ABD girdiği bölgelerde işleri berbat ederek, içinden çıkılmaz hale sokarak Küresel Kraliyetçilerin biçmiş olduğu "Dünya Jandarmalığı" rolünü beceriksizce oynamaya devam ediyor. Verdiği namus sözlerinin! hiçbirisini yerine getirmiyor. Terörle mücadele, demokrasi, insan hakları, kitle imha silahlarının yok edilmesi gibi kavramlarla dünya kamuoyunu yanıltmaya çalışıyor.
Kürtler Irak işgal edildikten sonra ABD’nin en yakın müttefiki haline geldiler, el üstünde tutuldular. Kuzey Irak kontrolden çıktı. Yıllardır başımızın belası olan PKK/KADEK militanları sözde terörizme geçit verilmeyecek bahanesiyle dağlarda beslendi. El altından her türlü lojistik, siyasi, askeri destek sağlandı. ABD finansörü oldu.
Barzani ve Talabani adlı aşiret reisleri "Bağımsızlık" hülyalarına ABD, İngiltere ve İsrail üçlüsünün desteği ile ilk defa bu kadar yaklaşmış bulunuyorlar.
ABD’nin bölgedeki federatif yapılanmayı hoş karşıladığı, ses çıkarmadığı ve el altından desteklediğini biliyoruz. ABD’nin Ankara Büyükelçisi Eric Edelman Irak’taki bu yapılanmayı normal karşılayarak: "Irak’ta her grup kendine göre bir avantaj sağlamaya çalışacaktır, bu normal..." diyerek ülkesinin genel görüşünü ortaya koymaktadır.
Geçen yılın Aralık ayında ABD’li diplomat Peter Galbraith ülkesinin stratejisini şöyle özetlemektedir:
"-Talabani ve Barzani arasında işbirliğinin gelişmesi ve federe devlet konusunda anlaşmaları memnuniyet verici. Bu iki grup Bağdat’ta önemli rol oynuyorlar. Araplarla Kürtler Federal Irak Devleti’ni kuracaklar. Kuzey Irak’ta Kürt federe devleti kurulacak. Türkiye’nin bölgede çıkarı yok. Bu gelişmeyi TSK’nin savaş nedeni sayması doğru değil. TSK’nın kürt federe devletini bahane edip Irak’a girmesi durumunda ABD sert karşılık verecektir. Türkiye’nin bu hareketi bağımsız bir ülkeye saldırı anlamındadır..."
Bu plan I99I yılından itibaren yürürlüğe konmaya başlandı. Ve günümüze kadar geldi. Birinci Körfez Savaşı sonrasında oluşturulmaya başlanan "Güvenli Bölgeler" federasyon hedefinin göstergesiydi. Türkiye bunu göremedi, tedbir alamadı, yardımcı oldu. Kuzeyde Kürtleri, güneyde Şiileri kapsayan bölgeler oluşturuldu. Türkmenler devre dışı bırakıldı.
Kürtler bizzat Türkiye’nin yardım ve desteği ile iktisaden güçlendirildiler. "Gıda karşılığı petrol ticareti" nedeniyle milyarlarca dolar sağladılar, silahlanmaya başladılar. ABD de onları silahlandırdı. Irak ordusundan silah çalmalarına da göz yumarak yardımcı oldular.
Türkmenler askeri ve iktisadi bakımdan desteksiz kaldılar. Daha önce 22 Mart 2003’te Ankara’da ABD, Türkiye, IKYB, IKDP, ITC ve diğer Beş muhalif grubun katıldığı bir toplantı yapılmış ve taraflarca "Kentlerin demoğrafik yapılarını değiştirmeye yönelik adımlar atılmayacağı..." taahhüdü ile anlaşma imzalanmıştı. Ne oldu sonra?... Talabani’nin emriyle Peşmergeler Kerkük’e saldırdılar, binalar yağmalandı, nüfus müdürlüğü yakıldı, Türkmenler katledildi. Askerlerimizin başına çuval geçirildi. Para karşılığı Kürtlerin Kerkük’e göç etmeleri teşvik edildi. Sonra Kerkük Kürt Kenti ilan edildi. Kürt federasyon tezleri I992’de Salahattin kentinde, 2003’de Londra’da toplantılarla açıklanırken ses çıkmadı. Gelinen nokta meydanda.
Yıllarca Türkiye’nin sağladığı imkânlarla, koruma şemsiyesi altında özerk bir sistem kurdular. Kürt Üniversitesi, Kürt Bankası, Kürt parası... Kürt Senfoni Orkestrası bile kurulmuş.
Aralık ayında Erbil Havalanına Boing 727 uçağı indirildi. ABD’nin yardımıyla. Ardından her çeşit askeri uçak da inebilecektir. Bu kapı açılmış oldu. İncirlik Üssü’nün karşısında hizmete hazır durumda.
Bir uçağın inişinin ne önemi var gibi bir düşüncede olunabilir. Uçağın Erbil Havalanına inişi üzerine Kürt liderlerin verdiği demeçlere bakalım:
"-Bu bizim için siyasi, ticari ve sosyal boyutları çok büyük bir gelişmedir..."
Dışişleri Bakanı Abdullah Gül: "-Irak’ta yanlış bir adım atılmaması konusunda herkesi uyardık. Özellikle Kerkük’ün demografik yapısını değiştirmek çok tehlikeli bir adımdır." derken Mesut Barzani hızını alamadan asıl amaçlarının ne olduğu konusunda uyuyan ve gerçekleri asla görmek istemeyenlere karşı niyetlerini şöyle ortaya koymaktadır: "-Federalizmden öte isteklerimiz var. Ancak şu anki Irak koşullarında en iyi çözüm yolu Federalizmden geçiyor..." diye ifade etmektedir. Şimdi federal yapı ardından tam bağımsız bir Kürdistan. Bu oluşum Türkiye, Suriye ve İran’ın başını derinden ağrıtacak bir sebebi teşkil etmektedir.
Ankara, Şam, Tahran’ın "Kürt devleti müdahale nedeni olur." anlaşma sözü Kürtleri endişelendirmiştir. Barzani Amerika’ya karşı sertleşmeye başlamış... Bilindiği gibi ABD geçmişte Kürtleri kullanmış ve yeri geldiğinde kaderlerine terketmişti. Bölgede ABD ne eski ve ne de yeni duruma hakim olamıyor. Her gün bombalar patlıyor, silahlar çekiliyor. Birkaç Amerikan askeri ölüyor. İşler iyi gitmiyor, kaos artarak devam ediyor. Türkler, Araplar ve Şiiler seslerini yükseltmeye çalışıyor. Şiiler genel seçim istiyorlar ve bu ABD ve Kürtlerin hoşuna gitmiyor. Şii lider Ankara’da bir dizi temaslarda bulunuyor, görüşmeler yapıyorlar.
Türk şehri Kerkük’te acı olaylar yıllardır yaşanıyordu. Diktatör, zalim Saddam ve öncesinde yönetim Türkmenleri topluca katlettiler, liderlerini, aydınlarını ya kurşuna dizdiler, ya darağaçlarında sallandırdılar yahut da zindanlara tıktılar. Başsız kaldılar, yerlerinden, yurtlarından sürüldüler. Arapları, Kürtleri yerlerine yerleştirdiler. Onlar direndiler. Türkiye diğer Türk topluluklarına karşı gösterdiği ilgiyi Musul-Kerkük Türkü’ne göstermedi. Sahipsiz kaldılar.
ABD bölgede dostluk maskesi adı altında iki yüzlü davranıyor. Kürtler Kerkük’ü işgal ederken ses çıkarmıyorlardı. Göstermelik bir baskınla IKYB bürolarına giriyorlar. Güya göz dağı veriyorlar. Kim takar "Yalova Kaymakamını". Türk askerlerinin başına Çuval geçiren Albay W. Maywille ve Sivil yönetici Paul Bremer vasıtasıyla Kürtler teşvik ediliyor. Kent Meclislerinde Kürtlerin ağırlığı bilinçli olarak artırılıyor. Böylece bu kentler ilerde İsrail ve ABD’nin taşeronu Federe Kürt devletine dahil edilecek.
Geçici Hükümet Konseyi’ne Kürtlerin sunduğu tasarıya göre Kerkük ve Musul dahil petrol alanlarının Kürtlerin denetimindeki bölgede yer alması isteniyor. Bu fikrin akıl hocası da ABD.
Irak’ta Türkmenler, Kürtlerin insafına terk edilemez. Irak’ta I924, I946, I959’da ve sonraki yıllarda Türkler sistemli şekilde katledildiler, sindirildiler, sürüldüler. Şimdi ABD’nin önderliğinde bu iş Kürtlere yaptırılmak istenmektedir.
Musul-Kerkük, Altınköprü, Erbil, Kifri, Karatepe, Harekin, Tuzhurmatı, Mendeli Türklerin yerleşim birimleridir. Bağdat’ın güneydoğusuna kadar bölgede üç milyona yakın Türk yaşamaktadır. Bu kitle Kürtler tarafından yok sayılmakta, her türlü haklardan mahrum bırakılmak istenmektedir.
Ortadoğu’yu güçlü Türkiye’ye kaptırmak istemeyen ABD, Kürt kartını iyi kullanarak bir destek peşinde oynuyor. ABD Dışişleri Bakanı Colin Powel jandarmalık rolünün rotasını şöyle açıklamaktadır:
"-Özgürlük için çaba harcayan İran halkının ve baskıcı rejimler altında yaşayan diğer insanların da yanında olacağız. Bu mücadele sadece Ortadoğu ile sınırlı değil. Özgür bir Küba yaratılması için çalışıyoruz. Çin, Rusya, Japonya ve Güney Kore ile birlikte Kuzey Kore’nin tehlikeli nükleeer silah programı sorununu çözme çabasını sürdüreceğiz..." diyerek yayılmacı, sömürgeci küresel despotizmin devam edeceğine işaret etmektedir. Irak ve Afganistan’da çatışmalar, baskılar, öldürmeler devam edecektir. Mesele özgürlük falan değil, çıkar, menfaat, dünyanın soyguncularının musluklarının devamlı kasalarına akıtmasıdır.
Tarih boyunca medeniyetlerin kurulduğu, abide şahsiyetlerin yetiştiği, binbir gece masallarının yaşandığı bu bölge aynı zamanda tarihin en kanlı çatışmalarının, savaşlarının, ihtilallerinin, kanlı diktatörlerinin barındığı, hüküm sürdüğü bir sahne olmuştur. Bütün tarihi boyunca en uzun ömürlü huzuru, saadeti, insanca yaşamayı ise sadece Osmanlı Türk asırlarında bulmuştur. Ama yine de ihanetlerden geri kalmamışlar ve neticede başta İngiltere olmak üzere Rusya, Amerika ve diğerlerinin parmak sokmasıyla kazan kaynatılmıştır. Tek şeritli bir Osmanlı Onbaşısı’nın idaresinde başarılan huzur ve sükunet asla geri getirilememiştir.
"-ABD’nin karmakarışık ettiği Ortadoğu Coğrafyası düzelmedikçe ve ayağa kaldırdığı uluslararası terörizm için "Esasa yönelik" çözümler üretilmedikçe, dünyaya güven ve huzur haram. Türkiye’ye gelince, önünde gerçekten çok önemli konular var. Çok ciddi, çok sorumluluklu, çok uzun dönemleri etkileyecek kararlar verilmesi gerekecek." (Kemal Yavuz. Ortadoğu Dramı. Akşam. 3I. I2. 2003)
Suriye daha birkaç yıl kadar önce Türkiye’ye karşı açılmış bir savaşın piyonlarından birisiydi. PKK teröristleri bu ülkede eğitiliyordu. Apo’yu besliyorlar ve saklıyorlardı. Suriye Türkiye’nin çok katı tutumunu görünce olası bir savaşı göze alamadı, Apo’yu paketledi, Yunanistan’a postaladı, ardından Kenya’ya yolcu edildi, sonra Türkiye’ye kulağından tutulup getirtildi.
Irak’ın mevcut durumu Suriye ile ülkemizi yakından ilgilendiriyor. Kürt otonomisine karşı Türkiye ile birlikte hareket edeceğinin işaretini vermektedir. Beşar Esad ümit ederiz ki şu sözlerinin üzerinde durur:
"-Biz sadece bir Kürt devletine karşı değiliz. Aynı zamanda Irak’ın toprak bütünlüğüne yönelik her türlü eyleme de karşıyız. Irak’ın geleceğinin hepimizin geleceği ile ilgisi vardır. Bu nedenle, Irak’ın parçalanması, sadece Suriye ve Türkiye için değil, aynı zamanda bu bölgedeki tüm devletler için de bir kırmızı hat oluşmasına neden olabilir..."
Suriye ekonomisi zayıf, ordusu yenilenmeyen silahlara sahip ve eski Sovyetler döneminden kalma. Su bakımından zengin olan Golan Tepeleri İsrail tarafından işgal altında tutuluyor. 4 Ekim 2003 yılında İsrail Suriye’deki bazı hedefleri terörü bahane ederek bombaladı, nabız yokladı.
Tony Blair hükümetinde altı yıl Çevre Bakanlığı yapan, Irak savaşına karşı çıkan ve sonunda istifa eden Michael Meacher’ın çok önemli bir sözü var:
"-ABD’nin Afganistan ve Irak’a yönelik savaş planlarının II Eylül’den çok önce yapıldığını gösteren çok sayıda kanıt var..." ABD Dışişleri eski bakanı Madeleine Albright farklı bir yorumla dünya jandarmasının nasıl yönlendirildiğine değişik bir kapı aralayarak şöyle diyor:
"-...Yeni Muhafazakârların, II Eylül öncesi bir gündemleri vardı. Terör saldırılarını o gündemi uygulamak için bir araç olarak kullandılar..."
Reuters Ajansı bir inceleme yapmış. ABD’nin daha bir yılını doldurmayan Irak Savaşı’nda ölen askerlerinin sayısının, Vietnam Savaşı’nın ilk üç yılında ölen ABD askeri sayısını aştığını bildiriyor. Yeni seçim çalışmalarına başlayan ve seçilme şansını artırmak isteyen Bush Irak’ta egemenliğin Iraklılar’a devredilmesi sürecini hızlandırmak için çalışmalar yapmaktadır. Yeni stratejisinde önemli açıklar verdiği meydanda. Güvenlik sorunu, Geçici Irak Hükümet Konseyi’nin başarısızlığı, BM içinde bulunduğu kaotik ortam ABD yönetimini şaşkınlığa itmektedir. Güvenlik ve siyasetin Iraklılar’a devredilmesi ciddi tehlikeleri içeriyor. ABD işi yarıda bırakıp kaçmış olacak, Şiiler, Sunni Araplar, Kürtler ve Türkmenler başlarının çarelerine bakacaklar, bakmak isteyecekler ve daha tehlikeli oyunlar başlayacak. Irak’ın yeni asker ve polis gücü kendi başına kaldığında Saddam döneminin deneyimli kadroları karşısında önemli görev yapamayacaklardır.
Anayasa hazırlıkları bitirilmiş değil. Kimlerin nasıl, hangi doğrultuda hazırlık yapacakları belirlenmiş değil.
Talabani Irak liderliği rüyaları görüyor. Bu emelinden vazgeçmezse bir boşluğunu bulduğu anda eğer bazı özel çalışmalar içine girilirse iki Kürt çete reisi kapışacaklar ve birbirlerini boğazlayacaklardır. Kaos ortamı devam edecektir. Irak liderliği Kürt federasyonu fikrini akim bırakır. ABD rahat etmek için Talabani ve Barzani’ye taviz vermek zorunda kalabilir. Sonunda çekip giderken işlerin halli ve içinden çıkma işi bize ve komşu ülkelere havale edilebilir.
ABD ile AB arasında birlikte hareket ediyorlar. Kendi çıkarlarını savunuyorlar ve bölgesinde dünyaya çeki düzen verecek güçlü, kalkınmış bir Türkiye istemiyorlar.
Ortadoğu bölgesi hülasa edersek netameli, sancılı, kavgalı bir bölgedir. Bugünkü şartlarda düzene sokulması, huzura kavuşturulması mümkün görülmüyor.
Suriye, İran, Türkiye küresel çetelere karşı hem bölgede istikrar, hem de ülkelerinin bağımsızlıkları ve bütünlükleri için birlikte hareket etmek durumundadırlar. İsrail elinde tuttuğu imkanlar ve merciler vasıtasıyla ülkelerin siyasetlerini rahatlıkla kendi lehine çevirebilecek beceriye sahiptir. Yakın gelecekte bölgedeki huzursuzluklar artarak devam edecektir. Kendi çıkarlarımızı ve milli birlik ve bütünlüğümüzü düşünmek, korumak zorundayız.