Irak’ta Amerika Birleşik Devletleri’nin işgali sürürken İsrail Devleti Filistin’de elini kolunu sallayarak, kadın, çocuk, yaşlı demeden pek çok müslümanı katletmeye devam ediyor. Ortadoğu görünen o ki önümüzdeki yıllarda daha da çok karışacak. Bir taraftan ABD işgal ve sömürge politikasını İran’a, Suudi Arabistan’a, Mısır’a yayma planları yaparken, İsrail sessiz sedasız her türlü katliamı icra ediyor.
Ve dünya sessiz. On yıllardır İsrail’in saldırıları karşısında, işgal faaliyetleri karşısında ne Birleşmiş Milletler, ne Amerika ve ne de Avrupa ses çıkarıyor. Hatta acı ama gerçek müslümanlar bile İsrail’e karşı tek vücut olamayacak kadar bölük pörçük durumdalar.
Birleşmiş Milletler’de ne zaman İsrail’i kınayan veya İsrail’e yaptırım uygulanmasını öneren bir karar Güvenlik Konseyine gelse Amerika hemen bunun önüne geçiyor ve engelliyor. Tek tük kınama kararları çıksa bile hiçbir yaptırım yok; zaten İsrail de bildiğini okuyor. Dünyanın dört bir tarafına “Terörizm var!” diye askerî, siyasî, ekonomik yaptırımlar uygulayan, işgal eden, öldüren yeni sömürge devleti ABD, nedense yıllardır dünyanın gözü önünde cereyan eden yahudi vahşetine dur demek şöyle dursun, destek oluyor. Zaten ABD’nin Ortadoğu’ya inme sebeplerinden biri de budur. İsrail’in gitgide artacak saldırılarına ve “Vadedilmiş topraklar” hayaline bir an önce kavuşulmasını sağlamak. Halbuki en büyük terörizmi İsrail uyguluyor. Kaç masum çocuk ve kadının katledildiği meçhul. Taşlarla kolları kırılan müslümanları tüm dünya gördü ama ses yok Birleşmiş Milletler’de.
Avrupa ise ABD’nin Irak işgaline sırf iktisadi ve hegemonik kaygılarla karşı çıktı. Ve fakat Filistin’in işgaline ve yahudi katliamlarına hiç ses çıkaramıyorlar. Çünkü çıkarlarına dokunan bir şey yok.
Amerika Birleşik Devletleri Ortadoğu’da askeri olarak yer edinip, dişini gösterdikçe, İsrail de daha rahat hareket etmeye başlayacaktır.
Daha önemlisi İsrail daha da rahat hareket etme imkânı bulunca Türkiye ile ilişkileri ne yönde gelişecek? Bilindiği üzere bundan birkaç yıl evveline kadar İsrail ile Türkiye’nin ilişkileri özellikle askeri modernizasyon konusunda çok gelişmişti. Türkiye birçok modernizasyon projesini ihalesiz olarak İsrail’e vermişti. Fakat son zamanlarda ilişkiler eskisi gibi değil. Amerikan Defence News dergisinin haberine göre; “Türkiye’nin savunma sanayiinde yakın işbirliği yaptığı İsrail şirketlerinden bazı projelerde rahatsızlık duyduğu, bu nedenle ilişkilerin soğuduğu” söyleniyor. Türkiye, İsrail şirketlerinin sözleşme dışı fiyat arttırmalarından ve anlaşma şartlarına bağlı kalmamalarından rahatsız durumda. Özellikle F-4 savaş uçaklarının modernizasyonunda Türkiye’den yıllık 50 milyon dolar fazladan ek ödeme istiyorlar.
Bu nedenle Türkiye’nin bazı ihaleleri iptal ettiği belirtiliyor. Daha evvel körü körüne veya kasten İsrail’e sunulan modernizasyon projelerinin iptallerinin Türkiye-İsrail savunma ilişkilerini de tehdit etmeye başladığı bildiriliyor.
Öte yandan dergi, yahudi kaynakların, Türkiye’nin İran ve Suriye ile yakınlaşmasından rahatsızlık duyduğunu da habere önemli bir not olarak eklemiş.
Bununla beraber ABD’deki yahudi lobi kuruluşları da Türkiye’nin Irak işgalinde ABD’ye destek çıkmamasını, işgal sonrası İran ve Suriye’ye açılımlarını ve ABD uçaklarının İncirlik’ten ayrılmasını istemesini şiddetle eleştirdiler. Türkiye’nin dost ve müttefik tanımından uzaklaştığını belirten yahudi lobileri şöyle diyorlar:
“Türkiye’nin savaş öncesi ve sonrasındaki seçimlerinden dolayı niteliği sorgulanmayan bir müttefik olarak konumunu yeniden kazanması, olanaksız olmasa bile oldukça zor olacak.”
Bu açıklamalardan rahatça görülüyor ki İsrail ve yahudiler Türkiye’nin ismini kırmızı ile çizmiş durumdalar ve fakat sırada İran işgali olduğu için ve bu işgalde de “Türkiye’ye muhtaç” oldukları için, tamamen Türkiye’yi de silip atamıyorlar.
İsrail ve ABD’nin bir elmanın iki yarısı oldukları düşünülecek olursa, Amerika’nın da Türkiye’nin Irak işgali ve sonrası politikalarından şiddetli rahatsız olduğunu tahmin edip gözlemlemek zor olmaz.
Örneğin:
ABD Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz (6 Mayıs 2003):
“Büyük hayal kırıklığı yaşadık... Şöyle bir Türkiye olmalı: ‘Evet biz hata yaptık.’ demeli... ‘Nerede ne kadar yardımcı olabilirsek, o kadar yardımcı olmalıyız Amerikalılar’a’ demeli... Farklı bir tavır görmek istiyorum.”
ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Marc Grossman (7 Mayıs 2003):
“Wolfowitz’in söylediklerini umarım ciddiye alırsınız, çünkü çok önemli.”
ABD Dışişleri Bakanlığı Müşaviri Richard Perle (9 Mayıs 2003):
“Zarar gören Türk-ABD dostluğunu yeniden inşa etmek için işbirliği yapmalısınız.”
ABD Büyükelçisi Robert Pearson (17 Mayıs 2003):
“Türkiye’nin nereye gittiğini bilemiyoruz. Irak’taki ABD makamları, Türk askeri makamlarından rahatsız. Irak’taki ABD kuvvetleri Türk askeri varlığının tutumundan ve Kuzey Irak’taki faaliyetlerinden kuşku duyuyor.”
Dışişleri Bakanı Gül’ün, ABD’ye resmi ziyaret talebine karşılık:
“Ortam bu ziyaretin dışişleri bakanı düzeyinde yapılmasına uygun değil.”
Bir gün sonra:
“Yoğun programınızdan vakit bulabilirseniz buyurun.”
İngiltere’nin ekonomi çevresinin gazetesi Financial Times (18 Mayıs 2003):
“ABD, Türkiye’yi güvenilir bir stratejik müttefik olarak görmüyor.”
Görüldüğü üzere, Amerika, İsrail ve yahudi lobisi rahatsız. Türkiye’nin kayıtsız şartsız ABD ve İsrail’e teslim bir siyaset gütmesini ve sadık bir köle gibi itaat etmesini istiyor ve bekliyor.
ABDve İsrail bu açıklamalarıyla Türkiye’den aslında özür istemiyor ve fakat aksine ileriye dönük kalıcı bir stratejik teminat istiyor. Yani sözde değil eylemde bir mesaj. “Sadık dost” ünvanını yeniden kazanabilinmesi için somut bir eylem.
Durum çok ciddidir. ABD ve İsrail uyarıyor. Bu uyarılarına cevap alamazlarsa eylem bazında ülkemizi ekonomik, siyasi, sosyal iç sıkıntı ve çatışmalara, karışıklıklara itebilirler. Bu da sonuç vermezse Yunan’ı üzerimize salabilirler. Onun için tetikte olmalıyız başkalarının kölesi olmaktansa, şerefimizle yaşar, ölürüz.
Diğer taraftan Avrupa da son yıllarda yaptıkları açıklamalarla, tek kutuplu bir dünya istemediğini açıkça ortaya koymaktadır.
Örneğin:
Fransız Dışişleri Bakanı Hubert Vedrine (1998):
“Politik açıdan tek kutuplu bir dünyaya izin veremeyiz, bu nedenle çok kutuplu bir dünya kurmak istiyoruz.”
Fransız Başkanı Chirac’ın dış politika danışmanı Lelouche:
“Çok kutuplu bir dünyada ABD’nin siyasi ve askeri gücüne karşı Avrupa’nın dengeyi sağlayacak ağırlığı oluşturduğu bir ortam arzuluyoruz.”
Rusya Başkanı Putin 2001 yılında; “Tek kutuplu bir dünyaya Rusya hoşgörülü bakamaz” diyordu.
Alman Dışişleri Bakanı Fischer (2001):
“Ülkelerin ve devletlerin tek hegemon olma ihtiraslarını reddediyoruz.”
Çin ve Kuzey Kore de buna benzer açıklamalarıyla Avrupa’nın yanında yer aldıklarını ilân ediyorlardı.
Ayrıca Avrupa ile ABD’nin arası açıldıkça, Avrupa Türkiye’ye Avrupa Birliği konusunda daha sıcak mesajlar veriyor.
Unutulmamalıdır ki ABD, İsrail ile birlikte Ortadoğu’da işgal ve yayılmacılığını sürdürdükçe, Avrupa, Çin, Kuzey Kore bloğunun karşıt sesi yükselecektir. Ne ABD hegemonik ihtirasından, petrolden, İsrail’in korunmasından vazgeçer ne de Avrupa ve müttefikleri buna sessiz kalır. O nedenle yeni bir dünya savaşı kapıdadır.
Türkiye’miz şu anda bu iki güç odağı arasında öyle anlaşılıyor ki teraziyi dengede tutmaya çalışıyor. Hiçbir tarafa kaymadan ortada gidilmeye çalışılıyor.
Ne Amerika ve İsrail’den ne de Avrupa ve Rusya’dan dost olur. İki tarafı keskin bıçak gibidir. Aslında iki tarafta şu anda Türkiye’yi müttefik olarak kaçırmamak, kendi piyonları olarak kullanmak istiyor. Bu hedeflerine ulaşamazlarsa iki tarafta Türkiye’yi iç karışıklıklara veya dış saldırılara itebilirler.
Dikkatli olmalı ve Hazret-i Allah’a dayanmalıyız.