İslâm’ın beş temel esasından birisini teşkil eden Hacc farizası ömrün ibadeti, dinin tamamıdır. Din kemâlini onda bulur.
Hakk Celle ve Alâ Hazretleri Âyet-i kerime’sinde buyurur ki:
“Hacc’a gidip gelmeye gücü yeten herkesin Kâbe’yi ziyaret etmesi, Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır.” (Âl-i imrân: 97)
Hacc her türlü makam, rütbe, ırk, renk ve dil gibi farkları ortadan kaldıran, mü’minleri yekvücud halinde kaynaştıran, bedenî sıhhatin ve mâli varlığın şükran ifadesi olan mucizevî bir ibadettir.
Allah-u Teâlâ’nın rızâsının, hoşnutluğunun bulunduğu, sonsuz rahmet deryasını içinde gizleyen ilâhî bir meclis, Rabbanî bir merkezdir. Orada feyiz deryalarının kaynağı vardır. O lütuf deryasında bulunma sırrı ile insan tekâmül eder.
Zikrullah’ın bir yolu da O’nun nişânelerini görmek ve onlara saygı göstermektir. Çünkü onlar görüldüğünde Allah-u Teâlâ hatırlanır. İnsan Rabb’ine karşı bir şevk duyar. Hacc’dan başka, kulun bu arzusunu yerine getirecek bir yol yoktur.
O kervanın hâli bambaşka; o kervan öyle bir kervan ki, merkeze gidiyor. O merkez bir nûr beldesidir, uçsuz-bucaksız bir deryadır. Orada alınan bir nefes insana büyük mesafeler katettirir, çok büyük uhrevî saâdetler ve menfaatler sağlar. O kervana katılmak, o meclis-i ilâhî’de bulunmak, o resmî geçitte geçmek çok büyük bir saâdettir.
Hadis-i şerif’te:
“Hacc Allah yoludur.” buyuruluyor. (Ebu Dâvud)
Nice kudsî hatıraları sînesinde saklamış bulunan bu mübarek beldeleri ziyaretteki feyiz ve bereket, her türlü tasavvurun fevkindedir.
Vahyin nâzil olduğu, İslâm’ın doğup cihana yayıldığı, Resulullah Aleyhisselâm’ın ve Ashâb-ı kiram’ının yaşadıkları yerleri görmek, şüphesiz ki büyük bir bahtiyarlıktır.
Abdullah bin Abbas -radiyallahu anh-dan rivayette Peygamberimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir gün Mina’dayken yanına Yemen’li bir ziyaretçi grubu gelerek: “Ana babalar yoluna fedâ olsun! Bize Hacc’ın faziletini anlatırmısın.” dediler. Peygamberimizde onlara: “Peki anlatayım.” diyerek şöyle buyurdu:
“Herhangi bir kimse Hacc veya Umre amacı ile evinden ayrılıp yola çıkınca adım atmak üzere ayağını her kaldırıp indirişinde güzün ağacının yaprakları nasıl dökülürse günahları öyle dökülür. Medine’ye gelerek selâm yolu ile benimle musafaha edince meleklerde selâm yolu ile onunla musafaha ederler. Zülhuleyfe’ye varıp yıkanınca Hazret-i Allah onu günahlarından arındırır. İki parça halindeki yeni elbisesini giyince Allah-u Teâlâ onun amel defterine yeni iyilikler yazar. Hacı adayı ‘Lebbeyk, Allahümme lebbeyk = Emret, Allah’ım emret!’ deyince Azîz ve Celîl olan Allah-u Teâlâ ona: ‘Lebbeyke ve Saadeyke = Dediklerini duyuyor ve sana bakıyorum.’ diye cevap verir.
Hacı adayı Mekke’ye Beytullah’ı tavaf edince ve Safa ile Merve arasında gidip gelince Allah-u Teâlâ ona devamlı şekilde hayırlar bağışlar. Hacı adayları Arafat dağında Vakfe’ye durarak yüksek sesle dileklerini Allah-u Teâlâ’ya yöneltince ulu Allah onlarla yedi kat göğün meleklerine karşı övünerek: ‘Ey meleklerim! Ey göklerimin sakinleri! Kullarıma baksanıza! Dünyanın her tarafından toz-toprak içinde paralarını harcayarak ve vücudlarını yorğunluğa sokarak bana geldiler. İzzetim, celâlim ve keremim hakkı için, aralarındaki iyiler sayesinde günahkârlarını affedecek ve hepsini analarından doğdukları gün gibi günahlarından arındıracağım.”
Hacı adayları şeytan taşlayıp traş oldukları ve Beytullah’ı ziyaret ettikleri zaman Arş’ın içinden:
“Günahlarınız affedilmiş olarak geri dönünüz ve yeni baştan iyi ameller işlemeye koyulunuz.” diyen bir ses duyulur.
Ebu Hureyre -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:
“Kim ki kötü söz söylemeden ve çirkin bir hareket yapmadan Beytullah’ı ziyaret ederse anasından doğduğu gün gibi günahsız olarak evine döner.” (Müslim)
Hazret-i Ömer -radiyallahu anh- Efendimiz buyurur ki:
“Kim sırf ziyaret maksadı ile bu Beytullah’ı görmeye gelir de burayı tavaf ederse anasından doğduğu ilk günkü gibi tüm günahlarından sıyrılır.”
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde şöyle buyuruyorlar:
“Şeytan hiçbir zaman arefe günü olduğu gibi zavallı, hakir ve öfkeli görülmemiştir. Bunun sebebi, o gün inen rahmeti ve günahların bağışlanmasını görmüş olmasıdır. Şeytan daha önce sadece Bedir savaşı günü bu şekilde görülmüştür.”
Dahhâr -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif’te Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyuruyorlar:
“Herhangi bir müslüman Allah yolunda savaşmak gayesi ile yola çıkar da henüz düşmanla karşılaşma fırsatı bulmadan atından düşerek veya zehirli bir hayvan tarafından sokularak yahut böyle bir sebeple ölürse şehid olarak ölür. Her hangi bir müslüman Beytullah’ı ziyaret etmek maksadı ile yola çıkar da Kâbe’ye varamadan ölürse Allah onu kesinlikle cennete koyar.” (Tirmizî)
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in duâlarından biri de şöyledir:
“Allah’ım! Hacıyı ve hacının affedilmesi için duâ edenleri affeyle.” buyuruyorlar.
İbn-i Ömer -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz:
“Benim mescidimde kılınan bir vakit namaz, Mescid-i Haram dışında kalan diğer mescidlerde kılınacak bin vakit namazdan daha üstündür. Mescid-i Haram’da kılınan bir vakit namaz diğer mescidlerde kılınacak yüz bin vakit namazdan daha faziletlidir. Allah yolunda savaşırken kılınan bir vakit namaz ise diğer zamanlarda kılınacak iki yüz bin vakit namazdan daha faziletlidir.”
Dikkat ediniz, size bundan da daha faziletlisini söyleyeyim. Buda herhangi bir kimsenin karanlık bir gecede sırf Allah’ın vereceği sevabı kazanmak amacı ile yatağından kalkarak güzel bir abdest aldıktan sonra kılacağı iki rekât namazdır.
Hacc esnasında insan bir çok zahmetlerle, meşakkatlerle karşılaşıyor. O zahmetleri ancak muhabbet karşılar. O muhabbet olmazsa, insan bir zahmetle karşılaşınca, şeytanın iğvasına uyarak “Ben buralara niye geldim?” diye hayalinden bile geçirse, bütün feyizlerden mahrum olabilir. Zahmet ne kadar çok olsa da rahmet onun fevkindedir. İnsan o zahmeti rahmet bilecek, her türlü meşakkati severek kabul edecek.
Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde buyururlar ki:
“Amellerin efdâli en güç olanıdır.”
Görünüşte toz-toprak, zahmet-mihnet, fakat her nefes alış-verişte uhrevî bir hayat vardır. Burada bir damlaya hasretiz, orada deryada yüzüyorlar. Burada her şey var, hiçbir şey yok. Orada ise hiçbir şey yok, fakat her şey var. Mânevî bakışla cennet, zâhirî bakışla feyiz deryası. Yukarıdan yağıyor, aşağıdan kaynıyor.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hazret-i Âişe -radiyallahu anhâ- Vâlidemiz’e Hacc’dan sonra kardeşi Abdurrahman -radiyallahu anh- ile Umre için Temim’e giderken şöyle buyurdular:
“Senin sevabın harcadığın mal ve çektiğin sıkıntıya göredir.” (Buhârî)
Orada insan kendi iç âleminde olacak. Mekke-i Mükerreme’de iken hep Kâbe-i Muazzama’da, Medine-i Münevvere’de iken hep Ravza-i Mutahhara’da bulunacak.
O mübarek yerlerde kat’i surette sabrı ve doğruluğu elinden bırakmayacak. Herkesi hoş kendisini boş görecek, kimse ile münakaşa, mücâdele etmeyecek. Çünkü bu Âyet-i kerime ile yasak edilmiştir. Yeme-içme ve alış-veriş işleriyle vaktini öldürmeyecek. Zira oralarda geçecek her saniye çok kıymetlidir. Uyku ile fazla meşgul olunmayacak, az yenip az uyunacak. Elbiseler daima temiz olacak. Sık sık banyo yapılacak. Hep istiğfarla meşgul olacak. Oralardaki manevî ibadet ziyafetlerinden istifade etmeye çalışacak. O zaman Hazret-i Allah murad ederse onu lütuf deryâsında bulundurur.
Rabb’im! Hacılarımızın Hacc’ını sevdiklerinin yüzü suyu hürmetine kabul buyursun.
Ümmet-i Muhammed’i affetsin. Oranın ateşiyle yanıp da gidemeyen kardeşlerimize de gitmeyi nasip eylesin.