Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
EVLİYÂ-İ KİRAM -kaddesallahu Esrârehüm- Hazerâtı’nın “Hâtemü’l-Evliyâ” Hakkındaki Beyan ve İfşaatları (38) - “Ebu Tâlib El-Mekkî -Kuddise Sırruh-” - Ömer Öngüt
“Ebu Tâlib El-Mekkî -Kuddise Sırruh-”
EVLİYÂ-İ KİRAM -kaddesallahu Esrârehüm- Hazerâtı’nın “Hâtemü’l-Evliyâ” Hakkındaki Beyan ve İfşaatları (38)
Dizi Yazı - "Hâtemü'l-Evliyâ" Hakkındaki Beyan ve İfşaatlar
1 Ağustos 2002

 

EVLİYÂ-İ KİRAM
-Kaddesallahu Esrârehüm- HAZERÂTI’NIN
“HÂTEMÜ’L-EVLİY” HAKKINDAKİ
BEYAN ve İFŞAATLARI (38)

Ebu Tâlib el-Mekkî -kuddise sırruh-

 

Milâdî onuncu asırda yaşamış olan muhaddis ve velilerin en önde gelenlerinden olan Hazret; aslen İran’lı olup, Mekke’de yetiştiği için “Mekkî” lâkabıyla anılmıştır.

Doğum tarihi tam olarak tespit edilemeyen Hazret’in asıl ismi Ebu’l-Hasan Ali bin Atiyye el-Harisî’dir.

Yaşadığı devrin en meşhur muhaddislerinden olan Ali bin Ahmed el-Masîsî -rahmetullâhi aleyh- ve Ebu Bekir el-Müfîd -rahmetullâhi aleyh- gibi zâtlardan Hadis tâliminde bulundu. Mekke’de Hadis ilmini bütün incelikleriyle öğrendikten sonra, Basra’ya giderek Sâlimiyye medresesi’ne talebe oldu. Buraya kadar zâhirî tahsilini tamamlayan ve daha sonra Tasavvuf’a ilgi duyup, hayatının mühim bir kısmını riyâzet ve mücâhade ile geçiren Hazret, 1006 (h.386) yılında Bağdat’ta vefat ederek, Mâlikiyye mezarlığına defnedildi.

Eserlerinde bir taraftan Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in Hadis-i şerif’lerini rivâyet ederken, diğer taraftan da onlardaki tasavvufî incelikleri beyân etme gayesi güden Hazret’in, en meşhur eseri; İmâm-ı Gazalî -kuddise sırruh- Hazretleri’nin meşhur “İhyâu Ulûmi’d-Dîn” kitabı’na kaynak olan “Kûtu’l-Kulûb” kitabıdır.

Ebu Tâlib el-Mekkî -kuddise sırruh- Hazretleri “Kûtu’l-Kulûb” isimli eserinde; Hazret-i Ali -kerremallâhu veche- Efendimiz’in, âhir zamanda ilâhî hücceti ayakta tutacaklarını haber verdiği ve haklarında: “Ah, onların yüzlerini görmeyi ne kadar çok isterdim!” buyurup gözyaşı döktüğü kişilerin kimler olduklarını beyân ederek şöyle buyurmuştur:

“Ali -kerremallâhu veche-nin kendilerini özlediğini belirterek gözyaşı döktüğü o kimseler, daha önce Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- tarafından da özlenmişlerdir.

Zirâ Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bu hususla ilgili olan Hadis’inde:

Kardeşlerimle buluşmaya öyle hasretim ki... Kardeşlerimi görmeyi ne kadar da isterdim! Onlar sizden sonra gelecek bir topluluktur.’ buyurmuştur.

Bundan sonra da o, kardeşleri olarak zikrettiği kimselerin vasıflarını anlatmaya başlamıştır.

Onların ‘Kardeşler’ diye tavsif edilmelerinin sebebi, kalplerinin peygamberlerin kalpleri üzere, ahlâklarının da imânın esaslarına dayanıyor olmasıdır.”

“Ahiret âlimlerinden olan bir zâtın aklı, kalbinden gelen ilâhî nurlarla aydınlanır. Anlayışı, ilim ve müşâhadesinin istidlâlinden bilgilenir. Ahlâkı, sahip olduğu yakînî imânın sıfatlarıyla şekillenir. Gücü, yolu ve sülûku da, O’nun yolu ve sünneti üzeredir. İşte böylece de onun kardeşlerinden olmuştur.

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-in görmeyi özlediği kimseler, aynı zamanda peygamberlerin de kardeşleridir.

İşte onlar Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-in de bir Hadis’inde buyurduğu gibi; halk içindeki gariplerdir.

O şöyle buyurmuştur:

‘İslâm garip olarak başladı, başladığı gibi garip olarak son bulacaktır. Ne mutlu gariplere!’

Denildi ki; ‘Onlar kimlerdir?’

Buyurdu ki:

‘Onlar o kimselerdir ki, insanların bozduğunu ıslâh ederler.’

Bu Hadis’in başka bir lâfzında ise şu ifade yeralır:

‘Onlar o kimselerdir ki, insanlar tarafından bozulmuş olan sünnetimi ıslâh ederler; öldürülmüş olan sünnetimi de ihyâ ederler.’

Onlar Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-in insanlar tarafından bilinmeyen ve terkedilmiş olan yolunu tekrar ortaya çıkaracaklardır.

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- başka bir rivâyette şöyle buyurmuştur:

‘Onlar benim sünnetime ve bugün sizin üzerinde bulunduğunuz yola sımsıkı sarılırlar.’

Bir diğer rivâyette ise şu ifade geçmektedir:

‘Garipler, sayıları pek az olan sâlih kimselerdir. Sâlih olmayan bir topluluk içinde yaşarlar. Yaşadıkları bu topluluk içinde kendilerini seven az, buğzeden ise çoktur. İşte onlar Allah-u Teâlâ’nın kendilerine nimette bulunarak, İlliyyûn’un en üst mertebesinde peygamberlere yoldaş kıldığı kimselerdir.’

Onlar, Allah-u Teâlâ tarafından kendilerine lütufta bulunulan peygamberlere arkadaş olacaklardır.” (Kûtu’l-kulûb, c.2, s.50-51)


  Önceki Sonraki