Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
SİLSİLE-İ SÂDÂT - Şeyh Muhammed Es’ad Erbilî (Kuddise Sırruh) -50- - Ömer Öngüt
Şeyh Muhammed Es’ad Erbilî (Kuddise Sırruh) -50-
SİLSİLE-İ SÂDÂT
Dizi Yazı - Silsile-i Sâdat
1 Mayıs 2002

 

Silsile-i Sâdât -33-

ŞEYH MUHAMMED ES’AD ERBİLÎ
(Kuddise Sırruh) -50-

 

Onikinci Fasıl

EVLİYÂNIN RUHÂNİYETLERİNE TEVESSÜL

(Bu fasıl Arapça lisanı ile yazılmış olup tercüme edilmiştir)

Enbiyâ, evliyâ ve ulemâyı vesile ittihaz etmek ilahî nass ile sabittir. Ehl-i hayrı vesile etmek de câizdir. Onlar hayatta olsun veya ahirete intikal etmiş bulunsun eşittir.

Bunu füyüzât-ı ilâhîyeden mahrum olan ve kötü inanca mübtela olanlardan başkası inkâr etmez. Münkirden ve siretinden Allah’a sığınırız.

Tevessüle delil olarak Kur’an-ı kerim’de:

“Bana kuvvetle yardım ediniz.” (Kehf: 95)

Âyet-i kerime’si gösterilir.

Hadis’lerden de şahıslarla tevessüle delil olarak şu hadisler gösterilmiştir.

Zikir yaparken titremek, hareket etmek menduptur. Büyük mukaddis Hafız Ebu Nuaym Ahmed bin Abdullah el-Isfehânî, Ali bin Ebî Tâlib -radiyallahu anh-e ulaşan sened ile rivayet eder ki:

Bir gün Cenâb-ı Ali -radiyallahu anh-, Ashâb-ı kiram’ı tavsîf ederken şöyle buyurmuşlardır.

“Onlar Allah-u Teâlâ’yı zikrederlerken, rüzgârın şiddetli olduğu bir günde ağaçların iki tarafa meylettikleri gibi müteharrik (hareketli) olarak zikrederler ve gözyaşları elbiseleri üzerine sel gibi akardı.”

Sahabe-i kiram da zikirde hareket ettikleri vakit sağa-sola meylederek zikrederlerdi. Onlar rüzgârlı bir gündeki ağacın haline benzer bir şekilde zikrettiklerinden dolayı, iki tarafa meylin mübah olduğu sabittir.

Semâa gelince: Şâfii imamları ve diğerlerinin fetvâlarıyla övülmüştür. Fakat bu semâ, fâsıkların bir araya gelerek alât-ı münkere (yasaklanmış âletler) ile yaptıkları semâ değildir. Çünkü onların maksatları hayra ma’tuf değildir.

 

Onüçüncü Fasıl

HANIMLARIN ZİKRE İŞTİRAKLERİ

(Bu faslın bir kısmı Arapça lisanı ile yazılmış olup tercüme edilmiştir)

Allah-u Teâlâ Kur’an-ı kerim’inde:

“Ey iman edenler! Allah-u Teâlâ’yı çok çok zikredin.” buyurmuştur. (Ahzâb: 41)

Bu emrin namaz, zekât ve oruç gibi bütün mümin erkek ve kadınlara umumen şâmil olduğunda şüphe yoktur.

Yine Allah-u Teâlâ:

“Müslüman erkekler ve müslüman kadınlar, mümin erkekler ve mümin kadınlar..... Allah’ı çok zikreden erkekler ve Allah’ı çok zikreden kadınlar; işte Allah bunlar için mağfiret ve büyük bir makâfat hazırlamıştır.” buyurmuştur. (Ahzâb: 35)

Kadınların da erkekler gibi zikrullah ile memur olması Âyet-i celîle’den anlaşılmış olmaktadır. Kapalı olarak geride kendilerine ayrılmış hususi yerlerde cemaâtle namaza iştiraklerinin meşru olduğu gibi zikir için de seslerini işittirmeyerek iştirakleri câizdir.

Hazret-i Fahr-i Kâinat -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz:

“Ey müslüman kadınları! Tehlil, tesbih ve takdise devam ediniz.” buyurmuşlardır.

Ulemâ ve meşâyıha gereken ise evvela onlara dinin emirlerini öğretmeleridir. Zira ilim, ehl-i sünnet ve’l-cemaatden olan hiçbir mümin ve mümineden men edilemez. İlim öğretmekten geri duran kimse ile onu gizleyenlere tehdid-i ilâhî vardır.

Cenâb-ı Hakk Kitab-ı kerim’inde:

“İndirdiğimiz açık delilleri ve hidâyeti biz Kitap’ta açıkça belirttikten sonra gizleyenler var ya, işte onlara hem Allah lânet eder, hem de bütün lânet ediciler lânet eder.” buyurmaktadır. (Bakara: 159)

Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz de bir Hadis-i şerif’lerinde:

“Ben bir kısım insanlar biliyorum ki onlar enbiyâ, şühedâ değillerdir. Fakat peygamberler ve şehitler o yüksek makamlarında olmalarına rağmen kıyamet gününde onlara gıpta ederler. Onlar Allah’a itaati emrederler, insanlar da Allah’a itaat ettikleri zaman Allah onlara muhabbet eder.” buyurmuşlardır. (Ebu Said -radiyallahu anh-den rivayet edilmiştir.)

Allah-u Teâlâ Hazretleri:

“Ey Peygamber! Mümin kadınlar bey’at etmek üzere sana geldikleri zaman... Onların bey’atını kabul et ve onlar için Allah’a istiğfar et.” (Mümtehine: 12)

Rivayet edilir ki: Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Mekke’nin fethi günü erkeklerin bey’atını tamamladıktan sonra kadınların bey’atına başladı.

Âişe -radiyallahu anhâ- der ki:

“Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- hiçbir kadının elini kendi eline kat’iyyen dokundurmadı ve tutmadı. Onlar adına ahid aldığı zaman sadece: ‘Hepinizin bey’atlerini kabul ettim.’ dedi.”

Soru: “Bir veya birkaç hâtun mürşid huzuruna gelip bir odada şeyh ile beraber oturarak musâfaha etmeksizin bey’at, inâbe ve ahd alması şer’an câiz midir?”

Cevap: “Eğer birden fazla ve toplu iseler câizdir. Yalnız bir hâtun ise veya çok olup da açık saçık iseler haramdır. Kadınlarla beraber olmak; eğer çok sayıda iseler arada perde olmak şartıyla câizdir. Eğer kadın yalnız veya çok olur da açık iseler aslâ câiz olmaz.” (Fetvâ’y-ı Halîlî)

“Bey’at; Allah-u Teâlâ’nın emri, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-in kavli ve fiilî sünnetinde bilcümle erkek ve kadınlara meşrû kılınmıştır. Bundan dolayı sûfîlerce kadın erkek müminlerin îmanın sebat bulması ve yakîn nurunun artması için tevbe ve inâbe arzu ettiklerinde kâmil bir şeyhe bey’at etmeleri onlar için sünnet olduğu kabul edilmiştir.” (Rûhu’l-beyân)


  Önceki Sonraki