Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
HAZRET-İ MUHAMMED Aleyhisselâm - Uzlaşma Teklifleri (2) - Ömer Öngüt
Uzlaşma Teklifleri (2)
HAZRET-İ MUHAMMED Aleyhisselâm
Dizi Yazı - Resulullah Aleyhisselâm'ın Hayat-ı Saâdetleri
1 Mart 2005

 

HAZRET-İ MUHAMMED
Aleyhisselâm

Uzlaşma Teklifleri (2)

 

Bazen de Muhammed Aleyhisselâm’a gelerek kendi putlarına saygı göstermesi halinde, onlar da onun Rabb’ine karşı saygılı olabileceklerini söyleyerek uzlaşma taraftarı olduklarını belirtmek istiyorlardı.

Bu hususta nâzil olan Âyet-i kerime’lerde ise İslâm’la ve İman’la bağdaşmayan hiçbir teklife iltifat edilmemesi beyan buyuruldu:

“(Hakikati) yalan sayanlara boyun eğme! Onlar senin yumuşak ve müsamahalı davranmanı isterler ki, kendileri de sana yumuşak davransınlar.” (Kalem: 8-9)

Âyet-i kerime’de geçen “Müdâhene”, lüzumsuz yere yumuşak davranmak demektir.

Resulullah Aleyhisselâm, İslâmiyet’in yayılmasını engelleyen pürüzlerin az da olsa kalkması için dinin esasını bozmayan bazı hususlarda Kureyş müşriklerine biraz hoşgörülü davranmayı düşünmüştü.

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’lerinde şöyle buyurdu:

“Eğer biz sana sebat vermemiş olsaydık, neredeyse onlara birazcık meyledecektin.

O takdirde sana hayatın da ölümün de kat kat azabını tattırırdık. Sonra bize karşı kendin için bir yardımcı da bulamazdın.” (İsrâ: 74-75)

Âyet-i kerime’ler Allah-u Teâlâ’nın Resulullah Aleyhisselâm’a olan lütfunu bildiriyor. Onu azgınların hilesinden, kötülerin şerrinden koruduğunu, işlerini kendisinin yönettiğini, ona yardımı kendisinin üzerine aldığını, yarattıklarından hiçbir kimseye onu bırakmadığını, ona karşı çıkıp reddedenlere galip getireceğini, dinini yücelteceğini haber veriyor.

Allah-u Teâlâ onu istikamet üzerinde sabit kıldığı için müşriklere meyletmesi kesinlikle imkânsızlaştı.

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde müşriklerin hiçbir şeye güçleri yetmeyen bir takım putlara ne kadar kafasız bir şuurla tapındıklarını beyan buyurmaktadır:

“De ki: Allah’ı bırakıp da taptığınız ilâhlarınızı gördünüz mü? Gösterin bana, onlar yeryüzünden hangi şeyi yaratmışlardır? Yoksa onların göklerde bir ortaklıkları mı var? Yoksa biz onlara bir kitap verdik de, ondaki bir delile mi dayanıyorlar? Hayır! O zâlimler birbirlerine aldatmadan başka bir vaadde bulunmuyorlar.” (Fâtır: 40)

Bu ifade onların iç durumlarını, küfür ve şirk içinde bocalayıp durduklarını ve ne kadar akılsız olduklarını ortaya koymaktadır.

“Andolsun ki onlara: ‘Gökleri ve yeri kim yarattı?’ diye sorsan, elbette: ‘Allah’tır!’ derler.

De ki: ‘Öyle ise söyleyin bana; eğer Allah bana bir zarar vermek isterse, Allah’ı bırakıp da taptıklarınız, O’nun verdiği zararı giderebilir mi? Yahut Allah bana bir rahmet dilerse, O’nun bu rahmetini önleyebilirler mi?’” (Zümer: 38)

Onlar hiçbir şey yapamazlar. Ne bir sıkıntıyı giderebilirler, ne de gelmesi gereken bir iyiliğe engel olabilirler.

Kureyş müşrikleri her ne kadar kâinatın yaratıcısının Allah olduğuna inanıyorlarsa da, bununla beraber başka şeyleri de ilâh olarak kabul etmekte, dileklerini onlardan istemekteydiler.

Âyet-i kerime’lerde şöyle buyurulmaktadır:

“De ki: Allah’tan başka taptığınız şeyleri gördünüz mü? Yeryüzünde ne yaratmışlar göstersenize! Yoksa onların göklerde bir ortaklığı mı var? Eğer doğru sözlü iseniz, bundan önce indirilmiş bir kitap veya bir ilim kalıntısı varsa onu bana getirin.” (Ahkâf: 4)

Allah’tan başkasına ibadet etmeye dâir aklî ve naklî hiçbir delil olamaz. Allah tarafından indirilen hiçbir kitap gösterilemez ki, Allah Zât-ı akdes’inin bir ortağı olduğunu bildirmiş olsun.

“De ki: Allah’tan başka ilâh saydıklarınızı çağırın. Onlar göklerde ve yerde zerre kadar bir şeye sahip değildirler. Onların bu ikisinde hiçbir ortaklığı yoktur. Allah’ın onlardan bir yardımcısı da yoktur.” (Sebe: 22)

Âlemlerin yaratılışı ve idaresi hususunda aslâ bir etkileri olamaz. Âcizdirler, hükümsüzdürler.

“Yeryüzünde (O’nu) âciz bırakamazsınız. Allah’tan başka bir dostunuz ve bir yardımcınız da yoktur.” (Şûrâ: 31)

Ki başınıza gelecek olan azabı sizden kaldırsın ve sizi kurtarsın.

“Onlar Allah’ı bırakarak kendilerine göklerden ve yerden hiçbir şeyi rızık olarak vermeye sahip olmayan ve buna güçleri de yetmeyen şeylere mi tapıyorlar?” (Nahl: 73)

Böyle olduklarına göre, nasıl olur da onlardan bir fayda beklenebilir?

“O’nu bırakıp da taptıkları şeyler ise bâtıldan başka bir şey değildir. Şüphesiz ki Allah yücedir, büyüktür.” (Hacc: 62)

Gerçek yücelik ve ululuk O’na mahsustur, yüceliği her bakımdan sınırsızdır. Eşsiz tek büyük O’dur.

“Allah’a benzerler ortaya koymaya kalkmayın. Şüphesiz ki Allah bilir siz bilmezsiniz.” (Nahl: 74)

Allah tek gerçektir. Ezelî ve ebedî olarak benzeri yoktur. O bilir ve Zât-ı akdes’inden başka ilâh olmadığına şâhitlik eder.

Allah-u Teâlâ müşriklerin putlara tapmakla ne kadar sapık bir duruma düştüklerini Âyet-i kerime’sinde beyan buyurmaktadır:

“Onlar Allah’ı bırakıp kendilerine ne zarar ne de fayda vermeyen şeylere taparlar ve: ‘Bunlar Allah katında bizim şefaatçilerimizdir.’ derler.

De ki: ‘Siz Allah’a göklerde ve yerde bilmediği bir şeyi mi haber veriyorsunuz?’ Allah onların koştukları ortaklardan yüce ve münezzehtir.” (Yunus: 18)

İbâdete lâyık sadece O’dur. O’ndan başka mâbud olsaydı, Allah-u Teâlâ onu mutlaka bilirdi. Göklerde ve yerde var olan her şey O’nun ilmi dahilindedir.

“Yoksa onlar Allah’tan başka şefaatçiler mi edindiler? De ki: Onlar hiçbir şeye sahip olmadıkları, akıl da erdiremedikleri hâlde mi?” (Zümer: 43)

Hiçbir şeye sahip olmazken ve akılları da yokken, bunu nasıl yapabilirler? Böyleyken onlara tapıp duruyorsunuz!

“Gökyüzünde nice melekler var ki, şefaatleri hiçbir fayda sağlamaz. Meğer ki Allah dilediğine ve râzı olduğuna izin verdikten sonra olsun!” (Necm: 26)

Mukarreb melekler hakkında durum böyle olunca, ey câhiller bu putların şefaatçi olabileceklerini nasıl ümit edebilirsiniz?

Diğer Âyet-i kerime’lerinde buyurur ki:

“Allah’ı bırakıp da sana fayda ve zarar vermeyecek şeylere tapma. Eğer bunu yaparsan, hiç şüphesiz ki sen mutlaka zâlimlerden olursun.” (Yunus: 106)

Gerçekte O’ndan başka yarar ve zarar veren hiçbir şey yoktur. Zât-ı akdes’inden başka her şey yok olup gidecektir.

Şirkin ne kadar büyük bir günah olduğunu belirtmek üzere Allah-u Teâlâ Resulullah Aleyhisselâm’a hitap ederek şöyle buyurmuştur:

“Andolsun ki sana da senden öncekilere de şu vahyolunmuştur:

Eğer Allah’a şirk koşarsan, amelin mutlaka boşa gider ve elbette hüsrana uğrayanlardan olursun.

Hayır! Yalnız Allah’a ibadet et ve şükredenlerden ol.” (Zümer: 65-66)

Allah-u Teâlâ bu ilâhî ihtârı ile Resulullah Aleyhisselâm’ı kendisine şirk koşmaktan ve kâfirlere boyun eğmekten korumuştur.

“Onlar Allah’ı bırakıp da, Allah’ın onlar hakkında hiçbir delil indirmediği ve kendilerinin dahi hakkında bilgi sahibi olmadıkları şeylere tapıyorlar.

Zâlimlerin hiçbir yardımcısı yoktur.” (Hacc: 71)

Şuursuzca tapındıkları o şeyler hakkında, akıllarını kullanarak da bir bilgi edinmiş değillerdir. Atalarını körü körüne taklit etmektedirler.

Bu sebepledir ki bu zulmü işleyenlerin tuttukları yolun doğruluğunu kabul edecek hiçbir kimse olamaz.


  Önceki Sonraki