“‘Adam çok insan az, bulursan ismini yaz.’ İşte bugün o gün.” (3 Eylül 2004)
•
“Benim hiç kimseye kinim yok amma, dinime ve vatanıma el uzatana da hiç müsamaham yok.” (3 Ekim 2004)
•
“Ben dünyayı harap olmuş bir ev olarak görüyorum. Ne zaman çöktürecek? Onu O bilir.” (7 Ekim 2004)
•
“Bir kardeş sordu. ‘Peki siz reyinizi nereye atacaksınız?’ dedi. ‘Bizim bir reyimiz vardır, biz reyimizi Hakk’a veririz, halka verecek reyimiz yok.’ dedik.” (10 Ekim 1987)
•
“İnsan hayatının bir çok noktalarında nefse ağır gelen meseleler olur. Bunlar insanda çöküntü yapar. Fakat muhabbet o çöküntüyü izale eder. Yolun ağırlığını muhabbet çeker.” (10 Ekim 1987)
•
“Şunu iyi bilin ki biz adımımızı attığımız zaman hem canımızı hem malımızı ortaya koymuşuzdur.” (5 Temmuz 1986)
•
“Biz bir günde hem ibadet etmek isteriz, hem istirahat etmek isteriz, hem çalışmak isteriz. Yarın yaşayacağım belli değil ki... Bir günde Allah-u Teâlâ’nın nimetlerinin hepsinden istifade etmek isteriz.” (11 Temmuz 1986)
•
“Nuh Aleyhisselâm derken aynen orada bulunuyormuş gibi duâ ederiz, aynı orada bulunurum, ona göre isterim. Yani her şey canlı kanlı... Musa Aleyhisselâm derken yanında bulunuyormuş gibi, İbrahim Aleyhisselâm derken aynı yanında bulunuyormuş gibi...
Ashâb-ı kehf derken Ashâb-ı kehf’in yanındayım. Siz Ashâb-ı kehf deyip geçersiniz.” (12 Temmuz 1986)
•
“Şehit bir an kanını akıtmış, Pirân-ı izam ise bir ömür boyu gönlünü vermiş.” (12 Temmuz 1986)
•
“İnsan zanneder ki ben dünyada istediğim gibi yaşarım, gezer tozarım. Yarın kabre gireceğiz ve nelerle karşılaşacağız?” (20 Temmuz 1986)
•
“Cenâb-ı Hakk kulunun terakkisi için yollar halketmiştir. Yürü de geç! Amma yürüme yolu değil yürütme yolu. Sen O’nun ol, O da senin olsun, O da seni yollarında yürütsün.” (17 Şubat 2003)
•
“Yok ol, O’nu gör, O’nunla O’nu bul!” (17 Şubat 2003)
•
“O’nunla olmak hayattır, O’nsuz hayat vefattır.” (17 Şubat 2003)
•
“Müridan için Hazret-i Allah’tan şunu isteriz: İhvanı boynuma assın da öyle yürütsün. İhvanı öne, akrabalarımı arkaya asarak yürütsün. Ve Mevlâ onları cennete koysun, beni orada bıraksın, beni yalnız kendisi ile meşgul ettirsin.
Hazret-i Allah müridan için böyle niyaz ettirmiş, bundan hiç kimsenin haberi olmaz. Bu hâl sırf O’nun ikram ve ihsanıdır.” (8 Temmuz 1982)
•
“Biz hayatta siyasetle hiç uğraşmadık. Hiçbir zaman Hazret-i Allah bizi o sahalara düşürmedi. Hiçbir kimse ile hiçbir ilgim olmaz. Ne ilgim ne de bilgim olur.” (8 Temmuz 1982)
•
“İyilik çok ağırdır, nefse ağır gelir. Fakat ruha hayat verir. Onun için güç de olsa iyilik iyidir.” (23 Temmuz 1982)
•
“Allah... Başka bir şey yok... Fakat Hazret-i Allah duyurduğu zaman bu bilinir ve söylenir. Hazret-i Allah’ın duyurmadığı kimse, Allah’ı bilmez ki Allah ile konuşsun. O kendisini öğrenmiş, kendisini biliyor ve kendisi ile konuşuyor.
Birisine Hazret-i Allah Kendisini bildirmiş, kendisini bildirmemiş, O var kendisi yok. Diğerine Kendisini bildirmemiş, kendisini bildirmiş.” (17 Eylül 1983)
•
“İnsanın kendisine gelince, kendisi diye bir şey yok zaten. Hazret-i Allah ona bir suret vermiştir, o suretin içine girerse kaybolur gider. Suretin içerisinde Hakk Teâlâ Vetekaddes Hazretleri’nin olduğunu bilirse kaçınır, Allah var der.
Fakat biz insanlar kendimizi kaybediyoruz. ‘Şöyle yaptım, böyle yaptım!’ demekten kendimizi alamıyoruz. Bunlar hep hakikate ters düşüyor.” (17 Eylül 1983)
•
“Allah’ıma sonsuz şükürler olsun ki bu Sultanlar’a uğrattı. Başka bir şey demiyorum, yalnız Allah’ıma şükrümü artırıyorum. Allah’ım ayırmasın.
Onlar mürşid-i mükemmel, mürşid-i muazzam.
Böyle mükemmel bir yol bırakmışlarken, ikinci bir çığır açmaktan Allah’ımıza sığınırız. Bütün hassasiyetimizle o izi takip etmeye çalışıyoruz.” (17 Eylül 1983)
•
“Buraya gelen ihvan tüy gibi olmalı.” (26 Mayıs 1984)
•
“İlminiz az olsun, öz olsun, boş olmasın.” (7 Temmuz 1984)
•
“Kur’an-ı azîmüşân bir nurdur, okuyanın içi nurlanır. Okurken ağzından nur çıkar. O nurla bulunduğu yer de nurlanır.” (1 Ağustos 1984)
•
“Öyle görülüyor ki bir kitapla bir bayrak dikiliyor. O bayrak Hazret-i Allah’ın lütuf nurudur.” (2 Ağustos 1984)
•
“Filân zât çok kıymetli deniliyor. O büyüklük o zâta âit değil, Zât-ı kibriyâ’ya âittir. Hazret-i Allah bir kulda ne kadar tecelli ederse, o zât o kadar büyüktür.” (3 Ağustos 1984)
•
“Sermaye veren yani kuran O, yürüyen sen. Herkes yürüyeni görüyor, kuranı kimse görmüyor.” (4 Ağustos 1984)
•
“İnsan dünyada tanışacak, ahirette kavuşacak.” (27 Ocak 1985)
•
“Mükemmel ehlinde hiçbir bencillik yoktur. O Hazret-i Allah’ın lütuf nazarı ile bakıyor, bütün müslümanları kardeş olarak görüyor. Ne bir kimseyi kendisine çekmek ister, ne de dar kalıplara sığar.
Bütün yollar taslarını uzatsalar, o hiçbir kaba sığmaz. Fakat onun da tası yok.
Allah namına hareket eder, iş ve icraatını Allah için yapar. Hâlik ile meşguldur, halk ile değil.” (27 Ocak 1985)
•
“Maddi zararı telâfi etmek kolay da, mânevî zarar hiçbir şeyle telâfi edilemez.” (30 Ocak 1985)
•
“Efendi Hazretleri’ne dikkat ederdim sevmediğine iltifat ederdi, sevdiğini terbiye ederdi. Yabancılara iltifat ederdi, ihvana hiçbir zaman iltifat etmezdi. İhvanı terbiye, yabancıya iltifat. ‘Hoş geldin sefa geldin.’ Fakat öyle buyururlardı: ‘Boş gelir boş gider.’ Fakat o sırrı saklarlardı. Kimin boş gittiğini, kimin dolu gittiğini. Onların iltifatından biz onun ihvan olmadığını, olamayacağını bilirdik.” (31 Ağustos 1986)
•
“Allah-u Teâlâ dilerse parlatır, dilerse karartır, biz O’nun için çalışalım. İnsan bütün mesaisini oraya harcamalı. Allah-u Teâlâ kabul ederse ahirete bilet olur. Gerçekten inanmışsan, işte saha! İşte ebedî hayatın geliri!” (31 Ağustos 1986)
•
“Ben vallâhî bir saman çöpüne imreniyorum. ‘Ey saman çöpü! Sen huzur-u ilâhîye çıkmayacaksın, ben ise çıkacağım, benim hâlim ne olur?’ diyorum. Bunu düşündüğüm zaman: ‘Allah’ım beni toz yap!’ diyorum. Var olan yalnız O’dur, O’nun varlığı ile iş görmek lâzım.” (31 Ağustos 1986)
•
“‘Allah’ım! Halkettiğin mevcûdâtın en ednâsı beni yap, beni toz yap. Toz yapma da beni un yap!’ deriz.” (10 Ağustos 1986)
•
“Dâire-i saâdet; Allah-u Teâlâ dilediği kulunu kendi rızâsına çeker. O kul Allah-u Teâlâ’nın çizdiği hudutlar içindedir.
Merkez-i selâmet; Allah-u Teâlâ kulunu kendine çektiği için, o hududun içinde gezer. Fakir der ki: ‘Hıfz-u himâye, tasarruf-u ilâhîye.’” (20 Temmuz 1986)
•
“İnsanın ahiretteki ebedi hayatı, dünyada iken meşgul olduğu şeye bakıyor. Onun için insanın kendisini daima ölçmesi, tartması gerekmektedir.
Ne yapıyorsun, ne işle meşgulsün? Yarın o işle meşgul olduğun şeyle dirileceksin. Onunla haşır-neşir olacaksın.” (5 Şubat 1980)
•
“Bizim anlatmamızla bizi konuşturmanız arasında çok fark var. Mevzular birer çekirdektir. Bir çekirdek toprağa düşünce neşv-ü nema bulup bitki veya meyve olduğu gibi, mevzular da soruldukça açılmış ve gizli mânâsı meydana çıkmış olur.” (5 Şubat 1980)
•
“Hazret-i Allah’ın ihsanları kul için sermayedir. Sermaye olduğu zaman; yapılanlar zevkle yapılır, iştiyakla yapılır. Sermayesiz olduğu zaman içten gelmeyerek yapılır, zorla yapılır.” (22 Mart 1980)
•
“Bazı kimselerde bir lira, bazılarında bin, bazılarında milyarlar bulunur. Mâneviyât da böyledir. Kimisi bir fincan suyu bulamaz, kimisinde havuz vardır, kimisi de derya kadar suya sahiptir.” (22 Mart 1980)
•
“Bir insan, karşısındaki bir insanın kendisini sevip sevmediğini anlamak için kalbine bakacak. Sormaya söylemeye lüzum yok. Onu ne kadar seviyorsa, o da onu o kadar seviyor demektir.” (22 Mart 1980)
•
“Nefsimizin arzu ettiği şeyleri tatlı tatlı severiz. Bu tatlı sevgiler sonradan bize acıya mâloluyor.” (22 Mart 1980)
•
“Sorulan sualler imtihan kastıyla olursa zararlıdır. Kast-ı mahsusa olduğu için Hazret-i Allah onun kalbini kapatır.
Eğer öğrenme kabilinden olursa faydalıdır. Kişide o ilim yoksa bile, Hazret-i Allah dilerse o ilmi ona verir, cevabını alır gider. Nasibi ile beraber alır.” (22 Mart 1980)