1908 yılına gelindiğinde İttihat ve Terakki cemiyeti faaliyetlerini arttırdı. Abdullah Cevdet, İshak Sukutî ve Ohrili İbrahim Temo tarafından 1890'da kurulan bu cemiyet tıbbiye öğrencileri arasında süratle yayıldı. Üyeleri II. Abdülhamit tarafından takibe alındı. Bunun üzerine, bir kısım üyeleri Paris'e kaçtılar. Orada bütün Türk düşmanlarıyla birleşerek Ahrar-ı Osmaniye kongresini topladılar. Kongrede ise vatan hainliği yapılarak, Osmanlı tebasını oluşturan bütün unsurlara muhtariyet verilmesi kararlaştırıldı.
Bu cemiyet daha sonra Selanik'i kendisine merkez yaptı. Üçüncü ordunun genç subayları da bu harekete katıldılar.
II. Abdülhamid ise 32 yıl boyunca, bütün müslümanları birleştirmeye ve dağılmayı önlemeye çalışmasına rağmen, genç ittihatçılar kurtuluşun herkese özgürlük verilmesi ile olacağını ümit ederek istibdadın kaldırılmasını istiyorlardı. Bu düşünce ile Balkanlarda Osmanlı Devleti'nin aleyhinde faaliyet gösteren komitacılarla işbirliği yaptılar. Bulgar-Yunan ve Sırp çeteleriyle, Abdülhamid'in yıkılması için anlaştılar. İttihatçılar kendileriyle işbirliği yapmayan Makedonya'daki Osmanlı görevlilerini vurmaya başladılar. Bir kısım görevlileri ise dağa kaldırdılar. Rusya ile İngiltere, Almanya meselesi için Ravel'de toplanınca, İttihatçılar bunu alet ederek Makedonya'nın Ruslar'la İngilizler arasında bölüneceği iddiasını yaymaya başladılar. Bu sebeple askeri müfettişleri vurmaya başladılar. Selânik ve Marastır'dan Osmanlı Sarayı'na telgraflar çekilerek meşrutiyetin ilanını istediler. Bunun üzerine Kanun-i Esasi hazırlandı. Temmuz 1908'de II. Meşrutiyet ilan edildi.
Meşrutiyet o kadar övülmüştü ki, meşruti idare gelirse memleketin bütün meseleleri halledilecek zannediliyordu. Ardından seçimler yapılmış, seçimler sırasında ise en büyük entrikayı Yunanlılar ve Patrikhane yapmıştır.
II. Abdülhamid ise Osmanlı Devleti'nin bir çok milletten meydana gelmesi sebebi ile parlementer sisteme gidilemeyeceğini aksi taktirde I. Meşrutiyet'te olduğu gibi, seçilen mebusların kendi mensubu olan milletlerin bağımsızlığı ve menfaati için çalışacağı ve parçalanmanın kaçınılmaz olacağını düşünüyordu.
Yapılan seçimler neticesinde ise mebusların dağılımı şu şekilde oldu. Mecliste: 107 Türk, 60 Arap, 23 Rum, 25 Arnavut, 12 Ermeni, 4 Bulgar, 3 Sırp, 5 Yahudi, 2 Kürt, 1 Ulah, vardı. İlk celseden itibaren İttihatçıların zannının aksine, mebuslar devleti değil mensub oldukları kavimleri savundular.
Ermeniler Adana'da isyan ettiler. Binlerce müslümanı katleden, Bulgar, Sırp, Yunan, Ermeni çeteleri için af ilan edildi. Osmanlı Devleti'nden kaçan bütün muzır insanlar geri dönerek faaliyete başladılar.
Bosna-Hersek ve Bulgaristan imparatorluktan tamamen ayrıldılar. İttihatçılar, muhaliflerini sokaklarda vurup öldürmeye, devletin bütün kademelerini ele geçirmeye başladılar. Partizanlık alıp yürüdü. İttihatçı olmayan devlet memurları uzaklaştırıldı.
Siyasi tecrübeden yoksun olan bu kadro, Makedonya'daki devlete karşı bütün unsurlarla birlikte hareket ettiler. Bulgarlar'ın istiklaline yardımcı oldular Avusturya'nın Bosna-Hersek'i ilhakına zemin hazırladılar. Girit meclisi de Yunanistan'la birleşme kararı aldı.
Bu sırada bir kısım asker ayaklanmış ve avcı taburlarının subayları da hapsedilmişti. Sultan Ahmed meydanında halk toplandı ve isyan başladı.
Hadiseler II. Abdülhamid'in dışında meydana geliyordu. İttihatçılar son derece huzursuz oldular. Meşrutiyet elden gidiyor diyerek Selânik'e telgraflar çekmeye başladılar. Selanik, Drama, Serez ve Gümülcine'den İstanbul'a trenlerle Hareket Ordusu adı verilen askerler gelmeye başladı.
Hareket Ordusu, İstanbul'da padişahı asilerden kurtaracağını iddia etmesine rağmen yağmacı ve müslüman katili Makedonyalılar'ın çoğunlukta bulunduğu, sadece başlarında tanınmış bir Osmanlı generalinin olduğu bir kuvvetin İstanbul'a yürümesi, Birinci Ordu'da tereddüt uyandırdı. İstanbul'daki generaller, Sultan Abdülhamid'in huzuruna çıkarak, bu kuvveti İstanbul'a sokmamak için emir istediler. Abdülhamit, kesin şekilde karışmamalarını emretti. Bu emir üzerine, sonraki gelişmeler Türk devletinin geleceği ve şerefi üzerinde çok vahim şekilde tecelli ettiği için, çok münakaşa edilmiştir. Padişah, bu yaştan sonra müslümanı müslümana kırdıramıyacağını söylemiştir. İç politikada, kendi aleyhlerine de olsa, orduyu kullanmamak hususundaki Osmanoğulları'nın değişmez politikasından ayrılamamıştır. Sultan Abdülhamid, Birinci Ordu kumandanı Nazım Paşa ile beraberindeki generallere, Hareket Ordusu'na silah çekmiyeceklerine dair yemin bile ettirmiştir. Maksadı müslüman kanının akmasını engellemekti.
Ordu Yeşilköy'e gelince meclis orada toplanmıştı. II. Abdülhamid'e sadrazamlık yapan Said Paşa'nın gayreti, Elmalı Hamdi Efendi'nin fetvası ile meclis Abdülhamid'i tahttan indirmişti. Bunun tebliği için ise mebusan ve ayanlardan Ermeni Aram, Yahudi Emanvel Karaso, Bahriye Feriki Gürcü Arif Paşa eski yâverândan Arnavut Toptani Esat Paşa seçilip saraya gönderilmiş, padişah alınarak Selânik'teki Alatini köşküne gönderilmiştir. Bu hadise tarihte 31 Mart Vak'ası adıyla geçmiştir. (Nisan 1909)
25 Nisan'da Mahmud Şevket Paşa, İstanbul'a girdi ve hakim oldu. Örfi idare ilan edip bir kısmı tamamen masum bir sürü insanı astırıp meydanlarda teşhir ettirdi. Balkan çetecileri, Yıldız Sarayı'na girip saraydan aşırdıkları on milyonlarca altın değerindeki kıymetli eşyayı paylaştılar. Padişah'ın altın arabası bile levhalar halinde parçalanıp bölüşüldü. Sarayın papağanları bile alınıp götürüldü.
Abdülhamit üç yıl Selanik'te kaldıktan sonra İstanbul'a getirildi ve Beylerbeyi Sarayı'na yerleştirildi. 76 yaşında iken 1918 de vefat etmiştir.
II. Abdülhamid son derece zeki ve kuvvetli bir hafızaya sahipti. Hususi hayatında çok intizamlı, çok çalışkan, güçlü bir iradesi vardı. İffet, haysiyet vekar ve namus timsaliydi. İslâm için çok kuvvetli azim ve gayretle çalışıyordu. Tasarrufu seven, devlet borçlarını azaltan bir padişahtır. Devletler arasındaki muvazeneden azami derecede istifade etmiş, Balkanlı küçük devletlerin Osmanlı devletine karşı bir ittifak yapmalarına da mani olmuştur.
Müslümanların halifesi olarak İslâm siyasetini en güzel bir şekilde uygulamaya ve ümmet-i Muhammed'in dağılmasını, parçalanmasını, bölünmesini engellemeye çalışmıştır. Avrupalı devletlerin baskısına rağmen, yahudileri Kudüs'e sokmamıştır.
Şaşırtıcı derecede çalışkan ve enerji sahibi, ibadetine son derece dikkat eden ve takvâyı tercih eden bir padişahtı.
Eğer 1918'e kadar tahtta kalabilseydi, Balkan siyaseti sayesinde o bölgeyi elde tutabilecek ve bir savaşın çıkmasına mahal vermeyecekti. Ancak tahttan indirilmesi ve buna müslüman halkın kanı akmaması için karşı koymayan II. Abdülhamid, Balkan savaşı'na girilmesini ve Birinci Cihan savaşı'na Osmanlı'nın sokulmasına mani olamamıştır. Eğer o padişahlığına devam etmiş olsa idi, birçok yer kaybedilip, binlerce insanın ölmesi engellenmiş olacak, I. Dünya savaşı diye bir yıkıma Osmanlı'yı sokmayacaktı.
1909 yılında tahta V. Mehmed Reşad çıktı. Padişah olduğunda 65 yaşında idi.
V. Mehmed dönemi, dağılma dönemidir, Havran'da Dürziler, Arnavutluk'ta Arnavutlar, Yemen'de Yezidiler isyan etmişler, bu isyanların bastırılması için çalışılmıştır. İngiltere Mısır'ı, Fransa Tunus'u işgal edince sömürgeci başka bir ülke olan İtalya ise kendisine Osmanlı topraklarından yer arıyordu. Onun hedefi ise diğerleri gibi Afrika topraklarından pay kapmaktı; bu sebeple İtalya Libya'yı işgal etti. Trablusgarb ve Bingaziye asker çıkartıldı. Libya'da bulunan askerler Yemen isyanı için Yemen'e nakledildiklerinden güçlü bir ordu oluşturulamamıştı. Fakat az sayıda bir kuvvetin olmasına rağmen kuvvetli bir dirençle karşılaşınca, İtalya Beyrut'a yönelerek burayı bombaladı. Ege adalarına çıkartma yapıldı. Çanakkale boğazını zorladı.
Bu sırada Türk subayları arasında particilik başladı. Neticede Lozan'da anlaşma imzalandı. Libya, İtalya'ya bırakıldı. Rodos ve on iki ada ise Osmanlı'ya bırakılacaktı (1912), ancak Balkan savaşı'nın başlamasıyla İtalya Rodos ve on iki adayı geri vermedi ve anlaşmaya uymadı.