– "Her hususta olduğu gibi tedbir ve cesaret hususlarında da bize numune oluyorsunuz."
– Bunlar hep Hazret-i Allah'ın ihsanı, hep O'nun lütfu. Tedbirli olmaya son derece dikkat ederiz. Yanlış bir adım atacağımızdan çok korkarız. Çünkü mesul olurum.
Daha ömrümde bilmiyorum ki, bir şeyden çekindim de korktum. Böyle bir şey Allah-u Teâlâ göstermedi.
En ağır yazıları yazacağım zaman nefsime sorarım. Korkuyor musun? Cevap: Yaz!
Bu lütuf cesaretini bahşettiğinden ötürü Allah'ıma sonsuz şükürler olsun.
Can Canan'ındır, benim canla ne işim var? Ben mi koydum onu? Bana veren, isterse alır, isterse istediği kadar tutar. Cihad-ı ekber buna denir. İlâhi hükümler nurdur. Tepelerine inince, kendilerini de mikroplarını da yok ediyor. Hiç kimseden ses yok!
Bu bölücülerin durumu şöyledir; ben size temsilini vereyim: İthal balıkları vardır hiç gördünüz mü? Donmuş, hepsi birbirine yapışmış. Onların durumu itimat edin tıpkı böyledir. Ruhları ölmüştür. Âyet-Hadis dinlemezler.
Vicdanla, imanla okusalar, derhal dönerler. Fakat o biat etmiş, hâşâ onu mabud edinmiş, Âyet-i kerime'leri hiçe sayıyor. Söz dinler mi hiç?
En büyük yanlışlık nerede biliyor musunuz? Onlarla münâkaşaya girmek. Münâkaşaya kalktığınız zaman çok büyük zarardasınız.
"Bize konuşma izni verilmedi." dersiniz. Beyanlarımızı önlerine sürün. Çünkü orada hep Âyet-i kerime'ler konuşuyor, lâfa lüzum bırakmıyor. Hazret-i Allah'ın hükmünün olduğu yerde mahlûkun ne hükmü var?
Biz kardeşlerden rica etmiştik. Onlara cevap vermeyin diye. Fakat kardeşler hâlâ anlamıyor, nefsi anlamıyor yani. "Ben de biliyorum, ben de mukabele edeyim." diyor.
Onlar nefisleriyle konuşuyorlar, işi lâfa boğuyorlar. Sen de nefsinle konuştuğun zaman mağlup olursun. Senin elinde nur var, ver eline. Onlarda lâf çok, amma nur yok.
Biz Hazret-i Allah'a ve Resul'üne sığınmışız, beyanlarımız açık, onlarla dostluğum yok.
– "Bu bölücüler inşallah uyanırlar da, Zât-ı âlinize duâ ederler."
– Allah-u Teâlâ'nın hidayet vermediğine kimse hidayet veremez.
İtimad edin cidden bunlar kendilerini cehennem ateşine atıyorlar. Allah'ıma yemin ederim ki hiç kimseye garazım yok. Bütün müslümanlara kardeş gözüyle bakarım. Şu kadar var ki hiç kimsenin küfrüne rızâ gösterenlerden değilim. Yazacağımı yazarım, yapacağımı yaparım. Bütün bu mücadelemi Allah'ımdan korktuğum için yapıyorum. Bunu çok iyi bilin. Bir gayem, bir maksadım, bir menfaatim var mı? Allah için yola çıktım. Hatta şöyle bir niyazım var. "Allah'ım! ayaklarımı rızâsında sabit tut. Lütfunla destekle, alıncaya kadar değil, aldıktan sonra da mücadeleme devam ettir." Bu nuru O veriyor ve bu nur kitaplarla öyle gidecek. Yani benim gitmemle bu iş bitmiyor. (1 Temmuz 1991)
Bir sohbetlerinden:
"Artık dünyanın şâşâsına dalmayın, nefsânî arzulara kapılmayın. Helâl lokma kazanmayı ve yemeyi, günlük geçinmeyi düşünün! Uzun bir ömür hayâline kapılmayın! Ebedî saâdetinizi hazırlayın. Gün bugün, yarın ne olacağı belli değil, bunu size tavsiye ediyorum." (27 Temmuz 2003)
•
– "Efendim bu topluluğa ayak uyduramıyoruz, duâlarınıza çok ihtiyacımız var."
– Bu topluluğa ayak zor uydurulur. Çünkü Allah yoludur. Gaye yok, maksat yok, menfaat yok, rütbe yok. Ne var? Rızâ var. Allah'ım rızâsından ayırmasın. Bu gemiye bin, bu topluluğa ayak uydur, ahirette ne demek istediğimizi anlarsın. (1 Temmuz 2006)