Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
Silsile-İ Sâdât - Halil Fevzi (Kuddise Sırruh) Efendi Hazretleri -9- - Ömer Öngüt
Halil Fevzi (Kuddise Sırruh) Efendi Hazretleri -9-
Silsile-İ Sâdât
Dizi Yazı - Silsile-i Sâdat
1 Mayıs 2003

 

Silsile-i Sâdât -34-

HALİL FEVZİ
(Kuddise Sırruh)
EFENDİ HAZRETLERİ
-9-

 

Bir Anlık İlâhî Lütuf:

Yaşayanlar ve Görenler Anlatıyor:

“İntisabımızdan evveldi, on dokuz yaşlarında idik. Gençliğimizde güzel giyinmeyi severdik. Mutadımız üzere giyindik. Bir pazar günü evden çıkarken, bilmediğimiz bir zâtla karşılaştık. Efendi Hazretleri’ni ve Tarikat-ı Nakşibendiye’yi tanıtmak istedi. ‘Ben seni camide gördüm, çok hoşuma gittin. Burada çok büyük bir zât-ı muhterem var, Allah-u Teâlâ’nın veli kuludur, biliyor musun?’ dedi.

O zamana kadar böyle bir şey duymadığımız için, hemen camiye gittik, şimdi yerine yenisi yapılan eski Cedidiye camii’ne... Minberin yanına oturduk. Kimse yoktu. Hususiyetle bu duâyı yapmak için gitmiştik. Cenâb-ı Allah’a niyaz ettik. ‘Yâ Rabb’i! Bu zât bana bir şeyler söyledi, amma ne anlattığını ben bilmiyorum. Eğer bunun tarif ettiği yol benim için hayırlı ise, rızâna mâtuf uygun bir yolsa nasip et!’ dedik.

‘Nasip et!’ dediğimiz zaman, ellerimiz böyle sağ tarafa doğru kaydı. ‘Muhakkak heyecanlanmışızdır, yoksa gitmemesi lâzımdır.’ dedik. Amma gittiğini de gördük, bir daha aynı şekilde duâ ettik. ‘Hayırlısı ise yâ Rabb’i!..’ dediğimizde ellerimiz yine gitti. ‘Allah Allah!..’ dedik, bu muhakkak heyecandan olmuştur da farkında değilim.

Üçüncü defa duâ yapmak zorunda kaldık. Fakat duâdan ziyade, heyecandan mı yapıyoruz diye artık dikkat ediyoruz. Bir taraftan dikkat ederken, bir taraftan da duâ ediyoruz. Aynı noktaya gelip: ‘Allah’ım! Hayırlı ise nasip et!’ dediğimiz anda, yine ellerimizin kendiliğinden gittiğini gördük.

Düşündük o zaman. Ne demişti bu zât: ‘Burada Hacı Halil Fevzi Efendi adında büyük bir Evliyâullah var, ziyaretine git!’ demişti.

Camiden çıktık ve aramaya başladık. Hacı Halil Efendi var mı burada? Var. Evi nerede? Filân yerde. Meğer herkes tanıyormuş da, biz tanımıyormuşuz. Tarif üzere gittik. Gittik amma nereye gittiğimizi bilmiyoruz.

Huzur-u saâdetlerine çıktık. Kapı açıktı. Kendilerini görünce kıyafetimden utandım, içeriye giremedim. Fakat onların câzibesine tutularak gayr-i ihtiyâri içeriye alındım.

Gayet tebessümle: ‘Otur oğlum!’ buyurdular, oturduk. Oturduğumuzda, şöyle hafif doğruldular, yüksek ve çok sert olmak suretiyle:

‘Allah!.. Allah!.. Allah!..’ buyurdular. Bu heybet karşısında orada şaşırdık kaldık, o heyecanın içine girerek kendimizi kaybettik.

O anda ne aldılar ne verdiler bilmiyoruz. Yalnız Huzur-u saâdetlerinden çıktığımızda, artık altmış yaşında bir kimse olarak çıktık.

Bundan sonra ne elbise, ne ipekli gömlek... Senelerdir elbiselerimiz duvarda çürüdü de, rahmetli Vâlide yalvarırdı: ‘Oğlum çürüdü bunlar!..’ derdi. ‘Çürüsün anne!’ derdik ve giymezdik, dünya ile hiç ilgilenmezdik.

İşte bu bir anlık tasarrufları, Allah’ımızın lütfunun erişmesine vesile oldu.”

 

Takdir Edilen İşte Basiretin Bağlanması:

Yaşayanlar ve Görenler Anlatıyor:

“Efendi Hazretleri’nin başına gelen ibtilâya bakın ki bir oğlu, en sevdiği oğlunu vurdu. Hatta öyle ki: ‘Ben onu öldürmeye gidiyorum!’ demiş. Vâlide hanım: ‘Efendi! Mehmet sana: ‘Ahmed’i öldüreceğim! Onu öldürmeye gidiyorum!’ dedi de niçin mâni olmadın?’ dediğinde:

‘Allah-u Teâlâ bir şeyi takdir ettiği zaman kişinin basiretini bağlar.’ buyurmuş.

Ahmed ismindeki oğlu içlerinde en iyisi olanı imiş, babasının yolundaymış, ibadete çok düşkünmüş. Vâlide hanım derdi ki: ‘Zikir yaparken hep dizleri yırtılırdı. ‘Oğlum bu niye yırtıldı?’ diye sorardım. ‘Anneciğim! Zikrullahta cezbeye tutuluyorum, farkına varmadan yırtılıyor, bu hâle geliyorum!’ derdi.’

Vâlide hanım Ahmed’i çok severmiş. Evlât hasretiyle yanarken bir gün: ‘Efendi! Oğlumu bir görsem!’ dermiş. Efendi Hazretleri: ‘Kimseye demezsen sana Ahmed’i gösteririm!’ buyurmuş, o da demeyeceğine dâir söz vermiş. Bir sabah namazından sonra Ahmed eve gelmiş, babasının ve annesinin elini öpmüş, konuşmuşlar. Bir müddet oturduktan sonra babası: ‘Hadi oğlum kalk git!’ buyurunca kalkıp gitmiş. Daha gider gitmez Vâlide hanım komşuya anlatıyor: ‘Ben Ahmed’i gördüm!’ demiş, ondan sonra bir daha da görememiş.

Bunu Vâlide hanım anlatmıştı.”

 

İzden Çıkanlar:

Yaşayanlar ve Görenler Anlatıyor:

“Efendi Hazretleri’nin sevmediği kimseler de mâlumdu. Fakat ezeli takdiri gördükleri için, katiyyen ses çıkarmıyorlardı. İleride nasıl bir yol takip edecekleri mâlumları idi. Hatta bazılarına mükemmel bir şekilde ders ve işaret de vermişlerdi. Fakat onlar bunu tamamen ters anladılar.

Meselâ bunlardan birisi ders kâğıdındaki yirmi beş sayısını otuz üç yapmış. Efendi Hazretleri’nin huzur-u saâdetlerine girdiğinde, bulundukları yerden kalkmışlar, onu oraya oturtmuşlar. Beni buraya lâyık gördüler diye, o da çok memnun olmuş. ‘Bundan bir şey anladın mı?’ diye sorduk. ‘Hayır!’ dedi. Halbuki ‘Siz kendi bildiğiniz gibi yapıyorsunuz, bizim burada işimiz yok!’ demek istediler. Şu tersliğe bakın! Başında bir mürşid-i kâmil varken sen nasıl ders değiştirebilirsin?

Bu sebepledir ki biz her zaman için Risâle-i Es’adiye’yi öne sürüyoruz. Bunun mânâsı: Bu kökü takip ediyorum, hakikatte gitmek isteyene de bu yolu bırakıyorum. Bu kökü takip etmeyen buradan değildir.

Birisi de diyor ki: ‘Bir gün huzur-u saâdetlerinde oturuyordum. Birden kendimi bir tütün tarlasında buldum.’ Tasarruflarıyla bir anda yürütmüşler. Huzurlarından tütün tarlasına atmışlar, bundan büyük âfât mı olur? O da bunu bir fazilet biliyor, ona buna anlatıyor.

Hatta bir gün huzur-u saâdetlerinde bulunuyoruz. Yanımızda bir başkası da vardı. Efendi Hazretleri bir kaç defa tükürdü yüzüne. Kabahat sayılacak hiçbir şey de yapmamıştı. Kalbinden ne geçirdi bilmiyorum. Halbuki Efendi Hazretleri son derece kemâlliydi. Katiyyen buna benzer en küçük bir hareket yapmazdı.”


  Önceki Sonraki