Kapitalist, militarist, fundamentalist -Batı merkezli- Küresel şebeke Amerika isimli sopasıyla Ortadoğu’nun, İslâm dünyasının ve bütün dünyanın üzerine çöreklenmeye çalışıyor. Dünya krallığını kurmak için vaktin geldiğine inanan ve fanatik bir dini motivasyonla hareket eden bu şebeke bütün dünyayı yakmaktan, yıkmaktan çekinmeyecek kadar gözünü karartmıştır. Bu sebeple önümüzdeki yıllarda çok büyük harpler, çok büyük sıkıntılar yaşanması muhtemeldir.
Bu yalın gerçeği bilme durumunda olan birçokları; hâlâ, Amerika’nın eninde sonunda aklını başına devşireceğini, bu hatalı politikalardan vazgeçeceğini ya da çok daha ileri gitmeyeceğini zannediyorlar. Nitekim kendi çıkarlarına zarar veren şu anki siyasetini bizzat Amerikalılar eleştiriyor. Geçtiğimiz yıllarda ortak bir açıklama yapan emekli dışişleri diplomatlarından sonra yakın zamanda emekli generallerin de eleştiri kervanına katılması Amerika’nın bu akılsız ve yıkıcı yoldan dönebileceğine dair ümitleri besliyor. Ancak tekrar etmekte fayda var ki; bahsettiğimiz küresel şebeke artık her şeyi göze almış durumdadır. Gerekirse ikinci bir 11 Eylül tezgâhlamaktan çekinmeyeceklerdir.
“Tuhaf şeyler oluyor! ABD içinde İsrailliler gözaltına alınıyor! Iowa ve South Dakota’da 21 İsrailli gözaltına alındı. Operasyon devam ediyor. Rus istihbaratına dayandırılan ve Salı günü İsrail gazetesi Yediot Ahranot’a da yansıyan haberde, ‘genç İsrailliler’e bir yerlerden ‘çalışma ruhsatı’ temin edildiği, bazılarının sınır dışı edildiği bazılarının ise gözaltında olduğu bildirildi. Gözlemciler, operasyonun ABD kentlerine yapılması beklenen nükleer saldırıyla bağlantısı olduğunu, ‘sanat öğrencisi’ olarak gösterilen bu kişilerin İsrail istihbaratına mensup olduğunu, elektronik izleme, patlayıcı ve özel operasyon eğitimi aldıklarını belirtiyor. 11 Eylül’den hemen sonra gözaltına alınan İsrailli öğrenciler örneğini veriyorlar. ... İsrail; İran’ın nükleer tesislerine saldırı hazırlığı içinde, ABD’yi ve dünyayı provoke ediyor, Akdeniz’deki nükleer denizatlılarını saldırı için yeni silahlarla donatıyor. ABD ve İsrail’in İran’a yönelik tehditleri tırmanıyor, Türkiye’de jet yakıtları depolanıyor. ‘El Kaide’nin mini nükleer silahlarla ABD kentlerini vuracağı’na ilişkin uyarılara ısrarla devam ediliyor. Bu gelişmeler, size bir şeyler hatırlatıyor mu? Bunları ABD kentlerine nükleer saldırı uyarılarıyla birlikte değerlendirelim. Birileri, İran’ın nükleer tesislerine saldırı için ABD topraklarında bir tezgah mı hazırlıyor?” (İbrahim Karagül, 16 Aralık 2005)
“Kale gibi korunan Air Force One’ın kanadına bırakılan Usame Bin Ladin ile ilgili bir yazı ABD Başkanı Bush ve CIA’yı korkuttu. CIA ve Hava Kuvvetleri anında alarma geçti.
... Güvenlik zaafı tartışılırken internette dolaşan görüntülerin bir şakacının işi olduğu ortaya çıktı.
Siyah maskeli bir adam, Air Force One’ın bulunduğu hangara gizlice giriyor. Ajanları atlatıyor ve uçağa sprey boya ile Usame Bin Ladin’e atıfta bulunarak ‘Still Here’ (Hâlâ özgürüm) yazıyor... İnternette dolaşan bu görüntüler, CIA ve Hava Kuvvetleri’ni alarma geçirdi. Güvenlik zaafını araştırmak üzere soruşturma başlatıldı.
Sonuçta ülkeyi şoke eden bu planın ‘bir şakacı’nın işi olduğu ortaya çıktı. Mark Ecko ‘Bana onbinlerce dolara maloldu’ dediği şakasını anlattı. Buna göre kiraladığı bir Boeing 747 uçağına sprey boya ile Air Force One süsü verdi. Arkadaşlarına da ajan kıyafetleri giydirdi. Bir film gibi çektiği görüntüleri de internette yayınladı.” (Vatan, 23 Nisan 2006)
Bilindiği gibi bazı Amerikan başkanları öldürülmüşlerdir.
Büyük Ortadoğu Projecileri, Küresel kraliyet sevdalıları boylarından büyük bir işe giriştiler. Kendilerine göre geri dönüşü olmayan bir yol bu. Bütün dünyayı yakmayı göze aldılar. Ancak her şey umdukları gibi gitmiyor. Tökezleye tökezleye ilerlemeye çalışıyorlar. Bu yangına Türkiye’yi de ortak etmeye kalkmışlardı. Çok şükür Hazret-i Allah bizi bu beladan kurtardı. Ancak hâlâ Türkiye’yi bir ucundan ateşe sokmaya çalışıyor, Türkiye’nin başına türlü çoraplar örmek, manen nüfuz etmek, kendi çıkarlarına zarar veremeyecek duruma getirmek istiyorlar. Bunun için büyük planlar çeviriyor, akla-hayale gelmeyecek işler tertip ediyorlar.
Binaenaleyh bu proje bütün aksayan yönlerine rağmen devam ediyor. Ne kadar tökezlerlerse o kadar bizim menfaatimizedir. Aksi halde bize çok daha büyük bir ateşin dokunma ihtimali vardır.
Şimdi sırada İran var. Bu konuda herhangi bir şüphe duymayın. Zira Küresel şebekenin isteklerine direnmenin Amerikalı yöneticiler için ucu ölüme kadar varan bir maliyeti var.
İsrail, İran’ın nükleer programını kendisinin var oluşuna yönelik ciddi bir tehdit olarak görüyor. İsrailli siyasi ve askeri liderler bunu ifade eden birçok açıklamalarda bulundular.
İsrail tarihinin ilk havacı genelkurmay başkanı olan havacı Korgeneral Daniel Halutz geçtiğimiz Aralık ayında, “Bana göre, gerek Avrupa gerekse de Amerika tarafından İran’a karşı seferber edilen siyasi vasıtalar başarılı olamayacaktır.” demişti.
İsrail askeri istihbarat şefi Tümgeneral Aharon Ze’evi Farkaş da yine aynı günlerde İsrail parlamentosu Dışilişkiler ve Savunma Komisyonu toplantısında şunları söylemişti:
“Şayet milletlerarası camia İran’ın nükleer silaha sahip olma çabalarını 2006 yılı Mart ayı sonuna kadar durduramaz, bu konuda başarısız olursa bundan sonraki diplomatik çabaların hiçbir anlamı kalmayacaktır ve böylece milletlerarası camianın İran’ın nükleer silahlara sahip olma çabasını önleme teşebbüsleri başarısız olmuş olacaktır.”
Yine Aralık ayında İngiltere’de yayımlanan Sunday Times gazetesi İsrail askeri kaynaklarına dayandırdığı haberinde o zamanki başbakan Ariel Şaron’un, silahlı kuvvetlere mart ayında İran’a saldırı için hazırlanması yönünde emir verdiğini, 1981’de Irak’a yapıldığı gibi, İran’ın nükleer tesislerinin vurulması talebini gündeme getirerek askeri kuvvetlerden en üst düzey alarm anlamına gelen “G” hazırlığında bulunmalarını istediğini yazdı.
İsrail İran’ı Amerika olmasa da vurmaya kararlı idi. Ancak şu bir gerçek ki -maalesef- İran cumhurbaşkanı açıklamaları ile İsrail’i Amerikasız bir harp külfetinden kurtarıyor. Dünyanın kabadayısına bu kadar meydan okuyan, “Bize vurmaya cesaret edemez.” diye kendine bu kadar güvenen İran kendi akıbetini hazırladığı gibi Amerika içindeki muhalefetin ve hatta destekçisi Rusya, Çin, Türkiye gibi ülkelerin işini zorlaştırıyor.
Alman istihbaratına yakınlığı ile tanınan "Terör" uzmanı sıfatlı Alman gazeteci Udo Ulfkotte bir haber ajansına Haziran ayında ABD tarihindeki en büyük nükleer denemenin yapılacağını ve testin başarılı olması halinde nükleer silahlı İran operasyonunun başlayacağını söyledi:
"Denemede 700 ton ağırlığında nükleer madde kullanılacak. Denemin amacı ise yer altındaki nükleer silahların vurulup vurulamayacağı. Çünkü İran’daki nükleer silahların yer altında olduğu belirtiliyor. Bu denemeden hemen sonra, Haziran ayının sonlarında veya Temmuz’da İran’a yönelik operasyon başlayacak." (23 Nisan 2006)
Ümidimiz o ki İran Amerika’ya hiç olmazsa esaslı bir zarar versin. Zira Amerika Ortadoğu’da her girdiği ülkeyi hap yutar gibi yutacak olsaydı kapısına dayanacağı ülkelerden birisi de Türkiye olacaktı. Şimdi Türkiye’den yardım dileniyor.
“Gerekirse nükleer silah kullanırız” yollu tehditleri kuru tehditler olarak algılamak büyük bir yanılgıdır. Çok büyük nükleer silahlar kullanana da büyük zararlar verdiği için Amerika son yıllarda etkisi küçültülmüş taktik nükleer silahlar geliştirmiştir.
Yani bu kadar ciddi, bu kadar korkunç bir durum söz konusu. Yangının henüz başındayız ve bu yangın bütün dünyayı sardığında hiç de şaşırmamak lazım.
“ABD Nükleer Saldırı Hızını En Üste Çıkardığını İlan Etti
ABD Stratejik Komutanlığı STRATCOM, dünya çapında belirlenebilecek hedeflere nükleer veya konvansiyonel silahlarla ‘hızla saldırı düzenleme’ kapasitesine ulaştığını ilan etti.
... STRATCOM tarafından yapılan basın açıklamasında, yeni kurulan ‘Uzay ve Küresel Saldırı İçin Ortak İşlevsel Bileşik Komutanlığı’nın, ‘operasyon kapasitesine ulaştığı’ duyuruldu. Açıklamaya göre bu yeni askeri yetenek, “Küresel Şimşek Tatbikatı”nda başarıyla sınandı. Geçen ay yapılan söz konusu tatbikat, ABD’nin stratejik savaş kapasitesini sınamış, “küresel saldırı” öngören CONPLAN-8022 kod isimli görev de, ilk kez bu tatbikatta denenmişti.
Doğal Kaynaklar Savunma Konseyi danışmanı Hans Kristensen, CONPLAN-8022’nin “dünyanın herhangi bir noktasındaki kitle imha silahı tesislerine yönelik ön saldırıyı içeren yeni bir plan” olduğunu belirtiyor. STRATCOM sitesindeki açıklamaya göre küresel saldırılar ABD bombardıman uçakları, nükleer denizaltılar veya karadaki balistik füzeler tarafından düzenlenecek.
Askeri analist William Arkın da, ekim ayında Washington Post’a yazdığı makalesinde, gizli tutulan tatbikatın, Alabama eyaletine radyolojik bir “kirli bomba” saldırısına verilecek yanıtla ilişkili olduğunu belirtmişti. Arkın, söz konusu hayali saldırıyı düzenleyen “Kuzeydoğu Asya ülkesi”nin, Kuzey Kore’yi temsil ettiğini yazdı. Yazara göre, planla hedef alınan bir diğer ülke ise İran.
Arkın’a göre CONPLAN-8022, ‘küçük bir devletin ABD’ye yönelik nükleer saldırısı’ ve ‘düşmanın kitle imha silahı altyapısının vurulması’ senaryolarına göre inşa edildi.” (9 Aralık 2005)
Afganistan, Irak bunlar başlangıç. “Harp ve Harabiyat devri” başlamıştır.
Nükleer harpler, küresel ve bölgesel harpler, her türlü tehlikeyi beklemek lazımdır.
“Başkan Bush’un önümüzdeki bir kaç hafta içinde, Amerikan hava kuvvetlerine, uzay silahları geliştirilmesi için yeşil ışık yakan bir kararname yayımlaması bekleniyor.
Avcı-vurucu işlevli uydulardan, dünya yörüngesine oturtulup, istenen hedefe, lazer, radyo dalgaları hatta ağır metal tüpler fırlatacak silahlara kadar çeşitli silahlar üzerinde duruluyor. Amerikan Hava kuvvetleri geçen yıldan beri bu kararname için baskı yapıyordu.” (The Guardian)
“Rusya, Amerika’ya meydan okudu!
‘Rusya, Amerika Birleşik Devletlerini uzay silahlanma yarışına girmemeye çağırıyor. Üst düzey bir Rus yetkili, Amerika uzaya saldırı silahları koymakta ısrar ederse, Rusya’nın buna gerekirse zor kullanarak yanıt vereceğini söyledi.
Washington’daki Rusya büyükelçiliğinde görevli üst düzey danışman Vladimir Yermakov, Amerikalıları kararlarından caydırmak için her türlü diplomatik çabayı gösterdiklerini de kaydetti.” (Financial Times, 19.05.2005)
“RUSYA Devlet Başkanı Vladimir Putin, “başka ülkelerin sahip olmadığı ve olamayacağı yeni tür atom bombası geliştirdiklerini” açıkladı. Rus İnterfaks ve İTAR-Tass ajanslarının bildirdiğine göre, Putin, dün genelkurmay yetkilileriyle yaptığı toplantıdaki açıklamasında, yeni nükleer füzenin geliştirilmesinin sürdüğünü belirterek, “Yakın zamanda ortaya çıkacak” dedi.Putin, “Bu yeni atom bombasının diğer nükleer güç devletlerinin (bilhassa BM Güvenlik Konseyi’nde Rusya’nın yanında yer alan diğer 4 daimi üye ABD, İngiltere, Fransa, Çin) elinde bulunmadığını” hatırlattı ve “Bu silah gelecekte de kimsede olmayacak” diye ekledi.
Rusya Savunma Bakanı Sergey İvanov da bu ay yaptığı açıklamada, ülkesinin, (nükleer başlık taşıma yetisine sahip) seyyar “Topol - M” balistik füzesini bu yıl içinde deneyeceğini ve “yeni silahın” 2005’te göreve hazır olabileceğini belirtmişti. Rusya’nın 1,32 ton nükleer bomba taşıyabilen Topol - M füzesine ilaveten toplam 4 ton 400 kg ağırlığında 10 ayrı atom bombasını tek başlıkta taşıyabilen yeni kuşak füze sistemini devreye sokmaya hazırlandığı bildirildi. Topol - M, 1998’den beri 10 bin km menzilli ateşleme yapılabilen silo rampalarında saklanıyor.” (H. O. Tercüman 18 Kasım 2004)
Rusya gerek nükleer, gerek uzay teknolojisi alanındaki yetenekleri devam eden bir ülkedir.
Rus Teknolojisi küçümsenmemelidir:
“Rus uzay programının yeni aktörü, çok kullanımlı uzay aracı Kliper olacak.
... Rus Federal Uzay Ajansı (Rosaviacosmos) ve Avrupa Uzay Ajansı’nın (ESA) işbirliği ile hayata geçirilecek olan Kliper, biri kanatlı olmak üzere iki ayrı model şeklinde geliştirilecek. Tasarım aşamasında olan ve mevcut Soyuz roketlerinden daha güçlü olması planlanan Onega roketinin ucuna monte edilerek uzaya gönderilecek olan Kliper, paraşütle yeryüzüne indirilip bir sonraki sefere hazırlanacak. ...Kliper’ın, Rus uzay merkezlerinin yanı sıra Fransız Guyanası’ndaki ESA’ya ait Kourou üssünden de fırlatılacağı öğrenildi.” (Nethaber.com, 28 Aralık 2005)
“Rusya, 2005te, geçen yıl olduğu gibi uzaya en çok füze fırlatan ülke oldu
Rusya Uzay Kurumu Müdürü Anatoli Perminov, düzenlediği basın toplantısında, ülkesinin bu yıl yörüngeye 20 Rus aracını yerleştiren 24 füze attığını belirtti.
Perminov, Rusya’nın bu yıl tek başına dünya genelinde uzaya gönderilen füzelerin yüzde 45,5’inin, ABD’nin yüzde 22,6’sının, AvrupaUzay Kurumu’nun da yüzde 9,4’ünün fırlatma işlemini gerçekleştirdiğinisöyledi.” (28 Aralık 2005)
“Amerikan AMC-23 haberleşme uydusu uzaya Rusya tarafından gönderildi
Rus İnterfaks ajansının haberine göre, ABD’nin Pasifik kıyılarına yönelik uydu, Kazakistan’daki Baykonur uzay üssünden fırlatıldı. İnternet bağlantısı ve sayısal yayınlarda kullanılacak uydu, Proton-M tipi Rus füzesiyle uzaya gönderildi.” (29 Aralık 2005)
“Amerika, nokta atışıyla vuran Tomahawklar’ın Şanlıurfa, İran ve Suriye’ye düşmesinin ardında Ruslar’ın parmağı olduğunu öne sürdü. İddiaya göre 2 Rus şirket Irak’a Tomahawklar’ın sinyal sistemini bozan özel cihazlar sattı.
Üst düzey bir Amerikalı yetkili konuyla ilgili “Tomahawklar çok karışık bir füze sistemidir. Ruslar’ın bu sistemi bozdukları ve Iraklılar’la paylaştıklarına dair elimizde ciddi kanıtlar var. Bu konudaki rahatsızlığımızı üst düzey Rus yetkililere ilettik” açıklamasını yaptı.” (25 Mart 2003, Sabah)
“ABD’yi kuşatma altına alan kasırgaların doğanın gazabı olmadığını ilan eden Amerikalı meteoroloji uzmanı Scott Stevens, Rusya’nın Amerika’ya iklim savaşı açtığı komplo teorisini ortaya attı. ‘Katrina doğal oluşmadı, insan eliyle yaratıldı’ tezini Fox TV’de ciddi ve iddialı bir şekilde ileri süren Stevens, ‘Moskova’nın elinde iklimi değiştirecek ‘İklim silahı’ var. Bu gerçek tüm ciddi ülke yönetimleri tarafından biliniyor. Elektromanyetik dalga jeneratörü prensibiyle çalışan silah, dünyanın istenilen noktasında iklimdeki değişime bağlı doğal afetler yaratabilecek güçte. Bu silah 1960-1970 yılları arasında Sovyetler Birliği döneminde geliştirildi ve 1976 yılından itibaren ABD’ye karşı kullanıldı. Günümüzde de Rusya bu silahı kullanıyor’ dedi.
ABD Meteoroloji dairesi’nin hazırladığı kasırga listesindeki isimlere de dikkat çeken Stevens, ‘Son kasırgalar hep Rus isimli. İvan, Katrina ve Rita. Bu sizden şüpheleniyoruz demektir’ dedi.” (8 Sütun, 24 Eylül 2005)
“Soğuk Savaşın hayaleti ve biz
Washington’da, son aylarda giderek güçlenen Moskova karşıtı bir diş gıcırtısı korosu var. Kentin karar koridorlarında Soğuk Savaş’ın hayaleti geziniyor adeta.
İran’dan Gürcistan’a, NATO’dan BM’ye, demokrasiden enerjiye hangi konunun ya da kurumun kapağını kaldırsanız altından ABD-Rusya çekişmesi çıkıyor.
Soğuk Savaş’ın iki “süper başkentini” dengeleri farklı bir dünyada yeniden karşı karşıya getiren konular, kah bölgesel kah küresel düzeyde Türkiye’yi de etkileyen ve giderek tercihe zorlayacak bir dinamik yaratıyor.
...
BM Güvenlik Konseyi’nden İran’a yaptırım tehdidi içeren bir karar çıkartmak isteyen Washington, Moskova’nın gönülsüzlüğünü aşmakta zorlanıyor.
ABD’li yetkililer, Tahran’a karşı yaptırımların sonuçta “transatlantik” sınırlarda kalabileceğini; Rusya ve Çin yerine sadece AB’nin Amerikan ambargosuna katılmasıyla yetinmeleri gerekebileceğinin farkındalar. ...
Rus-Amerikan çekişmesinin izini Minsk’ten, Kiev’e, Tiflis’ten Karadeniz’e adım adım sürmek mümkün.
Belarus’taki tartışmalı seçim ardından protestocuları tutuklatan Devlet Başkanı Lukaşenko, ABD ve AB’nin kara listesinde, Rusya lideri Putin ‘in ise kanatları altında.
Şimdi Ukrayna’da, “Moskova’nın adamı” sayılan Yanukeviç’in yeniden yükselmesi de, Putin’e bölgedeki Batı destekli dönüşümü durdurma umudu veriyor.
Geçen hafta Washington’daki Gürcü yetkililere göre ise, “Rusya, Tiflis’in NATO üyeliğini engellemek için Güney Osetya üzerinden bir provokasyon peşinde”. Nitekim Güney Osetya ayrılıkçıları Gürcistan’dan kopup Rusya’ya katılmak için Rus Anayasa Mahkemesi’ne başvuracaklarını bildirince, ABD’den, Gürcistan’ın toprak bütünlüğüne destek çıkan sert bir açıklama geldi. Rus Mahkemesi başvuruyu kabul ederse bölgede silahlar konuşabilir.
Rusya’da demokratik arayışın önünü kesen Kremlin’in bölgede de aynısını yapmaya çalışmasından rahatsız olan ABD’li yetkililer, Ankara’nın bu rahatsızlığı paylaşmadığı, hatta Moskova’ya yakın, “statükocu” bir konumu yeğlediği kanısındalar. NATO’nun Aktif Çaba tatbikatını Karadeniz’e taşımak isteyen Washington, Rusya ile Türkiye’nin öneriye birlikte direnmelerini de bu bakışla açıklıyor.
Bu ay ABD’de, Soğuk Savaş’ın hortladığını düşündürten üç ayrı rapor yayımlandı.
Dış İlişkiler Konseyi adlı etkili fikir kuruluşunun “Rusya’nın Yanlış Yönelimleri” başlıklı çalışması, özetle, Soğuk Savaş sonrasındaki Rus-Amerikan “ortaklığının” bittiğini, ABD’nin küresel çıkarlarını tehdit eden Rusya ile artık ancak belli konularda “seçici işbirliği” yürütebileceğini savunuyordu.
Ardından, Beyaz Saray’ın Ulusal Güvenlik Stratejisi belgesi, Rusya’nın kendi evinde ve çevresindeki anti-demokratik manevralarını kınadı ve Moskova’nın açıkça karşı çıktığı “dönüşüm diplomasisini” bölgedeki Amerikan politikasının ana ekseni olarak belirledi.
Geçen haftaki Pentagon raporu ise, Rusya’nın Irak Savaşı’nın başında Saddam yönetimine ABD’nin harekat planına ilişkin gizli bilgiler sızdırdığı iddiasını içerdi.
Rus Dış İstihbarat Servisi’nin derhal yalanladığı bu iddianın, Başkan Yardımcısı Cheney’e yakın bir ABD’li diplomata, “yarı ciddi” bir edayla, “Bu aslında savaş nedenidir” dedirtmiş olması bile, Washington’ın Moskova’ya son zamanlarda nasıl baktığını anlamaya yeter.
ABD-Rusya gerginliğinde, Moskova’nın enerji alanındaki gücünü stratejik bir küresel oyuncu olma yönünde kullanması da etkili. Rusya, eski Sovyet coğrafyasına, Çin’e, Ortadoğu’ya ve Orta Avrupa’ya enerji hatlarıyla uzanarak yeniden geniş bir nüfuz alanı arıyor.
Nihayet AB’ye de “Kendi enerji diplomasimizi oluşturma zamanı geldi” dedirten bu gelişme karşısında Türkiye’nin durumu, sallanıp duran sarkaç misali. Bir yandan Kazakistan’ın Kaşgan petrolünü Rusya yerine Bakü-Ceyhan’a yönlendirmesi ya da Türkmenbaşı’nın Hazar geçişli bir gaz hattına ikna olup Rus hattından vazgeçmesi yönünde ciddi bir Türk-Amerikan dayanışması var. Bir yandan da Ankara, Hamas’tan Karadeniz’e, Suriye’den İran’a bir dizi meselede Moskova’ya Washington’a olduğundan sanki daha yakın.” (Yasemin Çongar, 27 Mart 2006)
“Rusya ve 18 İslam ülkesi, ortak bir stratejik vizyon grubu oluşturma kararı aldı. Moskova’da 18 İslam ülkesinden temsilcilerin katıldığı iki gün süren toplantıda alınan karara göre, oluşturulacak grup, barışçıl, adil ve daha medeni bir dünya düzeni için belirli dönemlerde bir araya gelecek ve amaçları doğrultusunda çalışmalarda bulunacak.
Toplantı sonunda yayımlanan bildiride, Rusya ile İslam ülkeleri arasında stratejik ortaklık oluşturma çalışmalarının başlatılması yönünde anlaşmaya varıldığı, stratejik ortaklıkla yapıcı, küresel, ekonomik, siyasi ve güvenlik düzeninin sağlanmasına katkıda bulunulmaya çalışılacağı vurgulandı.” (29 Mart 2006)
“Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in, ‘Hamas’ın bir terör örgütü olmadığı’ yolundaki sözleri ve Hamas liderlerini Moskova’ya davet etmeyi planladığını açıklaması, İsrail’de tepkiyle karşılandı.
İsrail Ulaştırma Bakanı Meir Şetrit, Putin’i ağır şekilde eleştirerek, ‘’İsrail’i sırtından bıçaklamakla’’ suçladı.
İsrail İmar Bakanı Zeev Boim de, bir basın toplantısı düzenleyerek, ‘Putin ateşle oynuyor. Rusya’nın pozisyonunu çok endişe verici buluyorum’ dedi.” (10 Şubat 2006)
“Rusya, ABD’nin Azerbaycan ile birlikte Hazar Denizi’nde tatbikat yapmasına sert tepki gösterdi. Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Hazar Özel Temsilcisi Viktor Kalyujni, ‘Bu gelişmeyi (yabancı askeri güçlerin Hazar’a gelmesi) kabul edemeyiz. Hazar’da meydan okumak isteyen önce bizi hesaba katmalı. Rusya tepkisini bütün baskı yollarıyla, hatta askeri operasyonlarla da gösterebilir ‘ dedi.“ (02/06/2004)
“Sovyetler Birliği’nin 1991 yılında yıkılmasının ardından başlayan Rusya-Batı yakınlaşması, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in ABD ve Batı yönetimlerini dış politika konusunda ‘diktatörce’ davranmakla suçlamasıyla zor bir dönemece girdi.” (6 Aralık 2004)
“Avrupa Uzay Ajansı, ABD’nin GPS (küresel yer belirleme) uydu sistemine bağımlı olmaktan kurtulmak için hazırladığı ‘Galileo konumlandırma programının’ ilk uydusunu fırlattı. ... 3.6 milyar euroluk proje kapsamında yörüngeye 30 uydu yerleştirilecek ve sistem, ABD ordusu tarafından kontrol edilen GPS’e Avrupa’nın bağımlılığını sona erdirecek.
GPS’e göre iki kat daha geniş kapsama olanağına sahip olacak olan Galileo sistemi, ... geniş bir kesime, uydu aracılığıyla yer belirleme imkanı sağlayacak. Test aşamasını tamamlamak için gerekli olan diğer üç uydu, 2006 ve 2008 yıllarında yörüngeye yerleştirilecek.” (Akşam, 29.12.2005)
Geçtiğimiz yüzyıldaki iki dünya harbinden önce yaşanan uluslararası gerilim bu harplerin sinyalini vermişti. Birçok devlet bu duruma göre konumunu ayarlamaya çalıştı, kendine göre hazırlıklar yaptı. Benzer bir durum bugün yaşanmaktadır. Bu harbin zamanını bilmemiz zor. Ancak gerekli her türlü hazırlıklar yapılması lazım.
Küffar hem imanımızı hem de vatanımızı elimizden almak istiyor. Bizde bir kuvvet gördükleri için bunu sinsice, fitne-fesat çıkartarak gerçekleştirmeye, bu kuvveti söndürmeye gayret ediyorlar.
O kadar yakıcı silahlar var ki, ufacık bir terör örgütü bile büyük zararlar verebilir. Zaten PKK gibi terör örgütleri dış destekle ve büyük ülkelerin yardımıyla varlıklarını sürdürebilmektedir.
PKK’nın elinde dahi hava savunma füzeleri olduğuna dair istihbarat raporları bulunmaktadır. Bunun gibi Yunanistan da istediği her türlü silaha ulaşabilmektedir. Geçtiğimiz yıl en çok silah ithal eden ülkeler arasında üçüncü sırada Yunanistan vardır. Rumlar hâkeza.
Bir PKK veya bir Yunanistan nihai planda Allah’ın izniyle Türkiye’den bir şey kopartamaz ancak verdikleri ve verebilecekleri zararları tahmin etmek zordur.
Türkiye’ye düşen vatanın muhafazası için askerî, siyasî her türlü tedbiri almaktır.
Bu tedbirlerden en mühimi zulmün temsilcisi ülkelerden uzak durmaktır.
“Boğaziçi Üniversitesi İşletme ve Ekonomi Kulübü’nün 3 ayda bir yayımladığı, ... bir dergi var: Dinamik... Son sayısında, ... teknesiyle dünya turu yapan Hakan Öge ile söyleşiye de yer vermişler. Hakan Öge bir soruya karşılık diyor ki:
- Uzak coğrafyalarda Türkiye’yi pek tanımıyorlar. Burada sürekli bana söylenen Irak savaşı sırasında izlenen politika. Amerikalılara ülkeden geçiş izni verilmemesi tahmin edilmeyecek boyutta olumlu etki yapmış dünyada...” (Melih Aşık,3 Mart 2006)
Bize yakışan bu duruşu sürdürmektir.