– Rüyâmda denizde balıklar gördüm. Kimisi sakin sakin yüzüyorlardı. Kimisi zıplayıp suyun dışına fırlıyorlar, tekrar içine düşüyorlar. Kimisi de ölmüştü.
– Evet, kimisi kendi âleminde yüzüyorlar, yollarına devam ediyorlar. Kimisi mânevî cereyanın tesirinde cezbeye tutulmuşlar, kendilerinden geçiyorlar. Diğerleri de boğulup helâke mahkûm olmuşlar. (31 Mart 1979)
•
– Efendim o kardeşin hanımı derslere pek katılmıyor.
– Hoş görün siz onu. Kendi hanımlarınızı bir düşünün ki, kaç seneden sonra ancak gelebildiler. Hep hoş görmek lâzım. Zorlama yok. Gönül olacak, gönülle olacak.
Dikkat buyurursanız biz daima emir yerine ricâ kullanırız. Hiçbir kardeşe sen şunu yapacaksın demeyiz. Yapılacak bir iş varsa rica mahiyetinde söyleriz. Ricânın yaptığını emir yapamaz. (19 Ağustos 1979)
•
– Topluluk devam ediyor mu?
– Ediyor efendim.
– Elhamdülillâhi Rabbi’l-âlemin. Efendim zikrullah için teşekkül eden bir halkanın kıymeti ne anlatılabilir, ne de tasavvur edilebilir.
Çünkü insanın nefsi var, şeytanı var, birçok muarızlar, şeytanlaşmış insanlar var. Çoluk-çocuk derdi, maişet telâşesi var. Bütün bu muhalefetler kendisini çepeçevre çevirmiş. O ise hepsini bir tarafa koymuş, Mevla’sı ile baş başa kalmaya çalışıyor. ‘Bana Allah’ım yeter!’ diyor.
Allah’ımızın hangi lütfunu bildik de anladık da bu nimetini anlayacağız. Allah’ımız ayırmasın. (26 Ağustos 1979)
•
– Mânâda zât-ı âlinizi rahatsız olmuş gördüm.
– Her şey bizim için... Hayat-memat, hastalık-sıhhat... Hepsi Hazret-i Allah’ın murad ettiği gibi oluyor. “Hasta olmayayım.” desen elinden bir şey geliyor mu? Murad ettiği zaman hasta yapıyor, şifâyı da yine o veriyor. Şâfi-i hakiki O’dur. Öyleyse O’nu tanımak lâzım. (26 Ağustos 1979)
•
– Efendim dün İzmit’li kardeşler Bayram ziyaretinden dönerken kaza geçirmişler, hamdolsun hafif atlatmışlar.
– Hazret-i Allah dilemedikçe hiçbir şey olmaz, takdir ettikten sonra da mutlaka isabet eder.
İki türlü kaza vardır. Mübrem ve muallak. Muallak olan dua ile sadaka ile önlenebilir. Mübrem olanı hiçbir şey geri çeviremez.” (26 Ağustos 1979)
•
– Sizin bir arzunuz olur mu?
– Bir türlü raya oturamıyorum efendim.
– Nefis ve şeytan, şeytanlaşmış insanlar raya oturmanıza mâni oluyor.
Acizliğinizi itiraf ederek Cenâb-ı Hakk’a çok sığının. Samimi bir kalple sığındığınız zaman, O sizi raya oturtur. Hiç şüphe etmeyin buna.
Bir de sâlih arkadaş edinin. İhlâslı arkadaş insanı hep Hazret-i Allah’a yöneltir. Sonra durumunuzu bize yine arzedersiniz, ayrıca ilgileniriz inşallah. (26 Ağustos 1979)
•
– Efendim, bazı kimseler sakallarımızı hakir görüyorlar.
– O da haklı, haksız hiç kimse yok, herkes haklı. Biz vazifemizde onlar vazifelerinde.
“Bizim yaptıklarımız bize, sizin yaptıklarınız size âittir.” (Bakara: 139)
Deyip geçeceksiniz.
Dalgalar gece gündüz sahile vurur durur. Sen onları sadece seyret. Dalgaları saymaya kalkarsan ömrünü tüketirsin de haberin olmaz. Sen işine bak, yoluna bak. Durma onların üzerinde, dalgalar vuradursun.
Herkes içindekini dışa dökecek ve imtihanını o surette vermiş olacak.
Hakk’ın huzuruna varıncaya kadar herkes haklı. Orada pirinç ile taş ayıklanacak. Nedamet çok, hiç de faydası yok. (26 Ağustos 1979)
•
– Efendim, üç sene kadar evvel bir arkadaşla ziyaretinize geldim. Şurada oturduk, çayınızı içtik. Sizi görünce çok haz duydum. Bende her türlü şey vardı, içki vardı, oyun vardı... Sizi gördükten sonra hiçbirini yapmamaya söz verdim ve hamdolsun el dahi sürmedim. “Allah râzı olsun!” demeye geldim. Sağolun. Allah size uzun ömürler versin. Şimdi mümkün mertebe namazımdan da ayrı namaz kılıyorum.
– Allah kabul buyursun. Sizi rızâsına yöneltmesinin yüzü suyu hürmetine cümlemizi de yöneltsin, lütfunu ziyade etsin. (26 Ağustos 1979)
•
– Efendim, bugün öğleden sonra bir kardeşin evinde zikrullah yapacağız, Ramazan-ı şerif’i yolcu edelim diyoruz.
– Biz aslında kendimiz yolcuyuz da bilmiyoruz, Ramazan-ı şerif’i yolcu etmeye çalışıyoruz. Onun için gayr-i ihtiyari güldük. Çünkü o dönecek, biz ise o dönünceye kadar belki de gitmiş olacağız. (26 Ağustos 1979)
•
– Efendim, çok arzu etmeme rağmen derslere katılamıyorum.
– Bu nefsinizden doğan bir hâldir, onun ıstırabını çekiyorsunuz. Bütün iyilikler Hazret-i Allah’tan, kötülükler ise kendi nefsimizdendir. Bunu böyle bilin. (24 Kasım 1979)
•
– Kardeşlerimiz Hicri yeni senenizi tebrik ettiler.
– Allah râzı olsun. İtimat edin hiçbir tebriğe lâyık değilim. Allah’ım bizi affetsin, merhamet etsin. (24 Kasım 1979)
•
– Öyle zamanlar oluyor ki, acaba ben münâfık mıyım diyorum.
– Yoldan uzaklaştırmak için şeytan size o hâli verir. Beri taraftan da bu hâlin kişi üzerinde olması çok iyidir. Hiç olmazsa varlık gelmez.
Yalnız bu hâl sâbit kalmayacak. Şeytan ümitsizliğe düşürür. Ümitsizliğe düşmek büyük tehlikedir. (24 Kasım 1979)
•
– Gece dinlenebildiniz mi?
– Elhamdulillah, çok rahat ettik.
– Asıl dinlenme yorgunluktadır. Fakat biz insanlar nefsin rahatlığını arıyoruz.
Zahmetin içinde rahmet vardır. İbtilânın içinde öyle bir cevher vardır ki, o bilinse ibtilâ tatlı gelir. Lâkin onu bulmak çok zordur. (24 Kasım 1979)
•
– Efendim ..... fabrikasının sahibinin oğlu asker arkadaşımdır. Geçenlerde fabrika hakkında bir rüyâ gördüm, işçiler iş zamanında yatıyorlardı.
– Yani herkes gününü gün etmeye çalışıyor. Fabrikanın menfaatine çalışılmıyor. Siz bunu ona işaret edin. O kardeşe bir nevi yardımcı olun, uyanık bulunsun. Samimi ve güvenilir insanları iş başına getirecek, diğerlerini çıkaracak. (24 Kasım 1979)
•
– Çalıştığım yerde işçiler arasında bir huzursuzluk var.
– Hiçbir zaman zâlime dost çıkmayın, çünkü zâlimin hiçbir dostu yoktur. Siz hilekârı muhafaza ederseniz, onunla ortak gibi olursunuz. (5 Şubat 1980)
•
– Efendim, mektepden mezun olduk.
– Mâşaallah! Allah’ımız mânevî tahsillerin terakkîsi ile rızâsını kazanmayı da ihsan buyursun cümlemize. Bu bir dünya tahsilidir ve dünya için geçerlidir. Ebedî hayatın tahsili ise ne kadar mühim. Siz artık bundan sonra tahsile başlayacaksınız. (7 Ağustos 1980)
•
– Bir kardeşimiz rüyâsında görmüş ki şer’i bir suçundan dolayı kızı ile beraber babasını dövüyorlarmış. Hatta döverken mahrem yerleri bile açılmış, hanımı gelip örtmüş. Onlar da vurmaktan vazgeçmişler.
– Babasına eziyet ediyorlar, fakat bunun farkında değiller. Onun ahkâma uymayan ayıplarını meydana koyuyorlar. Her ne kadar ahkâma uygun değilse de, babası olduğu için ayıplarını örtmek onlar için daha hayırlıdır. Kızı da kendisi de. (2 Şubat 1983)