Hazret-i Meryem Beyt-i Makdis’in hususi bir odasında Zekeriyâ Peygamberin himayesinde büyüyüp gelişmişti. Yanına ondan başka kimse girip çıkmıyordu. Buna rağmen kapısını örtülü bulundururdu. Kendisini ibadete öyle vermişti ki, o zamanda bir benzeri daha yoktu.
Bu halde iken Allah-u Teâlâ Cebrâil Aleyhisselâm’ı kendisine gönderdi.
Bu hususta Âyet-i kerime’lerde şöyle buyurulmaktadır:
“Resul’üm! Kitapta Meryem’i de an. Hani o, âilesinden ayrılarak, doğu yönünde bir yere çekilmişti.” (Meryem: 16)
İnsanlardan uzaklaşarak evinin doğu tarafına çekilir, yalnız başına ibadet ve taat ile meşgul olurdu.
“Sonra onlarla kendi arasına bir perde çekmişti.” (Meryem: 17)
İbadetine bir mâni bulunmaması için tenha bir yer seçmiş, kendisini gizlemek için bir perde asmıştı.
“Derken biz ona ruhumuzu (Cebrâil’i) göndermiştik de, kendisine düzgün bir insan şeklinde görünmüştü.” (Meryem: 17)
Melek şeklinde görünmüş olsaydı, ondan ürker ve sözünü dinlemeye güç getiremezdi.
Onu birden karşısında görüverince ürperdi, kendisine bir kötülük yapmak maksadıyla gelmiş olmasından korktu.
“Meryem: ‘Senden çok esirgeyici olan Allah’a sığınırım. Eğer Allah’tan korkan bir kimse isen (çekil yanımdan!)’ dedi.” (Meryem: 18)
Cebrâil Aleyhisselâm ona, Rabb’inin gönderdiği bir elçi olduğunu, geliş hikmetini de kendisine bir çocuk bağışlanmasına vesile olmak olduğunu da açıkladı.
Ve dedi ki:
“Ben yalnızca, sana tertemiz bir erkek çocuk bağışlamam için Rabb’inin bir elçisiyim.” (Meryem: 19)
Hazret-i Meryem ise bundan hayrete düşerek açıkça sordu:
“Bana bir insan eli değmediği, iffetsiz de olmadığım halde benim nasıl çocuğum olabilir?” (Meryem: 20)
Cebrâil Aleyhisselâm Hazret-i Meryem’in korkusunu gidermek ve kalbini rahatlatmak için ona hakikati anlattı.
“Cebrâil: ‘Bu böyledir. Çünkü Rabb’in buyurdu ki: Bu bana kolaydır. Biz onu insanlar için bir mucize ve katımızdan da bir rahmet kılacağız. Bu, önceden kararlaştırılmış bir iştir.’ dedi.” (Meryem: 21)
“Öyle de olsa, Allah dilediğini yaratır. Bir işe hükmedince ona ‘Ol!’ der, o da oluverir.” (Âl-i imrân: 47)
Yaratmak istediği şeyi diler ve istediği gibi yaratır. Bir şeyin olmasını istediğinde, o şey gecikmeksizin ve sebebe ihtiyaç duymaksızın meydana gelir. İşte ilâhî takdirde İsa Aleyhisselâm da böyle bir kelime idi.
“Ona Kitab’ı, hikmeti, Tevrat’ı ve İncil’i öğretecek. Onu İsrâiloğulları’na bir peygamber yapacak.” (Âl-i imrân: 48-49)
İsa Aleyhisselâm İsrâiloğulları’nın son peygamberidir.
•
Cebrâil Aleyhisselâm daha sonra elbisesinin yakasından üfledi ve yanından ayrıldı. Hazret-i Meryem o anda İsa Aleyhisselâm’a hamile kaldı.
Âyet-i kerime’lerde şöyle buyurulmaktadır:
“Irzını korumuş olan İmran kızı Meryem de bir misaldir.” (Tahrim: 12)
“Biz ona ruhumuzdan üflemiştik.” (Tahrim: 12)
Üflemek, Kuddüs olan Allah-u Teâlâ’nın emriyle Ruh’ul-kudüs’tendir. Ona İsa Aleyhisselâm Cebrâil Aleyhisselâm’dan bir kelime üfürülür gibi, Allah tarafından üfürülmüştür. Allah-u Teâlâ onu şereflendirmek için ruhu zâtına izafe etmiştir.
“Rabb’inin sözlerini ve kitaplarını tasdik etmişti. O bize gönülden itaat edenlerdendi.” (Tahrim: 12)
“Biz ona ruhumuzdan üflemiş, kendisini de oğlunu da âlemler için bir mucize kılmıştık.” (Enbiyâ: 91)
Aradan bir süre geçti, hamilelik alâmetleri belirmeye başladı. Bunun üzerine mabedden ayrılarak insanlardan uzak bir yere çekildi.
“Nihayet ona hamile kaldı ve bu sebeple uzak bir yere çekildi.” (Meryem: 22)
Eşi olmadığı halde çocuk doğurmasından dolayı ev halkının kendisini ayıplamalarından korktuğu için, çocuk karnında olduğu halde onlardan ayrılıp uzak bir yere, yalnızlığa çekildi.
“Doğum sancısı onu bir hurma ağacına (dayanmaya) sevketti.” (Meryem: 23)
Ona doğum yaptıracak bir ebe de yoktu. Çektiği doğum sancısı onu, kenara çekildiği yerde bulunan bir hurmanın dibine gitmek durumunda bıraktı. Ki, doğum anında da ağaca dayansın.
“Dedi ki:
Keşke bundan önce ölmüş olsaydım da unutulup gitseydim!” (Meryem: 23)
Evli bir kadın ilk çocuğunu doğururken sancıdan kıvranır, fakat hiçbir zaman üzgün olmaz.
Bu çocuk sebebiyle mihnete uğrayacağını, büyük bir imtihan geçireceğini, insanların bunu doğruya yormayacaklarını, kendisine inanmayacaklarını bildiği için böyle bir temennide bulunmuştu.
Bir ses ona üzülmemesini, gönlünün rahat olmasını söyledi.
“Onun altından bir ses kendisine şöyle seslendi:
Sakın tasalanma! Rabb’in senin alt yanında bir su arkı vücuda getirmiştir.” (Meryem: 24)
Diğer bir harika ve lütuf olarak susuz bir sahada küçük bir ırmak akmaya başladı, ondan istifadeye imkân verildi.
“Hurma ağacını kendine doğru silkele, üstüne taze hurma dökülsün.” (Meryem: 25)
Melek ona kuru hurma ağacını silkelemesini emretti ki, arkta akan tatlı su mucizesini gördükten sonra kurumuş hurma ağacına hayat verme hususundaki diğer bir mucizeyi de görsün.
Bu hadise Hazret-i Meryem’in kerameti, İsa Aleyhisselâm’ın da peygamberlik mucizesidir.
“Ye, iç, gözün aydın olsun!” (Meryem: 26)
Seni üzen şeyleri bir tarafa at. Çocuk sebebiyle gönlünü hoş tut. Sen gerçekten tebrike şâyansın.
“Eğer insanlardan birini görecek olursan de ki:
Ben çok esirgeyici Allah’a oruç adadım, artık bugün hiçbir insanla konuşmayacağım.” (Meryem: 26)
Bu ses aynı zamanda ona, evli olmadığı halde hamileliğinden dolayı kendisini suçlayan bir kimse ile karşılaşırsa hiçbir cevap vermemesini: “Ben bugün hiçbir insanla konuşmamaya Allah için söz verdim.” demesini tavsiye ediyordu. Bütün bunlar onun Rabb’ine karşı derin saygısının bir mükâfatı idi.