Maddî ve mânevî olgunluklarla tezyin edilmiş bulunduğunuzu göstermeye kâfi, sonsuz ilâhi inayetlerle nurlandığınızı isbata delil olan misk kokulu kaleminizin incileştirdiği kıymetli sözleriniz ile iftihar vesilesi ifadelerinizi değerli cevher gibi, gururla gördüm. Murakabadan dolayı birkaç kelime sarfetmiş olduğunuz için bilmünâsebe şunları söylemek isterim:
Asıl yüce makamından ayrılıp süflî ten kefenine inen ve tekrar yüksek burçlara yükselmeye kabiliyetli bulunan ruhani latifelerimiz ancak peşpeşe yapılacak murakabalarla yükselebilir. Fazla olarak salik, murakabe-i ehadiyetten, ma’iyyete, ma’iyyetten akrabiyyete, akrabiyyetten muhabbete, muhabbetten vâhidiyyete kadar uzanan hakikat yoluna da nail olabilir. Allah-u Teâlâ Hadis-i kudsî’de:
“Kulum bana nafilelerle yaklaşır. O kadar ki, ben onu severim ve ben onu sevince işiten kulağı, gören gözü, tutan eli ve yürüyen ayağı olurum.” buyuruyor. Çünkü farzların edası ile mükellef olan beden olduğu gibi, nafilelerle memur olan da ruhaniyettir.
“Rabbini kendi içinde yalvararak, gizlice ve sözle bağırıp çağırmadan sabah ve akşam zikret. Sakın gafillerden olma.” (A’raf: 205) Âyet-i kerime’sine göre devamlı murakaba ve tam bir ihlas ile Cenâb-ı Hakk’a yakınlaşmayı arzulayan bahtiyar bir kul için yükselme ve feyz kapılarının açılarak başarı sebeplerinin hazır bulunduğu açık bir gerçektir. Cenâb-ı Hakk, zât-ı âlinizi bu gibilerin arasına dahil buyursun. Zahiri halk ile, bâtını Hakk ile olan kimselerden ayırmasın.
“Hür kimse nefsini esir edip ona kumandan olabilendir.” hükmünce nefs-i emmâreye âmir, nefs-i mutmainneye de nâil buyurarak:
“Gerçek kullarım arasına katıl ve cennetime gir.” (Fecr: 28) şeklindeki güzel ve lâtif ilâhî hitaba lâyık buyursun.
Fakiriniz hayır duadan gâfil olmam, inşaallah-u Teâlâ muvaffak olursunuz. Fakat kabulü için yüce Mevlâ’ya çok muhabbet beslemek gerekli ve şarttır.
Ve’s-Selâmü aleyküm.