Mekke-i mükerreme’de nâzil olmuştur. Kırk altı Âyet-i kerime, yüz doksan yedi kelime ve yedi yüz elli üç harften müteşekkildir.
Birinci Âyet-i kerime’de ruhları söküp alan melekler hakkında geçen “Nâziât” kelimesi bu Sûre-i şerif’e isim olmuştur.
Bu mübarek Sûre-i celîle muhtevâsı bakımından; “Nebe” Sûre-i şerif’inde olduğu gibi kıyamet gününün ve yeniden dirilişin mutlaka gerçekleşeceğini ispat etmektedir.
İlk Âyet-i kerime’lerde kâfirlerin ruhlarını şiddetle çıkaran, müminlerin ruhlarını ise suhûletle, yavaşça çeken, kâinatın nizamını idare eden itaatkâr melekler adıyla yemin edilmeketedir. Daha sonra öldükten sonraki dirilmeyi inkâr edenlerin sapık fikirleri ve o korkunç gündeki hâl ve ahvallerinin tasviri yapılmaktadır.
On beşinci Âyet-i kerime’den yirmi yedinci Âyet-i kerime’ye kadar Musa Aleyhisselâm’ın kıssası misal verilmekte, Firavun’un şahsında zâlimlerin âkıbetleri bir ibret numunesi olarak gelecek nesillere duyurulmaktadır.
Yirmi yedinci Âyet-i kerime’den otuz dördüncü Âyet-i kerime’ye kadar Allah-u Teâlâ’nın kudret ve azametinin delilleri beliğ bir şekilde gözler önüne serilmektedir.
Otuz dördüncü Âyet-i kerime’den kırk ikinci Âyet-i kerime’ye kadar, en büyük felâket olan kıyametin kopması ile birlikte, insanın neyin peşinde koştuğunu anlayacağı, ne uğurda çalıştığının ortaya çıkacağı; dünya hayatını ahirete tercih eden bedbahtların son duraklarının cehennem olacağı, nefsini süflî arzularından alıkoyan müminlerin son duraklarının da cennet olacağı belirtilmektedir.
Mütebâki Âyet-i kerime’lerde ise, müşriklerin kıyametin kopması ile ilgili sordukları soruya cevap verilmekte, sapıklıklarında direten inkârcıların o an geldiğinde bir kuşluk vakti kadar bile olmayan dünya hayatını ahirete tercih etmelerinin başlarına getirdiği felâketi behemehâl anlayacakları hatırlatılmaktadır.
Kur’an-ı kerim’de şerefli olan bazı mahlûkatın üzerine yemin etmek âdet-i ilâhî’dendir.
Allah-u Teâlâ bu Sûre-i şerif’te bazı melek grupları üzerine yemin ederken can alan melekleri de katmıştır.
“Andolsun (canları boğarcasına) söküp çıkaranlara!” (Nâziât: 1)
Ölüm meleği ve yardımcıları kâfirlerin ölümleri anında canlarını boğarcasına, son derece şiddetli ve çetin bir şekilde, parmak uçları ve tırnak altları gibi, damar ve sinir gibi vücudun tâ derinliklerinden söke söke, çeke çeke, kabaca alırlar. Sonra onlara cehennem kokusunu teneffüs ettirirler. Cehennemdeki yerini görmeden hiçbir kâfirin canı çıkmayacaktır.
Diğer bir tarifi; çok dalı ve budağı olan kızgın bir şişin yaş yün çuvalından çıkarıldığı gibi, kâfirin vücudunun her tarafından çekip çıkarırlar. O anda nasıl kötü bir koku çıkarır ve içi nasıl olur?
Üçüncü bir tarif; demircinin kızgın demiri dövdüğü gibi, dövüle dövüle ruhu çıkarılır.
Suya düşeni suyun boğduğu gibi, küfre düşenin de küfrün neticesi olan azabı çekmesi tabiidir.
Müminlere gelince;
“Andolsun yavaşça çekenlere!” (Nâziât: 2)
Müminlerin canlarını ise şefkat ve merhametle, sühulet ve yumuşaklıkla, rahatça ve usulca, sanki çözülmesi kolay bir düğümü çözer gibi kolayca alırlar. Cennetteki varacağı yer kendisine gösterilmeden hiçbir mümin ruhunu teslim etmeyecektir.
“Andolsun yüzüp yüzüp gidenlere!” (Nâziât: 3)
Müminlerin canlarını aldıktan sonra, onlarla birlikte fezâda yüzüp giderler.
“Andolsun yarıştıkça yarışanlara!” (Nâziât: 4)
Müminlerin ruhlarını cennete, kâfirlerin ruhlarını da cehenneme koşup götürürler.
“Böylelikle işleri idare edenlere andolsun! (Nâziât: 5)
Rabb’lerinin kendilerine havale edilen emirlerini infaz etmek için birbirleriyle âdata yarışırlar.
İşlerin onlara isnâd edilmesi mecâzidir, çünkü onlar işlerin yönetilmesinin sebeplerinden biridirler.
Bunların üzerine yemin edilerek öldükten sonra dirilme hadisesinin kesin olarak meydana geleceği haber verilmiştir.
Ruhlar âleminden yeryüzüne inecek insan ruhu kalmadığı zaman dünya hayatı sona erer ve Allah-u Teâlâ’nın emriyle İsrafil Aleyhisselâm ilk üfürmeyi yapar. Bu üfürme göklerde ve yerdeki canlıların öleceği, meleklerin de cinlerin de insanların da hayattan mahrum kalacağı üfürmedir.
Bir göz kırpması ile her şey olur biter. Her şeyi sarsıp titreten ilk üfürmeyi ikinci üfürme takip eder.
Âyet-i kerime’lerde şöyle buyuruluyor:
“O gün o sarsıntı sarsar.” (Nâziât: 6)
Her şeyi şiddetle sarsıp titreten ilk üfürme karşısında herkes fevkalâde bir korku içinde kalır.
Böyle canlı bir hadiseye o gün için yaşamakta olan insanlar, bir kaç saniye de olsa şâhit olacaklar. Kalpleri yerinden oynayacak, akılları başlarından gidecek, emzikli her dişi varlık dehşet ve korku içerisinde emzirdiği yavrusunu unutacak, memesini yavrusunun ağzından çekip çıkaracak.
“Peşinden bir diğeri gelir.” (Nâziât: 7)
Bu üfürme, diriliş ve kabirlerden kalkış üfürmesidir. Birinci üfürüş yaratıkları öldürecek, ikinci üfürüş ise onları tekrar diriltecektir.
“O gün kalpler korkudan titrer.” (Nâziât: 8)
Öyle korkulu bir gün ki, gençleri bir anda ihtiyarlatmaya yetip artmaktadır. Yeni doğmuş çocukları ak saçlı ihtiyarlara çevirir.
“Gözler zilletle alçalır.” (Nâziât: 9)
Gördükleri şeylerin korkusundan dolayı irkilir, titrer ve ürperirler. Kalpler büyük bir sıkıntı ve şaşkınlık içinde olur.
Öldükten sonra dirilmeyi inkâr edenlere daha dünyada iken: “Siz öldükten sonra dirileceksiniz!” denildiği zaman, onu tuhaf karşılayarak:
“Diyorlar ki: Öldükten sonra biz dünyadaki ilk hâlimize mi döndürüleceğiz?” (Nâziât: 10)
Ölmeden önce olduğumuz gibi, tekrar diriler hâline mi geleceğiz?
“Ufalanmış kemikler hâline geldiğimiz zaman mı?” (Nâziât: 11)
Bu inkârlarından sonra güya delile dayanarak bir netice çıkarma tarzında alay ediyorlar.
“Dediler ki: Eğer öyle ise bu, çok ziyanlı bir dönüştür.” (Nâziât: 12)
Zira o denildiği gibi ise, biz ona iman etmemiş, orası için hazırlanmamış olduğumuz için bize pek zararı dokunan bir dönüş olacaktır.
Allah-u Teâlâ onları reddederek buyurur ki:
“Doğrusu o, ancak bir tek haykırıştır.” (Nâziât: 13)
Bu üfürme ile yaratılışın başından sonuna kadar gelip geçen herkes hayata döndürülür. Kabirlerde bulunanların hepsi, haşrolunacakları yere doğru koşarlar. O gün toplanma ve sevk günüdür.
“Bir de görürsün ki onlar (diri olarak) yerin yüzündedirler.” (Nâziât: 14)
Hepsi de yeniden hayata ermiş, mahşer sahasında toplanmış bulunacaklardır. Şüphesiz ki bu hadise insan hafsalasının çok çok üstündedir. Öldükten sonra dirilmeyi inkâr edenlerin âkıbetleri işte böyle acıklı bir felâkettir.