Yeni müntesip bir imam efendinin rüyâsı:
Altında kendi merkebi, çok tehlikeli uçurumun kenarında gidiyorlarmış. Öyle deremsi yerler geliyormuş ki atlamak mümkün olmadığı halde, merkep onun gönlüne bırakmadan hemen atlıyormuş. Heyecanla “Buralardan düşmeden nasıl geçtik?” diye düşünüyormuş. Böyle atlaya atlaya eve gelmişler.
Cevap:
“Efendim, şimdi insanın bineği nefistir. Nefis henüz tam terbiye görmemiş. İstediği tarafa gidebiliyor, dizginleri hâlâ elinde. Sizi de çekebiliyor, rahat rahat...
Evet birçok büyük tehlikelere girip çıkıyorsunuz, amma henüz daha düşmüş değilsiniz. Çok dikkat edin ki ona yuları bırakmayın, yuları ele alın. Yoksa birgün öyle bir yere mâzaallah atar ki, insan ebediyatını görür.
Hazret-i Allah’ın yakınları nefsinin hangi sıfatta olduğunu bile görür. Ondan o kadar korkar ki, bütün insanların korkusunu bir yere toplasan onun korktuğu kadar korkmaz. Bilen o kadar korkar ve der ki: ‘Allah’ım! Ancak senin lütfunla, senin hıfz-ı himayenle bundan kurtulurum. Sen beni kurtarırsan kurtulurum.’ der. Halbuki onun küçücük olduğunu görür. Mahlûk olduğunu, küçücük mahlûk olduğunu bile görür. Oraya kadar indirmiştir. Amma ondaki korku, bütün insanların korkusunu toplasan korkmazlar. Bu kadar çok korkar. Çünkü onun şerrini bildiği için, onun ne kadar eşedd şerri olduğunu bildiği için korkarlar. Hâliyle bilen çok korkar.” (22 Eylül 1973)
Bir rüyâsı üzerine kardeşimize sözleri:
“Bazı insanlar insan olarak halkedildiği halde, kötü alışkanlıklarından, kötü huy ve icraatlardan dolayı sıfatları değişir. Artık o bir sureta insan, aslında hayvan olmuş olur. Canavar şeklinde yılan şeklinde olur, horoz şeklinde ayı şeklinde olur. Gidişatına icraatına göre hayvanî bir sıfata bürünür. Öldükleri zaman da o sıfatla dirilirler. Allah’ımız bizi ve bütün ümmet-i Muhammed’i muhafaza buyursun.
Binaenaleyh bu tıynette bir insan, size zarar vermek için daima üzerinize geliyor. Halbuki Hazret-i Allah o düşmanınızı yıkacak.
Hiç şüphe yok ki, nefsimiz onlardan daha şiddetli bir düşmandır. Şöyle ki, en büyük düşman nihayet insanın canına kasteder, fakat en büyük rütbe olan şehâdet mertebesine ulaşmaya vesile olur, en büyük iyiliği yapar. Nefis düşmanı ise insanın hayat-ı ebediyesini öldürür, bu daha korkunç. Sonra dış düşmanın karşındadır, siperini tedbirini alabilirsin. Nefiste ise cephe yok. İnsan onu tanıyamazsa o istediği icraatı yapar da insan farkına varmaz. Bu neye benzer? Düşman evin içinde olursa çok korkunçtur, dışında olursa insan tedbirini alır.
Allah’ımız şerrinden muhafaza buyursun.” (04.04.1976)
Bir motosiklet almak için izin almak isteyen kardeşe sözleri:
“Nefsimiz hoşlandığı şeyi bize muhakkak yaptırmak ister. Nefsinizin arzusu mu yoksa ihtiyaç mı? Ona göre karar verin.
Böyle bir şey veya araba almak isteyen kardeşlere şunu tavsiye ediyoruz. ‘Ona vereceğiniz para kadar elinizde para bulunursa alın.’ Çünkü bu gibi şeyler masraflıdır. Her an kaza olabilir. Kenarda para olursa, bir şey olsa bile insanın içi acımaz. Mühim olan huzur ve mâneviyâtın sarsılmaması... Huzurlu yaşamamız için ne lâzımsa onu yapmamız lâzım. Artık siz nasıl tensip ederseniz öyle yapın.” (1 Eylül 1979)
Bir sohbetlerinden:
“Kendisi ile dargın olanı evvelâ kendisi ile barıştırın. Çünkü onun nefsi ile ruhu çoktan arayı açmış. Kendi kendisi ile barıştırmazsan, Hakk’a ulaştırmaya imkân olmaz.
Farz-ı muhal ki, düşman bir memleketi istilâ edip zaptetti. Orada kendi hükmünü ve rejimini yürütmek ister. Kimseye söz hakkı vermez, kimsenin hürriyete kavuşmasını istemez. Kendi eliyle yaptığı putlara tapındırmaya mecbur eder. Gizli veya âşikâr ulûhiyet dâvâsı güder.
Nefsi ile ruhu arayı açan kimse de böyledir. Düşmanı öğrenip mücadeleye girişir, muvaffak da olursa hürriyetine kavuşur, işgalden kurtulur. Elindeki putu gönlündeki mâsivâyı atar, Hakk’a ulaşır, dünya ve âhiret saadetine erer.”