Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
EVLİYÂ-İ KİRAM -kaddesallahu Esrârehüm- Hazerâtı’nın “Hâtemü’l-Evliyâ” Hakkındaki Beyan ve İfşaatları (65) - “Kemâleddîn Abdürrezzâk El-Kâşânî -Kuddise Sırruh- (2) - Ömer Öngüt
“Kemâleddîn Abdürrezzâk El-Kâşânî -Kuddise Sırruh- (2)
EVLİYÂ-İ KİRAM -kaddesallahu Esrârehüm- Hazerâtı’nın “Hâtemü’l-Evliyâ” Hakkındaki Beyan ve İfşaatları (65)
Dizi Yazı - "Hâtemü'l-Evliyâ" Hakkındaki Beyan ve İfşaatlar
1 Aralık 2004

 

EVLİYÂ-İ KİRAM
-Kaddesallahu Esrârehüm- HAZERÂTI’NIN
“HÂTEMÜ’L-EVLİY” HAKKINDAKİ
BEYAN ve İFŞAATLARI (65)

Abdürrezzâk el-Kâşânî -kuddise sırruh- (2)

 

Şeyhü’l-ekber Muhyiddîn İbnü’l-Arâbî -kuddise sırruh- Hazretleri’nin “Fusûsu’l-Hikem”indeki müşkil ve karmaşık meseleleri çözüme kavuşturmak için “Şerhü’l-Kâşânî alâ Fusûsu’l-Hikem” adında bir eser yazmış olan Kemâleddîn Abdürrezzâk el-Kâşânî -kuddise sırruh- Hazretleri’nin (v.1329), “Fusûs”un ana meselelerinden olan “Hâtemü’l-velâye” mevzusunu, tasavvuf târihinde ilk defâ sağlam ve köklü temeller üzerine oturtan güzîde ifşâatlarına kaldığımız yerden devam ediyoruz.

 

Velâyet Duvarını Tamamlayan Son Tuğla; Güneş Velâyeti ve Ay Velâyeti:

Şeyh Abdürrezzâk el-Kâşânî -kuddise sırruh- Hazretleri “Şerhü’l-Kâşânî alâ Fusûsu’l-Hikem” adlı kitabında; kendisini nübüvvet duvarını tamamlayan son tuğla sûretinde gören Hâtemü’l-enbiyâ Aleyhisselâm’a nisbetle; Hâtemü’l-evliyâ’nın da kendisini, velâyet duvarını tamamlayan altın ve gümüşten yapılmış iki tuğla sûretinde göreceğini beyan buyurmuştur:

“Rüyâ misâl âlemiyle ilgili olduğu için, o kendisinden sözettiğimiz şeye göre meydana gelen; her hakîkatin biraraya toplanış sûretiyle ilgili bir temsildir.

Peygamber Aleyhisselâm’ın kendi peygamberliği hakkındaki durumu, nübüvvet duvarı ancak kendisiyle kemâle eren tek bir tuğla şeklinde temsîl olunmuştu. Velâyet sûreti ile zuhûr etmeyince de, yalnız Hâtemü’l-enbiyâ olmuştu. Daha sonra ise onun, onu izhâr edeceği için Hâtemü’l-evliyâ’dan uzak olmayan, velâyet tarafı ile ilgili olan yeri temsil edilecektir.

Velâyet’in Hâtem’i, kendi makamını altın bir tuğla sûretinde görürken; Hâtemü’r-rüsûl’ün şeriatıyla meşrûiyyet kazanmasından ötürü, zâhir sıfatı yönüyle, onun makâmını ise gümüş bir tuğla sûretinde görür. Zîra o, ona tâbî olduğu zâhir sûretiyle değil, bâtında Allah’tan alma hususunda Muhammedî şerîata tâbî biri olarak zuhûr edecektir. Lâkin onun, sûret yönüyle ilgili olan benzerliği de temsil edilmiştir.

Ay nûrunu güneşten elde ettiği gibi; onlar (velîler) de onun velâyetini kaynak edinip ondan istifade ettikleri için, onun velâyetine ‘Velâyet-i şemsiyye’ (Güneş velâyeti) adı verilir; diğer velîlerin velâyeti ise ‘Velâyet-i kameriyye’ (Ay velâyeti) diye isimlendirilir.” (Şerhü’l-Kâşânî alâ Fusûsu’l-Hikem; Ayasofya, nr.: 1901, 21a-21b yaprağı.)

 

Hâtemü’n-Nübüvve’nin Bâtını Olan Hâtemü’l-Velâye’nin, Hâtemü’l-Evliyâ’nın Zuhûru İle Ortaya Çıkışı:

Abdürrezzak el-Kâşânî -kuddise sırruh- Hazretleri’nin “Şerhü’l-Kâşânî alâ Fusûsu’l-Hikem” adlı eserinde beyan ettiği en mühim ve en esrarlı hususlardan birisi de; risâlet, nübüvvet ve velâyet’in Hatemiyyet’ini elinde bulunduran Muhammed Aleyhisselâm’ın, risâlet ve nübüvvetin Hâtem’i sıfatıyla zuhur edince velâyet yönünün geri plânda kaldığını, onun velâyet’inin müstakil bir biçimde ancak Hâtemü’l-evliyâ olan zâtın zuhûru ile ortaya çıkacağını haber veren beyanlarıdır.

Hazret, eserde hususiyetle bu noktaya dikkati çekerek şöyle buyurmuştur:

“Allah-u Teâlâ Zât’ı, sıfatları ve isimleriyle; başka bir şeyle değil, ancak gerçek Varlık’la varolan Hâtemü’l-velâye’nin aynındaki ‘Velî’ ve ‘Hamîd’ isimleriyle adlandırıldığı için, bu sıfatlar ancak velâyet’in Hâtem’inden elde edilebilir.

Hâtemü’r-rüsul’ün velâyeti bakımından velâyet’in Hâtem’ine olan nisbeti, nebî ve resullerin kendisine olan nisbeti gibidir. O bâtın yönüyle Velî, ahkâm ve şeriatı tebliğ etmesi yönüyle Resûl, ilâhî gizliliklerden ve hikmetlerin bilgilerinden haber vermesi yönüyle de Nebî’dir. Bâtını Hâtemü’r-rüsul’ün bâtını olan Hâtemü’l-evliyâ ise; bâtın yönü ile Velî’dir.

O, şeriat ve ahkâmını vâsıtasız olarak Asıl’dan elde ettiği Peygamber Aleyhisselâm hakkında;

‘Kuluna vahyedeceğini vahyetti.’ (Necm: 10) şeklinde vârid olan; Hâtemü’r-risâle’nin velâyetindeki kemâle erişip de, mertebeleri vasıtasız olarak müşâhade etmedikçe Hâtemü’r-risâle’ye vâris olamaz.

Zira herkese fayda sağlayan ve veren; onları vasıtalı olarak da, vasıtasız olarak da feyizlendiren ancak odur.

İşte o (Hâtemü’l-evliyâ) da, cemaatin öncüsü olan Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-in hasenâtından bir hasenedir. Çünkü o (Hâtemü’r-rüsul), risâlet makamında bir şerîatla zuhurunu daimî kılan ve Hakk’ın ‘Hâdî’ isminin içine sığdırılan isimlerin hepsini biraraya toplayan, Zât-ı ehadiyyet’le ilgili olan kendi Velâyet’ini izhâr etmemiş; dolayısıyla da onun bâtın velâyeti olan bu hasene, velâyet’in Hâtem’ine vâris olan mazharda zuhur edinceye kadar bâkî kalmıştır. Zîrâ onun zâhiri nübüvvet, bâtını ise velâyet’tir.” (Şerhü’l-Kâşânî alâ Fusûsu’l-Hikem; Ayasofya, nr.: 1901, 22a-22b yaprağı.)

 

Hâtemü’l-Velâye, Hâtemü’n-Nübüvve’nin
Bâtınından Başka Bir Şey Değildir!..

“Kitâbu’t-Ta’rifât” adlı eserde nakledildiğine göre; Kemâleddîn Abdürrezzâk el-Kâşânî -kuddise sırruh- Hazretleri “Hâtemü’l-velâye”nin, “Hâtemü’n-nübüvve”nin bâtınından başka bir şey olmadığını ifâde ederek şöyle buyurmuştur:

“Kutbu’l-aktâb mertebesi, Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-in nübüvvetinin bâtınıdır. Bu makam ancak, Peygamber Aleyhisselâm’ın kâmil vârislerine verilir. Hâtemü’l-velâye de ancak Hâtemü’n-nübüvve’nin bâtını üzere olur.” (Kitâbu’t-Ta’rifât, ts.)

 

Güneş Velâyeti ve Ay Velâyeti...

Cemâleddîn el-Hulvî -kuddise sırruh- Hazretleri’nin “Câm-ı Dülnevâz” adlı eserinde, kendisinden sonraki velîler üzerinde derin izler bıraktığında şüphe olmayan Kemâleddîn el-Kâşânî -kuddise sırruh- Hazretleri’nin, “Güneş velâyeti” ve “Ay velâyeti” benzetmesine göndermede bulunduğu dikkati çeker:

“Bütün velîlerin velâyet nûru, Hâtemü’l-evliyâ’nın velâyetinden irtikab edilerek kemâle ermiştir. Hâtemü’l-evliyâ’nın velâyetinin ‘Velâyet-i şemsiyye’ (Güneş velâyeti), diğer velîlerin velâyetinin ise ‘Velâyet-i kameriyye’ (ay velâyeti) diye isimlendirilmesi işte bu nedenledir.” (“Câm-ı Dülnevâz”; Pertev Paşa, no: 300, 2a yaprağı)


  Önceki Sonraki