Dünyayı sömüren ülkeler başta Afrika olmak üzere geri kalmış, gelişememiş, açlığın pençesinde kıvranan ülkelere yardım kararı alırken Londra terör saldırıları ile panikledi. Bu saldırılar pek çok soruyu beraberinde getirdi.
Dünya nüfusunun çok az bir kısmını oluşturan sekiz ülke Dünya’nın Gayri Safi Hasılası’nın % 70’ine sahipler. ABD, İngiltere, Almanya, İtalya, Kanada, Japonya, Fransa, Rusya patron devletler olarak ağırlıklarını korumaktadırlar. Çin’in ise ürküten gelişmesi devam ediyor.
Dünya servetinin üçte ikisini elinde tutan G-8 devletleri gerektiği zaman terörü desteklemekten, finanse etmekten, her türlü yardımı yapmaktan imtina etmemektedirler. Bunların peyki durumundaki devletçikler de hain oyunlarla istemedikleri, düşman belledikleri devletlere pusu kurmaktan çekinmemektedirler. Bu ülkeler ve bunların yakın ortakları dünyayı bir kene gibi sömürmekte, kemirmektedirler. Geri kalan ülkeler değişik metod ve icraatlarla pasifize edilmekte, siyasetlerine el konmakta, ekonomileri yağmalanmakta, kültürleri tahrip edilmektedir. Zenginler, zenginliklerini kaybetmemek için her yolu meşru addetmektedirler. Kendi imzaladıkları anlaşmaları bile rahatlıkla çiğneyebilmektedirler.
Dünya böylesi dengesizlikleri, açgözlülükleri, sömürgeleri, adaletsizlikleri, haksızlıkları, zulümleri yaşıyor.
Afrika devletleri, başta ABD olmak üzere kendi milli servetlerini yağmalayan devletlere olan 50 milyar dolarlık borçlarının silinmesini istemektedirler. Onlar silmeyi bırakınız ellerinde ne varsa silip süpürüp yutmayı esas almaktadırlar. Sadece orta Amerika ile ilgilenmeyi düşünmeyen dünyayı düzelteceğini düşünen ABD orta Asya’ya el atmış, Afganistan’ı işgal etmiş, Ortadoğu’yu demokratlaştırmak adına daha şimdiden 100 bine çıkan ölü sayısı ile Irak’ı tam bir cehenneme çevirmiştir. Bu ülkeyi demokrasi, insan haklarını sağlama, kitle imha silahlarından arındırma adına işgal eden ABD PKK terörüne karşı daima Türkiye’yi yalnız bırakmakla kalmamış, terör örgütünü desteklemekten geri durmamıştır. Çekiç Güç’ün terör örgütüne yardımı belgeleriyle ispatlanmıştır. Aynı şekilde Irak’ta Şiiler, Sünniler ve Kürtler arasında onarılması imkansız derin uçurumlar açarak terörü önlenemez boyutlara taşımaktadır.
Bu kafa ve bu ülkelerle dünyanın rahat nefes alması mümkün değildir. İki yüzlü, sahtekâr, riyakâr, kan emici para baronlarının hükümran olduğu dünya daha fazla ezilerek, karararak, sömürülerek, öldürülerek hazin bir sona doğru ilerliyor. Batı kendinden olmayan herkesi, her milleti böyle görmüştür. İstediğiniz kadar inanın, bağlanın, samimiyetle güvenin fark etmez. AB’nin temel felsefesi de böyledir. Onun için Türkiye’yi ne yapıp-edip birliğe asla almayacaklardır.
Suat İlhan Paşa’nın “Türklerin Jeopolitiği ve Avrasyacılık” adlı eserinde şu satırlar çok mühimdir.
“...Batılıların büyük stratejisi, karşı güçleri kuşatmayı ve içten çökertmeyi amaçlar. Osmanlı İmparatorluğu, Batılılar tarafından üç defa kuşatılmıştır.
Birinci kuşatma; Ümit Burnu’nu dolaşarak Hint Okyanusu’na gelen, Osmanlı İmparatorluğu’nun bölgeye gönderdiği donanmaları yenilgiye uğratan Portekiz ve İngiltere tarafından denizden yapılmıştır.
İkinci kuşatma; İspanya, Fransa, İtalya ve İngiltere’nin girişimleri ile Kuzey Afrika üzerinden.
Üçüncü kuşatma; Kıbrıs, Suriye, Irak’tan İngilizler ve Fransızlar tarafından gerçekleştirildi ve sonlandırıldı. Osmanlı İmparatorluğu son yıllarında dört yanından Batılılar tarafından kuşatılmış, yirmiye yakın cephede savaşmaya mecbur edilmiştir. Yemen, Mekke, Medine, Süveyş Kanalı, Balkanlar’ın bütün cepheleri, Filistin, Trablusgarp, Kafkaslar, Irak, Suriye cepheleri... Batılılar ikinci dünya savaşında Almanya’yı, Soğuk savaş’ta ise SSCB’ni kuşatarak sonuca ulaştı. Bugün de Türkiye batı dünyası tarafından kuşatılmıştır. Kuşatma -hatta çevirme- Kıbrıs, Ege Denizi, Patrikane yolu ile İstanbul, Karadeniz (Pontus Meselesi) Doğu Anadolu (Ermenistan), Güneydoğu Anadolu üzerinden (etnik azınlak yaratarak) devam ediyor. Türkiye’yi içten çökertmek ve yok etmek için Batı; Avrupa Birliği’ne üye olma sevdamızı kıyasıya ve planlı bir şekilde kullanıyor.
ABD, büyük Avrasya politikasını, Türkiye’yi dışlayıp iki aşiret reisi ile gerçekleştirebileceği yanılgısına İsrail’in politikasını desteklemek uğruna düşmüştür...”
Yunanistan teröristleri kendi kamplarında yetiştirmiştir. Fransa her zaman bizi arkadan hançerlemiştir. İtalya bizzat terör örgütünün elebaşına kucak açmıştır. İngiltere ve ABD İsrail’in en sıkı müttefikleri ve yardımcılarıdır. Her gün Filistin de onlarca Filistinli öldürülmekte, kurşunlanmakta, kolları-bacakları kırılmakta, Irak kentleri harabeye çevrilmekte, Afganistan yaşanılamaz hale getirilmektedir.
Bilindiği üzere bölücü terör örgütü son günlerde saldırı ve sabotajlarını artırmıştır. Subaylar, erler şehit ediliyor, yaralanıyor, birlikler taranıyor. Neden acaba? birileri düğmeye mi bastı? Apo İmralı’da bir dediği iki edilmeden günlerini örgütüne talimat vermekle geçirirken düşünmemek elde değil. Elbette Londra ve başka merkezlerde terör saldırıları olmamalı, masum insanlar ölmemeli, ama hem terörü besleyeceksiniz, hem önlem alalım diye feryad edeceksiniz. Olmaz böyle iki yüzlülük, çifte standart. Biz ülke olarak terör saldırılarının her türlüsünü en dehşetlisiyle yaşadık.
Ermeni Asala Örgütü tarafından pek çok diplomatımız kahpece katledilmişlerdir. Hemen ardından bizzat Batılıların himaye ve desteği ile PKK terör örgütü 1984 yılından itibaren eylemlerine başlamış ve 30 binden fazla vatandaşımızın, güvenlik görevlimizin ölümüne, 100 milyar dolardan fazla maddi kayba neden olmuştur.
Şimdi yeniden eylemler başlıyor, düşündürücü değil mi? Londra’nın merkezinde bombalar patlarken, 50’den fazla insan hayatını kaybederken BBC kanalının ülkemizde eylem yapan teröristleri “Milisler, Özgürlük savaşcıları vs” gibi adlarla seslendirmeleri bunların iki yüzlülüğünü ortaya koymaktadır. Güya terörden zarar gören dostumuz(!), müttefiğimiz(!) ABD’nin sınır ötesi askeri operasyonlar için yapılamaz restini çekmesi, Kuzey Irak’a müdahaleye izin verilemeyeceği! Hezeyanını savurması, İsrail patentli Kürdistan’ın kurulacağının ve yakın gelecekte terör başta olmak üzere daha şiddetli askeri çatışmaların, bölge savaşların başlayacağının işaretidir. Bunlar sözlerinde samimi değillerdir. Ne ABD’ne, ne AB’ne asla güvenilmez. Türkiye’nin terörle ilgili yeni plan ve projeleri olmalıdır.
Gazeteci-Yazar Muhsin Abay’ın G-8 toplantısı ile ilgili değerlendirmesini okuyalım:
“...Toplantı tasarlandığı gibi sonuçlanırsa ilk kademede 18 en fakir ülkenin 40 milyar dolar borcu silinecek. Gelecek yıl sonuna kadar dokuz ülkenin daha borçları hafifletilecek. Peki bunun neresi kötü diyeceksiniz? Yapılanların yaraya ne kadar merhem olacağını anlamak için şu gerçeklere bir bakalım:
– Borçlu ülkelerin sayısı 165. Borcu silinecekler borçlu nüfusun ancak % 5’i. Üstelik G-8’lerle “Uyumlu” olurlarsa yardımı hak edecekler.
– Dünyanın bir yılda savunmaya yatırdığı para 900 milyar dolar. Silah satışının onda dokuzu Japonya ve Kanada dışındaki G-8’ler tarafından yapılıyor.
– Dünyanın toplam Gayri Safi Hasılası 40 trilyon dolar. Bunun 25 trilyon dolarını dünya nüfusunun % 15’ini oluşturan 29 ülke, kalanını dünya nüfusunun % 85’ini oluşturan 141 ülke paylaşıyor.
– Dünyanın en zengin 200 kişisi, en fakir iki milyar üç yüz milyon insanın gelirine eş serveti elinde tutuyor.
– Her üç saniyede bir kişi (Yılda on milyon) açlıktan ölüyor.
– Bir buçuk milyar insan içme suyundan mahrum. Günde otuz bin kişi pis su içtiği için ölüyor.
– G-8 ülkelerinde on çocuktan 8’i I2 yıllık eğitimden geçiyor, fakir ülkelerde 4 çocuktan biri beş yaşına varmadan ölüyor.
– Avrupa’da her inek günde 3 dolar sübvansiyon alıyor. Afrika insanının yarısı günde bir doların altında yaşıyor...”
Abay değerlendirmesini yaparken Bay Barrosso’nun sevinerek yaptığı yardım açıklamasının ise: “...Bu rakam Sahra altındaki 690 milyon aç insana yılda 70 euro, yani haftada 1 fincan kahve yardım edileceği anlamına geliyor,” diyerek terör tırmanışının artacağının da işaretlerini vermektedir. (Türkiye; 06.07.2005)
Biz yıllardır terörden mağdur olarak yaşayan bir ülkeyiz. Yapılan iyi niyetli bütün çağrılar hep menfi tavırla karşılanmış, uzatılan el boşlukta bırakılmış, bilakis teröristler bu ülkeler tarafından finanse edilmişler, korunmuşlardır. Halbuki bu ülkeler hangi tür ve cepheden olursa olsun katliama, teröre karşı tavır almaları gerekmez miydi? Biz bütün batıdan insanca tavır beklemiyoruz. On sene önce Balkanlarda Müslüman Boşnaklara karşı uygulanan tarihin en kanlı ve iğrenç soykırımını batılıların nasıl desteklediklerini ve seyirci kaldıklarını gördük. Buna rağmen soykırıma uğrayan mağdurların infaz çetelerinin yargılanmadıklarını acıyla biliyoruz. Hani Yüksek Adalet Divanı vardı? Nerede o AİHM? Fransa’nın Cezayir’de yaptığı katliamlar ve öldürdüğü 1.5 milyon insanın hakkı ne oldu?
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi “adil yargılanmadı“ bahanesiyle bölücü örgüt başı katip Apo’nun yeniden yargılanmasını talep etmesinin! ardından terör hareketi memleketimizde eylemlerine yeniden başladı. Kuzey Irak’taki üslerinden Güneydoğu Anadolu başta olmak üzere yurdun bir çok bölgesinde değişik tür ve yoğunlukta eylemler gerçekleştirmeye başladılar. Buna Kürtlerin otonomi kazandıkları Kuzey Irak ve ABD destek veriyordu. Öyle olmasa Türkiye’nin “Sınır ötesi operasyon” meşru hakkına şiddetle itiraz etmezdi. Türk yetkililer ABD’nin terör örgütüne karşı aktif olarak harekete geçmesi isteğini ise geçiştirmişlerdir. Stratejik ortağımız ABD bunları hesaba bile katmamaktadır.
“Teröre karşı küresel savaş” parolasıyla dünyayı tam bir felaketin eşiğine getiren ABD ve yandaşları bırakınız terörü önlemeyi bizatihi terörü körüklemektedirler. Bu onların da işine gelmektedir. Oralara girsinler, istediklerini elde etsinler, zenginlikleri yağmalasınlar, günü gelince ülke insanlarını kinleriyle, intikam hırslarıyla baş başa bırakarak çekip gitsinler. Dünya yansın, yıkılsın, tarumar olsun, onların umurunda bile değil.
Bütün dünyayı ateş içine atacak terör ve saldırıların sebepleri tam olarak ortaya konmuş değil. Terörü besleyen kaynaklar nasıl kurutulur? En etkili ilaç nedir? Terörist örgütleri kullanan ülkeler, teröre destek veren ve onların faaliyetlerine göz yuman ülkeler hangileridir? Dünyada zenginlerin daha zengin olmak için her alçakça yöntemi meşru olarak aldığı ve her yolu denediği, adaletin olmadığı, insanlığın rafa kaldırıldığı, mazlumların sesinin duyulmadığı, güçlülerin zayıfları kolayca ezdiği, fakirlerin daha da fakirleştiği, baskıların arttığı, zulümlerin kol gezdiği dünya günümüzün ruhsuz zihniyetiyle harabeye dönecektir. ABD düzeltmek değil bozmayı, yapmayı değil yıkmayı şiar edinen ve özellikle İslâm’a karşı savaş açmış bir ülkedir.
Oğuz Gökmen; “Teröre karşı toplu bir savaş mümkün mü?” başlıklı yazısının bir bölümünde ilgi çeken bir değerlendirme yapmış:
“...Peki herkes terörü aynı şekilde mi algılıyor? Heyhat ki hayır! İnsanlar kendilerini doğrudan ilgilendirmeyen -daha doğrusu zarar vermeyen- böylesi hareketleri çoğu zaman sempati ile karşılıyor, hatta çoğu kez PKK olayında olduğu gibi açık açık desteklemekten bile geri kalmıyor... Terör oldum olasıya “Güçsüzlerin” güçlülere karşı kullandıkları veya güçlülerin işi daha çabuk halledebilmek için başvurdukları “legal” bir savaş yoludur. Sonuncusunu 2. Dünya Savaşı’nda yaşadık. 1945 Mayıs’ında dünya savaşı bitti diyorduk. Almanlar, İtalyanlar teslim olmuşlardı. Ama Japonya hâlâ direniyordu. Araya Pearl Harbor baskını da sıkışınca Batılı Müttefikler ki müthiş ve esrarengiz Atom Bombası’nı Hiroşima ve Nagasaki üzerine bırakıverdilerdi. Bombalardan birincisi savaş raconunda “Bebek!”, ikincisi ise “Şişko” diye anılıyordu. Bebek Rooswelt, Şişko ise Churchill idi. İkisi birden Güneşin oğlu Japon imparatorunu ABD Mareşali Mc.Arthur’un hizmetine vermeye kafi geldi...” (17.07.2005, Türkiye)
Kimse teröristlerin ve terör gruplarının silahları nereden nasıl temin ettiklerine hayret etmesin. Çok basit ve rahatça elde edebilmekteler ve diledikleri anda istedikleri kişilerce, istenilen yerlerde kullanabilmektedirler. Teröristi kullanan ülkeler bunu adeta meşru bir hak olarak görmekte ve hasım ülkelerin aleyhine sahneye sürmekten çekinmemektedirler. Ülkemiz için dost addedilen ülkelerin uygulamaları gözler önündedir.
Gazeteci-Yazar Arslan Bulut konumuzla ilgili terörü konu alan bir makalesinde şu satırlara yer vermektedir:
“...Biz, İngiltere’deki saldırılar gündemdeyken, bazı hatırlatmalarda bulunmak istiyoruz. Saldırıda yine El Kaide’nin adı geçiyor.
ABD Başkan aday adayı Lyndon LaRouche’un, El Kaide’nin nasıl kurulduğu yolunda önemli tespitleri vardı. LaRouche, 21 Haziran 2001 tarihinde, ABD’nin devlet sekreteri Madeleine Albright’a sunduğu ve dönemin Savunma Bakanı William Cohen, CIA Başkanı George Tennet, Senato Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Joseph Biden ve daha birkaç önemli devlet yetkilisine verdiği memorandumda “Terörizmin sponsorluğunu yapan ülkeler listesine İngiltere’nin de konulması gerekir..” başlığını kullanmış ve El Kaide’nin başındaki Usame Bin Ladin’in 1996 yılının Temmuz ayında Londra’da bulunduğunu, tedavi gördüğünü, BBC ve The Independent Gazetesi’ne sık sık demeçler verdiğini hatırlatmıştı...
LaRouche, İslâmi Kardeşler, El Cihad, Hamas, İslâm Ordusu, PKK ve Tamiller gibi örgütlerin Londra’da merkezleri bulunduğunu belirtmiş ve ABD tarafından listesi çıkarılan 30 örgütten 16’sına İngiltere’nin askeri eğitim veya lojistik destek verdiğini bildirmişti. LaRouche, İngiltere’nin MED Tv’ye yayın imkanı sağlamasını da hatırlatmıştı.
Yine hatırlayalım: Yemen kökenli Usame Bin Ladin’in Sudan’da yakalandığı halde CIA baskısıyla serbest bırakıldığını Sudanlı yetkililer açıklamıştı. Usame Bin Ladin’in Sudan’dan Afganistan’a gitmesine seyirci kalan da ABD yönetimiydi!.. Bilindiği gibi, ABD’de 11 Eylül 2001 tarihinde ikiz kulelere saldırıdan birkaç saat sonra resmi makamlar sorumluyu açıklamıştı:
“Radikal İslâmcı Örgüt El Kaide!” Hemen arkasından ABD Başkanı George W Bush’un uluslar arası terörizme karşı dünya çapında savaş ilan etmişti. ABD, bu gerekçeyle iki İslâm ülkesini; Afganistan ve Irak’ı işgal etti! Şimdi de İran ve Suriye’ye yönelik planları için Türk kamuoyunu hazırlamaya çalışıyor...” (Terörün sponsoru ülkeler listesi. 11.07.2005, Yeniçağ)
ABD, Batı ülkeleri uyguladıkları politikalarından dönmezlerse terör daha da azgınlaşacak, dünyayı kana bulamaya devam edecektir. Bizzat terörün devletler eliyle etkili bir silah olarak kullanıldığı yaşanan olaylarla sabittir. Bunlar etkili devlet adamlarını ortadan kaldırmaktan tutunuz da ülkelerin milli sembollerine, yer altı ve yer üstü zenginliklerinin sabote edilmesine kadar değişik alanlarda yapılmaktadır.
Yapan kendisine yapmaktadır.