Tarikat ağacının güzel sesli bülbülü ve hakikat kubbesinin feyz saçan hatibi, maârifin ilerlemesine çalışan kardeşimizin, ifade gücü herkesin fevkinde olan dil ve misk kokulu kalemiyle yazılmış, Yusuf’un gömleği gibi koku alma duygusunu güzel kokusuyla büyüleyen iltifat dolu mektubunuzun siyah yazıları gözlerimi nurlandırdı, kâğıdın beyazı ise gönlümü sevinçle doldurdu.
Mektubunuzda sözün geliş ve devamından gönlüme düşen ve kendiliğinden ortaya çıkan güzel koku, yeni bir ihlâs ve hakiki bir muhabbet, bir lütuf ve şefkatle mânevî hislerimi harekete geçirdiyse de tarafınızdan atılan imzadan dolayı mektubu yazanın kimliği hakkında kat’i bir karar veremedim. Bu hususta gücümün azlığı ve aczimin çokluğunu bildiğiniz hâlde bu nâdir sıfatlı zâtı, fakire tarif etmeliydiniz. Şimdi bu zât kimbilir sizden ne medihler işitmiş ve övgüler dinlemiş ve bu fakirin hakkında ne üstün niyetler beslemiş ve mektubun cevabında ne işaretler beklemiş, eyvah yazık.
Fakiriniz hâlâ imanın aslını ikmâle çalışıyorum, bu kelime-i tevhîdi doğru dürüst söylemeye alışıyorum. Çünkü Cenâb-ı Hakk’ın dışında bir matlûb, sûfî lisanıyla bir put kalpte mevcut bulundukça “Lâ ilâhe illallah” demek zor ve mânen kabule şâyân ve vuslata vesile olacağı şüphelidir. Bununla beraber, hayır duâmı bu şerefli zâta tebliğ buyurunuz.
Cenâb-ı Hakk kendisini gerçek maksadına nâil buyursun, âmin.