar için en âdil cezadır.

“Kim ki azgınlık edip haddi aşmış, dünya hayatını âhirete tercih etmişse, muhakkak ki o alevli ateş onun varacağı yerin tâ kendisidir.” (Nâziât: 37-38-39)

Onun cehennemden başka barınağı yoktur. Günahkârlar gün gelip çıkacaklar amma, imansızlar ebedî olarak orada kalacaklardır. Yiyeceği zakkum, içeceği kaynar sudur.

 

Gönülde Allah Korkusu:

Hesap ve cezâ gününü düşünerek hayatını ona göre düzenleyen, Rabb’inin rahmetine ümit bağladığı kadar azabından da o nisbette korkan, nefislerini hevâ ve heveslerine tâbi olmaktan alıkoyan müminlere çok büyük müjdeler vardır.

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’lerinde buyurur ki:

“Rabb’inin huzurunda durmaktan korkan ve nefsini hevâ ve hevesten alıkoyan kimseye gelince, cennet onun varacağı yerin ta kendisi olacaktır.” (Nâziât: 40-41)

“Rabb’inin makamı”; âlemlerin Rabb’i olan Allah-u Teâlâ’nın her şey üzerindeki hakimiyeti ve insanların bütün hallerini görüp gözetmesi demektir.

Korkudan maksat yalnız yürek çarpıntısı değil, küfür ve şirkten, isyan ve nankörlükten sakınıp; iman ve şükür ile itaat için saygı ve hürmet göstermektir.

Allah’tan korkan kimse hevâ ve hevesine uymaz, ibadet ve taate yönelir. Nefsâni arzulardan uzaklaştıkça iffetli olur, haramlardan ve şüpheli şeylerden kaçındıkça verâ ve takvâ sahibi olur.

Şeddâd bin Evs -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde şöyle buyurmuşlardır:

“Akıllı kimse, kendisini hesaba çeken ve ölümden sonrası için çalışandır.

Âciz de, nefsini hevâsının peşine takan ve Allah’tan temennide bulunan kimsedir.” (Tirmizî: 2461)

Nefsine uyup günahlarda ısrar ettiği halde, Allah-u Teâlâ’nın kendisini affedip cennete koyacağını temenni eder durur.

Daima korku ve ümit arasında bulunmak çok faydalıdır. Korku gafletten uyandırır, kötülüklerden uzaklaştırır. Ümit ise insana mânevi destek verir.

Allah’tan korkan kimse heva ve hevesine uymaz, ibadet ve taate yönelir. Nefsâni arzulardan uzaklaştıkça iffetli olur, haramlardan ve şüpheli şeylerden kaçındıkça verâ ve takvâ sahibi olur.

Bir Âyet-i kerime’de ise şöyle buyuruluyor:

“Rabb’lerinden korkanlar için hidayet ve rahmet vardır.” (A’râf: 154)

Akıllı ona derim ki hep ağlar, hep O’nun için ağlar. Hep korkar yalnız O’ndan korkar. Hep sığınır, yalnız O’na sığınır. Hep diler, yalnız O’ndan diler. O’nunla olmak hayattır, O’ndan ayrılmak vefattır.

 

Kıyametin Zamanı:

Mekkeli müşrikler her ne zaman kıyametin korkunçluğunu, onda olan-biten şeyleri, neticesinde olacak hesap ve cezayı duyarlarsa, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e gelerek tekrar tekrar kıyametin ne zaman kopacağını sorarlar:

“Eğer sen Peygamber isen bize zamanını haber ver!” derlerdi.

“Sana kıyamet saatinin ne zaman gelip çatacağını soruyorlar.” (Nâziât: 42)

Kıyamet saati Allah-u Teâlâ’nın kendi ilminde kalmasını istediği, bunun için de yarattıklarından hiç kimseyi ona muttali kılmadığı bir gaybtır.

İnsanlar dünyaya ve dünyanın imarına kendilerini kaptırmış oldukları bir halde, hiç umulmadık bir anda geliverecektir.

Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde buyururlar ki:

“Andolsun ki kıyamet kopacaktır. O kadar ki, alıcı ile satıcı aralarındaki elbiseyi açacaklar, amma alım-satım henüz tamamlanmadan ansızın kıyamet kopacak, açık kalan elbiseyi katlayıp dürmek mümkün olmayacaktır.

Yemin ederim ki elbette kıyamet kopacaktır. Öyle ki, sağmal devesinin sütünü sağıp gelen kişiye ondan içmek nasip olmadan ansızın kopacaktır.

Hiç şüphe yok ki, kıyamet mutlaka kopacaktır. Öyle ki, kişi havuzunu sıvayıp onaracak, amma kıyamet ansızın kopacak da havuzun suyunu kullanmak mümkün olmayacaktır.

Kıyamet elbette kopacaktır. O kadar ki yemek yemeğe başlayan kişi lokmasını ağzına götürecek, derken ansızın kıyamet kopacak, o lokmayı yemek nasip olmayacaktır.” (Buhârî - Müslim)

Kıyamet Allâmü’l-ğuyûb olan Allah-u Teâlâ’nın kendi Zât-ı akdes’ine tahsis ettiği gayb işlerindendir.

İnsanların çoğu bunun bilgisinin Allah katında olduğunu bilmedikleri gibi, kıyametin kopma zamanının gizli tutulmasındaki sırrı da bilmemektedirler.

“Sende ona âit bilgi yoktur ki anlatasın. Onun bilgisi Rabb’ine âittir.” (Nâziât: 43-44)

Onun vaktini bütün incelikleriyle kesin olarak ancak O bilir.

“Sen ancak ondan korkacak olan kimselere o tehlikeyi haber verensin.” (Nâziât: 45)

Senin vazifen budur. Uyarmak sadece onlara tesir eder.

“Onlar o kıyameti gördükleri gün, sanki dünyada bir akşamdan veya kuşluk vaktinden fazla kalmamış gibi olurlar.” (Nâziât: 46)

Kıyamet gününde dirilip kıyam edenler, o günün şiddet ve dehşeti, sonsuzluk ve sınırsızlığı karşısında ömürlerinin bir akşam veya bir kuşluk vakti gibi çabuk geçtiğini anlayacaklar ve kaçırdıkları fırsatlar için derin bir pişmanlık duyacaklardır.


  Önceki Sonraki