Amerika Irak’ta ne yapmak istiyor? Kimse anlayamıyor! Amerika’nın Türkiye hakkındaki planları nedir? Kimse bilmiyor!.. Bilenler bilgilerini ifşa etmiyor. Etse de medyada yer bulamıyor.
Amerika’yı anlamak için icraatlarına bakmak, ancak daha önemlisi bu icraatların mesulü olan ekibin öz niyetini bilmek gerekiyor. Daha evvel defalarca yazdığımız gibi bu ekip o kadar gözünü karartmıştır ki, -ABD’yi sıfırlamak pahasına bile olsa- bu ülkenin bütün imkânlarını gizli gayeleri için paçavra kullanır gibi kullanmaktadır.
Bugün “Medeniyet”, “Hürriyet”, “Terörizmle Mücadele” adı altında zulüm, vahşet ve dalâlet hüküm sürüyor.
Bütün dünyayı kana bulamaktan çekinmeyen bu ekip “Küresel Plan”ının önemli bir mihengi olan Türkiye’yi mânen işgal etmek istiyor. Amerika Türkiye’nin iyiliğine çalışmıyor. Bastırıyor, Türkiye’yi ezmek istiyor.
ABD’liler, Türkiye’yi ezmeye, kontrolü altında bulundurmaya, ülkemizde istediği gibi hareket etmeye alışmışlar. Ancak son yıllarda her istediklerini yaptıramıyorlar. Çünkü Hazret-i Allah’ın dediği oluyor, Amerika’nın değil...
Amerika, Türkiye hesaplarında fena halde çuvalladığı için bu “Ekip” en yetenekli elemanlarından birisini, geçtiğimiz aylarda Türkiye’ye büyükelçi olarak atadı. Çünkü Türkiye’nin Amerika’ya ayak diremesi Amerika’ya çok pahalıya maloluyor. Almanya, Fransa gibi ülkeler bile ABD’ye itirazlarında Türkiye’den destek buldular. Ve hatta Amerikan işgalini meşrulaştıran son BM kararı TBMM’nin Irak’a asker göndermeyi onaylayan tezkeresinden izler taşıyordu.
Son iki Amerikan elçisi Türkiye’den hayal kırıklıkları ve kötü bir sicille ayrılmak zorunda kaldı. Amerika, nihayetinde gizli başkan ve perde arkasındaki en kudretli Amerikan yöneticisi olarak tanımlanan Cheney’in iki senedir ulusal güvenlik işlerinden sorumlu danışmanı olarak görev yapan, annesi İstanbul, babası Ukrayna yahudilerinden olan Edelman’ı Türkiye’ye elçi olarak atadı.
ABD'nin yeni Ankara Büyükelçisi'nin icraatları, Türkiye'ye tayininde yaşanan bazı gariplikler, Pentagon ve Dışişleri Bakanlığı bünyesinde aldığı görevler ve görev aldığı ülkelerdeki tarihi değişimler dikkate alındığında ne demek istediğimiz daha iyi anlaşılacaktır.
ABD'nin resmi sitesinde (http://ankara.usembassy.gov/AMBASADR/edelmantr.htm) bu büyükelçi hakkında şu bilgiler veriliyor:
"BÜYÜKELÇİ ERIC STEVEN EDELMAN
Amerika Birleşik Devletleri Başkan Yardımcısı Richard B.Cheney, 22 Temmuz 2003 tarihinde, Büyükelçi Eric Edelman’ın Türkiye Cumhuriyeti’ne Büyükelçi olarak atanmasına ilişkin yemin törenini gerçekleştirdi. Büyükelçi Edelman Şubat 2001-Haziran 2003 tarihleri arasında Başkan Yardımcısının ulusal güvenlik işlerinden sorumlu danışmanı olarak hizmet veriyordu.
Başkan Yardımcısının ofisine atanmadan önce, 1998-2001 tarihleri arasında, ABD’nin Finlandiya Cumhuriyeti Büyükelçisi olan Eric Edelman, Haziran 1996-Temmuz 1998 tarihleri arasında idari işlerle ilgili Dışişleri Bakan Yardımcısı görevindeydi. Eric Edelman Haziran 1994-Haziran 1996 tarihleri arasında, Prag’ta ABD’nin Çek Cumhuriyeti Büyükelçiliği, Büyükelçi yardımcısı olarak görev yapmıştır.
Nisan 1993’ten Temmuz 1993’e kadar, Bağımsız Devletler Topluluğundan sorumlu dışişleri bakanı özel danışmanı ve özel temsilci yardımcısı olarak çalışan Edelman’ın bu dönemdeki sorumluluk alanları savunma, güvenlik ve uzay konuları olmuştur.
Edelman Nisan 1990- Nisan 1993 arasında ABD Savunma Bakanlığının, Sovyet ve Doğu Avrupa İşlerinden Sorumlu Müsteşar Yardımcısı olarak görev yapmıştır.
Nisan 1989-Mart 1990 arasında dışişleri bakanlığı siyasi işler müsteşarının, Avrupa masası özel yardımcısı olarak görev yapan Edelman, 1987-1989 yıllarında, Moskova’daki Amerikan Büyükelçiliğinin dış siyasi işlerden sorumlu bölüm başkanı olarak çalışmıştır. 1984-1986 yılları arasında, ABD Dışişleri Bakanlığı Sovyetler Dairesinde ‘üçüncü dünya ülkelerinde Sovyet politikaları’ konularından sorumlu olarak görev yapmıştır.
Edelman’ın bundan önceki çalışmaları arasında, Dışişleri Bakanı George P.Shultz’un özel yardımcısı olarak, 1982-1984 yıllarında Personel Müdürlüğünde direktör olarak, 1981-1982 yıllarında, Dışişleri Bakanlığı Kontrol Merkezinde gözlemci olarak ve 1980-1981 tarihlerinde, Batı Şeria/Gazze özerklik görüşmelerini yürüten Orta Doğu Heyeti üyesi olarak yaptığı görevler bulunmaktadır.
ABD Dışişleri Bakanlığının kariyer diplomatlarından olan Eric Edelman, Dışişleri Bakanlığına 1992 yılında katıldı. 1993’te Savunma Bakanlığı ‘Üstün Sivil Hizmet’ nişanı ile 1990 ve 1996 yıllarında iki kez Dışişleri Bakanlığı ‘Üstün Onur Ödülü’ aldı..."
Bu parlak sicilde ilk bakışta bir gariplik görülmeyebilir.Ancak iki sefer Dışişleri Bakanlığı “Üstün Onur Ödülü”, bir sefer Pentagon “Üstün Sivil Hizmet Nişanı” ile taltif edilmesine sebep olan başarılarına şöyle bir göz atalım:
“1980-1981 tarihlerinde, Batı Şeria/Gazze özerklik görüşmelerini yürüten Orta Doğu Heyeti üyesi” iken görüşmelerin başlamasından birkaç hafta sonra İsrail, Kudüs'ü başkent ilan etmeye kalkışıyor, barış görüşmeleri kesiliyor ve bölge karışıyor.
“1984-1986 yılları arasında, ABD Dışişleri Bakanlığı Sovyetler Dairesinde ‘üçüncü dünya ülkelerinde Sovyet politikaları’ konularından sorumlu”...
Moskova'da Prostreika’nın başladığı yıllar.
“1987-1989 yıllarında, Moskova’daki Amerikan Büyükelçiliğinin dış siyasi işlerden sorumlu bölüm başkanı” (Moskova Büyükelçiliği'nde dış politika şefi)...
Sovyetler’in çöküş yılları.
“Nisan 1989-Mart 1990 arasında dışişleri bakanlığı siyasi işler müsteşarının, Avrupa masası özel yardımcısı” (Doğu Avrupa ülkeleriyle ilgilenen birimi yönettiği yıllar)...
Berlin duvarı yıkılıyor, iki Almanya birleşiyor.
Dışişleri Bakanlığı “Üstün Onur Ödülü’nün ilkini 1990’da alıyor.
“Nisan 1990- Nisan 1993 arasında ABD Savunma Bakanlığının, Sovyet ve Doğu Avrupa İşlerinden Sorumlu Müsteşar Yardımcısı”
Edelman yeteneklerini konuşturmaya Pentagon'da devam ediyor. Varşova Paktı'nın dağıldığı ve Sovyet Cumhuriyetlerin bağımsızlığını kazandığı yıllar. Pentagon’dan “Üstün Sivil Hizmet Nişanı”nı 1993 yılında alıyor.
“Nisan 1993’ten Temmuz 1993’e kadar, Bağımsız Devletler Topluluğundan sorumlu dışişleri bakanı özel danışmanı ve özel temsilci yardımcısı olarak çalışan Edelman’ın bu dönemdeki sorumluluk alanları savunma, güvenlik ve uzay konuları”
Çekoslavakya’nın ikiye bölünmesinde katkısı var mı bilinmiyor, ancak “Eric Edelman Haziran 1994-Haziran 1996 tarihleri arasında, Prag’ta ABD’nin Çek Cumhuriyeti Büyükelçiliği, Büyükelçi yardımcısı” ve 1996 yine Dışişleri Bakanlığı ‘Üstün Onur Ödülü’ aldığı yıl.
Milliyet yazarı Can Dündar bu ilginç görev sicilini irdelediği “Edelman mı Süpermen mi?” başlıklı yazısına şu teşbihle başlıyor:
“Bir foto muhabiri hikayesi anlatılırdı eskiden... Basın tarihinin en iyi yangın fotoğraflarını o çekmiş. Nerede bir yangın varsa makinesiyle oradaymış. ...Sonunda kıskanç meslektaşları, bu başarının sırrını araştırmaya koyulmuşlar. Ve gerçek ortaya çıkmış: Meğer yangınları bizim gazeteci çıkarırmış...” (Milliyet, 26/08/2003)
Tecrübeli gazeteci M. Ali Kışlalı ise Edelman hakkındaki kuşkularını şöyle dile getirdi:
“Şimdi yeni ABD Büyükelçisi Eric Edelman'ın ABD Senatosu Dışilişkiler Komisyonu'nda yapılan, tayin onayı için gerekli sorgulamanın içeriği hakkında neden, bütün çabalarıma rağmen bilgi alamadığımı anlıyorum.
ABD'nin dış ülkelere başkan tarafından tayin edilen büyükelçileri mutlaka sözünü ettiğin komisyon soruşturulmasından geçirilir.
Adaylar senatörlerin tüm sorularına açık yanıtlar vermek zorundadırlar. Bu sene 9 Nisan'da yapılan bu soruşturmanın zabıtları açıklanmadı.
...Dışişleri Bakanlığı'na müracaat ettim. Ankara'da sözcü, 'Bizde hiçbir bilgi yok' dedi.
...Büyükelçi Edelman'ın Türkiye hakkında düşündükleri ve Türkiye'de görevini hangi düşüncelerle yapacağı hakkında senatör sorularına verdiği yanıtlar dikkatle sansürlenmişti...” (Radikal, 07/10/2003)
Yeni büyükelçi görevine çok hızlı başladı. Sivil toplum örgütlerine, siyasi partilerin il başkanlıklarına yaptığı ziyaretler dikkat çekti. İstinye’deki İstanbul başkonsolosluğunda Türk gazeteci ve tarihçilerle yaptığı eğitim toplantısı ve buna benzer icraatlarına bakıldığında Edelman’ın siciline yeni bir başarı eklemek istediği anlaşılıyor. Hatta bir köşe yazarı Edelman’ın kendisinin ve elemanlarının ziyaret ettiği bir partinin il başkanlıklarından düğmeye basıldığı zaman kitlesel eylem hazırlığı talep ettiğini, bazı sendika başkanlarından Kasım veya Mart ayında kitlesel gösteri teminatı aldığını iddia eden bir dizi soruyu bu büyükelçiye açıkça yöneltti. (Kıvanç Değirmenli, Star, 6 Ekim)
Türkiye’nin iç büynesini tanımaya hatta yönlendirmeye bu kadar hevesli olan bu büyükelçi, dış meselelerimiz hakkında da Sömürge valisi edasıyla ahkâm kesmekten çekinmiyor. Irak, Kıbrıs, Ermenistan. Suriye, İran... Türkiye’nin komşuları ve öncelikli dış politika problemleri hakkında fütursuzca seslendirmelerde bulunuyor. Türkiye’nin menfaatlerini Türkiye’den daha iyi düşündüğünü(!), iddia ediyor.
“Bodrum'da yine bir toplantıda Büyükelçi Edelman da bir konuşma yapıyor.
...’Irak'ta birlikte hareket edelim’, iyi, güzel. Ama, ‘çünkü sizin ekonominizin buna ihtiyacı var’ uyarısıyla!..
SÖMÜRGE VALİSİ Mİ?..
...’Ermenistan kapısını açın’ diyor. İyi, güzel. Ama, ardından konuşmasını bitiriyor ve yemek masasına oturduğunda, ‘Ermenistan kapısını açın, yoksa biz açtırırız’ diyor!.. Hoppalaa!.. Sözleri Türkçe'ye çevrildiğinde, Unakıtan masadan kalkıyor. Diğer konuklar da, tepkilerini belli ediyor...” (Yalçın DOĞAN, Hürriyet, 2 Ekim)
“…Kısaca, işte tarihe düşülecek not; Türkiye, Ermenistan'a yıllardan bu yana kapattığı kapılarını bugün itibarıyla 16 Ekim 2003 tarihinde 'hava sahasında' açtı.
…Ermenistan kapısının 'hava sahasından' başlayıp açılması tavsiyesi, büyük abimiz tarafından, Dışişleri Bakanımız Abdullah Gül'ün 21 Temmuz'da yaptığı Washington gezisinde 'Açıkça' bildirilmişti.
ABD Gül'den 5 kritik istekte bulunmuştu. Hatırlayalım; 1-Irak'a asker (o iş tamam) 2-Türk askeri bundan böyle K.Irak'ta hiçbir operasyon yapmayacak (yorum sizin, 8.5 milyar dolarlık son IMF kredisi şartını hatırlayın) 3-Ermeni sınırını açın (evet bugün itibarıyla o da tamam) ve şimdi sıradakiler; 4-Kıbrıs'ta Annan Planı'nı kabul edin 5- ABD'nin Ortadoğu'da yapacağı diğer operasyonlarda destek olun..." (Güler Kömürcü, 16/10/2003)
Edelman’dan diğer bazı inciler:
“'Türkiye bölgenin lideri olabilir. Ulusal çıkarlarını yeniden gözden geçirmelidir.”
“Terörizme karşı yürütülen mücadelede Suriye bazı sorunlar çıkarıyor. Sınırlarını teröristlere açıyor. Bu konudaki baskıyı arttırmamız gerektiğini düşünüyorum.”
“Kıbrıs'ta tarihi bir fırsat kaçırılıyor. Annan Planı, Türk toplumunun güvenliğini, Türkiye'nin çıkarlarını sağlayan ve hala tarafları tatmin edici çözüm için en iyi temeldir. Denktaş gelişmeye engel olmamalı... Kuzey Kıbrıs'taki seçimlerde uluslararası gözlemci hazır bulunmalı ve adil bir seçim yapılmalıdır. Zaman kısalıyor.”
ABD Lozan anlaşmasını onaylamamış tek Batı devletidir.
Bir önceki büyükelçi de ilk teskere geriliminin yaşandığı günlerde şöyle demişti:
“Türkiye'de bir iç karışıklık olursa Amerika, CENTO anlaşması gereği Türkiye'ye müdahale edebilir.”
Radikal gazetesinde de yazıları yayınlanan bir hanım yazar “İşgal edilmiş Türkiye” senaryolu bir roman yazmıştı. Bazı nüfuzcu köşe yazarları da bu tarihlerde ABD müdahalesi imalı dokundurmalarda bulundu.
Böyle bir tehlike var mı?
İç bütünlüğümüzü kaybeder, zayıf düşersek böyle bir tehlike mevcut.
Nitekim bir ibret numunesi:
Osman Öcalan Kandil Dağı'nda İngiliz The Guardian gazetesi muhabiri Michael Howard’a "ABD'nin, Türklerin talep ettiği gibi bize saldıracağını sanmıyorum, Türkiye'nin saldırmasına da izin vereceklerini sanmam" dedi ve ABD ile gayrıresmi temasları bulunduğunu söyleyip “Görüşme çağrılarına 1 Aralık'a kadar yanıt alamazsak siyasi ve askeri önlemler alacağız" diye tehdit savurdu.
ABD büyük Ortadoğu planında Türkiye’yi kullanmak istiyordu. Pazarlıkların uzadığı Şubat ayında Amerikan Stratejik ve Uluslararası Etütler Merkezi (CSIS) Türkiye hakkındaki bir raporunda: “ABD’nin, Türk hükümetinin yanıtını geciktirmesinden rahatsızlık duyduğu, ABD için Türkiye’nin desteğinin, Irak’a savaşa karşı şüpheci İslam dünyasının ikna edilmesinde paha biçilemez öneme sahip olduğu” vurgulanmıştı.
Nitekim birinci tezkere şaşkınlığından sonra ABD bu gayretlerine devam etti. Wolfowitz ve Grosman birer azar çaktılar. Asker yeterli liderliği göstermedi diye kudurdular. Birkaç gün sonra İstanbul’a gelen “Ekip”in önde gelenlerinden “Karanlıklar Prensi” Richard Perle bir konferansta yaptığı konuşmanın sonunda Türkiye’yle ilişkilerin geleceğini Suriye ve İran konusunda Türkiye’nin ABD’yle göstereceği işbirliğine bağladı.
Türkiye’yi ikna çabaları Temmuz ayında askerimizin başına çuval geçirme eylemiyle devam etti. Birçok defa ucuna yem olarak dolarlar takılmış olta uzattılar.
ABD sorgu sual sormayan bir Türkiye’nin askerini istiyordu. Bu askeri Suriye ve İran’a karşı -en azından psikolojik baskı unsuru olarak- kullanacaktı. TBMM’nin Irak’a asker gönderme kararı ABD’nin destek arayışlarını biraz karşılamış olsa da, Türkiye’nin belli bir bölgenin kendisine verilmesini istemesi, gerektiğinde ne kadar lazımsa o kadar asker göndermeye hazır olması -yani ne pahasına olursa olsun gittiği yerde istikrarı sağlamaya kararlı olması- ABD’nin işine gelmedi.
“Bölgeyi iyi tanıyan bir ABD'li diplomata geçen hafta, ‘Ne olacak bu işin sonu’ diye sorunca, ‘Türk askeri, ancak Irak Geçici Yönetim Konseyi'nin ikna edilebileceği bir bölgeye, onların itiraz etmeyeceği bir sayıda ve üzerinde herkesin anlaşacağı bir misyon tanımıyla gidebilir. Ama zaman geçtikçe, ikna çabamızda ilerlemekten ziyade gerilediğimiz de söylenebilir’ itirafını işittim.” (Yasemin Çongar, 20 Ekim 2003)
Irak’taki Amerikan köpeklerinin ABD’ye rağmen bağırmasının pek mümkün olmadığı düşünüldüğünde Irak’tan gelen itirazlara ABD’nin en azından sus demediği sonucuna varılabilir.
ABD Türkiye’den Irak, Suriye, İran, Kıbrıs konularında daha fazla taviz, kişiliksiz bir politika, hukuksuz ve adaletsiz icraat istiyor. Ancak Türkiye taviz limitini doldurdu, “Vatan’ı müdafa” noktasına geldi.