Dünyada baş döndürücü gelişmeler yaşanıyor. Küreselleşme adı altında global sermayenin sömürge çetesi gruplar ülkelerin yönetimlerini ellerine almışlar, yeni paylaşım alanlarını daha rahat yağmalamak için her fırsatı değerlendiriyorlar, istedikleri ülkeleri işgal ediyorlar, yakıp-yıkıyorlar, her gün dünyanın pek çok bölgesinde katliamlar, öldürmeler meydana geliyor. Başta BM Teşkilatı olmak üzere dünya olan-bitene seyirci kalıyor ve zararı zayıf ülkeler çekiyor.
Ortadoğu ülkeleri yapay sınırlarla, ısmarlama kararlarla bağımsızlıklarına! kavuşturulmuş olmalarının yanı sıra, hâlâ kabilecilik anlayışı ile hareket ettikleri için asla birlik içinde olamamaktadırlar. Ellerindeki petrol başta olmak üzere zenginliklerini kendilerine sözde bağımsızlık sağlayan batılı sömürgeci şirket devletlerin emirlerine sunmuşlardır. Bu sunuş başta Filistin olmak üzere Irak devletinin parçalanmasına giden savaşların yayılmasıyla devam etmektedir. Yarın, bizzat ABD Dışişleri Bakanı Rice’ın ifadelendirdiği gibi “Ortadoğu’nun sınırları yeniden çizilecektir”.
Bu bölgede ABD ve AB’ne tam sadakatli bir kukla devletin oluşması için onlarca yıldır çok ciddi ve önemli adımlar atılmaktadır. Bu devlet, bizim devlet adamlarımızın basiretsizliği, görmezliği, aymazlığı ve ciddiyetsizliği sebebiyle kuruluş aşamasına gelmiştir. Çok daha evvel ifade ettiğimiz gibi PKK terör örgütü, bu uğurda bizzat Türkiye’ye karşı operasyonel bir araç olarak kullanılmıştır. Bunu örgütün iki numaralı adamı Osman Öcalan bile söylemektedir. Bu iş halen devam etmektedir. Ecevit de başbakanlığı döneminde ayrılıkçı PKK terör örgütünün arkasında bizzat AB’nin olduğunu ve gelişmelerin Türk devletini bölmeye yönelik olduğunu söylemek zorunda kalmıştı.
ABD’nin bu ikiyüzlülüğü, ihaneti gün gibi ortaya çıktığı halde Türkiye yüksek kaliteli, milli menfaatlere uygun, tam bağımsızlıkcı bir yol takip edememiştir.
ABD Irak’a demokrasi getirecekti, insan hakları ihlallerini önleyecekti, zulmü ortadan kaldıracaktı, Irak güzelleşecek, kalkınacaktı. Bunların hiçbirisi olmadı. Yedi yüz bine yakın insan öldürüldü. Irak kan gölü haline getirildi. Her gün birkaç sivil öldürülmekte, insanların ırzlarına geçilmektedir.
Dünya her geçen gün daha korkunç tehlikelere doğru yol almaktadır.
Barzani Irak bayrağını kaldırıp attığını ilan etmiştir. Kendi bayrağını direklere asmıştır. Bankalar kurulmuştur. Meclis hazırdır. Ordu-polis teşkilatı kurulmuştur. Üniversiteler faaliyette bulunuyor. Türkiye’den bile öğrenciler almaktadırlar. ABD ve İsrailli uzmanlar, misyonerler bölgede açık olarak çalışmalarını yürütmektedirler. Barzani devletimize bile kafa tutmaktadır. Kukla devletini ilan etmek için gün kollamaktadır.
Kerkük’te tapu binaları yakılmaktadır. Türkmenler göç ettirilmektedir. Türkmen Cephesi’nin pek çok üst düzey yetkilisi şu veya bu şekilde öldürülmüşlerdir. Barzani yönetimi Uygulama Yüksek Komisyonu’nda bir Türkmen’in bulunmasına bile karşı gelmektedir ki bu Barzani ve yandaşlarının kim olduklarını göstermektedir. Türkmenler ise koordinesiz, bir ve beraber değiller. Önemli liderlerden mahrum bırakıldılar. Önce Saddam zulmü vardı, şimdi ABD’nin yardım ve desteğinde eskisinden daha kahpece Peşmerge zulmü yapılmaktadır.
ABD artık Irak’taki beceriksizliğini yüksek sesle ifadelendirmeye başlamıştır. Irak iç savaş yaşamaktadır. Sünnilerle, Şiiler anlaşmalarına rağmen kıyasıya bir savaşın içine çekilmişlerdir. En rahat bölge Kuzey Irak bölgesidir ancak ABD’nin çekilmesinden sonra nelerin olacağı asla kestirilemez. İntikam hırsı bölgenin daha da ateşlenmesine sebep olacaktır.
İngiltere Genelkurmay Başkanı Yüksek sesle şunları söylemiştir: ”-Irak’tan ayrılmanın zamanı geldi, ibreler ters dönüyor, kimse bize misafir gözüyle bakmıyor, kayıplar çığ gibi artıyor…”
ABD de işin farkına vardı ama Irak bataklığından çıkamıyor. Bu işi kime havale edeceklerinin hesabını yapıyor. Türkiye’siz de işin içinden çıkamayacağını çok iyi hesap ediyor. Kuzey Irak’a PKK terör örgütüne karşı TSK’nin operasyon yapmasına asla razı olmayan, bunu Irak meselesi olarak engelleyen İsrail-ABD ikilisi, Lübnan’a askerimizin gönderilmesini istiyor; yetmiyor daha fazlasının gönderilmesini talep ediyor!
Yöneticilerimiz Lübnan’a askerimizin gönderilmesinin ülkemizin prestijini artıracağını, bölge barışına katkıda bulunacağını iddia ediyor. PKK terörü bölgemiz barışını dinamitlemiyor mu? İsrail iki askerini bahane ederek Lübnan’ı harabeye çevirirken barışa mı hizmet etti? Niçin Kuzey Iraklı Kürtleri silahlandırıyor, eğitiyor? Bunların üzerinde duran yok. Konu geçiştiriliyor.
Irak Başbakan Yardımcısı Behram Salih koşar adım İngiltere’ye gidip ağlaya-sızlaya ricada bulunmuştur: ”-Sakın gitmeyin. Sizin için herkese ihanet ettik. Türkler, Araplar ve İslam dünyasının yanı sıra dürüst Kürtler, bizi bir gün bile yaşatmazlar, hepimiz Irak’ı terk etmek zorunda kalırız…” Bu adam aynı zamanda Talabani’nin sözcüsüdür.
Türkmen bölgeleri büyük bir kıyım yaşamaktadır. Telafer kıyasıya yakılıp yıkılmaktadır. Türkiye’nin sesi-soluğu çıkmamaktadır. Kendi derdini bile bilmeyen, oynanan oyunlardan habersiz bırakılan Türkiye kendini koruma reflekslerinden mahrum edilmek istenmektedir. Stratejik Ortak ABD, Kürtlerin hamiliğini yapıyor, bu zalim ülke vazgeçilmez sanılıyor.
Irak’ta tam bir kaos yaşanmaktadır. Savaşların bile kuralı varken Irak’ta tam bir kuralsızlık hüküm sürmektedir. Binlerce ilim adamı öldürülmüştür. Bu iş hâlâ bütün dehşetiyle sürmektedir. Kimin ne yaptığı belli değildir.
Bu ateş diğer bölge ülkelerine de sirayet edecek boyuttadır. Nitekim İsrail ve ABD hedefi belirlemiş, atış menziline İran’ı koymuştur. Türkiye’nin her hareketini not eden ABD ülkemizi İran’a karşı kullanmak istemektedir. Dün PKK’ya destek veren İran işin vahametini anlamış ve ülkesinde bu terör örgütüne karşı eylemlerini sıklaştırmıştır. Türkiye ile birlikte hareket etmenin menfaatlerine uygun olduğunu anlamıştır. Biz İran’la komşuyuz ve aramızın açılmasına sebep olacak şimdilik herhangi bir konu yoktur.
PKK terör örgütü ile ilgili atanan Koordinatör ABD’li general Ralston Türkiye’nin terör örgütüne karşı güç kullanımı konusunda “Güç kullanımı ciddi bir konudur. Ve bu seçenekler arasında ilk olarak askeri seçeneğe başvurulmamalı. Öncelikle tüm diğer yöntemleri denemeliyiz…” demektedir. ABD ve yandaşları terör örgütünün siyasallaşmasını istemektedir. Af adı verilen tartışmalar bunun içindir.
Türkiye Kuzey Irak’a kesinlikle girmelidir. Terör faaliyetleri sona erinceye kadar, Türkmenlerin hakları tam garanti altına alınıncaya kadar, Kürtler ayrılıkçı ve tehdit edici tavırlarından vazgeçinceye kadar Türkiye Irak coğrafyasında bulunmalıdır. Türkiye’siz bölgede barışın tesisi, huzurun temini mümkün değildir. Türkiye büyük düşünenlerin, büyük hareket edenlerin, milli menfaatlerini her şeyin üstünde tutanların yönettiği ülke hâline geldiği gün bu acı olaylar yaşanmayacaktır.
ABD’nden bölgede PKK’ya karşı hareket etmesi beklenmemelidir.
Barzani’nin danışmanı Fuad Hüseyin bu durumu şu sözleriyle bildiriyor: ”-ABD, Iraklı Kürt yetkililere danışmadan terör örgütü üyelerine karşı adım atamaz. İki taraf arasındaki ilişkileri ve bölgeyi bilen birisi gerçekçi olmalıdır. PKK’ya karşı askeri eylem yapmayacağız.”
Amerika, İran’a karşı da öncelikli olarak terör örgütünü ve iç muhalefeti kullanacak, meydana gelen karışıklıklardan istifade ederek bu ülkeyi işgal etmeyi deneyecektir. İran öyle kolay lokma değildir.
Konu çok ciddidir ve devletimizin bekasını birinci elden ilgilendirmektedir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti kendisine yönelik tehlikeleri algılamalı ve karşı atağa geçmelidir. Bölgede bizim için asıl tehlike PKK örgütü değil, bizatihi Yahudi asıllı olduğu ortaya konan Barzani’dir. Türkiye’ye karşı açıkça meydan okumaya başlayan Barzani tehditlerini sıralamayı da ihmal etmiyor: ”Siz Kerkük derseniz, biz de Diyarbakır deriz.”
ABD’li diplomatlar güneydoğu bölgemize gittiklerinde her defasında DEHAP’lı, HADEP’li, DTP’li yöneticilere “Ayrılıklarınızı öne çıkarın, bırakın şu birlikte yaşamak sevdanızı.” diye öğüt vermektedirler. Bunu bizzat bu partinin Batman il başkanı açıkladı.
Büyük Ermenistan, Büyük Kürdistan hayaliyle yanıp tutuşanların kendi toplumlarını ve etraflarını ateşe atmak için çalıştıklarını bilmeleri gerekir.
Ortadoğu’da 22 devletin sınırlarının değişmesinden bahsediyorlar. Hangi biriniz bu devletlerin içinde Türkiye yok diyebilir? Asıl ve son hedefin Türkiye olmadığını kim iddia edebilir? Bırakın Irak’ın parçalanmasını; Türkiye, uygulanan siyaset anlayışı ile bölünmenin eşiğine, egemenliğini kaybetmenin arefesine getirildi.
İktisadi, siyasi, kültürel, ahlâki afatları yaşayan Türkiye’nin bu durumdan kurtulması, kurtarılması gerekiyor.